28 Ekim 2010 Perşembe

Düşünce

Düşünce zahmetli bir iştir. Cemil Meriç insanlar mecbur kalmadıkça düşünmezler diyor. Günlük hayat insanı düşünmekten öyle bir alıkoyuyor ki adeta makineleşiyoruz. Başkaları bizi çalıştırıyor, enerjimizi onlar veriyor, fişimizi de bazen canları isteyince onlar çekiyor. Tabi bu arada “Hiç düşünmez misiniz?” ilahi sorusundan da bihaber yaşayıp gidiyoruz. Gerçekten biz hiç düşünmez miyiz?  Düşünmek nasıl bir eylem, ne tür bir iç faaliyettir ki onu tarif edelim? Bir bilgiyi, soruyu, konuyu önce alt başlıklara ayırmak sonra her alt başlığı kendi içerisinde detaylı bir şekilde irdelemek birbirleri ile bağlantılarını ya da bağlantısızlıklarını ortaya çıkarmak ve sonunda da bunu neticelendirmek, bir sonuca ulaştırmak. Kanaat sahibi olmak, izan kurabilmek. Bir ben vardır benden içerudaki Ben’i meydana getirmek. Onu var kılmak. ‘Tüketiyorum o halde Varım’, ‘Geçmişimi siliyorum böyle Var olacağım’, ‘Farklı olursam Var derler’ gibi düşüncesiz(biz)likleri yerine Descartesin malumunuz üzere biraz öncekilerin orijinali olan “Düşünüyorum, o halde varım” felsefesindeki varlık ve düşünme arasındaki karşılıklı muhtaçlığı hissedebilmek ve her ikisini birbiriyle muhkem kılabilmek. Kısacası  bu böyledir, şu şundan dolayı şöyledir diyebilmek.

Hadi bakalım baştan tekrar ele alalım. Önümüze konu veya soru geldi veyahut sorun geldi. Alt başlıklara ayırmak için altındakileri, geçmişini, anlamlarını bilmek gerekiyor. Nereden nasıl ayıracağımızı bilmemiz gerekiyor, o konu ile ilgili ilişki diğer konuları bilmemiz gerekiyor ki bilinmeyi veya düşünülmesi gerekeni açabilelim. Onu anlaşılır yapalım, onu kendi  içimizde tarif edelim. Eksiklerini çıkarmak için neyin eksi olduğunu, artılarını kullanmak için neyin doğru olduğunu evvelinde bilmek gerekiyor. Kısacası düşünmeden önce ayrıştırıcılar, tarif ediciler, kıyaslayıcılar, eleyiciler elde (beyinde) hazır olmalı. Bunlara ek olarak genişleticiler, toplayıcılar, yeniden yapılandırıcılar, kullanıma hazır hale getiriciler de elde (beyinde) hazır olmalı. Belki de işin zor olan kısmı bu hazır olması gerekenleri hazır hale getirmek. Çünkü bu sistematik olarak işletilmesi gereken kısım için sürekli bir harekete gerek var. O hareket herkesin malumu okumak. Yeni düşünce işlemi için yeniden okumak.  

Düşünce bazen de aksiyonun sonu, aksiyonda düşüncenin sonu olabilir. İnsan sebep ve sonuçlar arasındaki bağı görme kabiliyetine sonra da bunlardan yeni uzantılar kurma becerisine sahiptir. Bu şekilde gelişim sağlar, bunun sonucunda ‘ilim’ meydana gelir. Lakin insanın kafasındaki şüphe, evham ve işin doğrusunu söylemek gerekirse yetersizlik insanı ulaşmış olduğu noktada adeta çaresiz bırakır. İnsanlık bilim tarihinin hala daha bir şeyleri çözememesi, her hastalığa çare olamaması, örnekler çoğaltılabilir, bunun en bariz delilidir. İşte tam bu noktada insan mükemmel bir rehbere, her şeyi bilen ve anlatan, anlatmış olan; Miraç ve sonrası ile, sünnetindeki birer prototip olan uygulamaları ile, ve “ashabına sorun her sorunuza cevap vereceğim” diye tükenmez bir hazinenin şahitliğini yapmış olmasıyla bunu gösteren bir Peygambere ihtiyaç duyar. İnsan artık bu noktada düşünmeye bir son verir, dinlemeye başlar, dinlemek. Burada dinlemek, kendini dinlemek, kendini okumak, kendini kendisinden daha iyi Bilenden dinlemektir. İnsani olan yön bu noktadan sonra öğrenilmeye başlar. Nereden geldim? nereye gidiyorum? gibi asrın soruları tek tek kafasında aydınlanır. Yani insan kendisine ilk defa kafa yorar. Düşünmek her şeyin evvelinde kendisini düşünmek ile başlamalıdır. “Ey nefsim” kelimeleri ile başlayan ve sonra iki yolcu ile kendini iyilik ve kötülük arasında ikiye bölüp insanın her iki yoldan birisini irade ile tercih edebileceğini gösteren zamanı durduran ifadeler bunlara en güzel örnektir.   Nereden geldim ve nereye gidiyorum sorularının cevapları arasındaki mesafe zaman ve mekan bağlamında bir hayli uzun çıkacaktır, bu noktada şaşırmamak gerek.

Akıl düşüncenin meydana getirildiği ve enerjisini nükleer bir tesis gibi gayet verimli, bereketli bir şekilde küçücük bir ortamda hem depolayan, hem çoğaltan, hem de kullanan bir merkez gibidir. Bu çok ehemmiyetli merkezin korunmasının nasıl olacağı bile en ince ayrıntısına kadar tarif edilmiştir. Tabi bir de merkezi işler halde tutmak var. Başkalarının doğru ve yanlışlarına noterlik yapan merkezler, merkez tabirimizden uzaktır. Merkezden ziyade şube olarak isimlendirilebilir. Bu şubeler küçükten büyüğe Rus Matruşka bebekleri gibi iç içe de olabilir. Birbirinin aynı ama büyüklükleri farklı. Bizde birey beynini bazen düşünce halefinin şubesi olarak çalıştırır, kontratsız kiraya verdiği de olur. Kendisi gibi konuşamaz, BİR TÜRLÜ (?) kendisi gibi davranamaz. Kafasında zihinsel bir lideri vardır, onun yapacakları hedefe giden en iyi yoldur. Toplumda bir konuşan, hele bir de iyi konuşlanıp ta konuşan varsa gerisi televizyon programındaki şık giyimli bileni dinleyen oluverir hemen. Tv önündedir bundan dolayı sormaz, soramaz. Konuşmaz içinden konuşur. Hayran olur, belki kızar  ama harekete geçmek için herkesin kızmasını bekler. Vururken yumruğun nereden geldiği bilinmemelidir. Grupların da liderleri vardır. Hem onlar daha özeldir çünkü seçilmişlerdir. Seçilmiş ! oldukları için hatasız, günahsız ve katıksızdırlar. Yoksa uzun yıllar beyinlerde nasıl taht kurarlardı. Seçenler onların hem avukatlığını hem de müritliğini yapacak kadar bağımlıdırlar. Toplum ise biraz daha gelişmiş ve  çağa uygun şekilde alış veriş merkezi benzeri ya da cezbeden kısaltmasıyla yazacak olursak AVM tarzı bir şubedir. AVM’lerde olduğu gibi onun kafasında gündüz-gece belli değildir. İçerisi sürekli aydınlık, (tabi ki suni aydınlatma ile) dışarısı ise çoktan karanlıktır. Fanusun içindeki balıklar gibi azar azar yemlenir, içeride gezmesine müsaade edilir. Durmadan para ve zaman harcattırılır. Düşünmemesi için müzik dinletilir. Toplumun düşüncesi eşittir AVM’dir artık.

Devam edecek.

Turgay Urgur.

Dipnot: “Tüketiyorum o halde varım” ifadesi Metin Boşnak Hocam’dan esinlenilmiştir  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ANAHTAR GENÇLERİMİZDE

       Gençler, öğrencilerimiz, çocuklarımız şüphesiz hepimiz için en büyük değere sahip. Şehirlerimizi, sokaklarımızı, çarşılarımızı, okull...