11 Mart 2023 Cumartesi

DEPREM

 Tekrar yaşanmasını asla istemediğimiz bu acı dolu günlerimizde sizler gibi benim de içimi en çok ÇARESİZLİK yakıyor.

Ne yapacağını?, nasıl davranacağını?, nasıl konuşacağını? bilememek ZOR bir durum.
İnsan olarak zor, kul olarak zor, koskoca bir Milletin bir ferdi olarak zor.
Hem de ÇOK ZOR bir durum çünkü HEPİMİZ insan olarak ( insani bir özellik olarak) yaşadıklarımızı ÖNCELİKLE tanımlamak ve anlamlandırmak istiyoruz. Sahip olduğumuz mevcut bilgilerimiz ve duygularımız ile yaşananlara bir NEDEN ve/veya NEDENLER arıyoruz. Bu neden arama sürecine endişelerimiz, kızgınlıklarımız, göz yaşlarımız, umutlarımız hepsi birden MÜDAHİL oluyor. Cüz-i İrademiz (iradelerimiz) afetin HER TÜRLÜ sorumluluğunu İLLA Ki ve KESİNLİKLE ve HAKLI OLARAK üzerimize yüklerken; yani KULUN mesuliyetini, ihmallerini gözlerimizin içine içine sokarken; diğer taraftan KADER-i İLAHİYE’ye olan TESLiMiYETİMİZ ve sapa sağlam duran İNANCIMIZ kalplerimizi çok daha farklı mesuliyetlerden HABERDAR ediyor.
Kitap ne diyordu? İlim maluma tabidir. Alim olan Cenabı Hakkın HER ŞEYİ bilmesi insanın hatalarındaki ve tercihlerindeki SORUMLULUĞUNU tabiki de ortadan kaldırmaz. Saatte 200 km hızla, tüm güvenlik kurallarını ihlal ederek ilerleyen bir kişi kaza yaptığında suçu kaderine bağlayıp da ‘Bu benim kaderimmiş.’ diyerek SORUMLULUKTAN kurtulamaz. Sorumluluktan kurtulmak gibi bir seçenek olsaydı muhtemelen PEYGAMBER EFENDİMİZ Fatma Annemize ‘ Seni Ben bile kurtaramam.’ manasına gelen SÖZLERİ ile uyarmazdı.
İnşaallah güzelim ülkem bundan sonra ‘insan hata ve ihmallerinden oluşan mağduriyetler’ yaşamaz. İnşaallah HER TÜRLÜ İLMİ ve BEŞERİ tedbiri aldıktan sonra TEVEKKÜL ederiz. Kendi ihmallerimizi, hatalarımızı asla kadere yüklemeyiz. İlm-i Kaderiyeye yükleyip de HAŞA Allah’ı hatalarımıza ortak etmeyiz.
Sosyal medya ve televizyon kanallarının en yoğun bir şekilde kullanılacağı bu zamanlarda mümkün olduğunca her ikisinden de çok uzak olmasada kontrollü bir mesafede kalmayı tercih etmişimdir. Çünkü böyle zamanlarda oralardaki paylaşım ve bilgilerin fayda ve zarar terazisi epey hassas. Renkler ve taraflar belirginleşmenin ötesinde ayrışmaya, düşmanlaşmaya varabiliyor. Üstelik ‘bu farklılaşma’ hiç olmaması gereken bir zamanda ve de çok acımasızca yaşanabiliyor. Bu nedenlerden dolayı gerek sosyal medyayı gerekse televizyon kanallarını böyle süreçlerde doğru oranda CİDDİYE ALMAK gerekiyor. GERÇEK bilgiler için daha titiz davranıp, kesinlikle ANİ HÜKÜMLER vermemek gerekiyor.
Yazımın başında ÇARESİZLİKTEN bahsetmiştim. Çaresizim çünkü yaklaşık 2. haftasına girilen bu süreçte ‘çok uzaklardan üzülmekten’ ve ufak tefek maddi yardımlardan öte bir şey yapamadım.
Bu ÇARESİZLİĞİMİ de sadece Allah’ıma arz ediyorum.
Allah’ım bir kulun olarak böyle bir zamanda nasıl davranmam?, nasıl yaşamam?, nasıl konuşmam gerektiğini bana öğret. Bana edep, anlayış ve kabiliyet nasip eyle! Feraset nasip eyle. Dua eden diller, SOMUT işler yapan bir İRADE nasip eyle!
Allah’ım vefat eden Kardeşlerimizi Şehitler ile, ashabın ile, Peygamberler ile BİRLİKTE eyle. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammet (Sav) ile birlikte eyle.
Geride kalanlara SABIR nasip eyle!
Düşünceleri, yaşam tarzları, ırkları, renkleri, Milletleri farklı olsada bu acı günlerde BİRLİKTE OLMAYI BAŞARAN herkesten razı ol Rabbim. Senden tüm İnsanlık için istiyorum ve diliyorum ve de dileniyorum. Sen ki kullarının kaplerinden geçen en gizli istekleri duyarsın ve ÇARE olursun; İNANCIN ile İLMİN ile her kulunu müşerref eyle.
Gece, gündüz demeden deprem bölgesinde bir fazla kişiyi kurtarmak için canla, başla mücadele eden HERKESE GÜÇ ve KUVVET ver Rabbim. Onlardan ve ailelerinden RAZI ol Ya Rabbim.
Her türlü maddi, manevi yardım için didinen kullarını KORU. Niyetlerini halis eyle!
DEVLETİMİZİ, MİLLETİMİZİ, BİRLİKTELİĞİMİZİ daim eyle.
Biz kullarını ve DÜNYAYI muhafaza eyle.
Vefat edenlere RAHMET, kalanlara SABIR eyle.
Turgay Urgur
( Bir TÜRK vatandaşı olarak bu yazımı; MİLLETİMİN acısını paylaştığımın nişanesi, konu DEVLET ve MİLLET olunca BİRLEŞTİĞİMİZİN şahidi olsun diye kaleme aldım. Böyle çok hassas bir konuda Rabbim beni ve ailemi her türlü mübalağa, gösteriş, riyadan uzak eylesin.)

MÜSLÜM BABA

 Rahmetli Ali Tekintüre yazdı, Rahmetli Müslüm Baba okudu.

Bize de dinlemek nasip oldu.
Roman gibi, şiir gibi, su gibi ruhlara şifa verdi.
Allah aşkına… bugün sokağa çıksan bağırsan, kapı kapı dolaşsan, el açıp dilensen; seni kim maziye götürebilir ki? Mazinin sokaklarında kim gezdirir? ZAMAN DENİLEN ağır tablonun yıllar ile paslanmış çivilerini söküp, onu kim siler? Rüyaya benzer bir şekilde koskoca bir ‘geçmişi’ gözünün önüne resim resim, albüm albüm, film gibi kim getirir? ‘Geçmişi’ hem getirir hem de yaşatır. Hem de gözünde damla damla hissettirir. Çocukluğunu, gençliğini, orta yaşını bir daha kim yaşatır? Üstelik bir karşılık beklemeden.
Cevap: MÜSLÜM GÜRSES
Bize çok soruluyor. ‘Bu müzik, bu sözler, bu sesler neden VAZGEÇİLEMEZ?’
Samimi manada cevap arayanlara diyoruz ki!
Neden mi?
Çünkü insanda KALP var.
MERHAMET VAR.
Karşısındaki; ondan kendisinde olmayan bir şeyi istediğinde onu verememenin verdiği çaresizliğin yarattığı ARAYIŞ var.
Bu arayışın ilk cümlesi aslında çok bilindik.
“Allah’ım ben şimdi ne yapacağım?”
Bu cümle şu demek: benim yapabileceğim en güzel ve doğru şeyi SEN bilirsin. Bana YOL göster demek.
MÜSLÜM GÜRSES buz gibi yaylaların ulu çınarıdır. Gölgesini kimseden sakınmaz.
Ayın şavkıdır. Karanlıkta sana yoldaş olur. Çünkü gündüzleri sözde herkes seninledir.
Buğday tarlasıdır. Güneşten korkmaz.
Bu sözler ( Müslüm Baba eserleri- linkte dinleyeceğiniz şarkı) insanın GEÇMİŞ kaydıdır. İnsan kendisi hem yaşayıp hem de yaşadıklarını resm edemez. Onu bir başkasının yapması gerekir. Ve o yapanın bir Usta olması gerekir. Ve Ustanın sende ve karşındaki kişide görünenleri değil GÖRÜLMEYENLERİ resm etmesi, yazması ve anlatması gerekir. Bu anlatışın kulağa her hangi bir söz gibi girmemesi gerekir. Kulaktan direk beyne değil önce usulca kalbe uğraması gerekir. Yoksa her hangi bir sözden farkı olmaz.
Usta bunu yaptığı zaman aslında kişinin geçmişinin ‘yaşayan bir numunesini’ var etmiş olur. Müslüm Baba Sevdalısı; o sözü dinlediğinde her hangi bir sözü dinlemiyordur, her hangi bir duyguyu hatırlamıyordur. Bizzat kendi geçmişini yaşıyordur. İşte bundan dolayı defalarca, aylarca ve yıllarca ‘o sözleri’ dinler. Ve hiç bir zaman sıkılmaz. Hep aynı aşk ve tutku ile dinler. Hatta bir şarkıyı bitirmeden asla diğerine geçmez. Ve bu eserleri herkesle dinlemez. Herkesin dinlemesini de istemez.
Dünyanın en ünlü psikologlarının çözemediği bir çok sorunu bu ülkede yıllardır Müslüm Gürses, Ferdi Tayfur, Orhan Gencebay, İbrahim Tatlıses, Cengiz Kurtoğlu, Bülent Ersoy, Sibel Can, Ümit Besen, Bergen, Tüdanya, Devran Çağlar, Arif Susam ve daha niceleri çözüyor. Bugün Batı ülkelerinde bir çok buhrandan dolayı bir çok insan intihar ediyor ve psikolojik sorunlar yaşıyor lakin Türkiye’de bu oranlar çok düşük. Bunun iki büyük nedeni var. Birincisi ve olmazsa olmazı İNANÇ diğeri ise az önce adını zikrettiğim değerler/değerli insanlar. İDDİA İSPAT GEREKTİRİR. Çünkü bu insanların sözleri ve sesleri her seferinde insana UMUT veriyor. Evet yanlış duymadınız. Malesef ve üzülerek söylüyorum, iddia edildiği gibi karamsarlık değil umut veriyor. Neden mi? Umut hayalden GÜÇ alır. HAYAL KURAMIYORSAN UMUT EDEMEZSİN. Her seansta para verdiğin psikologlar sana hayal kurduramazlar. Onların öyle bir ilmi yoktur. Sadece geçmişi kurcalayıp bir şeyleri ya silmeni ya da onlarla yüzleşmeni isterler. Oysa Müslüm Baba insanı hataları ile, pişmanlıkları ile, iyi ve kötü ne yaşadıysa; onların hepsiyle kabul eder ve anlatır. Bunu da Allah vergisi sesi ile yapar. İşin doğrusu da zaten ‘hataları, günahları’ yokmuş gibi - silmiş gibi davranmak yerine onlarla birlikte yaşamayı öğrenmektir. İşte bundan dolayı HATASIZ KUL OLMAZ (O.G) kalplere işlendi. Hayal kurdurabilmeye tekrar gelirsek. Yukarıda isimlerini yazdığım Ustaların her hangi bir eserini dinleyip de kendisini hayal kurmaktan alıkoyacak bir baba/ana yiğit yoktur. Psikiyatri için imkansız olan onlar için çocuk oyuncağıdır. Neden mi? Çünkü onların ruhu hala bir çocuğun ruhu gibi taze ve diri. Örnek için konserlere bakınız. Konuşurken yüzlerine, gülüşlerine bakınız. Sıradan sohbetlerini dinleyiniz. Onlarda bir DERVİŞİN çocuk olmuş halini göreceksiniz. Bilge ama heyecanlı, sakin ve hünerli, sahnede hem kıpır kıpır hem de hayranlarına hakim. Ve hepsinden de önemlisi etrafındaki herkesle ( orkestra, dinleyiciler, ekran başındakiler) tılsımlı ve GRANİT bir BÜTÜNLÜK halinde.
Şükürler olsun! Bu gün HER dinlediğimde Rabbimin bana EMANET verdiği 3 NİMETE ( SHH) olan bağım/bağlılığım güçleniyor.
Geleceğime gidiyorum. Ve Müslüm Baba eşliğinde şimdiye bakıp gördüklerime şükr ediyorum. Evet…. MÜSLÜM baba insanı sadece geçmişe değil geleceğe de götürür. Oradan ŞİMDİYE bakarsın. Sahip olduklarına şükür edersin.
Aşıklar isterse;
umredeki dualarında,
Bandırmadaki çay bahçesinde,
Bir Ramazan Akşamı İstanbul Beyazıtta cami çıkışı ciseleyen yağmurda,
Pamukkalede travertenlerde,
Bir gece Balıkesir yolculuğunda otobanda Müslüm Baba’yı yanlarında bulabilirler.
Müslüm Baba cesaret veriyor. Umut veriyor. Ve birazdan dinleyeceğiniz şarkıda ‘Sen beni ömrünce unutamazsın.’ diyor.
Bana; ‘SANKİ BEN SÖYLEMİŞİM’ HİSSİNİ SONUNA KADAR VERİYOR. İşin en güzel yanı da isteyen herkese aynı hissi verebiliyor.
Ne muhteşem sözler, ne muhteşem bir yorum.
Allah rahmet eylesin.
Turgay Urgur
( Mevzu nedeniyle ‘takıldığımız’ psikolog kardeşlerimiz kusura bakmasınlar, gayemiz muhabbetten ibarettir.)

yol

 Yıllar O’nun yılları,

Yollar O’nun yolları,

İnsan; ‘iradesi elinde’ bir yolcu.
Şairin dediği gibi ‘meçhule’ falan değil,
HER Peygamberimizin hatırlattığı ‘bilinen’ bir emr-i İlahi,
Sevk-i Rabbani.
Bu yolculukta ilerlerken geriye dönüp bakabilirsin,
Ama ASLA geriye dönemezsin,
Bir an için oturup bekleyemezsin!
Hal böyle iken;
Ne diye inat edersin,
Kalp kırar, boş işlerle uğraşırsın.
Seninle birlikte tüm ailen,
Mahallen ve şehrin,
Ve de insanlık yolun yolcusu.
Yani herkes fani,
Herkes aciz,
Herkes Emir üstüne doğacak ve ölecek,
Yani hayatı veren O,
Yani ölümünü de veren O,
Ve bir daha diriltecek olan O.
En önemlisi ne mi?
Bence HESAP GÜNÜ.
Keşke insanlar,
Keşke şairler,
Keşke düşünürler,
Ölüm’den bir fazla , hatta bin fazla HESAP gününü anlatsalardı.
Yolculuklar sona doğru emin adımlarla ilerliyor,
İnsan ’hazırlığını’ kontrol etmeli,
Bismillah diyerek;
Tövbe ile,
Şuur ile,
İlim ve DUA ile,
Yolculuğunu güzelleştirmeli.
Sünneti Seniyye ve Kelam ile meşgul olmalı.
Kardeşlerine muhabbet ile yaklaşmalı,
Ve yolculuğu esnasında dilinde hep DUA ve güzel söz olmalı.
Ayrışmaya, dışlamaya, kınamaya son demeli,
Varsa elinde bir GÜÇ bir derde çare olmalı,
Derdi varsa SABIRLI olmalı,
Hataları için PİŞMAN,
Geleceği için UMUTLU,
Varlığı için HER DAİM ŞÜKÜRLÜ olmalı.
Turgay URGUR

ANAHTAR GENÇLERİMİZDE

       Gençler, öğrencilerimiz, çocuklarımız şüphesiz hepimiz için en büyük değere sahip. Şehirlerimizi, sokaklarımızı, çarşılarımızı, okull...