30 Haziran 2013 Pazar

Kitap diyor ki!



Bu geçen hafta kullandığım en çok cümlelerden birisi “kitap diyor ki!” cümlesiydi. Mükemmel veya normal, sürükleyen veya değil ama insanın kitaplardan alıp ve başkalarına satabileceği çok şey var.
Birkaç tanesini sizlerle paylaşayım…

Değişimle savaşmayın. Değişin.
İnsanlara tatlı dille yaklaşın.
Yıllarca gönlümüzle doğulu, düşüncemizle batılı olduk.
Satış müşteri ziyaretiyle başlar.

·            *       *

Özledim…

Liseden birçok arkadaşımı,
Üniversite yıllarımı ve arkadaşlarımı,
Değerli öğretmenlerimi,
Kıymetimi bilmeyen dostlarımı, canlarımı,
Uzun saçlarımı,
Heyecanımı,
Saatlerce dinlediğim şarkılarımı,
Basit ama samimi cümleleri,

Oyun oynamayı,
Uzaklara gitmeyi,
Çocukluğumu,
Korkmamayı,
Gülmeyi,
Çok şey bilmemeyi,
İnsanlara güvenmeyi,
İnsanları sevebilmeyi,

Ve  seni.. özledim.

·             *      *

İyi bir hafta sizlerin olsun. İslam alemi felaha kavuşsun. Dostlarım berhudar olsun.


Turgay Urgur

28 Haziran 2013 Cuma

Beklenti, Sonuç.


Beklenti, sonuç.

 

“Üniversite”

Beklenti: Evrensel akıl, özgür düşünce, akademik kariyer.

Sonuç: Lisenin bir üst versiyonu.

 

“Demokrasi”

Beklenti: Eşitlik ve herkesin katılımı.

Sonuç: Birilerinin katılımı, bazılarının eşitsizliği.

 

“Siyaset”

Beklenti: Çözüm.

Sonuç: Menfaat.

 

“Evlilik”

Beklenti: Saadet.

Sonuç: İmtihan.

 

“Eğitim”

B: İlerleme

S: Zamana yayma.

 

“Dostluk”

B: Ebedi.

S: Fani veya geçici.

 

“Para”

B: Çok olması.

S: Hemen bitmesi.

 

“Huzur”

B: Tek amaç.

S: Sonucu yok.

 

“Gazete”

B: Haber almak, aydınlanmak.

S: Bir yöne sevk edilmek. Yönlendirilmek.

 

“Şehir”

B: Modern bir yaşam.

S: Yalan.

 

“Aşk”

B: Tanımsız.

S:  İmkansız.

 

“İnsan”

B: Şerefli mahlukat.

S: Çelişki(ler).

 

“Akp”

Beklenti: %50

Sonuç: Diğer %50

 

“Chp”

Beklenti: Cumhuriyet, halk.

Sonuç: Yok.

 

“Mhp”

Beklenti: Hükümete dıştan destek.:)

Sonuç: Kendini tanımlayamamak.

 

“Cemaat(ler)”

Beklenti: Birleşmek

Sonuç: Ayrıştırmak. Kendini ayrı görmek.

 

Turgay Urgur.

23 Haziran 2013 Pazar

YILDÖNÜMÜ


YILDÖNÜMÜ

 

Bu gün ölüm yıldönümüm,

Gittiğin günüm.

Yıldızsız bir gecede,

Dolunayda kutlarım.

Kimsesiz bir sokakta,

Sensiz kutlarım.

 

Geceden sabaha,

Bir kez daha dirilir,

Yılda bir defa,

Mazimi anarım.

Sonra yine ölür,

Sensizliğe gömülürüm.

 

Bu gün ölüm yıldönümüm,

Gittiğin günüm.

 

Turgay Urgur

 

Bakla


Bakla

 

Yıllar bize ağzımızda bakla ile konuşmayı öğretti.

Düşüncemizle batılı gönlümüzle doğulu olduk.

Ezilen bizden ise haklı, değilse farklı oldu.

 

Siyasetçisi, gazetecisi, bürokratı; herkes bakla ile konuşmayı benimsedi.

Durumu idare etmek, gerçeği gizlemek seçildi.

Seçmen seçilmişleri seçerken bile rahattı.

“Açık seçim, gizli tasnif” yıllarca eleştirildi.

Ama vesayet bu sefer temayülleri hiçe saymakla geldi.

Demokrasinin bir üst versiyonunu yaşıyorduk. İlerledik.

Demokrasi ulaşılmayacak kadar uzaktı,

Zaten ulaşılsa tılsımı da kaçacaktı.

12 Eylülle yüzleşmek için referandum bile yaptık.

Ne kadar da çok umutluyduk.

Baktık ki o da bir tür vizeden ibaretmiş.

Yetmez ama evetti. Kime yetti, kimse bilemedi.

İşin aslı plebisit de yetecekmiş. Birileri akil edememiş.

Maliye bakanının vatandaşla dalga geçişlerini,

Deneme yanılma eğitim modelini,

Zenginleştikçe kuduran bankaları,

“Firavunlaşan”ları da hem gördük hem de sindirdik.

Anlamaya gerek yoktu,

Çünkü popüler siyaset her şeyi anlatıyordu.  

Her şey o kadar hızlıydı ki !

Açılım bile çoktan eski bir gündemdi.

Yeni siyaset diyordu ki: Çabuk unut, hemen benimse.

 

 

Bir zamanların belki de tüm zamanların sosyal demokratları,

Baktılar ki seçimle bu iş olmuyor.

Eski usullerini anımsadılar.

“Meselenin sadece Taksim olmadığını”,

Birbirlerine hatırlatmak ihtiyacı bile duydular.

Çünkü sadece hafıza kaybı değil,

Vicdan yoksunluğu da yaşamaktaydılar.

Onlar için bir kaç kişi ölebilirdi.

Bu sefer iyi yakalamışlardı.

İsrail’i ve İngiltere’yi bile arkalarına almaktan utanmadılar.

Liberalizm tüm kimyaları bozmuştu.

Artık Taksimde Marks yoktu.

Ama propagandanın alası vardı.

Bir de anlaşıldı ki!

İşin içinde demokrasiden hazımsızlık,

Neticesinde ise fikri kabızlık varmış.

Oysa Cumhuriyet mitingleri ne kadar da masumdu değil mi?

Silivri önü direniş için en güzel mekan değil miydi?

Önümüzdeki seçimden bile umutları yoktu ve

Halka rağmen;

Bir yalan daha uydurdular: “Cumhuriyet elden değil ellerinden gidiyordu.”

Kimsenin dili varmıyordu, yüreği sızlıyordu lakin,

Para el değiştirmiş, kadrolar el değiştirmiş,

İşe çabuk uyum sağlayanlar yer değiştirmişti.

“Koç” bile kendi tarihinde milat yaşamıştı.

Bir yerden başlamak gerekiyordu,

Türkçe Olimpiyatlarında flama asmak en kolayı ve hoşgörülüsüydü.

Sonrasında hükümeti övmek gerekiyordu.

Kaçan köprü ihalesi ağır gelmiş,

Bir yerlerden tutunmaz ise daha çok işler kaçacaktı.  

 

Kuzey Irağı,

Petrol anlaşmalarını,

Devam eden faiz oranlarını,

Sosyal devlet ütopyasını,

Bakla olarak saklamaya devam etmek gerekiyordu.     

 

Turgay Urgur

22 Haziran 2013 Cumartesi

Felç 13

Felç 12

Tek hak durmadan tüketme hakkı olunca,
Demokrasinin(!) hammaddesi insan olur.
Konuşturulmayı  konuşmak sanınca,
Durmayı insan eylem sanır.

Nankörlüğü insan huy edinince,
Kime uşaklık ettiğini unutur.
Elden avuçtan giden nedir bilemeyince,
Kendini vatanseverim diye avutur.

Milli şuur yerini zevzekliğe bırakınca,
Birileri kendine sosyal dalgada yer bulur.
Yapışacak üst kimlik kalmayınca,
Kimisi bilirkişiliğe, çoğu ise harbiden soyunur.

Hastalık geldi mi ! ideoloji ayırmaz,
İnsan düşünmeyince bu felçten sıyrılamaz.
Kimisi kendini devrimci, kimisi cemaatçi diye ayırsa da,
Vicdan sahiplerini asla kandıramaz.
  

Turgay Urgur

16 Haziran 2013 Pazar

Safa ve Merve ile Söyleşi


Safa ve Merve İle Söyleşi.

Bu hafta sonum son yılların belki de en verimli günlerindendi. Çünkü bu Pazar çok başarılı iki insanla bir söyleşi yapma fırsatı buldum. Öncelikle sizlere onların kim olduğundan bahsedeyim. Safa Kiriş ve Merve Nur Kiriş; Acıpayam Atatürk İlk Öğretiminde 5. Sınıf öğrencileri olan bu genç ve başarılı arkadaşımız bu sene okullarını ikincilik ve dördüncülük ile bitirdiler. Ben de kendilerine başarıya giden yolda neler yaptıklarına dair sorular sordum. Kendim için çok faydalı olduğunu düşündüğüm bu söyleyişi sizlerle de paylaşmak isterim.

Soru: Sevgili Merve, başarının sırrı nedir?
Merve: Ben önce ders çalışıyorum sonra dinleniyorum. Günde en az 1 veya 1,5 saat ders çalışırım. Ders çalışma saatlerim 5’den 6’ya kadar ve yemekten sonraki saatlerdir. Her gün düzenli olarak kitap okurum. Bir de sabahları mutlaka 6:30 da kalkarım ve günde en az 100 soru çözerim.

Soru: Bu kadar yoğun temponun içinde televizyonla aran nasıl?
Merve: Dizilerden ‘Farklı Desenler’i izlerim. ‘Kelime Oyunu’ gibi yarışmaları takip ederim. Saat 21:00 benim yatış saatimdir.

Soru: Çalışmalarında sana yardımcı olan birisi var mı?
Merve: Annem yardım eder. Haftada bir mutlaka çalışmalarımı kontrol eder. Test kitaplarımı mutlaka bitiririm.

Soru: Özel bir çalışma programın veya yaptıkların var mı?
Merve: Bilgisayar oyunları 1 saati kesinlikle geçmeyecek. Hafta içi bilgisayar oyunu yoktur. Hafta sonu 1 saat oynarım.

Soru: Senin sayısal mı yoksa sözel mi derslerin iyidir?
Merve: Anlayamadım.
-          Yani Fen Matematik mi? Yoksa Türkçe ve Sosyal mi?
Merve: Her ikiside iyidir.

Soru: Çalışma kurallarını kim koyuyor?
Merve: Kurallarımı kendim koyarım.

Soru: Örnek aldığın kimler vardır?
Merve: Şairlerden; Mehmet Akif Ersoy ve Yahya Kemal Beyatlı. Onların şiirlerini severim.

Soru: Ne tür kitapları seversin?
Merve: Macera kitaplarını severim.

Soru: Arkadaşlarına tavsiyen nedir?
Merve: Çok kitap okumalılar ve kitap okumayı kesinlikle bırakmasınlar. Test çözmeliler. Ara sıra oyun oynamalıdırlar. Bilgisayar günde en fazla bir saat olmalıdır.

Soru: Başarı sana veriyor?
Merve: Mutluluk hissi veriyor.

Soru: Gelecek hedeflerin neler?
Merve: Tercüman olmak istiyorum. İngilizceyi seviyorum. İyi bir lisede okumak istiyorum.
Fen Lisesi olabilir.

Soru: Sevgili Safa, bize bir gününü anlatır mısın?
Safa: Düzenli olarak çalışırım. Ödevlerimi bitiririm ve kitap okurum. Stres atmak için top oynar ve bisiklete binerim.

Soru: Aktivitelerin arasında en önemli olanları nelerdir?
Safa: Her gün 20 dakika kitap okurum. Macera kitaplarını okumayı severim.

Soru: Çalışmalarında sana kim yardımcı oluyor?
Safa: ANNEM yardımcı olur.

Soru: Arkadaşlarına tavsiyen nedir?
Safa: Düzenli olarak çalışmalarını, sınav öncesinde stres atmalarını, kitap okumalarını, günlerini iyi değerlendirmelerini tavsiye ederim. Erken yatıp, erken kalkmalılar.

Soru: Hedeflerin nedir?
Safa: Endüstri Mühendisi olmak istiyorum. Ülkem için icatlar yapmak istiyorum.

Soru: Son olarak sosyal medya hakkında neler düşüyorsunuz?
Safa: Sosyal medya insanları çok oyalıyor. Ama iyi yönleri de var. 10 yıldır görüşmediğin arkadaşınla görüşüyorsun. Sahte hesaplar açılıyor.

Safa ve Merve’ye benimle yapmış oldukları bu söyleşi için çok teşekkür ederim. Mustafa Abi ve Nebiye Abla’ya da başarılı çocukları ile bir ömür boyu mutluluklar dilerim. Mutlu ve başarılı bir aile ile Pazar günümü geçirmek benim için çok büyük bir kazançtı.


Turgay Urgur   

13 Haziran 2013 Perşembe

Son gündem

Gündem: Tutturabildiğin süreye kadar bir şeyleri konuşturma yeteneğine verilen isimdir. Gündem ile her hangi bir sorunu çözmek hedeflenmez. Gündemin kendisi bizatihi sorundur. Gündem asıl mesele değildir. Çünkü gündemi oluşturanların ulaşmak istediği netice gündemde konuşulanlardan tamamen farklıdır. Her kim olursa olsun; gündemleri oluşturanların ortak özelliği gücü kendi ellerinde tutmak veya gücü kendilerine doğru yönlendirmektir. Gündemden geriye hiçbir şey kalmaz. Bir sonraki gündem bir üst versiyon gibi öncekileri geçersiz ve gereksiz yapar.  

Aziz Başkan çok suç alacaktı ne oldu?
Suriyeli mültecilerin maliyetleri artmıştı, hayırdır yoksa hepsi geri mi döndü?
‘Açılım’ alıp başını gidiyordu, nereye vardı?
Haftada bir İmralı ziyaretleri vardı, yeni yolcular kimler?
Milletvekillerine turbo sosyal haklar verilmişti, ne alemde?
Ulusal güvenliğimiz tehdit altındaydı, yurtta sulh cihanda sulh sağlandı mı?
Akil adamlarımız gezi parkı için de akil verirler mi?

Boşuna cevaplarını aramayalım. Yok.. yok… yok…  Onlarda birer gündemdi. Dünde kaldılar. Geriye yine bu ülkenin sağcıları, solcuları, devrimcileri, cemaatçileri, bireyleri biz bize kaldık.   

Bir yenisine kadar sadece son gündem var.

 
Zaman birlik ve dirlik olma zamanıdır. Alt kimliklerimizi atalım. Düşünelim, konuşalım, eleştirelim ama her daim bir olalım. Muhabbetle,

Turgay Urgur
Devamı için
www.turgayurgur.blogspot.com

11 Haziran 2013 Salı

Gezi Olayları



İsrailli bir televizyon spikerinin çok sevindiği olaylara kendimin de katıla katıla sevinmesini tabi ki beklemiyorum. İki haftadır kendimi yazmamak konusunda da tutuyordum çünkü çok konuşulacak ve yazılacaktı hissetmiştim. Ne yapalım çaresiz bu gün yazdım, arşivde ‘Gezi parkı’ da bulunsun ne diyelim….

Son iki haftadır ülkemin gündemini meşgul eden olaya üç pencereden bakmak isterim. Benim için önemlisi en son penceredir.

Siyaset Penceresi: Siyaset penceresi; herkesin konuştuğu, insanları politize eden, ayrıştıran ve bir şekilde ya sokağa döken ya da taraf olmaya iten penceredir. Bu olay AK parti iktidarının keyfi uygulamaları ile siyaseten Ak parti ile mücadele edemeyen farklı düşünenlerin fırsatçılıklarının çatışmasıdır. Ak parti iktidara geldiği günden itibaren eğitim, kültür, sağlık, maliye, dış siyaset alanlarında deneme yanılma tarzı o kadar çok keyfi uygulamaya imza attı ki insanlarda bunun doğurduğu son on üç yılın stresi fazlasıyla birikmişti. Örneğin kıyak Milletvekilliği maaş ve sosyal hakları kimin içine siner ki? Siyaseten ve demokratik yollarla bunlarla mücadele edemeyeceğini anlayan Ak parti karşıtları; Cumhuriyet mitinglerinde,  1 Mayıs’ta, Silivri önlerinde, ‘Açılım’ sürecinde aradıklarını bulamamışlardı. Taksim olayları ile doğru bir rüzgâr bulduklarını düşündüler çünkü kapsama alanı bu defa hepsinden genişti. Kısacası bu artık onlar için iyi bir fırsattı. ‘Açılım’ sürecinde bu kadar istekli olmayan gruplar, popülist bir eylem sürecinde çok daha ateşliydiler. Bir çok marjinal grup ve farklı siyasi partiler eyleme açıktan veya sosyal medyadan destek verdi(yor). Çünkü siyasilerin; Kılıçdaroğlu’nun, Bahçeli’nin yapamadığı sosyal medya yapmış oldu
2.  Birey penceresi: Gezi eylemleri sosyal medya kuşağının yapabileceği tarzda ve seviyede bir eylemdir. Okullarımızda bilgi, kültür ve manevi değerler bakımından donatamadığımız gençliğimiz, sorumsuz ve sorgusuz yaşantıyı kendisine ne yazık ki yaşam tarzı olarak belirlemiştir. Bu bağlamda mevcut eylemler tamamen vakti boş ve bol olan insanların işidir. Üretkenlik, iş, çevre kaygısı olan insanlar tabi ki eylem yapar ama bu tarz eylemleri yapmazlar. Örneğin yürüyebilirler, bir yerde bekleyebilirler, başkalarını örgütleyebilirler, ağaç dikebilirler, sosyal farkındalık oluşturabilirler. Birey penceresinden bakarsak; bu olaylar Ak parti gençliğinin de olmadığını(olamadığını) gösterdi. Çünkü elimizde her yapılanı kabullenen, eleştiremeyen ve doğru ile yanlışı karıştıran bir Ak gençlik var. (Popüler siyaset 1-2-3 yazılarımda bu konuya temas etmiştim.)
3.  İnanan İnsan Penceresi: Maddi zararı 120 milyon TL’yi geçen, insanların öldüğü ve suiistimale çok açık bir eylemi böyle bir zamanda fiilen desteklemek bence kesinlikle doğru değildir. Olayların neticelerine bakmak gerekiyor. Bu tür eylemler eğer başkalarının ekmeğine yağ sürecekse bizler kendi içimizde neden ihtilafa düşelim ki? Sabırlı ve metanetli olmak en güzel yoldur. Herkes enerjisini, bilgisini ve tercihini önümüzdeki seçimlere saklamalıdır. Bu gemi su alırsa bundan herkes zarar görür.


Allah birliğimizi ve dirliğimizi bozmasın.

Katılıyorum;
-Ak partiye gönül vermiş insanlar ne yazık ki düşüncelerini de verdiler.
-Chp ve Mhp çözüm-siyaset üretemiyor.
-Uygulamalarda keyfilik var. Bilimsellikten uzak.
-Ak parti 'fotoğraf' ve 'açılış' siyaseti yapıyor.

Kesinlikle desteklemiyorum;
-Bu tür eylemleri kesinlikle desteklemiyorum.
-İçki içen, hoyratça yaşayan gençliği desteklemiyorum.
-Milli ve Manevi kültürünü özümseyememiş kimseleri desteklemiyorum.


Turgay Urgur      

www.turgayurgur.blogspot.com-->

8 Haziran 2013 Cumartesi

Düşünce

Ortadoğunun en büyük yalanı demokrasidir. Kimse bu yalana inanmaz ama hem inanır gibi yapar hem de bu yalanı söyler durur, yokluğundan dert yanar. İki arkadaş arasında, bir ailede, her hangi bir devlet kurumunda göremediğimiz 'demokrasinin' olsa olsa ancak hayali vardır. İşin aslı 'demokrasi' bu dünyadaki çalışmalarımız neticesinde başka bir alemde alacağımız mükafatın adıdır. :) Onun için bizler demokrasi yolunda çalışma ve çatışmalarımıza(!) devam edelim ki yarın ötede mahçup olmayalım.

Turgay Urgur

4 Haziran 2013 Salı

Sosyal medya


Geçen senelerde bir üniversite ziyareti sırasında yaşamış olduğum bir anıyı sizlerle paylaşmak istiyorum. Dokuzuncu sınıf öğrencilerimizden bir tanesi Psikolojik-Danışmanlık-Rehberlik bölümü hocamıza şöyle bir soru sormuştu;

 

- Son yıllarda sosyal medya, toplumları bazen olumlu çoğu zaman ise olumsuz yönlerde fazlasıyla yönlendirmeye başladı. Ülkemizde PDR bölümleri acaba sosyal medyanın bu etkileri konusunda gençliğimizi korumak bağlamında neler planlıyor?  

 

Hocamızın vermiş olduğu cevap dün gibi kulaklarımdadır.

 

-Sosyal medyanın olumsuz etkileri mi varmış? Henüz faydaları ve zararları hakkında bir şey söyleyemeyiz.

 

Aradan çok geçmedi. Bir yıl sonra Tunus’ta olaylar başladı ve malumunuz Ortadoğu’da birçok ülkede örgütlenmeler genellikle sosyal medya üzerinden yapıldı. Yabancı istihbarat birimleri de sosyal medyanın bu gücünü son yıllarda etkin bir şekilde kullandı ve halen kullanıyor. Lakin biz sosyal medya da yer alamamızı bir kenara bırakalım, yararları veya zararları konusunda bile hazır değildik.

 

Üniversite ziyareti esnasında yaşamış olduğum bu olay, ülkemizin psiko-sosyal olaylara ne kadar hazır olduğunun bence en güzel deliliydi.  

 

·                    *                      *

-Eğitim sistemimiz maalesef ailesinden, arkadaşından kaçan ve sosyal medyaya sığınan insanlar oluşturdu. Odasında ders çalıştığını düşündüğümüz milyonlarca çocuğumuz ve gencimiz aslında cep telefonu veya bilgisayar ekranı başında yalnızlaşıyorlar. Sanal ortamda kurdukları arkadaşlıkları gerçek sanıyorlar. Hiç görmediği, ailesinin tanımadığı veya yüz yüze dışarıda karşılaşsa konuşmayacağı insanlarla sanal bir ilişkinin içerisindeler.

-Kuşak farkı çatışması artık içten ve sessiz yapılıyor. Aile üyeleri bir birini ne anlıyor ne de tanıyor. Çünkü ortak olarak konuştukları, bir birlerini dinledikleri bir zaman dilimi yok. Baba işten geldi, yorgun veya kahvehanede zaman geçirecek. Annenin izlediği dizileri var. Çocuk için tek arkadaş ise cep telefonu veya sosyal medyadaki çevresi. Çocuğun hayattan anladığı-algıladığı mutluluk ise yazışma dilindeki gülücükler-sırıtışlar.

-Gençlerimize, çocuklarımıza kendilerini ifade etme şansını tanımıyoruz. Onların isteklerinin, düşüncelerinin farklı olabileceğini görmek istemiyoruz. Lise hayatı boyunca düşünce ve ifade hapsine maruz kalan öğrencilerimiz ileriki yıllarda bu travmayı kontrolsüz bir özgürlük ile geçirmeyi düşünüyorlar.

 

·          *      *

İki hafta önce yazmıştım ve bir iki dostumdan beğeni aldım. Şimdi o cümleleri tekrarlamanın tam zamanı;

 

Sevdiklerinize bırakacağınız en güzel emanet onlarla birlikte geçirdiğiniz zamanlar. Sevdiklerinize zaman ayırın.

 

Turgay Urgur  

 

 

1 Haziran 2013 Cumartesi

YAZIK


YAZIK / TURGAY URGUR

Türköne fellik fellik İslamcılığın bittiğini dillendiriyor çünkü kendisine mevki bulduğu(oynaşmasına izin verilen) alan kapitalizmin kurallarına boyun eğmeyi uyum(kazan-kazan) olarak görüyor ve o da bunu çaresizliğin düzeni olarak algılıyor. Henüz kendi milliyetçiliğini tanımlayamadı fakat holdingleşen ve kurumsallaşan, bürokrasileşen yeşilimsi yapıları görünce sandı ki İslamcılık öldü. Köşedaşları kendisini ikna edemedi. Belki de yeni bir şeyler söylemek lazım diye yola çıktı. Çıktı çıkmasana da sirkatin söylemiş oldu.
Tam bu noktada aklıma bazı sorular ister istemez takılıyor.
İslamcılığın bittiğini karşıt düşüncedeki insanlar söyleseydi acaba kimler ne derdi?
Bu düşüncenin tartışılması neredeyse birinci yılını dolduruyor. Neden böyle bir gündem oluşturuldu? Neyin rahatsızlığı var?
Türköne’nin tezinin asıl muhatapları kimler? Neden fikir söylemiyorlar?
·          *     * 
Ben ise sadece tek kelimeyle “yazık” diyebiliyorum.    
·           *    * 
Son bir soru olarak da; yok mu Alev Hanım gibi açılım konusunda olduğu gibi Türköne’nin ağzını tıkayacak bir bay-bayan yiğit? Diyorum.

Turgay Urgur  

ANAHTAR GENÇLERİMİZDE

       Gençler, öğrencilerimiz, çocuklarımız şüphesiz hepimiz için en büyük değere sahip. Şehirlerimizi, sokaklarımızı, çarşılarımızı, okull...