27 Kasım 2010 Cumartesi

Ah İnsanlık, Ah Bartleby


Üniversite yıllarımda büyük bir arzu ile Metin Boşnak Hoca’mın derste okuttuğu bu muhteşem eseri bilmem kaçıncı okuyuşum. Sınavlara hazırlık döneminde üzerinde epey bir çalışma yapmıştım, internet üzerinden okumalar gibi. Geçen hafta tekrar kitabın tercümesini aldım ve aynı keyifle yine okudum. Yine okudum. Suskun İnsanın ruh hali bu kadar mı güzel anlatılır. İçimizde yaşayan ‘gerçeği arayan’ ama bize bir o kadar uzak olan Dopplegengarımız bu kadar mı güzel tarif edilir. Kendi öz kişiliğini iten insan. Yaratılıştaki fıtri güzelliğini elinin tersiyle her seferinde iten, onu yanından kovalayan insan. Dört bir yanı kuşatan maddecilik insanın kişiliğini kendisinin esiri olduğu bir yaşam tarzına adeta mahkûm etmiştir.

Hikayede pencereyi örten duvar bu zamanda olsa olsa insanın enaniyeti olsa gerek. Gerçek kişiliği bulmasına engel olan dünyanın tüm fuzuli işleri ile bundan daha tehlikelisi olan yitik benlik. Bu iki duvar. Biri zaten siyah, diğeri beyaz ama yine de bir duvar. Bu duvarlar Barleby’in ötesini belki görebildiği ama Avukatın kendisini kuşattırdığı lakin içinde yaşayarak ‘o yaşantıyı’ normalleştirdiği bir hapis alanıdır. ‘Benlik’ ve ‘meta’ insanı adeta sarmış ve ona kendine münhasır bir yaşam alanı çizmişlerdir.

Hikayedeki haliyle Bartleby kapı eşiğinde önemsiz bir şey yaptırılmak istediğinde ulaşılabilecek bir yerdedir. Ne yazık ki, günümüzün vicdan, ahlakilik ve iyi niyet temayülleri de kapı eşiklerimizde yani öz benliklerimizden uzakta durmaktadırlar. Günlük yaşamın gerçek pratik alanlarında yerleri yoktur. Bu değerler kapı eşiklerinde olunca aradaki bağ da kaçınılmaz olarak menfaat merkezli olmaktadır. Ahlak, iyi niyet, yardım vb. menfaat algısı ile tanımlanmaktadır.

‘I would prefer not to do’ Yapmamayı tercih ederim. İlk bakışta sıra dışı ama aslında içimizdeki büyük sestir. Kim yapmak ister ki? Vergi vermeyi, askere gitmeyi, sabah belirli saatte işe gitmeyi, fatura ödemeyi, belirli formattaki elbiseyi giymeyi ve daha nicesini. Yaptıklarımızın ne kadar bize hizmet ediyor. Ya da bir zamanki vergi reklamındaki kandırmacası ile “yol, köprü, su ve okul olarak dönüyor”. İlahi adaletten başka şehidin kanını yerde bırakmayan hangi meclis var veya oldu?

İnsan acaba bir gün şeytanı sevindiren işler için de ‘Yapmamayı tercih ederim’ yürekliliğini gösterebilecek mi? Şeytanı böyle bir pasif direnişle çılgına çevirebilecek mi? Doğru yol bu olsa gerek yani vicdanın kabul ettiği İlahi mesajların tam bir çelik iradeyle sergilenmesi. Olaylardan dolayı kişilik sapmasının yaşanmaması, doğrunun her zaman doğru olması ve eğilip bükülmeden söylenmesi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ANAHTAR GENÇLERİMİZDE

       Gençler, öğrencilerimiz, çocuklarımız şüphesiz hepimiz için en büyük değere sahip. Şehirlerimizi, sokaklarımızı, çarşılarımızı, okull...