31 Aralık 2010 Cuma

Mahkeme önü.


Elveda demek,
Göz yaşları ile.
Ardına bakmak,
Son bir kere.

Son bire kere,
Gözlerine bakmak.
Aman Allah’ım !
Saniye,
Beden,
Toprak,
Soluduğum hava,
Tüm mazi.
Binlerce hayal,
Hatıra.
Hüzünlü geçmiş,
Yine özlem,
Yine özlem.
Ağlasam ne yazar,
Büyük ayrılık.
Ağlasan, hıçkırsan ve haykırsan,
Büyük ayrılık.
Senden,
Sen ve benden,
Ayrılık bizden.

Geride kalanlar,
Nesneler.
Geride kalanlar,
Küçük izler.
Bir tebessümlük anılar,
Bir ara hatırlaman.

Doğruluk meclisinde bir duruşma,
Yine, yine yapayalnız bir buluşma.
Suçum seni sevmek,
Gözlerin yalancı şahit.
Kalbin davacı.
Cezam sensizlik.

Hatalıyım ve pişmanım,
Ben kurdum düşlerini.
Ben yazdım şiirleri ve mektupları,
Ben ağladım senin için.

Gece gardiyan! Al götür beni,
Gizle onsuzluğu.
Yok et görünenleri,
Görünenleri.
Sürgüle kapıları,
Sürgüle ki girmesin hayali.

Susmak,
Kaybolmak.
Simsiyah bir gecenin avucunda,
Hapsolmak.

Elveda demek,
Gözlerine bakarken.
Ve kendimi görmek,
Göz bebeklerinde.
Küçük ve tutsak,
Mahkûm.
Kirpiklerinden süzülen güneşi görmek,
Bir sabah salıverilmek.
Ardımda çok yıllar,
Ardımda çok yıllar.

Az bir zamanın kaldı,
Özgürlüğüme.

Turgay Urgur

29 Aralık 2010 Çarşamba

İnsanlık Hali



Zayıflık ve yetersizlikten istifade ile insan kendisinin yaratılışındaki yerini bulur. O noktadan sonra ilerleme başlar. Diğer bir ifadeyle ‘kendini bilmek’ tir bu. Zamanın kısıtlayıcı olması ve bir gidişatta (sona ulaşma) olma da bu ilerlemede insan için bir kamçı mahiyetindedir.

İnsan kendisine verilmiş güzel vasıfları kullanmakla mesuldür. Yoksa varlığına zıt hareket etmiş olur. Bu vasıfların kendisine bakan faydaları olduğu gibi aynı miktarda başkalarına da bakan faydaları da vardır.

İnsan kulluk vazifesini yapmakla mükelleftir. Dua ve ibadet bu ubudiyetin özünü teşkil eder. Bu aynı zamanda Allah ile kul arasındaki sevginin tezahürüdür, gerçeğe dönüşmesidir. Ubudiyete verilen zaman ve önem onun mahiyetini yansıtır.

Esma-ül Hüsna’nın cilveleri insan tarafından keşfedilmeye her daim maşuktur. Bir hayat Onların peşinde koşsa, Onlarla yansa, Onlarla ansa yeridir. Çünkü insan ancak bu şekilde huzura kavuşur. Diğer hayat uğraşıları bu bağlamda sadece yeme-içme gibi insan için hayatı devam ettirme araçlarıdır. Neyin ne kadar önemli olduğu iyi belirlenmeli ve buna göre bir hayata bakış hazırlanmalıdır.



Turgay Urgur.

25 Aralık 2010 Cumartesi

Başkaldırı.

Başkaldırı ile bilinçlenme arasında ilginç bir ilişki vardır. Birbirinin gereksinimleri ve sonuçlarıdır. Varlıkları birbirlerine muhtaç gibidirler. İkisi de toplumun ve bireylerin ön yargıları, kuralları, dışlama, kısıtlama, müdahaleleri ile karşılaşabilirler. Çünkü her ikisi de alışılmışlığın dışında farklılık ile gelirler ve bunu çevrelerine hissettirirler. Hali hazırdaki birlikte hareket etme dürtüsü de ‘başkaldırı’ ve ‘bilinçlenmeye’ karşı epey bir geçmişten gelen kuvvetli bir refleks gösterir. Başkaldırı ve bilinçlenmenin statükoya karşı vermiş olduğu bir rahatsızlığı her zaman olmuştur. Toplum, aile ya da birey böyle bir duruma karşı ‘yılanın başını küçükken ezmek gerek’ mantığı ile adeta istem dışı hareket eder ve kendince olası tehlikeleri belki de hiç olmayacak bile olsalar daha henüz filizlenmeden yok ederler. Mevcut durumu böylece korurlar. Onlara göre mevcut durum en güvenilendir. Peki ya bireysel gelişme, toplum içinde birey olarak yaşamayı öğrenme, bir birine benzememekteki zenginlik ve bunun sonucundaki tanışma nasıl olacak? İnsan kendisi olduğu sürece, kendisini bulma sürecinde mücadele ettikçe öğrenmektedir. Başkalarının gereksinimleri herkes için ortak olsa idi muhtemelen insanlık şu anki durumuna bile gelemezdi. Araştırmacıların, iyi yazarların, şairlerin, mucitlerin dünyasında ne yazık ki dördüncü satırdaki çatışmalar hep olmuştur. Tarih- herkesin tarihi bunun ortak örnekleri ile doludur. Bu tür şahısların hayatlarındaki trajikomik durum ise öldükten sonra değer verilmeleridir. Tesadüf mü bilemem ama toplum böyle tiplerin ancak ölüsüne değer vermektedir. 

İnsan başkaldırmadıkça bilinçlenemez, bilinçlenmedikçe de başkaldıramaz. Bu ‘başkaldırı’dan fayda umuluyor ise öncelikle en küçük daireden, insanın içindeki nefisten başlanmalı. Eğer kişi kendi kendisinin esiri ise zaten o başkalarının da düşünce ve arzu dünyalarında yaşamayı kabul etmiştir demektir. Kendi içinde kendini bulamayan, toplum içinde hiç bulamayacaktır. Heva, arzu ve istekler insanı bilinçten daima alıkoymaktadırlar. Bilinçlenme dediğimiz hadise de zaten bu tehditlerin yok edilemeye başlanması ile devreye girecektir. Gereksiz korkuların, kapanmayan bir iştahın, artan bir hırsın olduğu dimağda insan düşünmeye ve bilinçlenmeye zaman bulamaz. Ruhsal temizlik ayrı bir insani yükümlülüktür. Düşünce ve irade bu noktada kararlılığını gösterip, nefise karşı başkaldırısını yapmalıdır. Ancak bundan sonra bilinçlenme kendisine uygun bir alan bulabilecektir. Yunusun ifadesiyle ilim kendin bilmektir.

Bilinçlenme ile insan doğru ve yanlışlar karşısında daha da keskinleşmeye başlar. Tabi ki bu; doğru ve yanlışları iç içe, karmakarışık yaşamaya alışmış ve bunu kendince normalleştirmiş olan toplum tarafından hemen dikkat çeker. Örneğin helal ve haramın adeta bulamaç yapıldığı bir ortamda hassasiyet göstermek öncelikle bunu yapanları rahatsız edecektir. Takva ve taklanın, cübbe ve züppenin, söz ve özün birbirlerinin tadını bozduğu bir zamanda ancak insan ‘başkaldırı’ ile İnsan kalır.  Birde kula karşı dürüstlük kıyafeti ile Yüce Allah’ın kurallarına karşı lakayt kalmanın ötesinde ‘kalbi temizciler’, ‘ kendi bacağından asılıcılar’, ‘yaparsam kendime deyiciler’, ‘içmeyenler ölmedi mi? ciler’ vardır ki onlara karşı Bilinçli Başkaldırı gerekmektedir.  

Devam edecek.
Turgay Urgur

24 Aralık 2010 Cuma

bendekiler

Geçmiş ve gelecek tüm emeklerimdir "o", içimde hayal olur.
Hayalden öte bir hiçtir "o", bilirim bir gün ziyan olur.

Turgay Urgur

eylül

Yıllar sonra okunacak, kabartılmış taşlara yazılmış. Zaman yıpratmış, kirletmiş onları ama hala okunabiliyor. Kendi el yazım ile yazılmış, özenilmiş. İçinde vefa var, ümit var, pişmanlık var.
Kısa yazılmış, hayat gibi.

Turgay Urgur

Sevmek

Ne zaman ki çalışırken not için değil bilgiyi elde etmek için çalışmaya başlarız,
Ne zaman ki birbirlerimizi karşılıksız severiz,
Ne zaman ki geçmişi silmek yerine ondan ders çıkarırız ve onu tanımaya çalışırız,
Ne zaman ki gelecek için endişelenmek yerine somut bir şeyler yaparız,
Ne zaman ki dine ait uygulamaları gerçek kaynaklarından öğrenip, sadece O’nun rızası için yapmaya başlarız.
Ne zaman ki doğruluğumuz olaylar ve kişiler değiştikçe değişmez,
Ne zaman ki işin doğrusunu öğrenmeden ahkâm kesmeyi bırakırız,
Ne zaman ki karşımızdakine insan olduğu için değer vermeye başlarız,
Ne zaman ki sevgimizi hak edenlerden gizlemeyiz,
Ne zaman ki hırs yerine gayreti kullarınız,
Ne zaman ki paylaşmayı içten yaparız, aç yetim ve yoksulu gözetiriz,
Ne zaman ki önce kendi işimize bakmayı öğreniriz,
Ne zaman ki okumayı boş zaman eğlencesi olmaktan çıkarırız ve öğrenme, gelişme amaçlı bir çalışma olarak görürüz,
Ne zaman ki karşımızdakini kılık, kıyafet ve görüşlerinden dolayı yargılamayı bırakırız,
Ne zaman ki kendimizi, hayatı, ailemizi, çevremizi sever ve onlarla barışık yaşamayı öğreniniz,
Ne zaman ki başkalarının hatalarını örter, kendi kusurlarımızı düzeltmeye başlarız,

İşte o zaman güzellikler, yenilikler, mutluluklar ve huzur bizim için daha tanımlanır olacak.

Turgay Urgur    

23 Aralık 2010 Perşembe

Dönem Ödevleri.

İngilizce Dönem Ödevleri.

9D – 11 Ta – 11 TB  -  10 A -  12 TA   -12 TB


Aşağıdaki konulardan herhangi birisini seçiniz.

  1. Sınıf önünde 5 dakika İngilizce konuşma (Telaffuz doğru, gramer doğru, belirli bir konu, başlangıç ve son arasında uyum, akıcı bir konuşma)

  1. Bir resimdeki olayları anlatma. Süre 5 dakika.

  1. Arkadaşınla diyalog yapma. Süre 5 dakika.

Not: kendi seviyenize göre hazırlayınız, hazır cümlelerden istifade edin. Çalışmayı zamanında yapın. Detaylar  ve yöntem için benimle lütfen okulda irtibata geçin. Son gün Mayısın İlk haftası.

Turgay Urgur

22 Aralık 2010 Çarşamba

Hasbihal 4


Kesretten vahdete dönen yüzler,
Marziyat ile açılan eller.
Cemal-i Esmasına yakin tahavvülat,
Habib ile hüşyar bakışlar.

Kaçınılmaz kemal-i sanatta enzar-ı dikkat,
Kurbiyetten gayri mehasin yokken.
Nasip olur inşaallah,
Vassaf ve sarraf olmak Uluhiyetine.

Tercüman-ı evamir bir Yaver,
Kurb-i şahaneden gelen.
Ekmel, eşmel, ecmel sözler ile,
Saadet-i uzma iş’ar eden.

Turgay Urgur

Siyer derleme ve alıntılar.

Salih Suruç’un Siyer Kitabından alıntı ve derlemeler.

Onun ismi göklerde Ahmet yerde Muhammet’tir.

Hz. İbrahim’in iki oğlu vardı İshak ve İsmail.

Hz. İbrahim ve İsmail Kabe’nin inşası tamamlanınca şöyle dua ettiler. “Ey Rabbimiz! Neslimizden gelen Müslümanlar içinden bir peygamber gönder; ki o, onlara ayetlerini okusun, Kitab’ı ve hükümlerini öğretsin, onları günahlardan temizlesinler.

Peygamber Efendimizin dedesinin asıl adı doğuştan ak saçlı olduğu için Şeybe’dir. Abdülmüttalip onun lakabıdır.

Peygamber Efendimizin sırtında iki kürek kemiği arasında, tam kalbinin hizasında nebilik mührü “Hatem-i Nübüvvet” bulunuyordu.

Mekke’nin havası sıcak ve sıkıntılı idi. Çocukların körpe vücutlarına yaramazdı ve onların sıhhatli büyümelerine elverişli değildi. Çölde ise, hava güzel, su tatlı temiz, hayat serbest, iklim ise mutedil idi. Ayrıca çölde yaşayan bazı kabilelerin çok daha düzgün ve pürüzsüzdü. İşte buna binaen çocukları süt anneye verme adeti gelişmişti.

Peygamber Efendimiz sekiz aylık iken konuşmaya başladı. Dokuz aylıkken konuşması oldukça düzgün ve pürüzsüzdü. Onuncu ayında diğer çocuklarla ok atacak kadar kuvvetli ve gürbüz olmuştu.

Efendimizin sütkardeşlerinden birinin adı Şeyma idi.

Peygamber Efendimiz, “Annemin benim hakkımdaki şefkat ve merhametini düşündün de ağladım diyecektir.”

Devam edecek. Turgay.

14 Aralık 2010 Salı

Albümden 1


Önümde bir avuç yıl,
Kuru ve dağınık.
Ağladığım günler,
Özlemini çektiğim.

Neredeyim?
Dediğim.
Neyim?
Dediğim.

Düşündükçe,
Düşen.
Üşüyen,
Bedenimde ruhum.

Gayesizlik girdabında,
Savrulan.
Acz ve fakr çöllerinde,
Mecnun.
Kaf ve Nun’dan bihaber,
Leyl ile mahkûm.

Seccadesine uzak alın,
Yalanla yakalanan.
Etten ibaret,
Günahtan heykel.
Çokluk müzesinde,
İbretten ibaret.

Turgay Urgur

12 Aralık 2010 Pazar

Nurdan 4

Namaz ile kul bu dünya sarayının çok özel bir misafiri gibi en iyi şekilde hürmet görür ve muhafaza edilir. Tüm ikramlar ona sunulur, her şey ona hizmet eder. İki vakit namaz arasında yapmış olduğu diğer işler bile ibadet hükmüne geçer, insan  aynı zamanda bu şekilde kendisini küçük günahlardan ve hatalardan da korur. Nasıl ki vazifesini yapan bir asker artık kendisini ilgilendirmeyen işlerden dolayı endişe duymaz; namaz ile insan kendi alemi dışında gerçekleşen dünya gidişatıyla ilgili işlerden endişe ve korku duymaz. Çünkü o üzerine düşeni yapmıştır. Bundan sonra gönül rahatlığı ile dünya işlerine çalıştığında diğer işleri de onun için birer kazanç olur. Aksini yapan insan ise her hadisenin karşısında dilencilik yapmaktan kendisini alıkoyamaz. Tüm mahlukatın kıymetli bir halifesi olmak nerede ? Hadiselerin karşısında sefil bir dilenci olmak nerede ?

Namazın beş vakte dağılması ise insan için ayrı bir otokontrol ve tazelenme vesilesidir. Güne tam enerji ve güvenle başlamak her halükarda en iyi başlangıç olsa gerek. Yani şunu söylemek ! “Ben güneşle birlikte güne hazırım, hayata ve dünyaya geç kalmadım. Zamanı ta en başından takip ediyorum diyebilmek.” Günümüz insanın belki güne ve olaylara karşı en iyi şekilde konsantre olmasını sağlayacak bir başlangıç. Öğlen vaktinde ise günün yorgunluğu tam hissedilirken yeniden hem bir dinlenme hem de günün heyecanını tazelemedir namaz. Güneş artık inişe hazırlanırken kendi ruh dünyamızı da bu yörüngeye göre hazırlarız. Lakin burada şunu da çok büyük özenle belirtmek gerekir ki İbadet Sadece Allah rızası için yapılır, bu saydıklarımız ibadetin dünya hayatına sağladığı faydalardır. Öğlen namazı ile kul kendisini hızlı dünya meşakkatinden çeker kendi kendisini dinleme fırsatı bulur. Öğlen namazı aynı zamanda orta yaş çağını hatırlatan çok güzel bir örnektir ki artık insan yaşlılığa doğru yol almaktır. İkindi vakti ile akşam ve gece için son hazırlıklar öncesinde gökyüzünün dinginliğinde tekrar Rabbin huzuruna gidilir. Dünya ve ahiret yaşantısı arasında kendimizi  gayet iyi bir şekilde dengede tuttuğumuz; dünya işlerinin bizleri uhrevi hayattan uzaklaştırmadığını büyük bir huşu ile tekrar sunarız. Akşam bize ihtiyarlık zamanın da apar topar geçeceğinin en güzel örneğidir. Bu zamanda çok çabuk ve hazır olmanın ne kadar önemli olduğu görürüz. Bu vakit bizlere pratik olmanın, zamanın önünde gitmenin, planlı olmanın ne kadar değerli olduğunu gösterir. Artık akşam ile bir telaş ortamında, herkesin hadisatların neticelerinden hızlıca kaçmaya çalıştığı bir anda biz yine Yüce Yaratıcının önünde kendimizi bulmak isteriz ki ancak orada huzur bulabiliriz. Mahşer karmaşasında ve herkesin herkesten kaçtığı bir günde yine Rabbin kapısında bulunmak kul için en iyisi olsa gerek. Yatsı ile artık kul ölüme benzer uyku öncesinde tüm hazırlıklarını yapmış olarak kendinden emin bir şekilde dinlenmeye, beklemeye geçer. Kabir beklemesi, haşir sırası öncesinde böyle bir hazırlık insana ayrı bir güven verir. İnsan bir gün, bir ay, bir yıl veya bir ömür sonrası kendisini adeta sorgular gibi yatsı ile kendisi ile hesaplaşır ve gün boyunca yaptıklarına bakar. Uzun bir namaz olması hasebiyle de bu namaz gecenin yalnızlığında ve ürperticiliğinde sabır ile idrak edildiğinde insanı öbür aleme hazır hale getirir. Günahlar için gün bitmeden son bir defa daha dua edilir. Son pişmanlıklar dillenir. Tövbe kapısının önünde teslimiyet arz edilir. Kul artık kendisinden emindir, tüm yaptıklarının ardından gereğini Yüce Yaratıcıya teslim eder ve gönül rahatlığı ile uykuya dalar.

Arzuları sonsuz, dost ve akrabalarına müştak, ebedi yaşamak isteği içinde hiç bitmeyen insan ‘namaz’ ile acizliğini, elinin kısalığını, fakirliğini bu gün içine dağılmış vakitlerde Rabbine sunar. Sübhanallah, Allahu Ekber, Elhamdülillah diyerek Allah’ı anar. O’nun büyüklüğünü, kendisinin küçüklüğünü tekrar hatırlar. Namaz ile kul olduğunu yeniden hisseder, namaz ile Allah yüceliği önünde gerçek manada boyun eyer. Bu bağlamda namaz kulun kulluğunu yeniden yaşamasıdır, Rabbinin huzurundaki yerini yeniden bulmasıdır.

Namaz Cenab-ı Allah ile sohbet etmek. O’na durumunu sunmak, O’ndan yardım dilemektir. Kul olarak O’nun merhametini ve bağışlayıcılığını istemektir. Namaz ile geçmiş günahların affı istenir, geleceğin Allah tarafından en güzel şekilde bize verilmesi istenir çünkü zarardan bizleri alıkoyacak yine Rabbimizdir. Çünkü O istemezse yaprak düşmez, O istemezse yağmur yağmaz. Allah namazlarımızda bizleri istikrarlı ve daim kılsın. Sadece O’nun rızası için kılmayı nasip etsin. Bizleri tüm ibadetlerimizde samimi yapsın. Gerçek manası ile kul olmayı bizlere nasip etsin.

Turgay Urgur

7 Aralık 2010 Salı

Hasbihal 3

Ey gençlik !

Yoldan geçen farklı yapıdaki insanların dış görünüşleri dikkatlerinizi çektiği gibi, bugünün boş ama çok zaman alan uğraşlarına meyil etmeyiniz. Sizlere verilmiş olan çok kıymetli ‘zaman’, ‘sağlık’, ‘gençlik’ gibi nimetleri gençlik sarhoşluğu ile sizlere fayda vermeyen işlerde israf etmeyin. Güneşin doğması, her baharın yenilenmesi, arıların ve tüm doğanın size hizmet etmesi İnsan-ı kamili hayrete düşürecek en büyük mükafatlardır. Bunların  daimi ve alışılmış olması size sıradanlık hissini vermesin. Unutmayın ki ! sizler büyük hedefler için çalışmalı, onlar için mücadele etmeli ve geleceğinizi karakter ve kariyer çerçevesinde sağlam temellere oturtmalısınız. Bu zamanın insanı geriletecek, ahlaki olarak olumsuz etkileyecek, ruh dünyasında tamir edilemez hasarlar açabilecek boş işlerinden  uzak durun.

Hiçbir düşünceye köle olmadan, Hak ve Hakikat yolunda mütavazi bir kul olarak Kur’an ve Sünnet öğrenin ve öğrendiklerinizi hayata geçirin. Öğrendiklerinizi paylaşın, ailenize, çevrenize ve arkadaşlarınıza anlatın ve her şeyden önce öğrendiklerinizi yaşayın. Salih insan, olgun birey, sorumluluk sahibi vatandaş olmak nelerdir? Bunlar hakkında bilgi sahibi olun. Birbirinizi değerlendirirken görüş farklılıklarınız sizler için bir ön yargı oluşturmasın. Düşüncesinden, kıyafetinden dolayı insanları yargılamayın. Tüm insanların zaten ayeti kerimede gayet açık bir şekilde ifade edildiği gibi farklılıklarının birbirlerini tanıması için birer vesile olduğunu unutmayın. Siyer kitaplarındaki Yaşantının (S.a.v) bizler için en güzel örnek olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Peygamber efendimizin hayatının tüm detaylarının bizlerin iyi bir hayat sürdürmesi  için gayet yeterli olduğunu ve şu anda ruh dünyalarımızı meşgul eden soruların cevaplarının güzel kaynaklardan iyi bir şekilde öğrenilebileceğini kulağınıza küpe edin.

Allah emekleri zayi etmez, sizler eğer iyi bir birey olma yönünde çalışırsanız bunların mükâfatını zamanı gelince alacaksınızdır. Aceleci olmayın, büyük başarılar sabır ister. Büyük insanlar sabreder. “Hiç şüphesiz Allah sabredenlerledir.” Tedbir ve tevekkül dengesini iyi kurun. Ne her şeyin kendi elinizde olduğunu fazlasıyla düşünüp gurura kapılın ne de tembellik döşeğinde gaflet uykusunda miskin bir halde dilenci olun. Çalışın ve tevekkül edin. Çalışmak en güzel fiili duadır. Çalıştıktan sonra gerisini Allaha bırakmak kulluk vazifesidir, olması gerekendir.

Turgay Urgur

Yitik Sevda


Gece yanan yıldızlardan fon yaptım sana,
Güzelliğin bir başka anlam kazandı.
Uzaklardan çok uzaklardan baktım,
Yine ışıl ışıl, yine eşsizdin.
Karanlık gecelerime ışık oldun,
Seninle hayal kurdum,
Seninle rüyalara daldım.
Unuttum tüm dertlerimi,
Huzur buldum.

Alev alev yangınlara attım,
Yaktım. Önce seni, sonra beni.
Alevler sardı, kıskandım.
Yanarken tüm geçmiş,
Ben de yandım.
Yazamadığım mektupları,
Okumadığım şiirleri de yaktım.
Resmini de yaktım.
Kül oldu her şey,
Göz yaşlarımı da yaktım.

Şimdi anlamsız kitaplarda aranan bir kelime oldun,
Satır aralarında kaybolan bir aşk.
Terk etmeye en iyi örnek, imkansız bir aşka son örnek oldun.
Anlamsız şiirlerime söz oldun,
Toz olan benliğimde.
Yokluk teselli mi olur? Allah aşkına,
Ölümden başka ne hatırlatırsın bana,
Kahır, nefret, kin oldun.

Titreyen bir beden,
Boş bakışlar bıraktın hatıra olarak.
Benim sana verdiğimden başka ne verdin geriye?
Boş bir kağıt,
Boş kağıtlar.
Kimi yazar gelecek, kime yazılır aşk?
NE yazsa teselli bulur ? Sorarım.
Bana anlamlı cümleler söyle,
Bana iki kelime söyle. Gerçek olsun.

Şimdi bir mezarlıkta iki ceset olduk,
Yine uzak, yine ayrı.

Turgay Urgur.

2 Aralık 2010 Perşembe

Arabesk.

Dün gece resmini ateşe attım, ben seni değil de kendimi yaktım.
İçime kederden bir duvar ördün, kapattın gönlümü gülen dünyaya.
Bu benim meselem.
Canına okuyacağım.
Hasret rüzgarı.
Sevdiğim attığın adımlar yanlış.
Sen kolay olanı seçtin.
Ben sensiz yaşamak istemiyorum.
Haberin var mı?
Gece olunca.
Günaha girme.
Seni dilendim.
O varken.
Rüyalarda buluşuruz.
Sitem.
Dil yarası.
Sevda kervanları.
Kırık hançer.
Beddua.
Düşkünüm sana.
Bırakma beni.
Yalan.
Beni düşün.
Son şarkı.
Liselim.
Okul yılları.
Vazgeç gönlüm.
Sevdan  yere batsın.
Her şeyi bitirdik.

Bu şarkılarla ve niceleri ile büyüdüm. Bunlarla sevdim. Saatlerce dinledim, kendimi buldum. Kendimi buldum. Bıkmadım hiçbir zaman. İlk defa dinliyormuş gibi aşk ile dinledim. Her zaman güçlü seslerden dinledim, sözleri kalitesiz seslere ezdirmedim.  Bunlar şiirlerime ilham oldular. Mektuplarıma süs oldular. Gecelerime dost oldular. Sevgili gibi savundum onları, korudum. Onlara vefasızlık etmedim. Aldatmadım.

Turgay.  

30 Kasım 2010 Salı

wikileakszedelere

Bediuzzamandan Wikileakszedelere...
"Şeytandan ve siyasetten Allah’a sığınıyorum. Evet İstanbul siyaseti, İspanyol hastalığı gibi bir hastalıktır. Fikri hezeyanlaştırır. Biz bizzat kendi kendimize hareket etmiyoruz. Bilvasıta hareketliyiz. Avrupa üflüyor biz burada oynuyoruz. O uyutmakla telkin eder. Biz kendimizden hayal edip, sağırcasına, tahribimizde telkinlerinin eserini icra ederiz. "

(Sünühat.)

Lütfen şu satilırlara dikkat:

Dedim:
-Bizdeki fikirlerin çizgileri kavuşmaları için birbirine meyilli olarak uzamaya bedel, doğru çizgiden saparak gittiğinden, kavuşma noktası vatanda, belki kürede görülmüyor. Varlık- yokluk gibi, birinin varlığı ötekinin yokluğunu ister, dalalet ve batılı iltizam ettirir. Şeytan birisine yardım etse, melek der, rahmet okutur. Ötekinde melek görse, 'Elbisesini değiştirmiş" der, lanet eder. Su-i zan ve hüsn-ü zan nazarıyla, dürbünün iki tarafı gibi leh, aleyh... Boş emareyi (belirtiyi) kesin delil, kesin delil de boş emare görür.

Gayr-i meşru muhabbetin (Avrupa'ya Amerikaya muhabbetimiz gibi) akıbeti,mükafatı, mahbubun gaddarane adavetidir.

(Sünühattan.)
Aman ülke menfaatine olumlu siyasate karşı olduğumuz anlamı çıkarılmasın. Herşeyin güzelini ve iyisini almak gerek.

ödevler


İNGİLİZCE ÖDEVLERİ
Sevgili Öğrencilerimiz,

Biz İngilizce öğretmenlerine sürekli yöneltilen sorulardan birisi “bu İngilizceyi nasıl öğrenebiliriz? veya “İngilizce dersleri neden zor ve anlaşılmaz oluyor? sorularıdır.

Arkadaşlar bu soruları engel olarak görmek ve sürekli bu gibi sorulara takılmak maça daima bir değil on sıfır yenik başlamak gibidir. Öncelikle kendinizi İngilizce derslerinin zor olmadığı ve çalışılınca gayet başarılı olunabileceği konusunda telkin ediniz. Nasıl ki kendi öz dilimizde 500–600 kelime çeşidiyle konuşabiliyor, yazıyor ve konuşulanı anlayabiliyoruz; aynen bu şekilde yabancı bir dili de konuşabilir ve anlayabiliriz. Yeter ki isteyelim.  Sizlerin sahip olduğu kelime âdetinin bunlardan fazla olduğundan eminim. Düşünsenize yıllardan bu yana sizlere yabancı dil dersleri veriliyor ve önünüzdeki eğitim öğretim yıllarında da yine karşınıza çıkacak. Yalnız şu soruların cevabını bir an önce detaylı olarak araştırmalı ve kendinizden emin bir şekilde verebilmelisiniz. Neden İngilizce öğreniyoruz? Bizlere neler kazandıracak? Öğrenmenin amacı nedir?

Arkadaşlar herkesin kendi öğrenme tarzı ve öğrenmesini kolaylaştıracak araç- gereçleri vardır. Örneğin bazıları okuyarak, bazıları yazarak, bazıları dinleyerek daha iyi öğrenebilir. Aynen bu şekilde ödevlerin yapılmasıyla ilgili olarakta herkes kendi ödev yapma yöntemini geliştirebilir. Yapılacak ödevlerin severek ve isteyerek yapılması onların verimliliğini fazlasıyla arttırmaktadır. Sizlerde kendi ödev ve çalışma yöntemlerinizi kendiniz geliştirin. Bir sonraki ödevleriniz bir öncekinden daha iyi olsun. Arkadaşlarınız ile sürekli iletişim halinde olun ve onların ödevleri ile kendi ödevlerinizi bilgi alış verişi bağlamında karşılaştırın. Ödevlerinizi yaparken not kaygısı taşımayın. Sadece ve sadece öğrenmek için yaptığınızı düşünün. Unutmayın ki ! Sizleri başkalarından farklı kılacak olan şey edindiğiniz bilgiler olacaktır. Ödevlerinizde daha çok verim aldığınızı düşündüğünüz kısımlar üzerinde daha kapsamlı çalışmalar yapın. Bu yapacağız çalışmaların kalıcı bir defter üzerinde yapılması konusunda gerekli itinayı gösterin. Defterleriniz size aittir: onlar üzerinde istiyorsanız renkli kalemler, yapıştırma kâğıtları vb. rahat bir şekilde kullanın. Bu çalışmalarda  bir de mutlaka genel kültür bilgileri için bölüm ayırın. Bu bölümdeki bilgiler Türkçe olabilir. Yalnız bu bölümdeki bilgilerin daima yeni ve yararlı konulardan oluşmasına dikkat edin.  Belirli süre sonra yaptığınız bu çalışmaların sizlere çok faydalarının olduğunu, bilgi birikiminizin arttığını göreceksiniz. Sonuç  olarak kısa süre sonra sizinde kendinize ait ve verimliliği üst düzeyde bir ödev tarzı oluşacaktır. Biz bu tür ödev çalışmalarını bu yıl okulumuzda eğitim ve öğretim gören arkadaşlarımız ile yaptık ve mükemmel sonuçlar aldık. Onların ödevlerini gözden geçirmenizi tavsiye ederim.


Sevgili arkadaşlar; yaptığınız ve yapacağınız çalışmaların sizler için aydınlık bir dünyanın kapılarını açmasını istiyorsanız, bu çalışmaları her zaman yeni okuyacağınız kitaplar ile desteklemeniz gerekmektedir. Bilgilerin en güzel ve kalıcı kaynağı kitaplardır. Kendiniz ve geleceğiniz için gerekli olan her şey ama her şey kitaplarda vardır. Eğer sürekli yeni kitaplar ile düşünce dünyanızı tazelemez iseniz belirli süre sonra gerek bilgi üretkenliğiniz gerekse gelecek ile ilgili planlarınız kısır bir döngünün içersine girecektir. Belirli süre sonra yazdığınız cümlelerin, kullandığınız kelimelerin aynı olduğunu göreceksiniz.  Okuyacağınız faydalı eserler ise sizler için her gün birer yeni besin kaynağı olacak, sizleri düşünmeye, düşündükçe de gelişmeye sevk edecektir. Sonuç olarak arkadaşlar, genel kültürümüzü, davranışlarımızı, hayata bakışımızı geliştirme ve güzelleştirmenin yolu okumaktan geçiyor.

Turgay URGUR

İSRAF

YILDIZLARIN ARDINDAN YANSIYAN IŞIKTA DA HİÇ İSRAF YOKTUR ŞÜPHESİZ, KAİNATI KUŞATAN KARANLIKTA OLMADIĞI GİBİ. BİLİNMESE DE.

                                                           Turgay URGUR
                                                           08.07.2006

felç 3

Felç 3

Unutmayı tercih ederim,
Düşünceyi silmek.
Konuşmamayı tercih ederim,
Dinlemeyi bilmek.

Çıkınca düşünceden dünya,
Bir başka güzel.
Bıkınca düşünceden insan,
Aşk başka güzel.
Üç zamanın kıskacı,
Başıboş seslerin kıskancı.
Sen ve sen dışındakiler,
Boşluk aradakiler.

Mesafe yok,
Mesel yok.
Mesul yok,
Mesut yok.

Bir felç,
Sözden öze.
Bir felç,
Yüzden yüze.

Anlıyorum numarası,
Kendini anlamayandan.
Bayılıyorum numarası,
Aşk manyağından.

Dar pantolonda,
Sıkışan ar.
Düşünce tavlasında,
Atılan zar.

Düşündüğünü söylemeyen,
Söyleyemeyen.
Söylediğini düşünen,
Söylediğini düşleyen.

Başkasının dilinden okumak,
Sonra medet ummak.
Hiçbir şey sunmak,
Beyninin yok köşesine yumulmak.

Düşünce şimdi tv dizisi takipçisi,
Tartışma programı iş biliri.
Abartılı haber meraklısı,
Sayısal loto ihtimalli beyin.   

Turgay Urgur

mesel: ders alınacak söz.

29 Kasım 2010 Pazartesi

ingilizce sınavları

Sevgili Öğrencilerim,

2. İngilizce sınavlarında başarılı olmak için lütfen size verilen ödevleri zamanında evde itina ile yapınız. Son günlere bırakmayınız. Yaptığınız ödevleri sınıf içerisinde sunum haline getirin.

1. Kelimelerin birden fazla anlamları.
2. Diyalogları profesyonel şekilde hazırlama.
3. Evde hızlı okma yapma.
4. Aynı yazıları defalarca okuyunuz.
5. dinleme çalışmalarını mutlaka yapınız.
6. Ödevleri lütfen stres yapmadan severek ve isteyerek yapınız.
7. Önceden gerekli dokumanları toplayınız.
8. sınıfa sözlük getirin.
9. İnternetten olumlu yönde istifade edin.
10. soru ve sorunlar için lütfen benimle irtibata geçin.

Başarılar. Turgay Urgur

http://www.ucuzarcelik.com/
http://www.urgurlararcelik.com/

27 Kasım 2010 Cumartesi

Ah İnsanlık, Ah Bartleby


Üniversite yıllarımda büyük bir arzu ile Metin Boşnak Hoca’mın derste okuttuğu bu muhteşem eseri bilmem kaçıncı okuyuşum. Sınavlara hazırlık döneminde üzerinde epey bir çalışma yapmıştım, internet üzerinden okumalar gibi. Geçen hafta tekrar kitabın tercümesini aldım ve aynı keyifle yine okudum. Yine okudum. Suskun İnsanın ruh hali bu kadar mı güzel anlatılır. İçimizde yaşayan ‘gerçeği arayan’ ama bize bir o kadar uzak olan Dopplegengarımız bu kadar mı güzel tarif edilir. Kendi öz kişiliğini iten insan. Yaratılıştaki fıtri güzelliğini elinin tersiyle her seferinde iten, onu yanından kovalayan insan. Dört bir yanı kuşatan maddecilik insanın kişiliğini kendisinin esiri olduğu bir yaşam tarzına adeta mahkûm etmiştir.

Hikayede pencereyi örten duvar bu zamanda olsa olsa insanın enaniyeti olsa gerek. Gerçek kişiliği bulmasına engel olan dünyanın tüm fuzuli işleri ile bundan daha tehlikelisi olan yitik benlik. Bu iki duvar. Biri zaten siyah, diğeri beyaz ama yine de bir duvar. Bu duvarlar Barleby’in ötesini belki görebildiği ama Avukatın kendisini kuşattırdığı lakin içinde yaşayarak ‘o yaşantıyı’ normalleştirdiği bir hapis alanıdır. ‘Benlik’ ve ‘meta’ insanı adeta sarmış ve ona kendine münhasır bir yaşam alanı çizmişlerdir.

Hikayedeki haliyle Bartleby kapı eşiğinde önemsiz bir şey yaptırılmak istediğinde ulaşılabilecek bir yerdedir. Ne yazık ki, günümüzün vicdan, ahlakilik ve iyi niyet temayülleri de kapı eşiklerimizde yani öz benliklerimizden uzakta durmaktadırlar. Günlük yaşamın gerçek pratik alanlarında yerleri yoktur. Bu değerler kapı eşiklerinde olunca aradaki bağ da kaçınılmaz olarak menfaat merkezli olmaktadır. Ahlak, iyi niyet, yardım vb. menfaat algısı ile tanımlanmaktadır.

‘I would prefer not to do’ Yapmamayı tercih ederim. İlk bakışta sıra dışı ama aslında içimizdeki büyük sestir. Kim yapmak ister ki? Vergi vermeyi, askere gitmeyi, sabah belirli saatte işe gitmeyi, fatura ödemeyi, belirli formattaki elbiseyi giymeyi ve daha nicesini. Yaptıklarımızın ne kadar bize hizmet ediyor. Ya da bir zamanki vergi reklamındaki kandırmacası ile “yol, köprü, su ve okul olarak dönüyor”. İlahi adaletten başka şehidin kanını yerde bırakmayan hangi meclis var veya oldu?

İnsan acaba bir gün şeytanı sevindiren işler için de ‘Yapmamayı tercih ederim’ yürekliliğini gösterebilecek mi? Şeytanı böyle bir pasif direnişle çılgına çevirebilecek mi? Doğru yol bu olsa gerek yani vicdanın kabul ettiği İlahi mesajların tam bir çelik iradeyle sergilenmesi. Olaylardan dolayı kişilik sapmasının yaşanmaması, doğrunun her zaman doğru olması ve eğilip bükülmeden söylenmesi.

25 Kasım 2010 Perşembe

Mektup 5

Evladım Yavrucuğum,
Zaman ve İnsanın varlığı hakkındaki meraklı suallerin için aşağıdaki düşüncelerim çerçevesinde bir araştırma yapabilir ve kendin kendi yolunu 'olmasını istediğin gibi' çizebilirsin.

Zaman ile aynı paralelde ilerleyen lakin arasındaki mesafeyi daraltamayan iki çizginin kesişmesi “o” andır. Bir an-ı seyyale. Nefes. Kalbin bir atışının adı. Varlık. Var olmak, yaşamak, hayat işte sadece ‘o’ andır. Öncesi artık yok olan ile sonrası bilinmeyen arasındaki küçük nokta ama büyük hakikattir "O". Başlangıç ve sonunda söz sahibi olmadığımız lakin yukarıya veya aşağıya yönlendirebileceğimiz ruhlu bedendir.

En büyük ziynettiir. Rahman ve Rahim’in küll ve cüzü iç içe durmadan birbirini arayan bir arzu ile içinde var ettiği hem büyük hem de küçüktür. Dua, niyaz ve nimetin tükenmeyen buluşmasıdır. Kendine baktığında Cemal ve Cemil’i gören, dışa baktığında kendisinin ne kadar kıymetli olduğunu anlayandır.

İnsana verilen "ene" vardır. O "ene" ile insan kendisi ile Yüce Yaratıcı arasında bir görünmeyen çizgi çizer. O çizgi ile de kendi varlığını ve aslında Yüce Yaratıcının varlığını anlamaya çalışır. Nasılki sonsuz bir ışık karanlığın kesişmesi ile anlaşılır aynen bunun gibi insandaki cüzi olan irade, güç, arzu gbi hasletlerle Allah'ın esmaül hüsnasını anlamada mesafe alınır. Yani, bende şu miktarlarda, şu şekilde var der. Yüce Allahta olan külli vasıfları da böylece tefekkür eder. Anlamaya çalışır. İnsanın enesi toprağa düşen bir tohum gibi bazen Cennet ağacı bazen ise cehennem çiçeği olabilir. Elif gibi ince bir dal iken, kalınlaşıp kendisini de yutacak bir benliğe dönüşebilir. Bir taraf Ebu Cehilllere meyleder, diğer taraf binlerce evliya, asfiya ve temiz kullara. İnsan bu bağlamda iradesini Yüce Allaha satmalı. Yani O'nun dediklerini yapmalı, yasaklarından kaçınmalı. Yoksa alemin, elalemin ve kendisinin sefil bir dilencisi olmaktan kendisini alıkoyamaz. Çünkü çevresine baktığı zaman mutemadiyen ağlamalar, feryatlar ve adeletsizlikler görecektir. Madem bu kadar önemli bir hayat sadece dünya için olamaz, madem hak ve hakikat için büyük bir mahşer gerek, madem insan sonsuzluğa müştaktır. Öyleyse ona göre yaşamalı ve yaşatmalı. Sakın buradan herşeyi bırakıp, pasif bir kadercilik taraftarı olduğumuz anlaşılmasın. İnsan gerekli olanları  yapmakla tabi ki mesuldür. İnsanın bir vazifesi de dünya saadetini kurmak ve korumaktır ki ahirdekine ehil olsun.

Yavrucuğum, gün olur gözlerini dünyaya açar isen; bilki bu yazdıklarım olsa olsa birer kıvılcım olabilir. Sen "sana layık " hayatı kendin keşfetmeli ve vatanına, milletine, ailene hayırlı bir insan olmalısın. Bu yolda her daim kendin ol, kendin kal. Kendin olarak düşün. İnanç, okumak, paylaşmak, sevmek benim sana öğütlerimdir.

Sevgilerimle Baban.     
Turgay Urgur

23 Kasım 2010 Salı

BEN

Kan ile yazacağım, kendimi anlatan cümleleri.
Kabartılmış taşlar üzerine.

Zaman durdu, hareket etmiyor hiç bir şey.
Duvarda asılı resimler gibi her şey.

Sesler yok, rüzgar yok. Sıcak değil, soğuk değil.
Düşünce yok.

Zaman durdu, geçmiş yok anılarda.
Gelecek yok ki. Yok ki.


Konuşuyor, yürüyor, bakıyor ama ben değil.
Günler, aylar geçiyor. Bu böyle değil.

Çürümüş ağaç kabukları, çalışıyor birileri;
Gelen gidenler. Soruyorlar, gülüyorlar.


Turgay Urgur

21 Kasım 2010 Pazar

Zaman ve Sevgili

Sevgili aynen zaman gibidir. Seni yaşlandırır, türlü hallere sokar, eritir, bitirir. Saçlarına ak düşürür, yüzüne çizgiler çizer. Seni hiç durmadan arkasından koşturur. Bir an olsun geri gelmesini, dönmesini istersin ama nafile. O hep kaçar, o hep gider. Hatta bazen seninle olmasa bile sadece yanında duruvermesini istersin ama yine nafile, yine boş. O hiç durmaz, o hiç beklemez. Her ikisiyle de kötülük bitmeyen kâbus, iyilik kısacık bir tatlı rüya olur. Her ikisinden de medet, her ikisinden de acıma dilersin ama onlar senden acı duymayan insan olmanı isterler. Senin gözünde her ikisi de senden aldıklarıyla gençleşirler.

Sevgili aynen zaman gibidir. Zaman için geçerli olduğu gibi, bilinenin aksine seni olgunlaştırmak yerine çocuklaştırır. El âleme güldürür, kara kara düşündürür. Seninle dar bir mekanın içinde türlü türlü oyunlar oynarlar . “Kulaktan kulağa” ile “Kör ebe” bu oyunların en çok oynananlarıdır. Önce sabır, sonra oyun bozan en sonunda da  isyan ettirir.   İnsanın zamanla tanışması ile sevgili ile tanışması da aynıdır. Önce çok samimi, doğruya doğru, içten, yalansız ve bir birinden kötü söz ve tavır ummaz bir ilişki vardır zaman ve sevgiliyle. Lakin her ikisi ile de muhabbet arttıkça araya yalan, suçlama, iftira hepsi de birden karışır. Sonunda ise şiddetli geçimsizlik nedeniyle zamandan ve sevgiliden ayrılık kaçınılmazdır. Tabi bu aşkların ve maçların galibi yine sevgili ve zamandır.

7/24 ücretsiz hizmet verir,
Sevgili ile Zaman kuaförü.
Saçına beyaz boya,
Alnına çizgi çizerler.
Sen oturursun,
Onlar durmadan dönerler etrafında,
Başın döner bu hızdan.

Durun! Durun dersin.
Duymazlar seni.

Sabır,
Eyyub dilinde.
Deniz ve balık,
Yunus emrinde.
Zaman taht kurmuş,
Sevgilinin gözlerinde.
Geçer, geçer.

Koşturdun peşinden,
Hiçe erişmeden.
İki kaçak,
Varlık tünelinde.
Bir mahkûm kul,
İrade-i kader elinde.
İradesi elinde ehliyet,
Ya kötü ya da iyi niyet.

Anladım.
Zaman gergef,
Sevgili bir çiçek.
Sevgi bir ip,
Söz iğnesinin ucunda.

Ve yine anladım.
Gergef uzar,
Çiçek büyür.
Hayal mekânında.
İp biter,
İğnenin ustası yorulduğunda.


Sevgili ve Zaman nazlı bebektir senin kucağında. Büyüdükçe senden kaçarlar, seni unuturlar. Lakin sen onlara olan sevginden dolayı durmadan ararsın onları. Bir gün seninle sonsuza dek var olacakları hayali ile beklersin, dua ile niyaz ile beklersin. Sevgili ve zaman beklenen, işin erbabı için ise bekletilendir artık.

Gün olur, sende büyürsün zaman ve sevgili ile. Bir gün ansızın üçünüz hiç beklenmedik bir anda bilinmeyen bir yerde buluşursunuz. Bu buluşmadan kimsenin haberi yoktur. Beklenmedik bu duruma herkes şaşırır. Sabahları geceler, ayları yıllar takip eder ve siz üçünüz hiç durmadan derin mevzuları derinden ve inceden konuşursunuz. Gâh sevinir, gâh tebessüm eder, gâh ah çeker, gâh dudak burkarsınız. Konuşmak, soru sormak size ağlama fırsatını vermez. Merak edilen, anlatılmak istenen ve bitmeyen bir çok şey vardır. Çünkü bu yaşanmamış bir hayatın hikâyesidir. Çünkü bu imkânsız bir aşkın imkânıdır. Çünkü bu geçen zamanın geri gelmesidir.  Anlarsınız ki siz konuştukça içinizde bir de sizden daha çok konuşan ama isteklerini kelimelere dökemeyen, onlardan cümle yapamayan bir başkası var. O içinizde söylenmeyenleri bir yere biriktirir. Biriktirir.

Bu buluşmanın da sonu gelir. Anlaşılan odur ki ! Zaman olsa olsa seni ‘Hak’ka götüren bir binek, sevgili de Cemal ve Cemil’in bir dünyalık cilvesidir. İçinde birikenler bitinceye kadar ‘zaman’ ve ‘sevgili’ böyle bilinir. Ne zaman ki onlar azaldı, bitti; hikaye o zaman yine başa döner.  “Sevgili aynen zaman gibidir. Seni yaşlandırır, türlü hallere sokar, eritir, bitirir.”diye baştan başlar. Bir sonraki buluşmaya ömür yeter mi  ? Allah Kerim. Anlaşılan odur ki ! Söylenmeyenleri bir hayli biriktirmek gerek, bir ömür yetecek kadar biriktirmek gerek. İman ile kalbi alim, İslam ile beyni muallim yapmak gerek.  

Turgay Urgur

8 Kasım 2010 Pazartesi

Mağaradakiler ile Mağazadakiler

Aforizmalarım eşliğinde yazım.

Sevmek başlangıçtır, en başlangıç.
Düşünce zahmetli bir iş, insan tembel işçi.
Geçmiş kulaklarımda çınlayan bir çan, gelecek yüreğimde duyulan ezan.
Dostlar dostlar meyhanesinde.
Kadın büyük çocuk, para oyuncak.
Günden güne koşarken gününü kaçıran yine kadın.
Mağaradakiler ile mağazadakiler.  


Hucurat, 13. Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. “Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık; sonra da, birbirinizi tanıyıp kaynaşasınız ve aranızdaki münasebetleri bilesiniz diye sizi milletlere ve kabilelere ayırdık.

İnsan bu ayetin mealini okuyarak ta hiç şüphesiz kolay bir şekilde ayrışma ve farklılaşmanın çatışma yerine tanışma getirmesi gerektiğini anlayabilir. Mesele güncel yönüyle menfi ve müsbet fikr-i milliyeye gidiyor şöyle ki yüz yıllar boyunca İslama kale olmuş bu fikr-i milliye kale olmayı bırakıp kalenin içindeki elmaslar olmaya yeltenmesin. Bu beyhude bir uğraştır, fayda değil zarar getirir. Büyük Birleri görmeyip, zırh olması gerekenin iç olmaya çalışması içi de bitirir. Türklüğün İslama hizmeti tarihindeki en büyük iftiharıdır. Herhalde tarih bu büyük gerçeği inkar etmez. İnkar edilemeyen, Avrupa’nın benimsediği bu gerçeğe sırt çevirmek ancak Türklük menfaatine karşı olan zihniyetlerin yararına olabilir. Ek olarak şunu da belirtmeliyiz ki Avrupa’yı veya Avrupa kültürünü şu an olduğu gibi körü körüne taklit insanı etse etse maskara eder. Her kültürün kıyafeti ayrıdır, birisi diğerine denk gelmez. Yaşam şekli kullan- at mantığı ile durmadan değiştirilecek olursa yarın veya öteki gün asıl olan haliyle ilişkisi kalmaz. Bireyin geçmişinden kopması demek toplumun hafızasını silmek demektir ki hafızasız bir millet kolay bir yemdir. Böyle toplumlarda tüketim belirli süre sonra gelenek haline gelir, sonrasında ise gelenek ve görenekten tiryakiliğe evrilir. “Komşuda var bizde neden yok?” mantığı şehir, ilçe, kasaba, köy, anne-baba ve nihayetinde çocuğa ulaşan bulaşıcı bir hastalık olur. Günlük sohbet, düşünce ve konuşma artık bu eksendedir. Toplumun ruh ekseni ciddi manada kaymıştır artık. Cep telefonun markası, kullandığı temizlik malzemesi, evine aldığı beyaz eşyası, dört çeker arabası, pahalı elbisesi, uyumlu çantası,  onun gereğinde kimlik kartı olarak ta kullanabileceği değişken vitrinidir. İnsan artık bu noktadan sonra en üst satırdaki farklı yaratılmadaki incelikten tam bir zıt simetride kendi farklılığı peşinde olur. Onun bu farklılığı, tanışmak ve kaynaşmak minvalinden öte ve ters istikamette ayrışmak ve gruplaşmak istikametindedir. Bunun en güzel örneği günümüz şehir yapılanmalarıdır. Yan yana dizilmiş, sırt sırta vermiş, bahçesi bahçesine girmiş, karşı karşıya bakan ve göz göze gelen mahallelerin yerini artık etrafı çevrili, koruma görevli, merkezden uzak, kat ve kat, katlamalı binaların almasıdır. Hatta yabancı kelimeden devşirilen manası ile apartmanların. Gelir seviyelerinin düşüklüğü nedeniyle bodrum kata gömülen daire sahibi ile  çatının gazabından korunmak için tampon vazifesi gördürülen daire sahibi arasındakilerin merdiven selamlaşmasını ve çöp kovasını bırakırken göz göze gelen orta sınıfın  ‘komşu komşuluğunu’ en iyi buralarda görürüz. Birey farklı yaratılmayı da aşmıştır artık ve farklılık yaratmaya başlamıştır.

Turgay Urgur

7 Kasım 2010 Pazar

Hasbihal 2

Hasbihal 2

Sensizlik,
Yazar,
Geceler.
Çizgi çeker,
Aramıza,
Zaman.
Nefret,
Pişmanlık
Okur gözler.
Her şeyi,
Siler, siler,
Ölüm.
Ölümüm.

Boş bir şişedir,
Mazi.
Sarhoşluğu
Gelecek.
Bir ayyaştır bedenim,
Ruhum saki.


Kırık bir aynadır,
Sen.
Kendimi görürüm.
Boş bir kağıttır,
Ben.
Seni yazarım.

Her gece yazar,
Her sabah siler.
Dert kalemi,
Utanç silgisi.
Yine yazar, yine siler,
Sabır dilencisi.


Turgay Urgur


6 Kasım 2010 Cumartesi

Okulum

Acıpayam Anadolu Lisesi

Ben Acıpayam Anadolu Lisesi İngilizce Öğretmenlerinden Turgay Urgur. Ne mutlu bana ki ! İlçemin böyle güzide ve başarılı bir okulunda öğretmenlik yapıyorum. Her sabah okula yeni bir heyecanla gidiyorum, okulda olmak bana huzur veren anlatamayacağım şairin ifadesiyle “kelimelerin kifayetsiz kaldığı”  bir düşünce. Anlatılması güç olanın yazılması da ayrı bir zorlukta.


Bu mutluluğun sebebi tabi ki öğrencilerimiz. Çünkü kendilerinde gelecekle ilgili çok güzel hedefler var, emin adımlarla programlı bir şekilde bu hedeflerine ulaşmak için gayret ediyorlar. Zamanın şartlarına göre çalışma sistemlerini oluşturmuş durumdalar ve çalışma programları kendileri için kesinlikle  bir engel değil. Onlar öğrenciliğin şu anda öncelikli işleri olduğunu biliyorlar. Sosyal yaşamlarındaki kültürel gelişme, eğlence, gezme, arkadaşları ile bir arada olmak gibi aktiviteler içerisinde de gayet başarılı bir şekilde yol alıyorlar.

Öğrencilerimizin en çok sevdiğim bir başka özelliği ise kendi aralarındaki muhteşem uyum. Bizim okulumuzda kesinlikle kırıcı söz, davranış yoktur. Herkes karşısındakinin düşüncesini dinler bazen eleştirir ve konuyla ilgili kendi düşüncesini de özgürce söyler lakin kesinlikle arkadaşını düşüncesinden dolayı yadırgamaz ve kınamaz. Karşısındakini öncelikle insan olarak değerlendirir, arkadaşının görüşleri ve yaşam şekli onun için iletişimde ön yargı oluşturmaz. İşte bu yüzden kardeşliğin ve arkadaşlığın hası bizim okulumuzda en üst düzey noktadadır. Bundan dolayı başarı çıtamızda yukarıya doğru ilerleme devam etmektedir. Öğrencilerimiz öyle olgun ve anlayışlıdırlar ve çalışkanlardır ki zor durumda olan arkadaşlarına yardım ederler. Ki ayrım çatışma doğuracak eylem ve söylemlerden uzak dururlar. Ki tüm derslerinde yüksek başarı hedeflerler. Ki meslek tercihlerini zamanında yaparlar ve o hedefe ulaşmak için adeta kilitlenirler. Ki sınıf içerisinde uyumlu çalışırlar. Ki birlikte çalışma yöntemleri oluştururlar. Ki eğlence ve ders zamanlarını ayırırlar.

Yaşasın! Okulum..

4 Kasım 2010 Perşembe

Felç 2

Kelime ile gör,
Göz isteğini düşünüyor.
Dinle ama konuşma,
Dil kendinde değil.

Baş içi boş,
Dil içini boşaltan.
Göz sağır,
Kulak seyirci.

Ağız kapanında,
Hissiyat sakız.
Cak cak,
Dil farkında değil.

Bir insan,
Baştan ayağa isyan.
Bir insan düşün!
Ayaklar başta.
Ya da bir toplum,
Başlar ayakta.

Sus, çığlık denizinde.
Ruh, kıyafet dehlizinde.
Maskaralıkta tükendi,
İnsaniyet balosunda.

Oku!
Parfüm mü?, hacı misi mi?
Çürüyen, kokuşan;
Kafayı tütsüler?

Mesajı kadar kısa akıl,
Şarzı kadar bağımlı fikir.
Aramayan, aramayıpta  durmadan,
Çağrı bırakan zikir.

Beden hamal,
Ruh mal.
İnsan kendisi kabzımal,
Namus pazarında.

Bir felç,
Şiirde, sözde.
Şimdi aşk da, meşk de,
Sözde.

Bir serum,
İçinde düşünce,
Damardan mideye.
‘Özel (çok özel) ecnebi hastanesinde.


Turgay Urgur

1 Kasım 2010 Pazartesi

İngilizce sınavında başarı

2010 sınavlar

Sınavlarda nasıl başarılı olabilirim?

Sevgili Öğrencilerim, aşağıda basit bir şekilde ve en kısa özetiyle önem sıralamasına göre  ifade edilecek olan çalışma yöntemlerini lütfen uygulayınız.

  1. Derslere mutlaka ön hazırlıkla gelin. Ünitelere önceden bir göz gezdirin, kelime çalışması, okuma çalışması yapın. Bu sizin derste olan verimliliğinizi fazlasıyla arttıracaktır.
  2. Sınıf içi çalışmalara aktif katılım sağlayın. Sınıf içerisinde söz almak, not almak, sorulanı dinlemek, arkadaşını dinlemek, bilinmeyi merak etmek öğrenmeyi pekiştirir.
  3. Dinleme çalışmalarını mutlaka yapınız.
  4. Yeni cümleleri evde birden fazla sesli olarak okuyunuz.
  5. İnternet üzerinden, kitaplardan İngilizce okuma yapınız. Cümleleri Türkçeye çevirmeye çalışınız, daha sonrasında yazmaya çalışınız ve son olarak ta sesli olarak anlatmaya çalışınız.
  6. Artık kafanızdan “ben dersleri anlamıyorum”, “bu dersi zaten sevmiyorum”, “ne işime yarayacak ki ?”, “Öğretmenim ile aram iyi değil.” Vb. çocuksu bahaneleri üretmekten vazgeçin.
  7. Not kaygısını kafanızdan silin.
  8. Öğrenciliğin sizin şu anda en önemli işiniz olduğunu benimseyin ve bu işi en iyi şekilde yapmak için yöntemler peşinde olun.
  9. Derslerde teneffüsteki herhangi bir olayı düşünmekten, arkadaşınıza kafadan mesajlar- mektuplar- methiyeler yazmaktan, dalıp dalıp ayılamamaktan vazgeçmenin zamanı gelmedi mi henüz? Bence artık bu faydasız düşünceleri ders esnasında yaşamaktan vazgeçin..
  10.  Eğer bu konularda rehberlik ve yardıma ihtiyacınız varsa, bir çalışmayı sonuna kadar götürebilecek iradeye sahip iseniz, üniversite ile ilgili ciddi hedefleriniz varsa ve kaybedecek zamanınız yoksa en az 5’li guruplar halinde benden okulda ama ders saatleri dışında yardım talebinde bulunabilirisiniz.

Turgay Urgur

30 Ekim 2010 Cumartesi

Düşününce.

Bir kitap, bir eleştiri, bir şiir, bir makale o toplumun malzemesi olabilmesi için içerisinde o topluma ait kültürel, tarihsel ve bence en önemlisi dine ait kodları barındırmalı. Bu zamanda bu üç unsuru bazen tek tek, bazen de iç içe içerisinde barındırmayan edebi ürünler pop kültürün kullan-at mantığında erimeye mahkumdur. İkinci bir şık olarakta bunları içinde taşımayan yapıtların lastik gibi uzatılabilen, uzadıkça gerçeklikten ve tekamülden uzaklaşan bundan dolayı da üzerinde saatlerce tartışılabilinen ama bir türlü sonuçlandırılamayan ürünler olması ihtimali vardır. Dine ait kodları barındırması gerektiği konunun şimşekleri üzerine çeken kısmıdır. Lakin toplumun şu anda pilli oyuncak gibi etrafı çevrilmiş alanda önündekilere çarpıp çarpıp ileri geri gitmesi, kendisine iradeli bir yol çizememesi bunun en güzel öreniğidir. Bilgiye ve tüketim malzemesine ulaşım kolaylığı ülkemin-ülkümün insanlığına düşünce ve hissiyat bulantısı getirmemeli. Artık yazarken, konuşurken secularizimin demir çerçevesinden çıkmanın ve teokratik endişe cinnetlerinden kurtulmanın zamanı geldi.

Turgay Urgur

28 Ekim 2010 Perşembe

Düşünce

Düşünce zahmetli bir iştir. Cemil Meriç insanlar mecbur kalmadıkça düşünmezler diyor. Günlük hayat insanı düşünmekten öyle bir alıkoyuyor ki adeta makineleşiyoruz. Başkaları bizi çalıştırıyor, enerjimizi onlar veriyor, fişimizi de bazen canları isteyince onlar çekiyor. Tabi bu arada “Hiç düşünmez misiniz?” ilahi sorusundan da bihaber yaşayıp gidiyoruz. Gerçekten biz hiç düşünmez miyiz?  Düşünmek nasıl bir eylem, ne tür bir iç faaliyettir ki onu tarif edelim? Bir bilgiyi, soruyu, konuyu önce alt başlıklara ayırmak sonra her alt başlığı kendi içerisinde detaylı bir şekilde irdelemek birbirleri ile bağlantılarını ya da bağlantısızlıklarını ortaya çıkarmak ve sonunda da bunu neticelendirmek, bir sonuca ulaştırmak. Kanaat sahibi olmak, izan kurabilmek. Bir ben vardır benden içerudaki Ben’i meydana getirmek. Onu var kılmak. ‘Tüketiyorum o halde Varım’, ‘Geçmişimi siliyorum böyle Var olacağım’, ‘Farklı olursam Var derler’ gibi düşüncesiz(biz)likleri yerine Descartesin malumunuz üzere biraz öncekilerin orijinali olan “Düşünüyorum, o halde varım” felsefesindeki varlık ve düşünme arasındaki karşılıklı muhtaçlığı hissedebilmek ve her ikisini birbiriyle muhkem kılabilmek. Kısacası  bu böyledir, şu şundan dolayı şöyledir diyebilmek.

Hadi bakalım baştan tekrar ele alalım. Önümüze konu veya soru geldi veyahut sorun geldi. Alt başlıklara ayırmak için altındakileri, geçmişini, anlamlarını bilmek gerekiyor. Nereden nasıl ayıracağımızı bilmemiz gerekiyor, o konu ile ilgili ilişki diğer konuları bilmemiz gerekiyor ki bilinmeyi veya düşünülmesi gerekeni açabilelim. Onu anlaşılır yapalım, onu kendi  içimizde tarif edelim. Eksiklerini çıkarmak için neyin eksi olduğunu, artılarını kullanmak için neyin doğru olduğunu evvelinde bilmek gerekiyor. Kısacası düşünmeden önce ayrıştırıcılar, tarif ediciler, kıyaslayıcılar, eleyiciler elde (beyinde) hazır olmalı. Bunlara ek olarak genişleticiler, toplayıcılar, yeniden yapılandırıcılar, kullanıma hazır hale getiriciler de elde (beyinde) hazır olmalı. Belki de işin zor olan kısmı bu hazır olması gerekenleri hazır hale getirmek. Çünkü bu sistematik olarak işletilmesi gereken kısım için sürekli bir harekete gerek var. O hareket herkesin malumu okumak. Yeni düşünce işlemi için yeniden okumak.  

Düşünce bazen de aksiyonun sonu, aksiyonda düşüncenin sonu olabilir. İnsan sebep ve sonuçlar arasındaki bağı görme kabiliyetine sonra da bunlardan yeni uzantılar kurma becerisine sahiptir. Bu şekilde gelişim sağlar, bunun sonucunda ‘ilim’ meydana gelir. Lakin insanın kafasındaki şüphe, evham ve işin doğrusunu söylemek gerekirse yetersizlik insanı ulaşmış olduğu noktada adeta çaresiz bırakır. İnsanlık bilim tarihinin hala daha bir şeyleri çözememesi, her hastalığa çare olamaması, örnekler çoğaltılabilir, bunun en bariz delilidir. İşte tam bu noktada insan mükemmel bir rehbere, her şeyi bilen ve anlatan, anlatmış olan; Miraç ve sonrası ile, sünnetindeki birer prototip olan uygulamaları ile, ve “ashabına sorun her sorunuza cevap vereceğim” diye tükenmez bir hazinenin şahitliğini yapmış olmasıyla bunu gösteren bir Peygambere ihtiyaç duyar. İnsan artık bu noktada düşünmeye bir son verir, dinlemeye başlar, dinlemek. Burada dinlemek, kendini dinlemek, kendini okumak, kendini kendisinden daha iyi Bilenden dinlemektir. İnsani olan yön bu noktadan sonra öğrenilmeye başlar. Nereden geldim? nereye gidiyorum? gibi asrın soruları tek tek kafasında aydınlanır. Yani insan kendisine ilk defa kafa yorar. Düşünmek her şeyin evvelinde kendisini düşünmek ile başlamalıdır. “Ey nefsim” kelimeleri ile başlayan ve sonra iki yolcu ile kendini iyilik ve kötülük arasında ikiye bölüp insanın her iki yoldan birisini irade ile tercih edebileceğini gösteren zamanı durduran ifadeler bunlara en güzel örnektir.   Nereden geldim ve nereye gidiyorum sorularının cevapları arasındaki mesafe zaman ve mekan bağlamında bir hayli uzun çıkacaktır, bu noktada şaşırmamak gerek.

Akıl düşüncenin meydana getirildiği ve enerjisini nükleer bir tesis gibi gayet verimli, bereketli bir şekilde küçücük bir ortamda hem depolayan, hem çoğaltan, hem de kullanan bir merkez gibidir. Bu çok ehemmiyetli merkezin korunmasının nasıl olacağı bile en ince ayrıntısına kadar tarif edilmiştir. Tabi bir de merkezi işler halde tutmak var. Başkalarının doğru ve yanlışlarına noterlik yapan merkezler, merkez tabirimizden uzaktır. Merkezden ziyade şube olarak isimlendirilebilir. Bu şubeler küçükten büyüğe Rus Matruşka bebekleri gibi iç içe de olabilir. Birbirinin aynı ama büyüklükleri farklı. Bizde birey beynini bazen düşünce halefinin şubesi olarak çalıştırır, kontratsız kiraya verdiği de olur. Kendisi gibi konuşamaz, BİR TÜRLÜ (?) kendisi gibi davranamaz. Kafasında zihinsel bir lideri vardır, onun yapacakları hedefe giden en iyi yoldur. Toplumda bir konuşan, hele bir de iyi konuşlanıp ta konuşan varsa gerisi televizyon programındaki şık giyimli bileni dinleyen oluverir hemen. Tv önündedir bundan dolayı sormaz, soramaz. Konuşmaz içinden konuşur. Hayran olur, belki kızar  ama harekete geçmek için herkesin kızmasını bekler. Vururken yumruğun nereden geldiği bilinmemelidir. Grupların da liderleri vardır. Hem onlar daha özeldir çünkü seçilmişlerdir. Seçilmiş ! oldukları için hatasız, günahsız ve katıksızdırlar. Yoksa uzun yıllar beyinlerde nasıl taht kurarlardı. Seçenler onların hem avukatlığını hem de müritliğini yapacak kadar bağımlıdırlar. Toplum ise biraz daha gelişmiş ve  çağa uygun şekilde alış veriş merkezi benzeri ya da cezbeden kısaltmasıyla yazacak olursak AVM tarzı bir şubedir. AVM’lerde olduğu gibi onun kafasında gündüz-gece belli değildir. İçerisi sürekli aydınlık, (tabi ki suni aydınlatma ile) dışarısı ise çoktan karanlıktır. Fanusun içindeki balıklar gibi azar azar yemlenir, içeride gezmesine müsaade edilir. Durmadan para ve zaman harcattırılır. Düşünmemesi için müzik dinletilir. Toplumun düşüncesi eşittir AVM’dir artık.

Devam edecek.

Turgay Urgur.

Dipnot: “Tüketiyorum o halde varım” ifadesi Metin Boşnak Hocam’dan esinlenilmiştir  

14 Ekim 2010 Perşembe

Felç

Felç

Merakımdan sorulan bir soruydu o,
Sonunu bilmek istedim.
Unutmak istedim tümünü,
Başını silmek istedim.

Geçmiş, mişli zamanda.
Onu tanıdım yarında.
Hayalle büyüttüm,
Şiirle, mektupla sevdim.

Terkettim görmeden,
Görmeden sevdiğim gibi.
Beklettim bilmeden,
Herşeyi gizlediğim gibi.

Bir hal,
Onda, bende.
Bir halsizlik,
Ruhta, bedende.

Etraf duyar,
Duyar duymaz.
Ne arar,
Ne sormaz.

Bir bilmece,
Adsız hikaye.
Her bakışta bir hece,
Kinaye, kinaye.

Cehennem,
Sev yeter.
Gülen çehrem,
Güldürmem.

Sen yoktan var,
Ben yoktan var.
Sensizlik benden,
Bensizlik koşturdu.

Kalp, göz.
Masada et.
Elinden ölmek,
Dilinden kısmet.

Anlaşılmayan bilinen,
Yaramadım.
Nasıl sevdim,
Nasıl? Anlatamadım.

Görmedim,
Kul ettim, anlatamadım.
Sevmekle başlar,
Duyuramadım.

Mahallenin önü,
Falın yerde falcı.
Yerdesin sende,
Olduğun yerde.

Bir felç,
Zamandan ruha.
Ruhtan her yere,
Sorma kaç kere? kaç kere?

Felç. Feryat. Feryat.

13 Ekim 2010 Çarşamba

Duam.

Dua.
Yokluktan varlığa davet,
Rabbin kapısında gülden bir demet.
Aşk ile  beklenen hidayet,
Ve gelen merhamet.

Dua bir kulluk vesikası,
An ve an yenilenen vakit arası.

Duasız olmayan ehemmiyet,
Günahla eriyen insaniyet.
Dua ile kuşatan emniyet,
Şimdi eriyen ise enaniyet.

Duasız dil yüz karası,
An ve an çürüyen kalp yarası. 

Avuç açar eller,
Ne de olsa 'kul' Peygamber.
Bizim için de diler,
Rabbim günahları siler.

Turgay Urgur

11 Ekim 2010 Pazartesi

HAŞR

Zaman bir ipmiş. Rahman ve Rahim olan Allah'ın tahtından her zaman bir baharı alıp getirir. Binlerce hazır nimeti insanlığın önüne koyar. İnsana hizmet ettirir. Zaman hep getirir, hep getirir. Hayata olumlu bakabilmek, zamanın yiyici ve tüketici olduğunun ötesinde onu bir hizmetkar görmek ve getirdiklerine hayranlıkla bakabilmek işte bu erdemdir. Fazilettir. Takva ve olgunlaşmadır. Zaman bir gün haşiri de getirir.

Bu kadar yaratılan değerli varlıklar gerçek yaşam yerini orada bulur. Çünkü böyle kıymetli, organize, değerli, eşsiz varlıkların yokluk çukurunda yok olmasını düşünmek imkansızdır. Evet. Yokluğun varlığını düşünmek imkansızdır. Cenab-ı Allah'ın yaratmasında israf ve gereksizlik yoktur.

Yüce Yaratcı cemalini görmek ve gördükmek istemiştir. Hem de bunu sonsuz bir mekanda daima istemiştir. Kendi cemal ve kemalini izleyeceklerin de hayatlarının sonsuz olmasını isteyecektir.

İnsan aklı ve kalbi ve bilhassa vicdanı suçluların cezalandırılmasını ister. Adaletin her daim yerine getirilmesini kat'iyen arzu eder. Hem yerine getirilmezse bundan rahatsızlık duyar, yerine getirmeyen güce karşı öfke ve nefret hisseder. Bu bazen kişi, bazen hükümet, bazen bir grup olur. Velhasılı insan her daim suçlunun cezalanmasını  ve vicdanının böylece rahat olmasını ister. Haşir de bu dünyanın adaletinin tecelli edeceği en Adil, en Hakim, en Cebbar mekandır.

10 Ekim 2010 Pazar

İnce

İnce sazlar,
En ince nağmeler.
İncelen benliğim.

Boğan şehir,
Boğulan insan.
Gaflet denizinde.

Bu yürek,
Ürkek.

9 Ekim 2010 Cumartesi

Öteki

"Öteki" "Beriki" unutmadan bir de "ta öteki", hepsinin etrafında erken çöken "Betonizim Duvarları". Malum herkesin Ötekisi ayrı. Zaman ise az az da olsa Kelamullah, hadis öğrenme ve YAŞAMA zamanı, (bence çok geçmeden) gayri bundan ÖTESİ çok ötekileşmeden.

7 Ekim 2010 Perşembe

Hayat

Hayat bir resim,
Makinenin arkasında sen.
Siyah beyaz.
Bazen sadece siyah, sadece beyaz.

Baktıkça o resme,
Yaşlandığını görürsün.
Çerçeveletmek istersin,
Bazen çoğaltmak vesika vesika.

Saklarsın sandıkta,
Çok hayatların arasında.
Paylaşmak istesin,
Bazen hiç kimseyle bazen kimseyle.

Hayat bir resim,
Yıkanmadı henüz,
Yıkanır mahşerde,
Bazen ateşle bazen şarapla.
Ve hayat yanar, resim gibi.
Bazen aşk ile bazen şirk ile.

Hayat bir resim, baştan sona albüm;
Doğuştan ölüme.
Yaratıcıdan sevgilisine.
Saklanır  mütanahi yerde.
İadesi olur zamanı gelince.

Hayat bir resim,
Tek çizgi, tek kalem.
Vahdet ve Ehadiyet imzalı,
İnsanlık galerisinde.

Hayat elindeki resim,
Ayak altına düşürülen.
Senle, senin elinle.
Kirlenmiş, yırtılmış, anlaşılmaz.

Hayat ehemmiyetli gaye,
Büyük netice.
Nur ve maye.
Cüz ve küll'lün münasebeti.

Hayat başlangıcı Hayy ile,
Sonu iradeyle.
Hem de Rahman, Rahim, Rezzak, Kerim,
Hakim cilveleriyle.

Hayat bir resim çekmesini bilene.

Turgay Urgur

Hayat bir başka ifadeyle günü nasıl geçirdiğindir. Sabah senin için nasıl başlar? Öğleyin sen ne yaparsın? Akşam ve gece senin için ne ifade eder? Eğer bu zaman dilimlerinde sen varsan o zaman hayat senin için gerçekten anlamlıdır. Tabi bunlara ek olarak birde insanlarla olan bağın. Onlara olan mesafen, duygusal alış verişin, düşünce paylaşımın. Saatler saat az geliyorsa sen yaşıyorsundur. Zaman geçmiyorsa sen sadece bir izleyicisindir.

ANAHTAR GENÇLERİMİZDE

       Gençler, öğrencilerimiz, çocuklarımız şüphesiz hepimiz için en büyük değere sahip. Şehirlerimizi, sokaklarımızı, çarşılarımızı, okull...