30 Ocak 2016 Cumartesi

KIYAMET (4)


Yaptıklarımla mağlup olurken,
Sen beni mahcup etmedin.
Elyevm dik duruyorsam,
Sebebi sensin.
Ab-ı hayat ve şarab-ı kevser gibi can verdin,
Yeniden doğdum.
Kalbimde Hayy ve Hu’ya yol verdin,  
Yürüdüm,
Beni sürur ve feraha sevk ettin,
Ve aşka meyl ettim.
Şükürler olsun,
Kendimi yeniden buldum.
Hazırlanalım,
Başka bir memlekete gideceğiz,
Orada sen ol yanımda.
Sadece sen ol.

BEDEN


Saat 12,
Uyku geceden kaçıyor
Oysa hüzün kendine yeni yeni yer buluyor,
Avuntular ve oyunlar bir bir terk ediyor.
Sessizlik usul usul dirilirken,
İçimdeki çığlık beni boğuyor.

Zaman onu şehrin kuytusuna itmiş,
Rüzgar ve yağmur kapısında eyleşmiş.
Kimse girmeye cesaret etmemiş,

Yıkık bir virane gibi yalnızlık karşımda duruyor. 

TURGAY URGUR

28 Ocak 2016 Perşembe

TEVEKKÜL

İlahi esmanın en büyük yansımalarını cismaniyette görürüz. İnsanın bedeninden çevresine ve yaşadığı kainata dair en büyük tecelliler de buna bağlı cismanidir. Ki! İnsan bu mükemmel sistemin içinde kafasına ve nefsine göre hareket etmemelidir. Kişi hayatını faydalı işlerle geçirmekle mesuldür.

Cismani yani maddi bir haşrin ve dirilişin mevcudiyetine inanan insanlar hayatlarını ucuz ve değersiz bir şekilde yaşamamalıdırlar. Ki! Şu dünya hayatı eğer kazanılacak ve hak edilecek sonsuz bir hayatın nüvesi ise bu hayata en titiz önemi vermekle mükellefiz.

Kişi bu bağlamda hayatını, evini, sokağını, iş ortamını ve yaşadığı şehri adeta cennetin bir prototipi gibi algılamalıdır. Ve bu dünyada da bilhassa ve gayretle cennetvari bir edeple israftan, günahtan ve masivadan kaçınmalıdır. Çünkü aslında... biliriz ki cennet ve tüm diğer mükafatlar kendilerine verilen hayat emanetini iyi değerlendirenlerindir.

Hal böyle ise…….

Gün, beden, ömür ve sağlık en doğru haliyle kullanılmalıdır. Kişi söylemini, eylemini bu minvalde geliştirmelidir.   

Madem böyledir…..

Hayatını en güzel geçirmiş Resul-i Ekremim dersiyle ahvallenmelidir ve hallenmelidir. Tevazü, gayret, azim ve gerektiğinde her türlü mücadele yine O’nun uygulamalarındaki gibi sırat-i müstakim üzre olmalıdır.  



KIYAMET (3)


(Cotonuma....)

Ruhlar yine bedenle buluşunca,
Son suskunlukta,
İlk hesapta,
Boyunlar bükük,
Düşünceler dehşete mağlup,
Korkudan başka bir duygu yokken,
Sen ol yanımda.

Dünyadaki gibi,
Her halime şahit,
El ele,
Yürek yüreğe,
Tek sen ol yanımda.

Sonsuzluk arefesinde,
Mananın asılında,
Kimsenin kimseyi bilmediği yerde,

Sadece sen ol yanımda. 

İyi ki varsın.....

27 Ocak 2016 Çarşamba

KIYAMET (2)

(Cotonuma....)

Hüzün yağmurlarında ıslandım,
Yalnızlık soğuklarında titredim,
Bir gecede, bir sabahta;
Elimden tutmanı bekledim.
Ve hayat bitmeden,
Şükr ettim, salavat getirdim,
Sadaka verdim, dua ettim,
Seni buldum.
Senden sonsuzluğa giden yollara düştüm,
Bismillah dedim,
Yeniden dedim,
Allah utandırmasın dedim,
İyi ki varsın dedim.


Turgay URGUR

26 Ocak 2016 Salı

KIYAMET (1)


(Cotonuma….)

İyi ki varsın,
Korkmuyorum.
Seninle yaşamak çok güzel,
Yılmıyorum.
Sabır tünellerinden geçtim,
Istırap çöllerinde yandım,
Sancı duraklarında bekledim,
Tevekkül denizlerine ulaştım,
Huzurluyum.
İyi ki varsın….
İyi ki sen varsın.


Turgay URGUR

Bu vebal kimin? (4)

BU VEBAL KİMİN? (4) / TURGAY URGUR
Bu vebal vicdan muhasebesi bilmeyenlerin,
Yastığa kafalarını koyduklarında şükür bilmeyip hinlik düşünenlerin,
Ülke gencinin önünde engel olup, zaman çalanların,
Koltuk, makam ve mevkii için şekilden şekile girenlerin,
Empati, sempati, vefa, saygı nedir bilmeyip kendi tabularında kalanların,
Kindarların,
Helal, haram bilmeyenlerin,
Uslanmayanların,

İnançlarının gereksinimleri ile yakından uzaktan ilgili olmayanların
Bana dokunmayan yılan yaşasın diyenlerin,
Hürmetsizlerin,
Görgüsüzlerin,

11c Öğrencilerim

Yaşasın!

11C öğrencilerim yarı yıl tatilinde bol bol kitap okuyup kendilerini geliştiriyorlar.
Kendileriyle gurur duyuyorum.
Her gün irtibat halindeyiz.

2. dönem müthiş olacak. Müthiş olacak.

Allah bizleri başarılı kılsın.

Turgay URGUR

25 Ocak 2016 Pazartesi

Nereye?

Kelimelerle oynadığımız artık yeter.
Çok konuşan, çok eleştiren ve her şeyi bilmek isteyen bir topluma dönüşüyoruz.
Her konuşma, her manşet, her yazı bizleri siyah veya beyazlara iteliyor.
Aradaki renkleri ve tüm tabiatın renklerini kaçırmaya başladık.
Kelimeler, reklamlar, ürünler arasında geri dönüşümler yaşıyoruz.
Oysa böyle bir dünyada başarılı ve mutlu olamayız.
Huzurlu olamayız.
Eğer hayatlarımızın ‘kıymetlenmesini’ ve doğru ‘verimliliklerini’ istiyorsak,
Duygu dünyalarımızın ihtiyacı olan sabır, tevekkül ve iradeye sahip olmalıyız.
Hayat anlatıldığı gibi çok uzun değil.
Önümüzde daha çokkk uzun yıllar yok.
Hayat üç aşağı beş yukarı ortalama bir uzunluğa sahip. (dilerim 5 yukarı olur.)
Onun için hayata dair ‘önem, anlam ve kalite’ önceliğimiz olmalıdır.
Bu gün sosyal medyaya ayrılan zaman işimize, dinlenmemize veya ibadetimize ayrılan zamandan daha nitelikli ise bir şeyleri başarmamız hiç de kolay değil demektir.
Onun için gün sonu değerlendirmelerimizi hassas yapmalıyız.
Eğer kendimiz illa ki 3 siyasi partiden birisi ile ilişkilendiriyorsak,
Olaylara 3. bir göz ile bakamıyorsak, (biz-karşıtımız ve  karşıtımız olmayan)
Kişilerle uğraşıyorsak,
Zaman çok geliyorsa ve bitirmek için kendimize vira dışarıya atıyorsak,
Bir yerde durmalıyız ve soluklanmalıyız.
‘Nereye?’ gidiyoruz,
Acelemiz ne?
Yolumuz doğru mu?


Cotonuma

İyi ki varsınız...

24 Ocak 2016 Pazar

Sizce hangisi?

Ölüm
Ölmek
Vefat etmek
Hayatını kaybetmek
Yaşamını yitirmek
Ahirete intikal etmek
Hakk’a yürümek
Ebediyete göç/intikal etmek
Sonsuzluğa uğurlanmak
Can vermek
Aramızdan ayrıldı
Kara toprağa girmek
Geçip gitmek.
(tasvip edilmez) zıbarmak.
Canından olmak.
Hayatını sonlandırmak.

İşlem aynı, adı farklı.

Hayatın gerçeği ölümle anlaşılır. Ölüm güzel olmasaydı, Peygamber de ölmezdi. Yaş ilerledikçe insan ölümle hayata daha da sıkı tutunur.

Ölüm renklerin dilini çözer. Siyahlar ve beyazlar daha bir başka net olur.

Kokuların keskinliği ortaya çıkar. Güzeller özlenir ve aranır, kötülere hiç tahammül kalmaz.

Ve dillerde tatların kekiremsiliği yoklanır. Hakiki zeytinyağı, hakiki peynirler aranır.

Selam ile,

turgay urgur





Nereye?

Kelimelerle oynadığımız artık yeter.
Çok konuşan, çok eleştiren ve her şeyi bilmek isteyen bir topluma dönüşüyoruz.
Her konuşma, her manşet, her yazı bizleri siyah veya beyazlara iteliyor.
Aradaki renkleri ve tüm tabiatın renklerini kaçırmaya başladık.
Kelimeler, reklamlar, ürünler arasında geri dönüşümler yaşıyoruz.
Oysa böyle bir dünyada başarılı ve mutlu olamayız.
Huzurlu olamayız.
Eğer hayatlarımızın ‘kıymetlenmesini’ ve doğru ‘verimliliklerini’ istiyorsak,
Duygu dünyalarımızın ihtiyacı olan sabır, tevekkül ve iradeye sahip olmalıyız.
Hayat anlatıldığı gibi çok uzun değil.
Önümüzde daha çokkk uzun yıllar yok.
Hayat üç aşağı beş yukarı ortalama bir uzunluğa sahip. (dilerim 5 yukarı olur.)
Onun için hayata dair ‘önem, anlam ve kalite’ önceliğimiz olmalıdır.
Bu gün sosyal medyaya ayrılan zaman işimize, dinlenmemize veya ibadetimize ayrılan zamandan daha nitelikli ise bir şeyleri başarmamız hiç de kolay değil demektir.
Onun için gün sonu değerlendirmelerimizi hassas yapmalıyız.
Eğer kendimiz illa ki 3 siyasi partiden birisi ile ilişkilendiriyorsak,
Olaylara 3. bir göz ile bakamıyorsak, (biz-karşıtımız ve  karşıtımız olmayan)
Kişilerle uğraşıyorsak,
Zaman çok geliyorsa ve bitirmek için kendimize vira dışarıya atıyorsak,
Bir yerde durmalıyız ve soluklanmalıyız.
‘Nereye?’ gidiyoruz,
Acelemiz ne?

Yolumuz doğru mu? 

21 Ocak 2016 Perşembe

Bu vebal kimin? (3)

Bu vebal okumayanların.

Okumasını bilmeyenlerin.

İşine gelenleri okuyup da şantaj veya tehdit için ucuza kullananların.

Hak ve hukuk tanımayanların.

Hak ve hukuku cerbeze malzemesi yapanların.

Fitne çıkaranların. Çıkardıkları fitnelerde boğulanların.

Laf dinlemeyip, söz kesenlerin.

Zikir, fikir bilmeyenlerin.

Kul hakkı bilmeyenlerin.

"Ne yaptım ben?" demeyenlerin.

Sessizliği tercih edip kendilerini akıllı sananların.

Sağduyu yoksunlarının. Sabır simsarlarının. Kıymet bilmeyenlerin.

Büyük düşünemeyenlerin ve hiçbir zaman da düşünemeyeceklerin.

Her türlü milli, dini, ahlaki argümanı kendilerini aklamak için kullananların.

Her türlü kurumun parasını, emeğini, zamanını çalan arsızların, hırsızların ve kansızların.

Telefonla, sağa sola koşturmaca ile siyasi sığınak arayan sefillerin.

'İnandıklarını sandıkları' yolun nasıl bir yol olduğunu bilmeyenlerin.

Allah ıslah etsin.

5 Ocak 2016 Salı

BU VEBAL KİMİN? (2)



Nezaketten, görgüden, doğru iletişimden, akademik mefkûreden yoksun şahısları idarecilikle ödüllendirirseniz, ortaya ‘geriye gidişten’ başka bir şey çıkmaz.

Haksızlığın seni, beni yoktur. Hele eğitim gibi yüzlerce insanın geleceğini, karakterini ve her türlü kişisel gelişimini etkileyen kurumların bu tür konularda fazlasıyla hassasiyet göstermesi gerekiyor. Sorunları kesinlikle yok sayamayız. Eğitime gönül vermiş ve farklı platformlarda eğitim için uğraşanların bu tür insan kıyımlarına ivedilikle engel olması gerekiyor. Özellikle de demokratikleşme, insan hakları ve sosyal adalet gibi konularda çok emek sarf edildiği bu zamanda bunun aksine davranışlara müsaade etmek bu ülkenin geleceğine yapılmış bir ihanettir.

Çalışanlar başarı için fikirler üretip aksiyona mı geçecek yoksa şantaj ve tehdit korkusu mu yaşayacak?

Kameralar kişilerin hatalarını bulmak için taciz aracı olarak mı kullanılacak?

Üniversite mezunu, mesleğinde belirli başarılara imza atmış insanlar gönül rahatlığı ile kurumlarına gelip gidemeyecek mi?

Kurumların odaları ülke menfaatine yönelik çalışmaların konuşulduğu yerler mi olacak yoksa baskı odaları olarak mı kullanılacak?   (28 Şubatta olduğu gibi….)

Başarılı ve seçilmiş  gençleri, tecrübeli insanları böyle bir yanlışlığa kurban etmek reva mıdır?

Değildir. Değilse, kısa vadeli hesap ve kaygılardan adam akıllı sıyrılıp hak ve hakikatı mağdur insanlara teslim edelim. Kılıcınızı görelim.

15-20 yıl önce yaşanan kişisel mağduriyetlerin şimdi yaşanması, yaşatılması ve yaşatılmasına göz yumulması, zamana yayılması bu insanlara zulümdür.

Yoksa birileri çıkar ve “sizin hak ve adaletten anladığınız bu mu?” der.

  

3 Ocak 2016 Pazar

ŞEHİT


(Bir gün televizyon kanallarını gezerken bir şehidimizin töreni görüntüye geldi. Tören esnasında şehidimizin oğlu dedesinin elini tutuyordu. Tören boyunca da torun ve dedenin elleri ayrılmadı. Bu görsel kare o günün akşamında bana doğaçlama olarak aşağıdaki satırları yazdırdı. Allah onlardan ebeden razı olsun.)

O gün ne sıcaktı ne de soğuktu. Hava ile ilgili, güneş ile ilgili, olduğum yerle ilgili hiçbir şeyi hatırlamıyorum. Aynı yüze sahip yüzlerce insanı ilk defa görüyordum.

Sadece o gün gülünmemesi, oyun oynanmaması ve gereksiz yere konuşulmaması gerektiğini hatırlıyorum. Benim ve annemin şimdiki hali de zaten o gün öğrendiğimiz; gülmemek ve gereksiz yere, gereksiz ise konuşmamak oldu.

Evden çıkarken dedem elimden tutmuştu. O yaşıma kadar ve sonrasında ne dedemin ne de başkasının elimi bu kadar uzun süre tuttuğunu anımsamıyorum. Ben bazen elimi çekmek istesem bile dedem biraz daha sıkı tutuyor ve elini bırakmama izin vermiyordu.

En önde biz yürüyorduk. Hayatımın en uzun yolunda yürümüştük. Öyle bir uzunluk ki daha halen o yolda gündüzleri ve geceleri yürüyorum. Bazen tek, bazen yüzlerceyle. Bazen gözlerim buğulu, bazen acı bir tebessümle. O günü tekrar yaşamak demek babamla ilgili her şeyimi yine yaşamak demek.

 O gün öğrendiklerim en değerli olanlardı. Çünkü o gün öğrendiklerimi de babamdan öğrenmiştim.
Bayrağımızın renginin güzelliğini, vatanımı, milletimi o gün öğrenmiştim.

O gün öğrendiğim en önemli şey ise; Allah’a olan inancın ne demek olduğuydu.

O inanç ki! İnsanın canından, sevdiklerinden ve tüm yaptıklarından daha değerliydi. Bunları öğrenmiştim ama babam gibi olabilir miyim? Bilmiyorum.  

Babamın ve babam gibi başkalarının bu ülke için canını vermesinin diğer insanlar için ne kadar değeri vardır bilmiyorum. Zaten babam da mücadelesini veriyorken, böyle bir endişe taşımamıştır.  
·              *        *
Mefkûresiz insanları gördüğümde, eğlence ve sefahat sarhoşluğunda ömür tüketenleri gördüğümde yani kısacası her türlü pespayeliğimizi gördüğümde karşıma babam geliyor. Bakışıyoruz, konuşmuyor. Yüksek bir dağa doğru yürüyor ve bir anlık arkasına bakıp “henüz yolum bitmedi” diyor.

Babaaaa babaaaaa bizi de götür. Annemi ve beni de götür. 

(Eğer konu vatan ve vatanseverlik ise bizlerin en büyük ibret alacağımız husus tüm şehitlerimizin bu vatan için her şeyden geçerek canlarını seve seve vermesidir sanırım.) 


Turgay URGUR 

ANAHTAR GENÇLERİMİZDE

       Gençler, öğrencilerimiz, çocuklarımız şüphesiz hepimiz için en büyük değere sahip. Şehirlerimizi, sokaklarımızı, çarşılarımızı, okull...