30 Temmuz 2015 Perşembe

Bu son olsun…

Bu son olsun… / turgay urgur
Ülkemizde yaşanan son olaylar gösterdi ki dost – düşman bellidir. PKK taraftarı olmayanlar dışında Türkiye Cumhuriyetini seven herkesin bilmesi gereken bir şey var. Ülkemizde terör sosyo-ekonomik gibi zava zingo mazaretlerin ötesinde sadece ve sadece düşmanlıkla ilgilidir. Doğuda, güneydoğuda hizmetleri attırmakla, okuma kursları açmakla, hoşgörü hikâyeleri anlatmakla falan bu sorun çözülmez. 80 yıldır da bunlar fazlasıyla yapıldı. Denendi. Sonuç değişmedi. Daha da azdılar.

Bir kısım var. Helal, haram bilmiyor. Herhangi bir inancı falan da yok. Bir askeri şehit etmek, okulu, aracı ateşe vermek, vergi ödememek, askere gitmemek çok basit şeyler. Peki kim bunlar, doğuda bedavadan yaşamaya alışmış, hiçbir değer yargısı olmayan, kana doymayan yaratıklar.

Öncelikle siyasi uzantılarının daimi olarak ülke siyasetinden uzaklaştırılması gerekiyor. İkincisi savaş gerekiyor. Üçüncüsü de yaptırımlar gerekiyor. Molotof atan, araç yakan, hapiste yatan vd cezasını çekecek. Yoksa devam edecek… devam etmekle de kalmayacak artacak. Çünkü bölge kızıştı. Kılıçlar çekildi.

Gönlüm bu sorunu sert yaptırımlarla çözecek bir devlet ve hükümet yapısından yanadır. Gerisi bana hamaset, palavra ve zaman kaybı geliyor. Eğer AK parti ve seçmenleri de bu olaylardan sonra halen daha çözüm süreci falan derlerse diyecek bir şey yoktur. Teröristle çözüm olmaz, anlaşma olmaz, uzlaşma olmaz. Olmadığını gördük.

Bunu anlamak için illa ki kendi yakınımızın şehit edilmesine, kendi canımıza kast edilmesine gerek yok.

Turgay URGUR

21 Temmuz 2015 Salı

Felç 21


İftarda siyaset yapandan,
Kurdele kurdele açılıştan,
Mikrofon, fotoğraf ve pankarttan,
Bıktım artık bıktım.
Televizyonda siyasi danstan,
Vatandaşla dalga geçenlerden,
Ramazanda eğlence programından,
Kamuda israftan,
Bıktım artık bıktım.


Turgay URGUR

Çuvaldız 4


Midemiz genişledi. Her türlü terör saldırısını umursamayacak, sindirecek kadar ruhumuz da genişledi. Her tarafımızdan hamaset fışkırıyor.

Bisiklet ve oyuncaklar Çin’den gelmeye devam ederken; top, tank, helikopter falan da yapıyoruz(yapıyormuşuz) ama nafile.

Ramazanda şehit yakınlarımıza iftarda öncelik veriyoruz ama Ramazan sonrasında yeni şehit haberleri yöneticilerimizi nedense pek de harekete geçirmiyor.

Gönlümden çok uzun ve bamteline dokunur bir yazı geçerdi. Lakin içimden gelmiyor.

İktidarı ele geçirdiğinde herkesten önce kendisini zenginleştiren ya da 30-40 yıl muhalefette kalıp da bir türlü iktidar olma hedefi bile olmayan partilerin olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Terör yanlılarını mecliste besleyecek kadar da midemiz genişledi.


Allah hepimizi ıslah etsin.  

15 Temmuz 2015 Çarşamba

Azap 3


Her gün ayna, her yer ayna,
Geçmişten ayağıma vurulan pranga.
Gözümden akan kir,
Boynumda küflü bir zincir.
Edep mazide can çekişen,
Utanç ve günah karşımda birleşen.
Her gün ayna, her yer ayna,
Geçmişten ayağıma vurulan pranga.

Turgay URGUR 

14 Temmuz 2015 Salı

Terminatör 4


İncilde ‘iyi ve kötü’ insanın kaderi için savaşır. Terminatör serilerinde de aynı düşünceyi görürüz. Filmi izlerken baştan sona sinemaya uyarlanmış Yeni Tevrat ve Eski Tevrat’ı görüyoruz. Cameron bu bağlamda işini düzgün yapıyor. Çoğunluğun kitap (kutsal kitaplar dahil) okumadığı bir dünyada herkese bir şekilde Terminatör ile kitabı okutuyor.

Filmi son gününde sinemada izledim. Eskiden beri filmlerin 2’den sonraki serilerine karşı ön yargılı olmuşumdur. Büyük oranda da maalesef bu önyargılarım ‘serilerin başarısız 3. ve 4. Filmleriye’ gerçekleşti. Film baştan sona 4-5 kişi arasında geçiyor. Düşman belli, korunacak olan belli. Boks maçını andıran dövüşler belirli bir süreden sonra insanı sıkıyor. Tema gayet belli. Genesis’te (İlk yaratılışta) işlerin düzgün ilerlemesini sağlamak. Bunu sağlamak için geri gitmek. Sonlara doğru yaklaştığımızda itiraf çok yerinde: geleceği kimse bilemez. Sarah Connar ve T-101 önceki serilerde de olduğu gibi gospel’ı vaaz eden peygamberler modunda hareket ediyorlar. Geçmiş dahil bir yere gidilecekse ışıkla gidilip geliniyor. Eski ahitte olduğu gibi “Let there be light” mantığı ile hareket ediliyor.

Serinin 4. Filmdeki 1. Gün 2. Gün 3. Gün geçişleri de bizlere yine İncildeki süreci anımsatıyor. Sknetteki geriye sayan sayaç ve alt yazı da geçen zaman hatırlatması tam da bununla örtüşüyor. Judgement Day’e(Kıyamet gününe) hazırlanın mesajı filmin tavsiyelerinden.
------

Çok harika bir film değildi. Ama yine de izlenmeye değer olduğunu düşünüyorum. Bu tarz serilerde çok harika filmler bulmak artık imkânsız gibi zamanınız olursa izleyin derim. 

9 Temmuz 2015 Perşembe

şair 2

Şair olmak zor zanaattır.
Basit kelimelerden şiir yazacaksın ve yazdıkların anlaşıldıkça ağırlaşacak.
Beğenmek ve beğenilmek için değil için yandığından yazacaksın. Kafiye, ritim, vezin, uyum, ahenk, cinas gibi işin ne kadar tekniği varsa kendiliğinden oluşacak.
Sözün su gibi çare olacak ama onu elinde, avucunda tutamayacaksın.
Zorlu, sancılı zamanlarda ve yaşanmış gerçek olayların ardından yazılmış olacak.
Fazladan bir tek kelime olmayacak.
Her bir kelime olmazsa olmaz kıvamında yoğrulacak.
Her bir kelime nefes gibi hayatın bir zorunluluğu olacak.
Okuyanlarda ‘evet beni anlatıyor ya da anladım’ duygusunu oluşturacak.
Okunduğunda kişinin şemaline sirayet edecek.
 Ürpertiyse ürperti, heyecansa heyecan, tansiyonsa tansiyon çıkartacak. 

Cemaatler ve Kürtçülük


Türkiye’de iki psikolojik refleks oluşmuştur. Bunlar cemaatler ve Kürtçülüktür. Her ikisi de kendisini Müslümanlığın ve vatandaş kimliğinin önünde görür. Kendilerini toplumdan soyutlarlar. Bazen üstünü bazen ise mağduru oynarlar. Toplum hayatından farklı olarak yaptıklarını kolayca bahanelendirebilirler. En önemli ortak noktaları; hayat felsefelerini almak üzerine konuşlandırmış olmalarıdır.

Onlara göre vergi vermeye gerek yoktur. Elektirik ve su faturasını ödememenin, askere gitmemenin bile kendilerince makul açıklamaları vardır. Kürt de Ramazanda oruç tutar ama gerektiğinde Devlet malına kolayca zarar verebilir. İmamı öldürebilir.

Cami cemaatleri ile diğer cemaatler veya tüm cemaatler kendi aralarında bile yan yana gelmezler. Devlet ele geçirilmeye çalışılan bir hedeftir. Diğer yapılardan farklı olarak Devlet Devlet imkanlarını kullana kullana ele geçirilmeye çalışılır.


Hak ve hakkaniyet tanımları kendi içlerindeki sistemlere göre yorumlanır. Kürtçülük için ideolojik söylem kutsalları, cemaatler için ise dini referans veya mehdiyet makamı kutsalları vardır. 

8 Temmuz 2015 Çarşamba

AŞK


Aşk denilen meçhulü arıyorum…..
Eğer dünyaya geldiğin andaki saflığın ne demek olduğunu hatırlayabilirsen, işte aşk denileni yaşamaya başlarsın.
Yastığa başına koyduğunda huzurlu isen,
Yediğin, içtiğin sana tat veriyorsa,
Konuştuğundan ve yaptığından pişmanlık duymuyorsan,
Bir kaçak hayatı yaşamıyorsan,
Yokluklarına ağlayabileceğin ve üzülebileceğin birileri varsa,
Yaşlanmak, hastalanmak seni hayattan koparmıyorsa,
Sakin ve dinginsen,
Güçlü ve sabırlı isen,
Şükür edebiliyorsan,
Helal bir hayatın varsa,
Çalışkansan ve başarının peşinden koşuyorsan,
Başkaları için para harcayabiliyorsan,
Seninle birlikte olmaktan mutluluk duyan insanlar varsa,
Dua edebiliyorsan,
Tevekkül nedir biliyorsan,
Kul olduğunu unutmuyorsan,
Sen aşkı arıyorsundur.
Ona ulaşamasan da en azından ardından koşuyorsundur.   
Hatalarınla yüzleşip, tekrar umut ile hayata sarılıyorsan,
24 saatin 1 saatini Hak ile olan muhabbete ayırıyorsan,
Huşu ile namaz kılıp, ellerin titremeden zekat verebiliyorsan,
Sabır ile oruç tutup, Hac için hazırlanıyorsan,
Aslında sen aşk yolundasın demektir.

Acz ve fakr nedir biliyorsan… 

5 Temmuz 2015 Pazar

Azap (2)


Düşünce hapsinde,
Vicdan sorgusundayım.

Ölüm dünyasında,
Yaşam infazındayım.

Günah ve utanç sarkacında,
Tövbe sancısındayım.

Korku ve yeis batağında,
Umut serabındayım.

Ölüm dünyasında,
Yaşam infazındayım.

Yine de şükür…

Af secdesinde,
Rahman kapısındayım.


Turgay URGUR

Düşünce


Medeniyetimizin tekrar yükselişini arzu ediyorsak, önceliğimiz onu anlatmak olmalıdır. Günün idrakine ve merakına yönelik olarak modernite kullanılarak geçmişimizi, kültürümüzü, doğrularımızı ve başarılarımızı anlatmalıyız. Tüm teknoloji ve iletişim araçlarından adabınca istifade etmeliyiz. Çünkü bilmiyoruz. Gerek farzları, sünnetleri gerekse medeniyet normlarımızı bilmiyoruz. Sosyal medya ile de bunlar öğrenilmiyor.


Turgay urgur

3 Temmuz 2015 Cuma

KENDİMCE


Şu mübarek günlerde, İslam aleminin çekmiş olduğu acıları anlatan bir yazı yazmak isterdim. Keşke vurdumduymazlığımızı, hayatı devam ettirişimizi, yaşarmayan gözlerimizi anlatabilseydim. Kesilmeyen iştahlarımızı, doymayan nefislerimizi, şuursuzca eğlencelerimizi aktarabilseydim. Zamanı hoyratça harcayışlarımızı, tembelliğimizi, israflarımızı dillendirebilseydim.

İtiraf bile edemiyoruz ama sosyal olarak durumumuz parlak değil. Media zırvalığı benliklerimizi ve düşünce dünyalarımızı elimizden aldı. Duygulanamıyoruz. Ağlayamıyoruz. Harekete geçemiyoruz. Cep telefonları, bilgisayarlar, AVM’ler ve televizyonların arasına sıkıştık kaldık.

Gerçek dünyadan okullarımız da uzak, camilerimiz de uzak. Aralarda da kendi sistemlerini oturtmaya çalışan cemaat türevleri var.

Bireysellik aldı başını gidiyor. Aile ziyaretlerini bir kenara bırakın aile içinde bile her bireyin ayrı ayrı dünyaları oluştu. Belki de tek buluşulan ortak nokta yemek saatleri.

Durum vahim. Günahlarımız, hatalarımız ve miskinliğimiz ile adeta kendi halimize terk edildik.

Allah hepimizi ıslah etsin.  


TURGAY URGUR

1 Temmuz 2015 Çarşamba

ACI


Ardımda hayaller çöplüğü bıraktım,
Kullanıldım ve atıldım.
Bu şehir ve insanlar büyürken,
Yıkıldım, taşındım ve unutuldum.


Turgay URGUR

Başkaldırı 6


Evlerimizdeki ve işyerlerimizdeki eşyaların birçoğu yabancı mallardan oluşuyor. Giysilerimiz, araçlarımız, fast-food tarzı ürünler, içecekler, kozmetik ürünleri ve aklımıza gelen her türlü madde  kendi üretimlerimiz değil.

İzlediğimiz programlar, okuduğumuz kitapların bir kısmı ve popüler kültüre ait ne varsa çoğu yabancı üretimi olarak karşımıza çıkıyor.  

Ev ve şehir mimarilerimiz, kullandığımız kelimeler, eğlence tarzlarımız bize ait değil.

Yabancı ürünlerinin hayatlarımıza bu kadar yoğun bir şekilde girdiği bu ortamda yerli bir düşünce sistemine sahip olmamız çok zor ve ne yazık ki imkansız görünüyor.

Tarihimizi müzelerde aramaya başladık. Değerlerimizi ‘bir zamanlar…’ cümleleriyle anıyoruz.  

Toplum olarak kendi içimizde medeniyet çatışması yaşıyoruz. Kütüphane de bize uzak, cami de uzak. 

Osmanlı da uzak, Cumhuriyet de uzak. Doğu-Türkistan da bize uzak, Balkanlar da uzak.  


Bu uzaklıktan dolayı katledilen soydaşlarımızın, din kardeşlerimizin acılarını günlük haberler gibi izliyoruz. 

Yememiz, içmemiz ve hayat tarzımız bu büyük acılardan etkilenmiyor. İştahımız bu uzaklıktan dolayı kaçmıyor. ‘Survivor’(hayatta kalma) algısı ile yaşıyoruz.

Öncelikle dua, hemen ardından çalışma ile kendimize dönmeliyiz. Günlük en azından 15-20 dakikalık okuma saatlerimiz olmalıdır. Bu tür çalışmalar Devlet politikasına dönüşmelidir.

Umutluyum. Önce kendimiz yaparsak, inşallah güzel sonuçlar elde edeceğiz. 

ANAHTAR GENÇLERİMİZDE

       Gençler, öğrencilerimiz, çocuklarımız şüphesiz hepimiz için en büyük değere sahip. Şehirlerimizi, sokaklarımızı, çarşılarımızı, okull...