30 Mart 2013 Cumartesi

GEL (2)


GEL (2)
Yağmurlu soğuk bir gecede,
Şiirimin tam ortasında çık gel.
Cümleler yarım kalsın,
Düşünceye daldığımda çare ol gel.
Kimsesizliğimle dertleşirken,
Hayatı anlamından soyarken,
Yalnızlığım artık yıllanmışken,
Elinde iki boş kadeh,
Saatleri parçala gel.
Özlemin köz olmuşken,
Ateşte yakalım geçmişi,
Ömrüm küllenmeden gel.
Hayalin zamanı durdurmuşken,
Güneş zindanda hapsolmuşken,
Tüm şehir uyurken gel.
TURGAY URGUR

28 Mart 2013 Perşembe

Ah şu madalyon (3)


 

Yeni anayasanın fikir ortağı, akil vereni neden içeride ki? Madem bu kadar itibarı var, salıverin gitsin. Modern dünya bu işlerini böyle mi yapmış? Tarihte örneği var mı?

Abd şunu demedi mi? Suriye’yi daha çok kızıştıracağız, İran’a gireceğiz. Siz bir an evvel İmralı ile anlaşın. Sonra ‘demedi demeyin !’ demedi mi?

Yeni dünya düzeni denilen: “Tarihinden, Milletinden, ahlakından, geleceğinden ödün ver. Orta doğunun halklarının haklarından koparabildiğini kopar.” Değil mi? Bu sürü kendi yavrularını da yemedi mi?

·                 *           *  

Tarih şuuruna her zamankinden çok daha ihtiyacımız var.

·                  *          *

Bir zamanlar (vakitli-vakitsiz) eğitimden tutunda laikliğe kadar her konuda yorum yapan-akil veren kanaat önderlerimiz vardı. Böyle zamanlarda susmalarındaki hikmet nedir ki?

·                 *            *

Pkk’nın çok uluslu taşeron bir örgüt olduğunu bile bile arkasındaki güçleri açıklamak yerine sorunu terörle mücadeledeki hatalara bağlamak çok zor bir ‘akil’ ve ‘akilli açılım’ gerektiyor. İşte bu yüzden sap ile saman hiç ayrışmıyor. Akil oyunlarıyla avutuluyoruz. Sonrasında da akil ile sakil karışıveriyor.



Turgay urgur 

21 Mart 2013 Perşembe

Bu şehir(herhangi bir şehir) ve ????


Bu şehir(herhangi bir şehir) ve ????

Tozlu sokakları, üstüme gelen daralmış yolları, buz gibi pazar meydanları ile bu şehir benim mi? Kafelerde ziyan olan gençlikleri, namustan kaçamak kuytuları ile bu şehir ben miyim? Dost sohbetinden uzak temizlikten mahrum mekanları, pejmürde ve keyfi yapılanmaları ile bu şehir biz miyiz? Kaliteden yoksun çocuk parkları, denetimsiz iş yerleri ile bu şehir yoksa kimsesiz mi?

Hey gidi medeniyet! Zaman ileri sen geri mi gidersin? Kiralar arttıkça insanlık ucuzlar mı? ‘Sen çalış ben yiyeyim’ dedikleri yeni dünya düzeni mi? Engelli vatandaşlarımız camiye hiç gidemeyecek mi? Bu engelleri görmemek(görememek) nasıl bir engellilik? Çocuklarımız burada olması gereken okullar için dışarıya gitmeye mecbur mu? Tüm yatırımları diğer seçimin ötesine bırakmak ne tür siyasi bir kurnazlık? Fotoğraf siyaseti(!) bu soru(n)lara çözüm mü? Hallederiz edasıyla bulamaç yapılmış sorumluluktan kaçış ve bilirkişi müptezelliği ile siyasi paçozluk yine(!) yeni öneriniz mi?

Turgay Urgur

20 Mart 2013 Çarşamba

VAR


VAR

Silahların gölgesinde yaşamak var.

Hayalle değil gerçeklerle yanmak var.

Şimdi(miz) olmasa bile namuslu bir tarihimiz ve onurlu bir geleceğimiz var.

Kendinden geçip başkasına can olmak var.

Arkamızdan vurulsak da yaptıklarımızdan pişman olmamak var.

Bin defa ölsek umutla yine halimize şükür etmek var.

Yaptıklarımız için değil samimiyetimizden dolayı Rabbe güvenimiz var.

Gerektiğinde vermek için en azından bir canımız var.

Hepsini ispat eden şanlı ve şerefli geçmişimiz var.

Turgay Urgur

Acıpayam / Denizli

Düşünce


Düşünce

Etnik şantaja boyun eğmek dürüst çoğunluğa haksızlıktır. ‘Silahların susması’ üzerine yazılacak bir anayasanın demokrat olmasını beklemek kendi başına bir düşünce felcidir. Yeni dünya; milli varlığı ve namuslu tarihi yok sayarak kapitalizmin dayatmalarını kabul etmeye zorlayabilir ama vatanın istikbalini ilgilendiren konular fazlasıyla düşünülmeyi gerektirir.

Bir taraftan geçmişle yüzleşme rolüne bürüneceksin diğer taraftan geleceği inşa ederken %7’lik bir kesimin isteklerini ziyadesiyle muhatap kabul edeceksin. Böyle bir girişim bir değil binlerce riski beraberinde getirecektir ki başka medeniyetlerde de bu tarz bir kabullenme mantığı olagelmemiştir.

Turgay urgur

17 Mart 2013 Pazar

Pazar notları (Mart 2013)


Propaganda sayesinde insanların bazı hamasi duygular işlettirilebilir. İnsanların dikkatleri kısa süreliğine bir yöne çekilebilir. Ama insanların kalplerinde açan hakikat güneşleri, dimağlarını aydınlatan fikirler ancak samimiyet ve hakkaniyetle kendilerini gösterirler. İşte bu yüzden bazı düşünceler zamanla gençleşir ve her daim geçerliliklerini korurlar.

·             *      * 

 

İnsanın fıtratında güzel yaşamaya meyil vardır. Yiyeceğini, giyeceğini ve kalacağı yeri tanzim etmek ister. Bunu sağlamak için başkalarıyla etkileşime geçer. Görev paylaşımı yapar. Kendi kurduğu düzenin bozulmaması için kurallar ve cezalar koyar. İnsanın kendi kurallarının fevkinde herkesi kuşatan daha geniş Külli kurallara da ihtiyaç vardır. Çünkü herkesin yapısı bir birinden farklı olduğu için kuralların Bir kural koyucu tarafından konulması gerekir. Herkesin menfaati için konulan bu kuralları insanların gönlünde yer ettiren ibadettir. Bu bağlamda ibadet içe dönüş, fıtratı tanımak ve asıl Malik’e bir yöneliştir.

·               *      * 

İnsan intizamsız yaşayamaz. Diğer canlılardan farklı olarak iyiliğe ve kötülüğe olan eğilimi onun intizamı zorunlu kılar. Kulluk bilincinin keşfi önce itaat ile başlar. Sonra ibadet ile devam eder. Çalışma ile sürekli olur. Paylaşım ile bereket bulur.

·             *         *

İnsanları konuşanlar ve düşünenler olarak ikiye ayırabiliriz. Konuşma ve düşünceden birisi artarsa diğeri azalır.

·             *          *

Mübalağanın ihtilalci bir yönü vardır. Hakikatin önüne geçer. Onun değerini düşürür. Gerçeklikten uzaklaştırır. Mübalağanın sözel bir sanat olarak kullanılması sözün de inandırıcılığını yok eder.

 

Turgay Urgur

Acıpayam Denizli

Hasbihal 13


Ölüm var,

 Senden uzaklarda unutulup meçhule gitmek var.

İşte hep bu yüzden tedirginim,

Bu yüzden perişanım.

Varlığıma anlam veremiyorum,

Değer verecek bir şey bulamıyorum.

Kısacası senden ötesi boş geliyor.

Sensiz yaşamaya gerek duymuyorum.

·                 *        *

Okumak narkozluyor bedenimi,

Düşünmek uyutuyor ruhumu.

Kısacası zaman kandırıyor,

Acılar ise oyalıyor beni.  

·            *        * 

Yoğun bakımda terk edilmiş bir hastayım,

Hemşire yatağımın boşalmasını,

Tabut son vazifesini tamamlamayı,

Toprak ise her şeyimi sarmayı bekliyor.

Toprak ise günahlarıma dokunmayı,

Bedenimi ruhumdan soyup,

Yine kendisinden olmamı istiyor.

Turgay urgur

14 Mart 2013 Perşembe

Domuz ile köylü


Domuz ile köylü.
İçinde iyi insanların olduğu köyün yamacında bir domuz yaşarmış. Bildiğimiz "domuz". Köylünün tarlasını talan eder, tüm emeğini ziyan edermiş. Ama domuz köye gece indiği için köylü kesin olarak bu talanı kimin,nasıl yaptığını bilemezmiş. Köyün dağa yakın yamacında yaşayan bir köylü ise başından beri olup bitenden haberdarmış. Fakat o kişinin karakteri kötü(doğuştan bozuk) olduğu için  kendi ürünlerine zarar vermemesi şartıyla domuzla bir anlaşma yapmış. Domuzun köye ne zaman saldırması, ne zaman kaçması gerektiğini ona söylermiş. Köylü bu işten artık iyice bıkınca dağa çıkmaya ve bunu yapanı bulmaya karar vermiş. Domuzun arkadaşı olan kişi ise foyasının ortaya çıkmasından endişe duyduğundan bir plan uygulayıp köylünün yapacaklarından kurtulmayı düşünmüş.
Köylülerin önüne çıkıp, demiş ki: Ben bunları kimin yaptığını biliyorum. Gideyim, görüşeyim. Bu sorunu çözelim demiş.
Demiş ama dediğine de pişman olmuş.
Akil köylü adamı köşeye sıkıştırıp başlamış sorular sormaya…
Madem kimin yaptığını biliyordun, şimdiye kadar neden bize söylemedin?
Sen hem bu köyün insanlarından yıllarca istifade ettin hem de böyle bir durum karşısında bizi uyarma gereksinimi neden duymadın? 
Bir gün bu işin içinde olduğun anlaşılırsa bizim ve çocuklarının yüzüne nasıl bakarsın diye hiç mi düşünmedin ?
Şimdiye kadar aramızda bizden biriymiş gibi dolaşmak vicdanını hiç mi sızlatmadı?
Köylülerin sözleri adamda hiçbir etki yapmamış. Adeta söylenenler onu hiç etkilememiş. Sanki olup bitenden hiç haberi yokmuş gibi bir durum sergilemiş.
Bu durum kafaları eskisinden daha karıştırmış. Kızgınlık yerini şaşkınlığa bırakmış.
Hikaye de burada yarım kalmış. Ne köylüler gidip domuzla karşı karşıya gelmişler ne de adamın domuzla görüşmesini istemişler. Evlerine geri dönmüşler.
Yıllar sonra bu olayı çocuklarına anlattıklarında; çocukları onlara herkesin merak ettiği gibi adamın duyarsızlığını sormuşlar.
İşi anlamayanlar bir şey dememiş.  İşi anlayanlar ise çocuklarına adamın böyle olmasını şöyle açıklamışlar:
“İnsan kafasındaki düşüncelerle yoğrulur. Zamanla arkadaşlarına benzerler. Hak ve hakikat yolundan ayrıldılar mı menfaatleri için karakterlerini de satarlar. Domuz ile domuzluk için dostluk kuran bir gün domuz olur.”
 Turgay urgur

13 Mart 2013 Çarşamba

Fotoğraf siyaseti


Fotoğraf siyaseti.

Fotoğraf siyaseti de bir yere kadar. Peki sizce nereye kadar?....

Bozuk köy yollarımızın kenarlarında, okullarımızın karşılarında tek sigara satılan mekânlarda, çok gecikmiş okula dönüşmemiş(dönüşememiş) boş arazilerde de çektirilmiş fotoğraflar bekliyoruz. Bir türlü istifade edemediğimiz çevre yolumuzun kenarında, park edecek yer bulamadığımız daraltılmış sokaklarda, şehrin ortasında kalmış sanayi sitemizin içinde de toplu çekimleri bekliyoruz.

Eskiden top taca atılırdı. Şimdi herkes bir birine atıyor. Geriye de fikir üretip, işe dönüştürecek sorumlu kişi ve yönetimler kalmıyor.

·            *        * 

Siyaset memleketin sorunlarına çözüm olmaktan çıkartılıp gazetelerde ‘özel gün ve haftaları kutlama köşelerine’ dönüşünce sıkıntılar da katlana katlana devam eder gider. Yapıyor gibi görünmekle yapmamak arasındaki tek fark görüntüdür. Geriye kalan ise taşeron firmaların eleman ihtiyacını dolduracak kadar kontenjanı siyaseten elde tutmak olur.

·             *       *   

2 Mart 2013 Cumartesi

VASİYETNAME



Mezarımı yıkmışlar, yatacak bir yer bulamam,

Ruhumu dinlemek isterim, bedenim perişan.

Geçmişim en yakın dosttan mustariptir,

Şuursuz gidişime an ve an Kehkeşan şahittir.

 

Kendi yüküm ağırdır, senin için duramam,

Kanma bir anlık hülyaya her şey yalan.

Geleceğim vizesiz bir seyyahtır,

İzinsiz bulunuşuma tevkif pek yakındır.  

 

TURGAY URGUR

TutanAK


TutanAK

Biz demokrasiyi herkesin katılımı, her düşünceye saygı ve şeffaflık olarak düşünebiliriz. Lakin kapalı kapılar arkasında ülkenin geleceğini etkileyecek kararların alınması ve suçluların çizdiği yollar karşımıza birden demokrasi adına çözüm olarak çıkıverir. Balyoz, Ergenekon, 28 Şubat süreçlerinde her türlü teşhirciliği hafiyelik boyutunda yapanlar bir de bakarsınız “susun! Susun! Kimse duymasın” ayarında gazetecilik yaparlar.

·            *           * 

Biz bağımsızlığı İsrail’e her türlü platformda laf bombardımanına tutmak olarak algılarız. İşin aslında ise Kandil’e girecek gücümüz bile yoktur. Oradan gelecek mektup için sortileri durdururuz.

·              *         *

Haftanın ironisi: Limitsiz hoşgörü müdavimlerine (gazetede son sürat destek verilirken)  İmralı’dan yapılan sataşma.

-           

·            *          *

1 Mart 2013 Cuma

Ah şu madalyon (2)


Ah şu madalyon (2)

Hangi başka suçlunun ya da suçluların ayağına milletvekilleri gitti? Bir sorunu çözmek işin uğraştı. Olup bitenlere kamuoyunun inandığını(güveninin olduğunu) kesinlikle düşünmüyorum. Herkes konuyu izlemeye çalışıyor ve sonucunun nereye vardırılacağını merak ediyor. Çünkü çıkan sonuç her halükarda sürprizlerle dolu olacak. Ortada bir mağduriyet veya sorun varsa öncelikle bunun topluma anlatılması gerekiyor ve bundan sonra sorunun çözümü için gerekli olan yöntemin insanlarla paylaşılması gerekiyor.    

·            *           *

Terör başlarının düşüncelerinin dinlenildiği ve o düşüncelere göre yeni hükümlerin verildiği bir adalet sisteminde tüm hapishaneler boşaltılmalıdır.

·               *           *

Süreçte kim kimlerin yanında yer alıyor.

T.urgur

ANAHTAR GENÇLERİMİZDE

       Gençler, öğrencilerimiz, çocuklarımız şüphesiz hepimiz için en büyük değere sahip. Şehirlerimizi, sokaklarımızı, çarşılarımızı, okull...