17 Şubat 2023 Cuma

SOBA, KIŞ

 İnsan, bir sobayı ve üstünde tıngırdayan çaydanlığı özlüyor.

Euripides; Bakkhalar’da: ‘Gözüm yok benim derin bilgilerde; ben tuttuğum geniş ve ışıklı yolda, gece gündüz, iyilikle, doğrulukla, imanla ruhumu doldurarak yürüyorum… ‘ diyor.
Sıcak ve çay ne kadar da değerli. Ama en çok da soğuk bir kış günü değerli.
Bilgi, dostlar, eş, muhabbet de aynı şekilde değerli. Dünya denilen şu gurbette, ‘gurbetliği’ bilindiği sürece değerli.
Kıştayız.
Dünya kışının baharı burada değil. Olması da zaten iyi olmazdı.
Ben vuslat öncesi her özlemi kana kana içmek istiyorum.
İçimde tüm arzular, kederler, özlemler biriksin, biriksin ve içim alamayacak bir hale geldiğinde o malum uyku beni de kucağına alsın. Ve nasıl uyandırılıdığımı bilemeyeyim.
Sağduyu kadar ölümduyu’su da lazım bize, hepimize.
Sıcak bir soba, çay ve sıcaklığı bozmayan bir kafa lazım.
Dünya gurbetinde soğuk bir kış günü konuşulacak en değerli sözleri bilen diller lazım.
Çünkü her sobadaki odun da geçer, çaydanlıkta çay da biter. Ömür zaten biter.
Marifet hepsinin bitişini denk getirmekte. Son cümle ile son yudum. Ardından bir ŞEHADET cümlesi ve yürüyüş.
Evet ŞAHİT olduk.
Veda hutbesinin sonunda biz de şahit olduk.
Çünkü O’nu (Sav) çok seviyoruz.
İmanda tefekkür, tefekkürde tevekkül var.
Kıştayız.
İnanıyorsak yetecek kadar HER ŞEYİMİZ VAR.
İnanmıyorsak her şeyimiz var ama yetmiyor.

2023

 Bu pazarı saymazsak 2023 yarın başlıyordur, herhalde.

Biz saymasak da 1 günü bitti-bitecek.
Başlayan bitiyor.
* *
Dünü sorgulamanın malum anlamı yok. Sevabıyla, günahıyla geçti.
Temiz bir sayfa açma konusuna gelince…
Neden olmasın?
İnsana bu hak verilmiş.
Tövbe kapısı açık.
Bir daha yapmamak niyetiyle, insan pişmanlıkları için el açıp; temiz bir gelecek dileyebilir.
Müslüman korku ve ümit arasında tam da tevekkül denilen yerde durabilir.
* * *
Duamız var ve ehemmiyetimiz var.
Duamız var ve emniyetimiz var.
Öyleyse yeni yıl vesilesiyle;
Rabbimizden istedikçe isteyeceğiz.
Çok ve büyük istiyeceğiz.
Herkes için isteyeceğiz.
* * *
Allah’ım tüm insanlığa barış ve huzur ver,
Bizleri haramlardan koru,
Bizleri ilim ve dua ile kuşat,
Gereksiz sözden, davranıştan, düşünceden uzak tut.
Bizleri Rahim, Rahman, Kerim, Şafi sıfatlarınla muhafaza et,
İbadetlerimize düzen, çalışmalarımıza bereket nasip eyle,
Bu güzelim ülkeyi her türlü maddi, manevi belalardan koru, birliğimizi, dirliğimizi arttır.
Bilhassa gençlerimizi, çocuklarımızı ahir zamanın her türlü belasından koru.
Şuur, idrak, edep, gani bir gönül, sıhhatli bir hayat nasip eyle.
Hepimizi Peygamber Efendimize yakışır bir birey olmayı nasip eyle.
Yeni yılınız hayırlı olsun Dostlarım! Sizleri seviyorum.
Turgay Urgur
Tüm ifadeler:
Sabriye Sütüven Urgur, Ali Çakırlı ve 10 diğer kişi

ZAMAN

 Zaman elinde bir ömürlük narkozla gelir,

İnsanı keser, biçer.
Ve narkozla uyuşmuş olan insan; illa ki kendisine yaşam bahaneleri bulur.
En derin rüyalara dalar, sayıklar da sayıklar.
Neler istemez ki? Neler için mücadele etmez ki?
Kulakları duyar ama inanmaz,
Dilleri konuşur ama kendi istediklerini söylemez.
Gözleri açıktır ama bilmez.
Bir gün zaman ile narkoz aynı anda biter,
Ve insan ölüme uyanır.
Gerçek yaşama gözlerini açar.
Artık ne zaman vardır, ne narkoz ne de bahaneler.
İnsan sadece gerçekleri ile baş başa kalır.
Hep var olan GERÇEKLERLE.
Narkozun ve zamanın eline geçiremediği GERÇEKLERLE baş başa kalır.
* *
Böyle bir dünyada; işte tam da ‘bu GERÇEKLERDEN’ dolayı şu söz çok önemli:
“Hakiki imanı elde etmiş bir insan kainata meydan okuyabilir.”
Turgay Urgur

SEMAVİ LAMBALAR

 Bu semavi lambalarda intizam var. Onlara çok dikkatli bakılıyor. Yandıran maddeleri bitmiyor. Hem de insana hem nar hem de nur oluyor.

İsm-i Hakem ve Hakim’in cilvesiyle var oluyor.
Bu hizmet, bu masraf İNSAN için yapılıyor.
Aman Allah’ım ne büyük bir değer!
* *
Bu değere karşılıksız, duyarsız ve sessiz kalmak insanı en aşağılara çeker.
* *
Fani bir dünya için özgürlük davulları çalan insan, ebedi bir hapis için kılını kıpırdatmaz ise boşuna yaşıyordur.
* *
Her yaratılmış ile, her nimet ile, her hal ile bize Kendisini anlatan bir Halık’ımız var. Gafil odur ki! Bu sevgiye ilgisiz kalır. Kulluğu ile kendini O’na sevdirmez. Anca fuzuli işlerle ömrünü yer bitirir.
Evet! Ahireti inkar etmek isteyen başta her şeyi inkar etmeli, yoksa bütün dünya ve kainat onu yalanlayacak ve inkarını yüzüne vuracak.
* *
Şükürler olsun ki! Yokluğa gitmeyeceğimizi biliyoruz. Ona göre hal alma niyetiyle yola çıkıyoruz. Bu yolda malum imtihan var. Varlık ile yokluk ile, sağlık ile hastalık ile, gençlik ile ihtiyarlık ile hep imtihan var.
Dileriz. Allah bizim yardımcımız, Allah bizim Dostumuz olsun.
* *
Vakit daraldı. Eli çabuk tutmakta hayır ola,
Var olanı paylaşmakta hayır ola,
Tövbe kapılarını sonuna kadar açmakta hayır ola,
Dua ve niyazda hayır ola!!!

ÇÖL

 Bir gece rüyada çöle düştüm,

Her yer kum.
İnsana önce garip geliyor,
Her yer aynı.
Bir süre arıyorsun,
Normal hayattan bir şeyler arıyorsun.
Çünkü kendi kendine ‘Benim geldiğim yerde çeşitlilik vardı.’ diyorsun.
Yorulunca aramaktan vazgeçiyorsun.
Beklemeye başlıyorsun.
Sonra bir kitaptan bir cümle aklına geliyor;
‘Ey bu yerlerin Sahibi bahtına düştüm.. ‘
Baht için sözlük : ‘ Gelecek olayları kaçınılmaz olarak saptayan Tanrısal gücün insan için önceden çizdiğine inanılan yörünge.’ Diyor.
Ne de güzel bir yere düşmüşüm.
Bu yerlerin Sahibinin bahtına düşmüşüm.
Rüya da olsa dünya da olsa; insanın bu hayatta iki değişmezi var: fanilik ve acizlik.
Sonra aynı kitaptan başka bir cümle geliyor: ‘İnsan kendisine verilmiş olan faniliği ve acizliği yine kendisine birer şefaatçi yapar.’ diyor.
Çöldeyiz.
Dünya çölündeyiz.
Yaş ilerledikçe kumlar insanı biraz daha içeriye çekiyor.
Ayrım yapmadan kendisine doğru çekiyor.
Türlü türlü eğlencelerle, gezmelerle, harcamalarla çölde kendini kandırsan da bir yandan sıcak bir yandan vicdan bir yandan derin düşünceler insanı yavaşlatıyor.
Kendi elemlerinin yanında başkalarının elemleri de insanı ele geçiriyor.
Susmak istiyorsun.
Hem susmak hem de etrafını susturmak istiyorsun.
Çünkü şimdiye kadarki hayatının nasıl geçtiğini en iyi sen biliyorsun.
İçinden;
Hikmetine hayran,
Lütfuna muhtacım.
Diyorsun.
Kitaptan şu cümleyle devam ediyorsun;
‘Bizi bu çöllerde mahvetme!’
Sonra yine kendi kendine;
Zaman bizi gözlerimizden yakaladı,
Eriyişi gördük.
Işık ışık içimize girdi,
Odalara gömüldük.
Eller tutmadı, diller tutuldu,
Çaresizliğe sürüldük.
Herkes kendi kefeninden gayri ne ördü,
Tek renge büründük.
Beni, seni olmayan bir yolculukta,
Kimsesiz çöllere düştük.
Diyorsun.
Evet kitabın dediği gibi: Bizi bu çöllerde mahvetme Allah’ım.
Turgay Urgur

SERİNHİSAR KAZA

 Gereksiz bir çok iş için saatlerin harcandığı akıllı telefonları, telefon uygulamalarını ve sistemleri maalesef yol güvenliğinde kullanmıyoruz. Her hangi bir alışveriş sitesinden binlerce ürünün içinden istediğimizi saniyeler içinde seçebiliyorsak doğru hızda ve güvenli bir şekilde seyahat etmeyi de hem seçebiliriz hem de başarabiliriz.

Bu yüzyılda 'kasıt' faktörü dışında kazaya sebebiyet verebilecek tüm olasılıkların ortadan (çoktan) kalkmış olması gerekiyordu. Günümüz teknolojisi bence buna müsait.
Dilerim gerekli tedbirler ile gereksiz can kayıpları tekrar tekrar yaşanmaz. Serinhisar'daki kazada vefat edenlere Allah'tan rahmet diliyorum.

İNSAN

 İnsan olur,

İnsan ölür.
‘Ol’ ve ‘öl’ arasında noktalardan başka bir fark bulamayız.
İki nokta ..
Birincisi başlangıç, diğeri bitiş,
Birisi sen, diğeri ben,
Birisi bu dünya, diğeri ötesi,
Birisi zerre miktar iyilik, diğeri zerre miktar kötülük,
Birisi gece, diğeri gündüz,
Birisi beden, diğeri ruh,
Birisi geçmiş, diğeri gelecek,
Birisi aşk, diğeri nefret,
Birisi iyilik, diğeri kötülük,
Birisi varlık, diğeri yokluk,
Birisi emek, diğeri ihanet,
‘Ol’ ve ‘Öl’ arası iki nokta;
Giderken iki nokta ile gideceğiz.
Koca kainatta iki noktalık bir farkımız var.
Yani Dostlar! ‘Tek Gerçek’ Ol’duran ve Öl’düren Allah’ımız.
Yoksa 1 değil 1000 yıl yaşasak da bu dünyada misafiriz.
Misafir her şeyi yemez, her şeyi yapmaz, her şeyi konuşmaz, keyfine göre hareket etmez.
Misafirliğini bilir. Mülkün Asıl Sahibinin seveceği güzel işler yapar. Kendisine verilenlere hakkınca şükür eder.
Dua ve muhabbetle…

TAC

 Başıma taç ol.’ desem,

Korkarım o taca o baş layık mı? diye.
Rabbim Seni bana vermiş,
Korkarım emaneti nasıl korurum? diye.
Bilmiyorum ama
Vardır elbet bir yolu yordamı.
Bilmiyorum ama
Seni bana Veren illaki seni korumamı da gönlüme düşürür.

BOZDAĞ

 Bugün Bozdağa gittim. Kalabalıktı.

Ama ‘bozulmamış doğa’ o kadar gani gönüllü ki! Doğadaki kalabalık insana şehir kalabalıklarının aksine mutluluk ve güven veriyor.
İnsanların ‘o hallerine’ bakıp ilginç bir şekilde onlar adına da seviniyorsun.
Karda kayan bir çocuğu izlemek, kaynağan bir demliğin yanına yanaşmak, hiç tanımadığın bir araçtan gelen müziğe eşlik etmek, arabası kara saplanan birisine koşmak istiyorsun.
Her nimet gibi kar da harika.
Bembeyaz, tertemiz.
Her nimet gibi kar da kusurdan münezzeh.
Gökten gelen beyaz nimet.
Su olacak. Rızık olacak.
İçeceğiz.
Usul usul toprağa sızacak.
Köklere, tarlalara, şehirlere ve tüm canlılara ulaşacak.
Ve tabiki de güneş…
Kar ve güneş.
Kar ve güneş arasındaki ilahi aşkı, dayanışmayı o kadar yakından hissediyorsun ki ! ancak yaşanır. O kadarını anlatamam.
Nazlı ve ürkek; ara ara bulutların arkasından çaktırmadan göz kırpan; bazen rüzgarı kıskakan; bazen güneş yer de mi yoksa yerinde mi diye şaşırtan; bazen görüntüsü var olup da ısısını esirgeyen bir lütuf.
Ama bilmek isteyen kullar için o da ‘kar gibi’ sadece bir nimet. Bize göre çok büyük. Allah için sadece ‘Ol’ denilen bir nimet.
Ve dostlar.
Gözlerin; dostları, tanıdık yüzleri, tanıdık kalpleri arıyor. Tanıdık sözleri arıyor.
Arayan buluyor.
Dostlar da bir nimet.
Kar ve güneş gibi dostlar için de şükrediyorsun.
Çünkü önce gözünü, sonra gönlünü sonra da karnını doyuruyorlar. ‘Allah razı olsun.’ diyorsun.
‘Buyur’ ediyorlar; annen, baban, kardeşin gibi ekmeği, çayı, nimeti paylaşıyorlar.
‘Afiyet, şifa olsun.’ Diyorlar.
Isınıyorsun.
Kendini iyi hissediyorsun.
Ve yine şükrediyorsun.
Ve geri dönüyorsun.
“Allah’ım numunelerini gösterdiğin bu nimetlerin bize asıllarını göster.” “ Bizi daimi olan Saltanatına al.” diyorsun.
Bizi orada dostlarımızda, sevdiklerimizle, sevenlerimizle ve de Peygamber Efendimiz ile birlikte eyle diyorsun.
Turgay URGUR

GÜNÜMÜ YORANLAR ( REVİSON)

 

Bu yazı birbirine geçiş sağlayan 4 kapıdan oluşur. Her kapı açık ve aralıktır. Çalmadan girilir. İsteyen sonuna kadar açabilir.
(Kapı 1)
İnsan OKUdukları olur.
Yazdıklarını olmak ister.
Okumadıklarına düşman olur.
Bazı insanlar okuduklarını okutmak isterler.
Bazıları okumadan yazmak ister.
Bir de insanın duydukları vardır.
Asıl baş belası işte bu duyduklarıdır.
Duyulanlar gerçekse can yakar,
Yalansa yoldan çıkarır.
Duyum vesveseyi insanın kulağından alır ve kalbine yerleştirir. İçeriği bilinmeyen her vesvese büyür ve insanın huzurunu kemirir. Vesvese ve duyum ancak ilim (bilmek) - doğrusunu bilmekle- kaybolur. Yok olur.
Bundan dolayı elin(yabancı) sözünü, elin hükmünü hemen hakikat bellememek gerekir. El; bugün namazla, oruçla, zekatla, hacla ilgili illaki bir şeyler söyler. Bol bol yorum yapar. Kişisel mülahazalarını da, kısır fikriyatını da her konunun içine katar. Müslümanın yapması gereken ise Kuran’a, Sünnete müracaattır. Bir bilenden sormaktır.
Bir de insanın konuştukları vardır.
İnsanın konuştukları ancak ‘KONUŞAN’ kadar gerçektir,
Ancak konuşan kadar içtendir,
Çünkü insan konuşurken; sürece sadece ağzı, dili ve dudakları dahil değildir;
Gözleri de işin içindedir; yüzü de, elleri de , bedeni de işin içindedir.
Ve ‘konuşulanın hakikatını’ sözden ziyade beden ifade eder.
Onun işin söz kadar göze de bakmak gerekir.
Ellere çok dikkat etmek, alnı ise hiç ihmal etmemek gerekir.
(Kapı 2)
İnsan okudukları olur. Ama tek okunan kitaplar değildir. Hayat okunur, tabiat okunur. Başka insanlar okunur. Madem hayat kısadır. Bu kısa hayatı çirkin ve faydasız okumalarla doldurmamak gerekir.
İnsan yazdıklarını olmak ister. Çünkü insan zamana, hayata ve ölüme ‘hayal’ ile bağlanır. Umut ile sarılır. Benliğinden öte benlikleri, olmayan kendisini, olmak istediği her bir şeyi, oldurmak istediklerini yazar da yazar.
Yazı hep kalemle olmaz. İnsan bazen yürüyerek yazar, bazen bakışlarını uzaklarda yorarak yazar. Bazen en sessiz ve gizli ortamlarda gözleri kapalı uzun uzun, usul usul yazar.
Kalemsiz yazar çünkü sadece kendisi bilsin ister. Çünkü istediği an silivermek, yok etmek ister.
İnsanlar okumadıklarına düşman olur. Çünkü okunmayan bilinmeyendir. Bilmediğin birisine, varlığının nedenini idrakine yerleştiremediğin bir hayata ve tabiata ‘düşman’ olman gayet normaldir. Bugün ne kadar birbirine zıt fikir, birbirini ‘öbürü’ gören, henüz birbirlerini tanımadan bir diğerinden nefret eden binler , onbinler varsa hepsinin yegane eksiği karşısındakinin okuduğunu okumaması, karşısındakinin dünyasını anlamak istememesindendir.
Bir de insanın başının belası duydukları vardır. Bugün maalesef ortak müştereklerde bir türlü buluşamanın ve karşılıklı sabrı, saygıyı tesis edememenin nedeni duyum’dur. Medyada gördüklerimizi de aman! ‘görme’ olarak düşünmeyin. Onlar görsele bulanmış duyumlardır. Çünkü bize hakikat hiç bir zaman gösterilmez. Gördüğümüzü sandıklarımız aslında hep duyum hanemize kayıt edilir. İşin daha da daha da ilginci medya dediğimiz göstermek istediklerini duyurmaz, DUYMAK istediklerimizi GÖRSELLEŞTİRİR. Toplumun yaşamak( deneyimlemek) isteyip de gerek iç gerekse dış baskılardan dolayı yaşayamadıklarını GÖRSELLEŞTİRİR. Bundan dolayı çarpık ilişkilerin olduğu bir dizi film veya program, kısa yoldan zengin olmayı anlatan bir haber izlenirken ‘birilerinin’ açık ağızlarının suyu akar.
Bir de insanın KONUŞTUKLARI vardır. Terazide en ağır basacaklardan birisi KONUŞULANLARDIR. Çünkü konuşulanda mesuliyet vardır.
(Kapı 3)
Oysa insana NE MUTLU ki! aslında Cenab-ı Hakkın nazlı ve niyazdar bir kuludur. Halıkın dergahında GÜCÜ GÜÇSÜZLÜĞÜNDEN gelir.
Asıl Sahibinin Kudretine iltica ettikçe dertlerinden, geçim ve geçinme kaygılarından kurtulur. Maişet derdi için ibadatını terk etmez. Bu dünya hayatının uhrevi hayatını kazanmak için verilmiş bir talimgah olduğunu bilir.
Namazını kılar, orucunu tutar, zekatını verir ve gerisini Allah’a bırakır.
Ne mutlu! Kulluğunu okuyup, kulluğunu yazanlara, hakkı dinleyip, hakikatı konuşanlara.
(Kapı 4)
Çok kitap okumuşlara, en çok satan kitapları yazanlara, dünyanın neredeyse her yerine gitmişlere, her türlü farklı lafı duymuşlara, konuşurken alkıştan boğulmuşlara bir bak!
Eğer yapılanlarda O’nun Rızası varsa her biri elmas değerindedir. Yoksa ölüyü mezara kadar takip edip geriye dönenler kadar değerlidirler.
Evet malı ve ailesi ölüyü mezarına kadar takip eder ama onunla sadece amelleri kalır.
Okunanlar, yazılanlar, duyulanlar ve konuşulanlar elbette birer ameldir.
Kitap ne demişti:
“Eğer ölümü öldürüp, zevali dünyadan izale etmek ve aczi ve fakrı beşerden kaldırıp, kabir kapısını kapamak çaresi varsa, söyle dinleyelim. Yoksa sus!… Kainat mescid-i kebirinde, Kur’an kainatı okuyor. O’nu dinleyelim. … O nur ile nurlanalım. … Hidayetiyle amel edelim. … Ve O’nu vird-i zeban ( dilden düşmeyen, devamlı tekrarlanan) edelim… Evet, söz O’dur. Ve O’na derler. Hak olup, Hak’tan gelip, Hak diyen ve hakikatı gösteren ve nurani hikmeti neşreden O’dur!…”
Selam ve Dua ile,
Turgay Urgur

2023 DEPREM

 Tekrar yaşanmasını asla istemediğimiz bu acı dolu günlerimizde sizler gibi benim de içimi en çok ÇARESİZLİK yakıyor.

Ne yapacağını?, nasıl davranacağını?, nasıl konuşacağını? bilememek ZOR bir durum.
İnsan olarak zor, kul olarak zor, koskoca bir Milletin bir ferdi olarak zor.
Hem de ÇOK ZOR bir durum çünkü HEPİMİZ insan olarak ( insani bir özellik olarak) yaşadıklarımızı ÖNCELİKLE tanımlamak ve anlamlandırmak istiyoruz. Sahip olduğumuz mevcut bilgilerimiz ve duygularımız ile yaşananlara bir NEDEN ve/veya NEDENLER arıyoruz. Bu neden arama sürecine endişelerimiz, kızgınlıklarımız, göz yaşlarımız, umutlarımız hepsi birden MÜDAHİL oluyor. Cüz-i İrademiz (iradelerimiz) afetin HER TÜRLÜ sorumluluğunu İLLA Ki ve KESİNLİKLE ve HAKLI OLARAK üzerimize yüklerken; yani KULUN mesuliyetini, ihmallerini gözlerimizin içine içine sokarken; diğer taraftan KADER-i İLAHİYE’ye olan TESLiMiYETİMİZ ve sapa sağlam duran İNANCIMIZ kalplerimizi çok daha farklı mesuliyetlerden HABERDAR ediyor.
Kitap ne diyordu? İlim maluma tabidir. Alim olan Cenabı Hakkın HER ŞEYİ bilmesi insanın hatalarındaki ve tercihlerindeki SORUMLULUĞUNU tabiki de ortadan kaldırmaz. Saatte 200 km hızla, tüm güvenlik kurallarını ihlal ederek ilerleyen bir kişi kaza yaptığında suçu kaderine bağlayıp da ‘Bu benim kaderimmiş.’ diyerek SORUMLULUKTAN kurtulamaz. Sorumluluktan kurtulmak gibi bir seçenek olsaydı muhtemelen PEYGAMBER EFENDİMİZ Fatma Annemize ‘ Seni Ben bile kurtaramam.’ manasına gelen SÖZLERİ ile uyarmazdı.
İnşaallah güzelim ülkem bundan sonra ‘insan hata ve ihmallerinden oluşan mağduriyetler’ yaşamaz. İnşaallah HER TÜRLÜ İLMİ ve BEŞERİ tedbiri aldıktan sonra TEVEKKÜL ederiz. Kendi ihmallerimizi, hatalarımızı asla kadere yüklemeyiz. İlm-i Kaderiyeye yükleyip de HAŞA Allah’ı hatalarımıza ortak etmeyiz.
Sosyal medya ve televizyon kanallarının en yoğun bir şekilde kullanılacağı bu zamanlarda mümkün olduğunca her ikisinden de çok uzak olmasada kontrollü bir mesafede kalmayı tercih etmişimdir. Çünkü böyle zamanlarda oralardaki paylaşım ve bilgilerin fayda ve zarar terazisi epey hassas. Renkler ve taraflar belirginleşmenin ötesinde ayrışmaya, düşmanlaşmaya varabiliyor. Üstelik ‘bu farklılaşma’ hiç olmaması gereken bir zamanda ve de çok acımasızca yaşanabiliyor. Bu nedenlerden dolayı gerek sosyal medyayı gerekse televizyon kanallarını böyle süreçlerde doğru oranda CİDDİYE ALMAK gerekiyor. GERÇEK bilgiler için daha titiz davranıp, kesinlikle ANİ HÜKÜMLER vermemek gerekiyor.
Yazımın başında ÇARESİZLİKTEN bahsetmiştim. Çaresizim çünkü yaklaşık 2. haftasına girilen bu süreçte ‘çok uzaklardan üzülmekten’ ve ufak tefek maddi yardımlardan öte bir şey yapamadım.
Bu ÇARESİZLİĞİMİ de sadece Allah’ıma arz ediyorum.
Allah’ım bir kulun olarak böyle bir zamanda nasıl davranmam?, nasıl yaşamam?, nasıl konuşmam gerektiğini bana öğret. Bana edep, anlayış ve kabiliyet nasip eyle! Feraset nasip eyle. Dua eden diller, SOMUT işler yapan bir İRADE nasip eyle!
Allah’ım vefat eden Kardeşlerimizi Şehitler ile, ashabın ile, Peygamberler ile BİRLİKTE eyle. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammet (Sav) ile birlikte eyle.
Geride kalanlara SABIR nasip eyle!
Düşünceleri, yaşam tarzları, ırkları, renkleri, Milletleri farklı olsada bu acı günlerde BİRLİKTE OLMAYI BAŞARAN herkesten razı ol Rabbim. Senden tüm İnsanlık için istiyorum ve diliyorum ve de dileniyorum. Sen ki kullarının kaplerinden geçen en gizli istekleri duyarsın ve ÇARE olursun; İNANCIN ile İLMİN ile her kulunu müşerref eyle.
Gece, gündüz demeden deprem bölgesinde bir fazla kişiyi kurtarmak için canla, başla mücadele eden HERKESE GÜÇ ve KUVVET ver Rabbim. Onlardan ve ailelerinden RAZI ol Ya Rabbim.
Her türlü maddi, manevi yardım için didinen kullarını KORU. Niyetlerini halis eyle!
DEVLETİMİZİ, MİLLETİMİZİ, BİRLİKTELİĞİMİZİ daim eyle.
Biz kullarını ve DÜNYAYI muhafaza eyle.
Vefat edenlere RAHMET, kalanlara SABIR eyle.
Turgay Urgur
( Bir TÜRK vatandaşı olarak bu yazımı; MİLLETİMİN acısını paylaştığımın nişanesi, konu DEVLET ve MİLLET olunca BİRLEŞTİĞİMİZİN şahidi olsun diye kaleme aldım. Böyle çok hassas bir konuda Rabbim beni ve ailemi her türlü mübalağa, gösteriş, riyadan uzak eylesin.)
Tüm ifadeler:
Sabriye Sütüven Urgur, Ali Bagceli ve 27 diğer kişi

ANAHTAR GENÇLERİMİZDE

       Gençler, öğrencilerimiz, çocuklarımız şüphesiz hepimiz için en büyük değere sahip. Şehirlerimizi, sokaklarımızı, çarşılarımızı, okull...