31 Aralık 2013 Salı

İkibinondört


Bu yıl her şeyi kendiniz için isteyin. Herkesi ihmal etseniz kendinizi asla ihmal etmeyin. Gücünüzün farkına varın. Kendi başınıza, kimseden yardım almadan yaptıklarınızı düşünün.
Dostlarınız kıymetinizi bilmiyorlarsa boşuna onlarla bir yıl daha ziyan etmeyin. Zaman, insanlara ikinci ve üçüncü şansları verebileceğiz kadar cömert değil. Az ama öz arkadaşlarınız olsun. Kafanız rahat olsun.
Bırakın insanlar size imrensin, sizi işlerinizle ve yaptıklarınızla bilsin. Çalışırken ve düşünürken kimseyi görmeyin. Asla taviz vermeyin. Yanlışlarınızın hesabını nasılsa siz veriyorsunuz öyleyse tüm riskleri siz alın ve başarıyı da siz sahiplenin.  
Klasiklerinizi raflardan indirin. Günlük gündemlere takılmayın. Aldırmayın, tarzınızı siz belirleyin.  Ansiklopedik bilgiler edinin. Edebiyat, tarih, felsefe okuyun. Elinizden geldiği kadar sosyal medya zırvalığından uzak kalın.
Kendiniz, aileniz, ülkemiz ve tüm İslam âlemi için dua edin. Hiçbir yere üye, alet, kul, köle olmayın. Kimseden kimseye fayda yok. Siz varlıklı olursanız herkes sizinle olur.
Allah birliğimizi, dirliğimizi korusun. Bizlere inancımızın gereği yaşamayı nasip etsin.
Selam ve dua ile,

Turgay Urgur   

30 Aralık 2013 Pazartesi

.gezi

Bu gün 30 Aralık 2013 Pazartesi. 11 Y sınıfı öğrencilerimizle Pamukkale Üniversitesinin Eğitim fakültesi ve Fen Edebiyat Fakültesini gezdik. Günümüz, Üniversite kafeteryasında bölüm öğrencileri ile sohbetle başladı. Öğrencilerimiz Üniversiteli abileri ve ablaları ile bölümleri, dersleri konuştular. Daha sonra İngiliz Dili Edebiyatı bölümünün 4. Sınıf öğrencilerinin derslerine katıldık. Yaklaşık 40 dakika süren ve tamamen İngilizce konuşulan ders, öğrencilerimiz için harika bir tecrübe oldu.  Önümüzdeki yıl 12. Sınıf olacak okulumuzun pek kıymetli öğrencileri bu gezi sayesinde tercihlerinde daha isabetli karar verebilme imkanı bulabilecekler. 

29 Aralık 2013 Pazar

Taraf


Kimilerine göre ortada durmak en güzelidir. Bu ülke için verdikleri bir şey olmadığı için kaybedecekleri de bir şey yoktur. Mefkûreleri, hülyaları, dertleri, kaygıları yoktur. Dünya batmış, ülke zor durumlara düşmüş umurlarında değildir.
Gözden kaçmayacak miktarlarda kayıt dışı bir para ortalığa saçıldı. Organize bir hizmetin bir mahsulü olduğu gün gibi aşikar. Yeteri kadar beklenilmiş, kimlerin ne yapacağı belirlenmiş ve geriye sadece ‘enter’ tuşuna basmak kalmış. Bu gün yeni iç işleri bakanı Sayın Ala’nın söyledikleri gayet açıklayıcı:106 milyar doları bu ülkede kimden saklayabilirsiniz ki? Birilerine göre çoğu örtbas edilse de herhalde mahkemede birilerini zor durumda bırakacak kadar delil toplanmıştır. Yani güvendiğimiz mahkemeler nihayetinde bir karara varacak. Bundan sonrası sabretmek değil mi? Herkes vicdan sahibidir. Hırsızı, fırsatçıyı, kayıt dışılığı alışkanlık haline getirmiş olanları kimse sevmez ve kimse, kimden olursa olsun cezasız kalmasını istemez.  
Lakin; verilmiş sadakamız varmış. Türkiye; Mısır’ın, Libya’nın ve Suriye’nin düşmüş olduğu pozisyona düşürülmek istenildi. Allah aşkına Avrupa ülkelerinin mi? ABD’nin mi? Rusya’nın mı? Çin’nin mi? umurunda oluruz. Ya da İslam ülkeleri zaten bizim gözümüzün içine bakarken onlar mı bize destek olabilir?
İşin can alan, canı incilten noktasına gelirsek: Camianın tavrı. Yazdıkları, konuştukları ve yaptıklarıdır. Böyle bir tavırı yıllarca hem AKP’ye gönül vermişler, hem bu ülkedeki tüm cemaatler, hem Kürtler; tüm vesayetçilerden gördü. Bunun sıkıntısı en ağır şekilde yaşadılar. Cumhuriyet gazetesi ile Zaman gazetesinin aynı frekansta buluşması, Türköne’nin AKP’ye bitiş tarihi vermesi, Gülerce’nin gel-gitleri; vefa mıdır? Kime ve neye hizmettir? Bir zamanlar etliye-sütlüye hiç bulaşmaz iken, herkese mavi boncuk dağıtırken, gerekirse tüm okulları devrederiz teslimiyetini gösterirken; siyasi tercihleriniz hiç gündeme gelmemişti. Yoktunuz, susmuştunuz, temkinliydiniz. Bu ülkenin geleceğine gönül vermiş bu kadar insanın (size burs vermiş, gerektiğinde savunmuş, yanınızda olmuş) hiç mi hatırı yoktu? Yoktu. Çünkü, kullan-at, sil gitsin, unut gitsin camianın içinde olan bir özelliktir.

Camia siyaset hayatındaki ilk tercihinde acemiliğinin kurbanı oldu. Bakalım zamanla bu konuda da ilerleme sağlayabilecekler mi? belli olmaz. Lakin inandırıcılığı, güvenilirliği ve vefası konusunda zihinlerde çok şey belirginleşti.        

28 Aralık 2013 Cumartesi

GÜNDEM


İnsanların bazıları ideolojik gayelerle aşırı-özdeşirler ve yaptıkları işlerin insani sonuçlarını göremezler.
Üniversitelerin bu sene komplo teorisyenleri bölümü açması isabet olur. Bu kadar psikolojik harp uzmanı biraz fazla değil mi?
Rahat olalım. Kimseyi (hırsızı veya sırtımızdan vuranları) savunmak zorunda değiliz. Lakin kendimizden emin olsak hiç de fena olmaz hani….
Bir zamanlar öteki(ler) vardı. Şimdi herkes bu oyunda yer almak istiyor. 28 şubat rovanşıcıları, minik cemaatler, akreditasyon mağdurları, unutulmuşlar, terk edilmişler, af edilmişler, kovulmuşlar vd. Seviniyorlar hepsine gün doğdu. Fırsat geçti.    
İmanın şartlarını, duayı, hak, hakikatı, haram ve helali yeniden hatırladık. Unutmadan pratiğe geçsek ne de güzel olur.
‘Din kardeşliğini, cemaati, adaleti, faizi, bireyi, vicdanı, vefayı’ bilen birileri yeniden tanımlayıverse ne de güzel olur.
“Hak ettiğimiz gibi mi yönetiliyoruz?” kimleri rahatlatır.
Birçok vekil ve bakanımız diyor ki: Vekil maaşıma yıllardır dokunmuyorum. Burs olarak dağıtıyorum. Allah kabul etsin. Türkülerde ‘askerimiz fakirden olur.’ Bir gün fakirden de vekilimiz olunca, işte o gün demokraside gelmiştir. Adalet de gelmiştir.      


T.urgur

24 Aralık 2013 Salı

Kim ne kadar gerçek?

Kim ne kadar gerçek?
Yıllarca siyasal iktidarlara veya vesayet rejimlerine karşı sessiz ve pusmuş bir duruş sergilediler. En can alıcı konularda bile yana yakıla yorum yaptıklarını, manşet attıklarını gören olmadı. Suya, sabuna dokunmadan, şimşekleri üzerlerine çekmeden usul usul, ağır abi modunda tavır takındılar. Şehit haberleri gelirken kimse bu kadar suçlanmamıştı. Ekonomik başarılar böyle ballandıra ballandıra anlatılmamıştı.  Doğu illerinde kaçakçılık bile onlar tarafından bölgesel bir zorunluluk ve geçim vasıtasıydı. Haklılık nedeni olabilecek kadar masumdu. Tüyü bitmemiş yetimin hakkı doğuda farklı batıda farklıydı. Siyasete suflör olmak en cazibiydi. Çünkü hata suflörün değil hep sahnedekilerin oluyordu. Kimse ABD veya İsrail’i suçlayıcı bir tavır görmemişti. 
Dershanelerin vitrin sınıflarının başarıları öyle büyüktü ki! Sanki başarılı öğrenci yoktu, okul yoktu, okullardaki öğretmenler yoktu ama sadece dershane vardı. Özel okullardan herkes üniversiteye yerleşemiyordu. Ama bu önemli değildi. Yurtlardaki öğrenciler disiplinsiz, kendi başlarına bırakılmış ve okul derslerinde uyku modundaydılar. Ama bu da önemli değildi. Paralel yapıların hizmet erleri devlet kurumlarından maaş alıyorlardı ama hizmet noktalarında farklılıklar görülüyordu.  Okul üniversiteye öğrenci göndermekte yetersiz ve gereksizdi. Okul dersleri için plan yapmaya, zaman ayırmaya, proje geliştirmeye de gerek yoktu. Çünkü bu işler okullarda olmazdı. Lakin bütün bunlar haftalık bir sohbetle affettirilebilecek kadar küçük işlerdi. Vicdanlar rahat, düşünceler herkesi kuşatacak kadar hoşgörü örülüydü. Eğitimdeki bunca, onca, yüzlerce eksik önceden yokmuş ama dershaneler konusu birden gündeme gelince haber bültenlerinin vazgeçilmezi olmuştu.
Zaman ilerledikçe yöntemlerde de değişmeler gördük. Büyümek, gelişmek yanında birçok farklılığı da beraberinde getirdi. Örneğin önceleri, “sövene dilsiz, dövene elsiz, kırana gönülsüz” davranılırdı.  Her doğru her yerde söylenilmezdi.
Kendi içinde öz-eleştiri mantığı olmayan bir sistem belki (belkisi fazla) ilk defa bu kadar eleştirel oluyordu. Muhtemelen bu hem tabanın hem de yönetici güçlerin dengesini bozmuştu. Karizma zedelenmiş. Sosyal medyanın basitliğinden herkes bir şekilde etkilenmişti, lekelenmişti. Durmadan saldırmanın, iktidar için bitiş planları yapmanın, itibarsızlaştırma gayretlerinin nedenlerinden birisi de alışık olunmayan taaruz ve savunma gereksinimindendi.
·             *        * 

Eğer kişi ve kurumlar siyasete girmeye veya doğrudan müdahale etmeye meraklıysalar, bunun bedeli olarak eleştirilmeye, yıpranmaya kendilerini hazırlamalıdır. Yaşamakta olduğumuz da bunun kaçınılmaz yansımalarıdır.  

23 Aralık 2013 Pazartesi

Felç 15


Zaman,
Aman!,
Yaman.
Susmak,
Pusmak.  
Kusmak.
Emniyet,
Niyet,
Hıyanet.
Dershane,
Oy hane,
Darphane.

Sessiz sessiz işleme,
Yavaş yavaş fişleme,
Zamanı gelince dişleme. 

Turgay Urgur

22 Aralık 2013 Pazar

Düşünen insanlar

Anadolu Lisesi Öğrencilerimiz yazıyor……………
Konu: Siz bir yazar veya senarist olun. Hikayenizde “düşünen insan” var. Düşünen kişinizin özelliklerini bize en az 400 kelime ile anlatın. İstediğiniz 10 cümleyi İngilizceye çeviriniz.
Düşünen kişinizin fiziksel ve ruhsal özellikleri nelerdir?
Nerede yaşar?
Toplumla olan ilişkileri nasıldır?
Diğer insanlardan ayrılan özellikleri nelerdir?
Ve daha nicesi….. Yazarlarımızın hayal dünyasından ve akademik kariyerlerinden kağıda aktarılacak.
Bu çalışmamıza 11 A-B ve 9 B sınıflarımız katılıyor. Yaklaşık 60 farklı yazardan takip edeceğiniz bu yazı dizimizi kaçırmamanızı itinayla tavsiye ederim.
Turgay Urgur

17 Aralık 2013 Salı

Keşke


Şehit haberleri gelirken ABD’nin dünyayı kurtardığı 3. Sınıf Hollywood filmlerini gösterirken, açılım adına vicdanlarını saçmasalardı,
Güneydoğuda, Doğuda kullanılan elektriğin, suyun, maaşın faturasını Batı insanı öderken de dinden, imandan, ahlaktan bahsetselerdi. Hani ezberledikleri “Tüyü bitmemiş yetimin hakkı”nı arasalardı. “Böyle Müslümanlık olmaz.” diyebilselerdi.
Bizim önceden çocuk katili olarak bildiklerimiz için de “bir firavunluk” benzetmesi bulundaydı,
Sanki memlekette herkes her gün et, tavuk, ciğer, kebap yiyormuş gibi haftanın iki günü her bölgenin kebapçıları marifetmiş gibi salya sümük anlatılmasaydı. Yediğimiz, içtiğimiz biz de kalsaydı. Sonra bir de gazetede ‘facebook’ta yediklerinizi paylaşmayın gibi ahlak ikilemine düşmeselerdi,
Yazarları bir başka gazetede terörist için gerilla derken sırf yalakalık olsun diye ‘dağın arkasına bakmak gerek’ isimli kitabın reklamını yapmasalar ve bunlarca şehit anasının ahını almasalardı,
28 Şubatta pustuk, sesimizi çıkarmadık. Şimdi herkesten çok demokrat olmak bize biraz fazla diyebilselerdi,
 Her yaptıklarını ilahi mesaj algılayıp kutsamasalardı,
Şimdi olduğu düşüncelerini gizlemeden net bir şekilde söyleyebilselerdi,
30 gün boyunca utanmadan sıkılmadan kendi yazarları arasında “İslamcılık bitti mi- bitmedi mi” münazarası yapacaklarına ve sonradan da yine kendi yazarları (Ali Ünal) tarafından;  iş cılkından çıkıp da Bediüzzamana uzandığında, seviyesizliğin ortaya çıkışıyla birlikte Dumanlı tarafından: Pek de güzel oldu, farklı görüşler gazetemizde konuşabiliyor kılıfına bürünmeselerdi,
İyi günde, kötü günde, doğuda, batıda, öncesinde, sonrasında TEK, NET, İLKELİ olabilselerdi,
·          *    *
Lütfen birileri öz eleştiriyi yeniden tanımlasın.

Turgay Urgur    

16 Aralık 2013 Pazartesi

ŞÜKÜR


Hakan Şükür, Ak partinin ‘popüler siyaset’ arayışındaki en bariz örneklerdendi. Siyasi bir kimliği, siyasal bilgi birikimi yoktu. Özellikleri: tanınmış olmak ve bir diğeri de cemaate olan yakınlığıydı.
Hiçbir parti uygulamasına itiraz etmedi. Partisini ve liderini eleştirmedi. Her yapılanı izledi. Eğitim, sağlık, ekonomi alanında her hangi parlak bir fikri olmadı. Alanı olan spor konusunda da dikkate değer bir çalışmasına rastlayan olmadı.
Vekillik yaparken aynı zamanda TRT’den hatırı sayılı miktarda almış olduğu ‘spor yorumları’ maaşı ile gündeme geldi. Kimse ondan (kendisi de dahil) siyaset konuşmasını istemiyordu.
Peki böyle olacaksa… vekil neden maaş alır? Ne iş yapar?  
Bugün eline tutuşturulan bir metin ile istifa etmiş.
Peki ne oldu? Popüler siyaset bir değerini mi kaybetti? – Arkasından dalga dalga kopuşlar mı olacak? – Yoksa vekilliği boyunca tek yaptığı iş bu mu olacak? Hayır sadece kendisinde istenileni yerine getirdi.
Ak parti popüler vekil tercihine inşallah bir son verir. Vekil sadece vekillik yapmalıdır. Liyakat ön planda olmalıdır.

Bu tarz siyasetin ülkemize kazandıracağı bir şey yoktur. Vitrin ve fotoğraf siyaseti için aday devşirmek samimi bir yapılanma değildir. Herkes kendi ilgi alanında iş yapmalı ve eğer kişinin zamanı yoksa vekillik alanını boşuna meşgul etmemelidir. 
·            *      *  
Cemaat iğneyi ne zaman kendisine batıracak? Öz eleştiri yapılacak hiç mi bir nokta yok?
·              *        * 

Turgay urgur

ZAMAN 6

İlk kandıran zaman,
Önüme bin yalan koyan.
Bir yerinde sen varsan,
Kanmak da, inanmak da güzel.

Korkmak,
Beklemek,
Türlü türlü emek,
Sonunda sen varsan,

Ölmek de güzel.

turgay urgur

9 Aralık 2013 Pazartesi

Kim?lik

Kim?lik / Kimse yok mu?CULUK / TURGAY URGUR

Başlangıç süperdi. Sadece insan vardı. İyi ve kötü arasında bir tercih yapmıştı…. Ve kimin iyi, kimin kötü olduğu belliydi. Sözleri, davranışları, yaptıkları ‘kim’ olduğu için yeterliydi. Herkes kim’ini ona göre seçmişti. İnsan kimsesiz kalsa bile kimliği ve benliği vardı.
Tek bir ‘kim’lik ona yetiyor ve onu anlatıyordu.
İnsan bir gün durduk yere yanıldı. Kim?liğini ve ben?liğini terketti. Kendisine bir değil birden fazla kimlikler ve benlikler buldu.
Putperest oldu. Para düşkünü, şöhret zevzeği, ideoloji manyağı, iş bilir, üye, kula kul, köle, aracı, taşeron oldu. Kendi kendisine düşünemez oldu. Artık göremiyor ve duyamıyordu. Konuşamıyordu. Konuştuğunu sandığı şeyler onun kulağına üflenenler ve suflenenenlerdi.
Çok kimlikli ve benliklilerin ÖZELLİKLERİ
Kendisine benzeyenler haksız bile onları düşünmeden savunurlar.
Eleştiriye, durum tespitine karşı hazımsız ve sabırsızlardır.
Hep aynı eksende döner dururlar.
Kendi başlarına karar veremezler.
Başkasının, başkalarının varlığını anlamlandıramazlar.
Doğruyu, hakikatı konuştuklarını sanırlar. Çok kimlikleri ama tek doğruları vardır.
Birilerine benzemeye çalışırlar. Taklit ve kendisine benzetme gayreti içindelerdir.
• * *
Bu gün 8 Aralık 2013 Lice’de 4 asker kaçırıldı, Diyarbakır’da 4 polis yaralandı. Aynı olay Avrupa ülkesinde veya ABD’de olsa yer yerinden oynar ve çözümsüz bırakılmaz. Bence dershane gündemi bunun yanında sadece bir safsatadan ibarettir. Lakin ne sağ, ne sol, ne cemaat medyasının ne de cemaate belden aşağı vuran diğer cemaatlerin günlerce dikkatini çekmeyecektir. İşte kim?lik meselesi budur……
Yani kimsenin umurunda değildir.
Yani KİMSE YOK MU? diyenlere… Bırakın kimseyi.. hiç kimse yoktur. Sadece menfaat, güç kavgası, ben yöneteceğim sevdası, her şeyi bilmek ama işine geleni konuşmak vardır.
Turgay Urgur

ANAHTAR GENÇLERİMİZDE

       Gençler, öğrencilerimiz, çocuklarımız şüphesiz hepimiz için en büyük değere sahip. Şehirlerimizi, sokaklarımızı, çarşılarımızı, okull...