28 Şubat 2015 Cumartesi

SOKAK


Tokluğa olan açlık,
Korkulu bir umuttur sokak.
Annesiz çocuklar,
Yakan bir soğuktur sokak,
Telaşlı bir yalnızlıktır,
Ve kalabalık bir evsizlik,
Acımak dolu boşluktur sokak.

İnce Memed.


İnce Memed ruhunun güncellenmesi gerekiyor. Yoksa o da hiçbir şey demek. Köleliğin, marabalığın, sömürünün adı değişeli çok oldu. Ama ezilenler hep aynı kaldı. Ezilmeyi kaderlerinin bir çıkmazı olarak gördüler. Suçu dışarıdan ziyade kendimizde aramalıyız. Şikayet ve sızlanma kültürü yerini üretme ve hakkını arama kültürüne dönüştürmelidir. Ezenler, sömürenler kendilerini yenilemekte daha mahir görünüyor ve öyle olmaya devam edecekler çünkü onlar hayatın acımasızlığının ne demek olduğunu biliyorlar. Kimse kimseye ekmeğini boşuna vermeyecek. İstemek ve ekmeğin adetini çoğaltmak ise kişinin kendi elinde.

Yaşar Kemal vefat etmiş. Allah rahmet eylesin.


Turgay URGUR 

26 Şubat 2015 Perşembe

MEFKURE (2)


Son zamanlarda en çok normalleşmenin özlemini çekiyorum. Tek bir konuda değil birçok konuda keşke normale dönebilsek. Sadece kendi işlerimize yoğunlaşsak, yoğunlaşabilsek ne güzel olurdu. Kendimize ve sevdiklerimize dolu dolu zaman ayırsak ve geçen zamana güzel hatıralar bıraksak. Okumaya, ev sohbetlerine, gezmeye arada bir sinemaya vaktimiz olsa hiçte fena olmazdı.


Selam ile,

Turgay.   

24 Şubat 2015 Salı

OKUR YAZARDAN İZLER UYURA



Bir zamanlar…  insan ‘okuduğu’ olur demiştim ve  ‘yazıklarını’ oldurmak ister diye devam etmiştim. Gün geldi insan dinlediklerine inanmak, inandıklarını dinletmek istedi. Gördüklerine inanmak ise insana hep zor geldi. Gözlerini kapattı ve düşündüklerini görmek istedi. Düşündüklerini görmek istedi ama düşündüklerini konuşmak ona çok zor geldi. İnsan konuşurken ne okudukları, ne yazdıkları ne de düşündükleriydi. Kelimeler bazen birden fazla filtreden geçiyordu, bazen ise kendisinin bile kontrol edemediği bir hale giriyordu. İnsan çok fazla izleyince farkında olmadan izledikleri oluverdi. İçinden nedense birden meyil etti. Çünkü en kolayı izlemekti.

TURGAY URGUR

22 Şubat 2015 Pazar

Fıratlar YILMAZ


Türk Milletinin bağımsızlığı ve bütünlüğü için Milliyetçi vatandaşlarımızın ne kadar büyük bir ferasete sahip olduğu tartışılmaz. Her sorunlu dönemde onlar üstlerine düşeni hiçbir karşılık istemeden yapmışlardır. En ağır bedelleri ödemişlerdir. Allah onlardan razı olsun.

Bozkurtlar, Alperenler her zaman vatan hainlerinin korkulu rüyası olmuştur. Eğer bugün Bosna’da, Hocalıda, Kuzey Irakta, Azerbeycan’da ve Türk’ün geçtiği her yerde Türklük ruhu yaşıyorsa, gerektiğinde bu kardeşlerimiz oralarda seve seve çatışmaya gidebiliyorsa işte bunun nedeni Türk’ün İslam ile gönülden birleşmesinin tezahürüdür.

Gençlerimize Türklük şuurunu kazandırmak. Orta Asya’ya sığmayıp dünyaya açılmak isteyen bu Necip Milletin bağımsızlık destanını tüm gençlerimize anlatmak boynumuzun borcu olmalıdır. Türksüz bugün İslam medeniyetinin muhafasız kalacağı malumdur. Çalkantılı dönemler nedeniyle sekteye uğramış bu misyonu yeniden canlandırmalıyız. Bu ülkenin geleceğinde mutlaka Müslüman kimliği ile yoğrulmuş Türklerin olması elzemdir.

Fırat Yılmaz kardeşimize Allah’tan rahmet diliyorum. Allah ailesine sabır versin.
Turgay URGUR   

21 Şubat 2015 Cumartesi

28,5 ŞUBAT

28 Şubattaki cemaati özledim.

t.urgur

MEFKURE (1)



“Sen misin o kitabı yazan? Adamı hemen içeriye aldılar. Sen misin laf atan? Dilini kestiler. Sen misin düşünen? Önüne düşünmesin diye para attılar. Sen misin hislenen? Dayadılar diziyi, dayadılar sosyal paylaşımları, dayadılar eğlence programlarını. Sen misin en azından bir tarafa meyil edip, kendine bir yol bulmak isteyen? Attılar önüne manşeti, yazdılar alt yazıyı. Yani her türlü yolun önünü kesitler.” Diye düşünebiliriz. Ama öyle değil…. Onlar sadece bize istediklerimizi verdiler.  

Turgay URGUR

17 Şubat 2015 Salı

Çuvaldız 3

Sadece sosyal medyayı, televizyonu, gazeteyi, barları, cep telefonunu, modayı, sigarayı, alkolü eleştirmekle olmuyor. Bu günah bunu yapanların ve yapılmasına ortam hazırlayanlarındır. Suça ortak veya toplumsal bir olayın nedenlerini arıyorsak durmadan konuştuğumuz ama bir türlü gerçekleştirmediğimiz ve gerçekleştirmekte nedense inadına ihmalkâr davrandığımız ‘etik projelerimize(?)’ bakmalıyız. Daha kısa ifadesiyle kendimize bakmalıyız.  

Yeni Türkiye’den kasıt durmadan televizyonlarda algı salgılayan ve medyayı saray soytarısı misali kullanan bir ülke formatı ise desteklediklerimiz ve doğrularımız üzerinde inceden inceye düşünmemiz gerekiyordur. 1 senedir tv kanalları maalesef bizleri illaki zorla bir şeyler oldurmaya ve bir şeye dönüştürmeye çalışıyor. Ben durmadan ahlakın, doğruluğun konuşulduğu değil bunların gerçekleşmesi için ortamların sağlandığı bir ülke hayal ediyorum.

Ben bir öğretmenim. Lakin bu gün okulların öğrencilerimizi ne kadar cezp ettiği tartışılır. Öğrencilerimiz günde 8-10 saatlerini geçirdikleri okullara seve seve heyecanla gelmiyor. Okul kantinlerinin düzeni bir kafenin düzeni ile karşılaştırıldığında çok ama çok geri kalıyor. Devamsızlık diye bir düzenleme olmasa çoğu öğrenci okula gelmeyecek. Öğrenci; temizliği, yeniliği, demokrasiyi, kitap okumayı, dünya ile entegrasyonu, teknolojiyi öğreneceği bir kuruma ön yargı ile bakıyor. Yetersiz buluyor ve dershaneden destek alma gereksinimi hissediyor. 2. Dönem bitmek üzere kaç tarihi, kültürel gezi yapıldı? Öğrenciyi ve öğretmeni doyurucu kaç seminer verildi? Öğrencinin başarısı ile ilgili kimin elinde sayısal gerçek bir değerlendirme var. Lütfen ama lütfen…. bu çocuklar bize emanet. Nöbet gününü protesto etmekle, öğretmeni servis şoförüne imza attırmakla, toplantılarda yönetmelik konuşmakla bu sorunlar çözülmüyor. Lütfen bu mesleğe gönül vermiş kişileri bir dinleyin ama dinler gibi görünmeyin.    

Sevgili din görevlisi büyüklerim, gençlere ulaşma konusunda kendinizi nerede görüyorsunuz?

İlçemizin pek kıymetli Encümen Üyeleri ve Emniyet mensuplarımız, sizce okulların etrafında gençlerimizi tehdit eden unsurlar var mı? yok mu? Yoksa herkesin sorumluluğu yükleyebileceği bir resmi kurum mevcut mu?

İşi daha fazla soru cevaba çevirmek istemiyorum. Ülkemizde yaşanan kötü olayın nedenleri arasında benim ne kadar payım var? Onu bulmak istiyorum.    

Kendime gelince. İtiraf ediyorum. Gençleri anlama konusunda epey bir geri kalmışım. Öğrencilerimiz bizden derslerimize ziyadesiyle hakim olmamızı istiyor. İyi bir diksiyon, sevgi dili, temiz kıyafet, kaliteli bilgi istiyor. Sosyal kültür yönünden onların gelişmesine katkı yapmamızı istiyorlar. Eğer kendimin bende göremediği başka noksanlar varsa lütfen beni uyarın. İğneyi kendime batırmak istiyorum.   


Turgay URGUR

O’na giden yol….


Sevgili dostlarım,

Bloğumdaki yazı sayısı Allah’ın izniyle 530 rakamlarına ulaştı. Elimden geldiği kadar özen göstermeye, irdelemeye çalıştım. Bazen konuları başlıklar halinde seriye dönüştürdüm. Örneğin; Hasbihal, Felç, Gündem, Sandukça gibi seriler oldu. Bir iki arkadaşım bunları kitaba dönüştürmem konusunda epey bir ısrarda bulundu. Sizlerin beğeni ve destekleri bana hep yeni yazılar için ilham verdi. Ortalama günde 20 kişi tarafından yazılarımın okuduğunu gördüm. Benim gayet iyi sonuç.
2015 yılı için ise yazılarım konularını genelde ‘gündem dışı’ konulardan oluşturmaya çalışacağım. Çünkü gerek televizyon olsun gerekse sosyal medya ortamları bizlere o kadar fazla gündem dayatması yapıyor ki bunaldıkça bunalıyoruz.

Blogdaki alt yazı: O’na giden yol… Çünkü gerisi boş. Hangimiz fani olanların ardından hüzünle bakmıyoruz ki? Biten her şey bize keder veriyor. Gönlümüzü eğlendirmek için yaptığımız her uğraş bitince yine bilindik yalnızlığımıza geri dönüyoruz. Geçmişimiz pişmanlıkları, gelecek ise endişeleri zihnimize boşaltıyor. O’na giden yolda yürümeliyiz. Madem istesekte istemesmesekte zorunlu bir gidiş var. Bu gidişin bizim için hayırlı olanını seçmeliyiz.

Sevgili dostlar bloğumu en başından itibaren kendime çeki düzen vermek için oluşturdum. Yazmak mutlaka yeni okumaları gerektiyor. Okumak ve yazmak arasında düşünce tülleniyor. Sonrasında ise bunları siz sevgili dostlarla paylaşmak insana mutluluk veriyor. Mesele bundan ibaret.   
Sosyal statülerimiz, işlerimiz, yaşlarımız, çevrelerimiz farklı olsa da hepimizin iç dünyasında benzer arayışlar mevcut. Eş-dost muhabbetine her zamankinden daha çok muhtacız. Stres ve stresten kaynaklı hastalıklar hepimizi kuşatmış durumda görünüyor. Çıkış yolunun ise sadelikte olduğuna inanıyorum. Bir düşünürün dediği gibi 3 uygulanabilir prensip bizleri insan olarak huzurlu yapabilir. Birincisi fikir, ikincisi zikir ve üçüncüsü şükür. Hayatın mutluluk formülü, sıkıntıların reçetesi bu üç kelimede mevcut. Fikir, zikir ve şükür. Hangi kul yok ki Laileheillalah’ın, Fatiha’nın, bir ayetin ardından huzuru bulmasın. Sevgili dostlar, insanlık Adem(A.S)’den itibaren başka formülleri ve yaşam şekillerini çok denedi. Sonu hep hüsran oldu. Allah iktisat ve kanaat çerçevesinde, öncelikle kendimize sonrasında yakın çevremize faydalı insanlar olmayı nasip etsin.

Kadim arkadaşlarım hepinizi en içten dileklerimle selamlıyorum. Dualarınız kabul, çalışmalarınız bereketli olsun.


Turgay URGUR   

15 Şubat 2015 Pazar

Kadın


Havva (as)’den itibaren hiç ayırmadan, hiç kayırmadan tüm annelere, kadınlara, kız çocuklarımıza selam olsun. İlk kadın Adem(a.s)’a emanettir ve tüm kadınlarımız tüm erkeklere emanettir. Emanete ihanet demek varoluşa, insanlığa, nimete ihanettir. Çünkü kadın var olmanın vesilesi, insanlığın hazinesi ve nimetin menbaadır. Onsuz cennet cennet olmasa gerektir ki o’nun rızası olmadan oraya gidilmez. Bir yurt kadınla yükselir. Erkekler savaşa giderken tüm vatan, cami, bayrak, çocuk, tüm gelecek, tüm geçmiş önce Allah’a sonra kadına emanet edilir. O son ve tek çaredir. Ev kadınla yuva olur. Çocuk kadınla büyür. Aş kadınla tat bulur. Kadının mutluluğu huzur ve bereket getirir. Erkek doğum sancısının bile hakkını ödeyemezken kadın çocukları ve eşi için tüm hayatını rahatlıkla sancıya adayabilir. İşte bu yüzden kadın gerekirse kutlu bir değer veya evladı için çekinmeden, sakınmadan canını seve seve verebilir.

Tüm insanlar şefkat, merhamet derslerini kadınlardan öğrenir. Gah ninniyle, gah telkinat ile annelerinden çocuklarına geçen bu dersler insanın maddi vücuduna çekirdekler hükmünde yerleşir. Adalet, haram-helal mevzuunda hassasiyet, çalışkanlık yine kadınların evlatlarına doğal olarak aktardıkları öğretilerdir. Darda kalmış birisinin çaresi, açılan yolların sebebi, Allah’ın rızasını arayan kulların gıdası; annelerinin duasıdır.

Kadınlarımızın kıymetini bilemeyen düşünce ve duygu yoksunlarına yazıklar olsun. Vahşi duygularla öldürülen vatandaşımız ve kardeşimiz Özgecan Aslan hanımefendiye Allah’tan rahmet diliyorum.

Turgay URGUR 

14 Şubat 2015 Cumartesi

FELÇ 20

FELÇ 20
Herkes son KOZ’unu oyna(t)madan,
Cemaat, camia ve türevlerine ayrışmadan,
İsrail ve ABD yalakalığından zaman kalırsa,
Kardeş kardeşe kan bulaştırmadan.
Önce Türkçe’yi anlayıp,
Sonra Osmanlıca’ya geçince,
Kendimize adam akıllı bir yol seçince,
Sosyal medya müptezelliğinden vazgeçipte,  
İntikam veya ihanet huyunu terk edince.
Selamı bilip,
Kelamı silmeden,
Halden, hatırdan anlayıp,
Birbirimizi sözle dilmeden.
Eğilmeden,
Kendimizden olanı eğdirmeden,
Şu güzelim vatana,
Düşman elini değdirmeden.
Bir çıkış yolu bulup,
Arayıp, sızlanıp,
Evveli hatırlayınca,
Her şeyden evvel insanlığımızı,
Kurtarınca.
Bilinç tüketir,
Linç üretir,
Menfaat iştahı.
Gönül kırılıp,
Atılınca,
Düzeletemez Feriştah’ı.
Şucusu, bucusu olmaz,
Ne de olsa mayası et.
Bozulur, atılır,
Satanlar satılmaz,
Almaya gelse şahı.
Lakin geçmez,
Lakin çıkmaz,
Eğer bir alırsan,
Milletin ahı.

Turgay URGUR 

yeni bir dünya

arkadaşlarımız yeni bir dünya kuruyorlar. Dilerim bu yeni dünyada 'istismar' olmaz.

8 Şubat 2015 Pazar

GAR


Hayat kitabından bir sayfa daha yırttım,
İnan! Kitabın kapağı şimdilerde nerede hiç bilmiyorum.
Ama bugün baktım, çoktan yarılamışım.
Kimi sayfayı yaktım, kimisini attım,
Çoğu kayıp.
Ne işe yarayacaksa; üç beşinin ise altını çizip saklamışım.
Ne anladın diye soranlara;
Henüz bir cevap bulamadım.
Özet çıkarmaya bile gerek duymadım,
Çünkü sonunu en başından anladım.
Ağladığım yerler oldu,
Güldüğüm yerler oldu,
Artistik olsun diye kenarını bile çizdiğim oldu(olmuş),
Üstünden zaman geçince hepsi bir oldu.
Bundan sonrası akkın gidiyor,
Ara ara tekrarlardan bıkkın ve sıkkın gidiyor,
Biraz telaş, biraz hüzün getirse de,
Dünya garında bu kitapla iyi zaman geçiyor.
Sonlara doğru karakterler azalıyor,
Gereksiz kelimeler cümlelerden çıkıyor,
Uzun uzun düşünmeye gerek kalmıyor.
Yine de okumaya değer,
İnsan bir iki kelime de olsa bir şeyler anlıyor.
İçinden nedense sonuna 'elveda' diye not düşesi geliyor.


TURGAY URGUR

3 Şubat 2015 Salı

EĞİTİMDE GÜZEL SÖZ METODU


İnsan tüm yaratılanlar içinde en büyük kemale sahip olandır. Kainatın en değerli meyvesidir. En hassasıdır. Alemlerin Rabbine muhatap olabilir. İşte bu yüzden insanlar; bilhassa çocuklar ve öğrenciler sevgiyi ve şefkati ziyadesiyle hak ederler. Güzel sözü, samimiyeti hak ederler.

İnsanın acizliği, fakirliği ve ihtiyaçları sonsuzdur. Mahiyetinde çeşitli hissiyatlar ve duyular mevcuttur. Çok çeşitli elemleri hissedebilir. Bu elemler, sıkıntılar kişide ruhsal bunalımlar oluşturabilir. Asrın sorunlarına baktığımızda, sokaktaki öğrencilerimizi gözlemlediğimizde veya aile içi iletişimsizlikleri irdelediğimizde bu bunalımlardan mütevellit sorunlar görürüz. Kişi tek başına bu sorunlarla mücadele edemez ve kendisine bir rehber, yardımcı arar. Anlaşılmak ister. Öğretmenler bu boşluğu doldurması gereken öncelikli sorumlulardır ve bunu yapabilecek zamanları, kültürleri vardır. Bununda özet yöntemi güzel sözden geçer.

Özgüven boşluğunu ümitsizlik ve korku doldurur. Özgüven noksanlığı bir boyutuyla da kendini gerçekleştirememe endişesidir. Yani, şöyle ki: insan aslında sonsuzluk özlemi çeker. Malumunuz olduğu gibi her bir şahıs isteklerini yerini getirdikten sonra ardışık boşluklara düşer. Önüne yeni hedefler koyar. Kendisini farklı uğraşlara salar. Lakin bunların hiç birisi onu bihakkın tatmin etmez. Sonsuzluk arzulayan ve sonsuzluğa ihtiyacı olan gençlerimize ancak sevgi diliyle ulaşabiliriz. Kötü ve sert yaklaşımlarla yavrularımızın arayışlarına çare olamayız. Onlara meslekleri, dersleri, kişisel gelişimleri hakkında bilgilendirirken aynı zamanda içlerindeki bitmeyen incecik mahfi matlabları için de arkadaş olmalıyız.

Gaflet veren levhiyatlar şimdilerde gençlerimizin zihinlerini mütemadiyen meşgul ediyor. Derslerinden ve eğitimlerinden ziyade dışarıdaki faidesiz ortamlar onları oyalıyor. Sosyal medyadaki, kafelerdeki, televizyonlardaki virüs mahiyetindeki ruhsal salgınların ve bilinçli saldırıların tedavisi tane tane güzel sözlerden geçiyor. Eğer onlarda bu ruhsal hastalıklara karşı bağışıklık sistemi oluşturmak istiyorsak mutlaka ama mutlaka küçük yaştan itibaren onları sürekli sevgi ve güzel davranışlarla donatmalıyız. Sevdiğimizi hem söylemeli hem de göstermeliyiz. Bu mücadelemizi bireysellikten çıkartıp kollekttifiteye dönüştürmeliyiz. Eğitimde sevgi dili müşterek bir zemine taşınmalıdır. Pedagojide terminoloji olarak değil aktif olarak kullanılmalıdır.

Turgay URGUR

İngilizce öğretmeni 

2 Şubat 2015 Pazartesi

AZAP (1)


İnsanlık atölyesinde,
Bedenim kalıp oldu,
Günahla yoğurdum ruhumu.
Acıyla, sancıyla şekil verdim,
Bozdum, bozdum, kardım mayamı.
Binbir tükürükle balçık ettim,
İstiskal bakışlarda kuruttum aslımı.
Çatlasın, dağılsın, kararsın diye,
Haset ateşinde yaktım,
Odunla birlikte kül ettim varlığımı.
Ocağı sürgüledim,
Sabah ettim, akşam ettim,
Bir iz kalmasın diye,
Rüzgarı bekledim,
Savurdum her bir şeyimi.   

Turgay Urgur

ANAHTAR GENÇLERİMİZDE

       Gençler, öğrencilerimiz, çocuklarımız şüphesiz hepimiz için en büyük değere sahip. Şehirlerimizi, sokaklarımızı, çarşılarımızı, okull...