30 Nisan 2011 Cumartesi

yalan

Yalannnnnnn söylüyorrsunnnnn……..

Kefilsiz, senetsiz ömrümü koydum.
Korkmadan, yılmadan bekledim.
Pişman hiç olmadım.
Bekledim, bekledim.

En damar şarkılarda aradım,
En zifiri gecelerden sordum.
Seninle sabahladım,
Hep seni gördüm.

Şimdi bırakıp gidemezsin,
Böyle terk edemezsin.
Koskoca bir maziyi silemezsin,
Bitti diyemezsin.

Dizlerine çökerim,
Avuçlarına ağlarım.
Kahrolurum,
Yıkılırım, yıkılırım.

Senin derdinle avundum ben,
Başka düş kurmadım.
Sabırla, ümitle bekledim,
Seninle yandım ben.

İlk defa seninle ağladım,
Seninle mutlu oldum.
Seninle yaşadım,
Sensiz ölemem.

“Kahır Mektup”larını seninle okudum,
Anılar”da seninle ağladım,
Geceler” derken seninle bağırdım,
‘Bana Sor’ dedim, ‘Gitme’ dedim, ‘Beddua’ dedim.
‘Beni Unutma’ dedim.  


Turgay Urgur

Boşluktan bakarak 1

Gündemi konuşmayarak, memleket meseleleri yerine masallar diyarından haberler vererek de gazeteciliğin yapılabileceği günler yaşıyoruz. Polyanacılığın daha kapsamlısı babından. Şaha kalkmış bir Millet, önce karşı sonra taraf olmanın dayanılmaz dönüşümünü bir arada yaşıyor. Sahi İzmir limanından kalkan gemiler nereye gitti?  İrşat ve tebliğde post modern devre; kullanım süresi doluncaya kadar ‘adam kullanma’. En yakının, en iyi. En yakının, en haklı olduğu zamanlardan bahsediyorum. En yakın olmanın en önemli özelliği de en çok vermek. Vermekte sınır yok. Paranın son kuruşuna, düşüncenin son kelimesine vermekte özgürsün. Özgür olmak için daha çok, daha çok vermelisin ki daha çok merkeze yaklaşasın. Hem sen dışarı da kendi başına yaşayamazsın. Merkez demek kurtuluş demektir. Kurtar kendini.

Genel başkanın sağında ve solunda gezerken içinden konuşarak parti içi demokrasiyi yaşamak zor olsa gerek ki dışarı da yumuşak kollarda Nirvanaya ulaşma gayretinde olunuyor. (Yaşasın demokrasi, yaşasın demokrasi çığlıkları yükselir o özgür anlarda. ) Hazır listeden gelene konuşma hakkı verilmesi zaten getirilişin özüne aykırı olmaz mıydı? Salt çoğunluktan alt çoğulculuğa evrimle halidir bu. Bir sonraki evresi de matematikteki limite örnektir. Hele bir limite ulaştın mı, zorlama ve performansı attırma derdinden de felaha ermiş olursun. Gayrisini salıver gitsin. Ver gitsin, ver gitsin.

Kötünün iyisi kıvamında değirmekrosi. 12 Eylül 2011 mağdurlarının hali olacak? Evren’e mahkeme yolu açıldı mı? Yoksa kanalla birlikte tören ile mi  açılacak? Biz en iyisi bedduaya devam edelim veya ebced ile Evren’in ölüm tarihini ortaya çıkaralım ki Millet biraz rahatlasın, gevşesin.  Nekrotik balans.  ‘Evet’ ateşi de ne çabuk sönüverdi. Yaşasın biz kazandık.

Turgay Urgur  

16 Nisan 2011 Cumartesi

İnsanlık Hali

Zayıflık ve yetersizlikten istifade ile insan kendisinin yaratılışındaki yerini bulur. O noktadan sonra ilerleme başlar. Diğer bir ifadeyle ‘kendini bilmek’ tir bu. Zamanın kısıtlayıcı olması ve bir gidişatta (sona ulaşma) olma da bu ilerlemede insan için bir kamçı mahiyetindedir.

İnsan kendisine verilmiş güzel vasıfları kullanmakla mesuldür. Yoksa varlığına zıt hareket etmiş olur. Bu vasıfların kendisine bakan faydaları olduğu gibi aynı miktarda başkalarına da bakan faydaları da vardır.

İnsan kulluk vazifesini yapmakla mükelleftir. Dua ve ibadet bu ubudiyetin özünü teşkil eder. Bu aynı zamanda Allah ile kul arasındaki sevginin tezahürüdür, gerçeğe dönüşmesidir. Ubudiyete verilen zaman ve önem onun mahiyetini yansıtır.

Esma-ül Hüsna’nın cilveleri insan tarafından keşfedilmeye her daim maşuktur. Bir hayat Onların peşinde koşsa, Onlarla yansa, Onlarla ansa yeridir. Çünkü insan ancak bu şekilde huzura kavuşur. Diğer hayat uğraşıları bu bağlamda sadece yeme-içme gibi insan için hayatı devam ettirme araçlarıdır. Neyin ne kadar önemli olduğu iyi belirlenmeli ve buna göre bir hayata bakış hazırlanmalıdır.



Turgay Urgur.

Güncel 4

Farzlarını yerine getirmek bu zamanda insanı ayakta ve zinde tutmaya kâfi gelir. Yeter ki bunlar layıkıyla yapılsın ve başkalarını da şevke getirsin. Yapılırken de insanın yaşam şekline, konuşmalarına ve davranışlarına sirayet etsin. Eylem ve söylem arasında fark olmasın.

Gereğinden fazla ‘hürmet’ hürmet olmasa gerek. İnsanlara karşı teveccüh ve övgüde fıtri olanı iyidir. Böylece dillere değil gönüllere yerleşmiş oluruz. Samimi tebessümlerin, içten bakışların ve güzel sözlerin yerini henüz alabilen bir şey icat edilmedi.

İnsanın öncelikli vazifeleri kendisi ile ilgili olanlardır. İnsan kendisini düzenledikçe ve düzelttikçe etrafı da kendiliğinden bu değişime uyum sağlar, uyum sağlamayanlar ise devre dışı kalır. İnsanın kalp, düşünce ve ruh dünyaları dışarıya açılan kapılarıdır. Bu kapıdan etrafa saçılanların bir diğer özelliği de tekrar geriye gelmemeleridir. Bu bağlamda söz, duygu ve düşünce de israf edilmemelidir.

İnsanın rızkı ilahi bir vaat altındadır. Bir kısmı bizim haberimiz olmadan doğrudan gelir, bir kısmı da çalışma sonucu gelir. Her ikisi de şükür ister.

Kâinatı dolduran hava ve ışık hep insana hizmet eder. Hayretle izlenir ve insanı her halükarda düşünmeye sevk eder. Onlarsız bir hayatın olmayacağı düşüncesi de bunların ardında bir Mutasarrıfın olduğunu delilleriyle gören gözlere gösterir.

Turgay Urgur

Mesiha

Tarih bazen sil baştan yaşanır. Yazılanlar okunmaz, okunsa da anlaşılmaz.

Milletin hafızası ile dalga geçerler ama bu millet sabırlı olduğu kadar zamanlama konusunda da iyidir, lakin onlar bunu da göz ardı ederler.

Mesela yanar-dönerlik nedir? bizim insanımız çok iyi bilir. Mesela ikili oyun hakkında gayet bilgilidir.

İçte ve dışta farklı görünenleri çok iyi ayırt eder. Sadece gerekli cevabı vermek için susar, kısa ama öz cevap verir. Hatta cevap verdiğini bile çoğu zaman söylemez. Lakin cevap çoktan yerine ulaşmıştır.

Hak, hakkaniyet, adalet gibi kavramların yaşanmışlığını bilir. Konuşma da değil, özde adildirler. Adalet kelimesini çok fazla kullanmasalar bile manasını ve muhtevasını çok iyi bilirler. Bu konuda kılı kırk yarma hassasiyetine sahiptirler. Eşlerine, yakınlarındakilere herhangi bir ayrıcalık tanımazlar. Tanınmasından da hoşlanmazlar. Vicdanlarına sinmez, onların deyimiyle ‘içleri rahat etmez.’

İnsanımız çok belli etmese de liyakatli, takiyye yapmayan, çalışkan insanları da gayet iyi bilir. Onları daima içinden takdir eder, sevgisini çok fazla göstermez. Hiçbir zaman onlara hak ettiğinden fazla da değer vermez. Hizmet edeni sever ama onları Mesih görmez. Mesih görme acizliğine ve zavallılığına düşmez. Gözleri bağlı arkasından gitmez. Her dediklerinde, her yaptıklarında keramet aramaz, haşa mucize beklemez.

Peki. İnsanımız kendi seçtiğinin tekrar seçilmesine ne der?  Tabi ki onunda cevabını zamanı gelince verir. Çünkü bu iş sulandırma götürmez, görmezden gelmeyi affetmez.

İnsanımız düşünen, duyguları ile düşüncelerini ayırt eden insanları pek sever.

T.Urgur     

Düşünce

İnsan eş ve dostlarını yalancı çıkarmayarak, onlarla her zaman gönül birliği yaparak ve karşılıklı olarak bir birlerini anlayarak, dinleyerek tüm sorunların üstesinden gelir. Böylece sadece kendisine değil etrafına da fayda sağlar. İnsanın sosyal bir canlı olmasının delillerinden bir tanesi de işte budur. O tür insanların dillerinden ve davranışlar...

8 Nisan 2011 Cuma

Felç 6


Kumarbaz sevgilim,
Son oyunun.
Masada bıraktığın,
Nedir bilir misin?

Bir duble viskiden,
Dudaklarında kalan son tat.
Bitik bakışın,
Sarhoş gözlerinde.

                      Ben O’nun yüzünden düştüm bu derde.
                     
Yıkılan sokaklarda,
Yıkılan bedenin.
Aç, üşümüş,
Serseri sözlerin.

Bir öteye geçmeye,
Korkuyor musun?
Bittik, biz bittik,
Anlasana.

                   Yangın bu aşk içimde.

Düşen,
Bir duvara dayanan.
Sokak lambasının,
Altında.
                 
                   Aşk dilencisi.

Sen koca bir şehirdesin,
Ben?
Sen kaybolup gidersin,
Ben?

Anlasana, anlasana.
Yokmuş gibi davran.
Hiç olmamış gibi,
Konuş.

Turgay Urgur





6 Nisan 2011 Çarşamba

9D Rehberlik Özel

 

Çalışmalara başlamadan önce mutlaka zihninizi olumsuz düşüncelerden arındırın. Bunun en geçerli ve tek geçerli yöntemi dua ve besmeledir. Dua geniş kapsamlı olunca daha bir kuşatıcı ve tesirlidir. Yani duada bencil olmayın. Geniş daireden kendinize ulaşan bir yol ile hareket edin. Çalışmaya başladıktan sonra kesinlikle ikinci bir şeye meyletmeyin. Önünüzdeki iş öncelikli ve bitirilmesi gereken olarak algılanmalı. Çalışma ortamından bahsetmeye gerek yok, onun şartlarını çalışmak isteyen herkes biliyor.

Başarı için yardımlaşma, dayanışma gibi sizi canlı tutacak dinamikleri daima kullanın ve bunu bir prensip haline getirin. İnsan sorunlarla ve sorularla tek başına mücadele etmekten ziyade toplu halde mücadele etmeli. Kişi bu bağlamda arkadaşını, ailesini, kardeşlerini, öğretmenini daima yanında görmeli ve onlara yanında yer vermelidir. Tek kişilik başarı arayışları başarısızlıklarla çoktan sonuçlandı. Boşuna denemeyin arkadaşlar, zaman kaybından başka bir şey olmaz. Yanınızdaki kişileri bu bağlamda sorunlarınızı çözecek, problemleri çabucak hallediverecek diye de kesinlikle görmeyin. Onlarla öncelikli bağınız karşılıksız sevgi ve saygı bağı olsun. Mutluluk paylaşımı, dertlerin paylaşımı ve konuşulması olsun.

Güzel hedefler için istikrar, düzenlilik, programlı olmak, zamanı iyi kullanmak önemlidir. Üniversite başarısı ve ötesindeki akademik başarılar için 9. sınıftan 11’in sonuna kadar yaz tatilleri dahil iyi bir çalışma gerekir. 12’in sonu demiyorum. 12. sınıf başladığında insan hem kafasında hem de sayısal olarak bir bölüme yerleşmiş olmalıdır.

Yukarıdaki üç paragraf sizleri sadece dersler çerçevesinde değil, diğer kişisel gelişimler yönünden de yukarılara taşıyacaktır.

Kâinattaki, dünyadaki ve en yakın çevrenizdeki Teklik yansımaları sizleri hayata bakış ve hayatı idame ettirme yollarında en güzel motive edicilerdir. Saman alevine benzer motivasyon araçları yerine, uzun soluklu bitmeyen tesellilere ve gerçeklere bel bağlayın. Çalıştığınız kadar gerçekçi olun. Emeklerin mutlaka bir mükâfatı vardır. Aceleci olmayın, verilmeden istemeyin.    

Turgay Urgur

4 Nisan 2011 Pazartesi

Osmanlı Güncel 1


Osmanlı’nın tarihi bizim tarihimiz. Olayları, değişimleri ve bu güne getirdikleri hep bizi ilgilendirdi. Bugünün iyi bir tanımı için dünü bilmek ne kadar önemli ise dünün tanımı için evvelsi gün o kadar önemlidir. Biz tarihimize yıl yıl diğer ülkelerle ve toplumlarla mukayeseli bakmayı artık bir şekilde öğrenmeliyiz. 17.yy’ da bizim olduğumuz durum ile Avrupa karşılaştırıldığında karşımıza acaba direnen, çok iyi mücadele eden ve hala özünü koruyan bir devlet mi çıkacak? Yoksa en basit tercih edilen yoluyla duraklayan ve gerileyen bir devlet mi? 300-400 yılı kapsayan bir süreçten bahsediyoruz ve hala elimizde Muhteşem, eşsiz Anadolu gibi bir miras var.

Patrona Halil İsyanı, bir isyandan ötesi. Tarihteki Sivil İtaatsizlik örneklerinin belki de en güzellerinden, en etkileyicilerinden. Arşivlerde doğrusunun (tozlu ama yine de doğrusunun) olduğuna inandığım bir olay. Mustafa Armağan’ın açıklamalarıyla ışığa gıcırdayan bir kapı aralanıyor. Adeta: meraklı isen, insaflı isen; gel ve beni bu mahzenden çıkar, tarihe geri götür ve ben yine olayları yaşayayım ve yorumu şimdiki aklınla yine sen yap diyor.

Tımar’dan iltizama geçiş. Modern çağ için düşünülmüş güncel bir çözüm. Tabiî ki varsa artı ve eksilerini yanında getirmiş. Kimileri için bozulma için bir başlangıç, kimileri için Avrupa’ya uyum ve yenilenme. Sorunlara çözüm bulmak için bir arayış. Hem maddi kaynak bulma yolu, hem de bu günkü ifadesiyle özelleştirme. Sağ göz ile ilerleme, sol göz ile gerileme.

Yeniçeri ocağı. Necip Fazıl kaldırılmasına epey bir sevinmiş. İnsan elindeki hazır bir orduyu ne diye kaldırır ki? Soru sadece bir soru? Cevabını bende bilmiyorum. Ama tarihe biraz da tersten bakmak gerek ara sıra. Çünkü son yıllarda iyilerin ardından  biraz farklı bir iyilik. Kötülerin ardında da biraz farklı bir kötülük çıkıyor. Yeniçeri ocağı’nın kaldırılması bize reform olarak anlatıldı ise, aynı anlatımda ‘hain padişahlarda’ varsa; bu noktadan sonra düşünmek, tersten bakmak ta gerekir.

(Devam edecek)
Turgay Urgur 

1 Nisan 2011 Cuma

Gündem


Yeni Osmanlıcılık ile Eskimeyen Osmanlı’yı karıştırıp ortaya koyarsan; dün söylediklerin ile bugün söylediklerin Bingazi, Washington ve Ankara arasında bir üçgen oluşturur ve bu üçgenin en uzun kenarı sende bilirsin ki “A” ve “W” arasındakidir. İnsanlarda anlarlar ki bu üçken ister eşkenar ister ikizkenar olsun şehirler bombalanmaya devam eder. Çocuklar ölmeye devam eder. Mezarlarının üzerine kurulacak şehirlerin imarında taşeron ya da işveren veyahut işçi olmak ahlaki olarak pek değişmez. Önemli olan bu noktada Yavuz gibi görünmekten çıkmak, insan gibi olayları anlamak ve anlatmaktır, değişen ne ise onu paylaşmaktır. 

İnsanlar açık ve net, değişmeyen bir lider görmek isterler. İnsanlar doğu ve batı’dan önce kendi doğrusunu oluşturmuş parti içi demokrasiyi hayatına geçirmiş ve öncelikle kendi beynine yedirmiş liderler görmek isterler. Bu insanların aynı zamanda mütevazi olanlarını tercih ederler. Ben bu yüzyılda  seçmenlerine sorulmadan önüme getirilen adayları seçmek zorunda değilim. Zengin ve ünlü diye herkesi seçmen kâğıdına taşıyacak zihniyete de tümden karşıyım. Farklı olda liyakatli insanları seçme ve tanıma fırsatı ver bana. Farklı ol ve ben senin çıkaracağın 200-300 milletvekiline bir şekilde güvenebileyim, fark etmez 1-3 de olabilir. Yeter ki ehil olsun. “Ehline verilsin.”  

S. Urgur.

ANAHTAR GENÇLERİMİZDE

       Gençler, öğrencilerimiz, çocuklarımız şüphesiz hepimiz için en büyük değere sahip. Şehirlerimizi, sokaklarımızı, çarşılarımızı, okull...