17 Aralık 2023 Pazar

Apokaliptik

 Özgürlüğün tiz sesi kulaklarımda çınladı.

‘Geldim.’ dedi.
İlk yaptığım şey saatime bakmak oldu.
‘Şehirlerin duvarı!’ dedim.
Onları kim yıkacak?
Binlerce defa kendisini Tanrının yerine koyanlara seslenmiştim:
‘Beyhude!’
‘Sadece nefsinizin efendisi olabilirsiniz. Sizin dışınızdaki herşey sizden çok ama çok güçlü.’ dedim.
‘Aciz bir kahır ve çok güçlü bir sefilliğiniz var.’
‘Yani birazcık kendi dışınıza ama hepten kendinize zarar verebilirsiniz.’
Zavallısınız, zavallı.
Özgürlüğün tiz sesi geldi. İsyankarları korkuya hapsetti.
Sadece “kul”um diyenler sevindi.

* * *

Alemlere rahmet Peygamber Efendimizin (SAV) Taif dönüşü cevabının ve beklentisinin Müslümanların (ben de Müslümanım diyenlerin) yaşamlarında bir ölçü olmasını temenni ediyorum.
* * *
Ey Muhammed! Kavminin sana ne dediğini Cenab-ı Hak işitti. Ben Dağlar Meleği’yim. Ne emredersen yapmam için Allah Teala beni sana gönderdi. Ne yapmamı istiyorsun? Eğer dilersen şu iki dağı onların başına geçireyim, dedi. O zaman:
- Hayır, ben Cenab-ı Hakk’ın onların soylarından sadece Allah’a ibadet edecek ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayacak kimseler çıkarmasını dilerim, dedim.
*. *
‘Evet ilk taşı kim atacak?’ Peki bugün insan farkında değilse ve aslında ilk taş atılacak kendisi ise ne olacak?
Kendimizden nasıl bu kadar emin olabiliyoruz?
*
Tergīb ve terhîb başlayacaksa en küçük daireden ve herkesten önce bireyin kendisinden başlamalıdır.
İnanın hayatın bu yoğunluğunda ‘eleştirmek’ ve eleştiriye zaman bulmak biraz lüks gibi görünüyor. Bireysel yani şahıslara yönelik eleştirileri kasdediyorum. Yani milyonların olduğu toplumlarda; her hangi bir bireye yaptığından, yaşam tarzından veya bir konu hakkındaki düşüncesinden dolayı sözel ve fiili linçlerden bahsediyorum.
İlk taşın kime geleceğini bilemeyiz. Böyle bir zamanda ilk taşı atmak için de hevesli olmaya hiç gerek yok. Çünkü belki de o ilk taş beğenmediklerimizden seke seke bize kadar gelebilir. Ayet net: Bakara 143: Ve işte böyle, sizi ortada yürüyen bir ümmet kıldık ki, siz bütün insanlara adalet örneği ve hakkın şahitleri olasınız, Peygamber de sizin üzerinize şahit olsun.
* *
Çok defa denemeliyiz. Konuşmayı, kolektif aklı, istişareyi, muhakemeyi, tefekkürü, tevekkülü, hayırda yarışmayı, iyi niyeti pekiştirmeyi çok defa denemeliyiz.
Olmaz diyemeyiz. Çok geç diyemeyiz. Mesuliyet olduğu sürece ’Bana ne?’ diyemeyiz.
Okul, cami, ev, iş yeri ve sokak bu milletin dirildiği yerlerdir. Diriliş için nefes lazım. Kurani bir nefes lazım. Sonra Peygamberi bir sabır ve ardından sarsılmaz bir irade. Müslüman için bu başlangıç sadece bir kelime ama kainatı hazır ola geçiren bir kelime: Bismillah.
Allah adına. Allah namına.
Aman Allah’ım ne büyük bir lütuf. Allah kullarına kendi adına işe ( her hangi bir işe ) başlama ehliyetini veriyor.

* * *

Hud suresinde (45) Nuh Rabbine niyaz edip dedi ki: “Ey Rabbim! Oğlum benim ehlindendi senin vaadin de elbette haktır ve gerçektir. Sen hakimler hakimisin.”
46. Allah: ”Ey Nuh! O kesinlikle senin ehlinden değildir. Çünkü o salih olmayan bir amelin sahibidir. Hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben, seni, cahillerden olmaktan sakındırırım”
* *
Cahillik! Hak’kı bilmemekten öte bir cahillik ne derece bir cahilliktir ki? İnsan bugün hayatı devam ettirebilecek kadar bir çok şeyi kısa bir zamanda öğrenebiliyor. İsterse gelişiyor. İstemezse de arzuları, fikriyatı, görgüsü, tecrübesi çerçevesinde bir hayat sürüyor. Böyle bir hayat eğer başkasının hayatına karşı mütecaviz değilse de makul görülebilir. Yani kişi kul hakkına riayet ettiği sürece, yasalara bağlı kaldığı sürece kimin onu kınamaya hakkı olabilir ki?
* *
En’leri oluşturmak büyük sorun oldu. En iyi, en kötü, en hızlı, en başarılı ve önüne ’en’ gelen her ne varsa. En’ler herşeyden önce kişinin kendi içinde zararlı bir mukayese mantığını besledi. Kişi kendisini başkalarındaki en’ler ile tanımlamaya başladı. Oysa herkesin mükemmel yaratılmışlıktan herkes kadar hissesi vardı. Yani her bir bireyin en’lerini sadece kendisi oluşturuyordu. İnsan kendi en’leriyle gayet yeterliydi ve asıl güç aslında kişinin kendisi olmasıydı. Kendisi olabilenin başkalarının en’lerine ihtiyacı yoktu.
* * *
‘Ey nefsim!’ diyebilmek. ‘Ey nefsim!’ risaledeki ihtilalci başlangıç, savaş kıvılcımı ve idrakin altın mottosu.
İnsanın kendisini idam sehpasına itebilecek cesareti olmalı. Sorumluluğu tümden üstlenebilecek kadar arif bir vicdanı, imtihanı Hak’tan bilecek kadar zaman mefhumsuz bir sabrı olmalı.
Ey nefsim demek ben varken hatalı aramıyorum demek.

TURGAY URGUR

ÖĞRETMEN

 Öğretmenin ilacı çay.

Hele bir de iyi demlenmiş ve taze olursa paha biçilemezdir.
On dakikanın içinde enerjiyi başa döndüren, bir sonraki derse hazırlayan tabii iksir.
* * *
Öğretmenlik nasıl bir iştir diye soranlara verilecek tek bir cevap var.
“Gönül işi.”
Kişide öğrenmeye ve öğretmeye aşık bir gönül olacak. Mesleğe bugün başlamışsınız veya yirmi beş sene olmuş fark etmez. O gönül sizde varsa siz öğretmensinizdir. Yoksa öğretemezsiniz.
Çünkü öğretmen bilgiyi veren, anlatan ve aktaran gibi düşünülse de öğretmenin asıl işi bu kadar sınırlı değildir. Öğretmen; öğrencisine nedenleri ve nasılları hayatı boyunca merak etmeyi aşılamak isteyen kişidir.
Neden sayılar var? Neden kelimeler var? Neden varız? İnsanın bu dünyadaki asıl görevi nedir?
Öğretmen bunlar gibi birçok soruyu öğrencileri ile buluşturmak isteyen kişidir.
* * *
Bugün bu güzel vatanın; bayrağına ve milletine aşık öğretmenlere her zamankinden daha çok ihtiyacı var.
Çünkü gençlerimiz, çocuklarımız hem dıştan hem de maalesef içeriden bir çok tehditle karşı karşıya.
Gençlerimizin sorunlarının çözümü ise hiç şüphesiz öncelikle onları dinlemekten ve onlara zaman ayırmaktan geçiyor.
* * *
Eğitim camiası bilgiyi, sorunları ve çözümlerini, yenilikleri, siyaset dışındaki gündemi kendi arasında daha sık değerlendirmeli ve istişareyi canlı tutmalıdır. Yenilenmek, yeni bilgilerle donatılmak, ülkemizde ve dünyada olup bitenleri takip etmek öğretmenin en önemli dinamiklerindendir.
Çünkü okullarımızın başarıya ihtiyacı var. Dahası hızla gelişen teknoloji her gün insanlığa hem yeni bilinmezlerin hem de yeni umutların kapılarını açıyor. Bu kapıların varlığından Türk gençlerini haberdar etmek zorundayız.
* * *
Öğretmen işine her zaman bağlı ve çalışkandır. Çünkü öğrencilerine kendi öz evladı gibi davranır. Kendi çocukları için ne kadar güzellik ve başarı hayal ediyorsa her çocuk için aynısını düşünür ve uygular. Çalışmalarını, ders yöntemini, puanlamasını, etkinliklerini bu düşünceye göre planlar. İhmal etmez. Görmezden gelmez. Hak yemez. Ayrım yapmaz.
* *
Bir teneffüste ancak bir bardak çay içilebilir ama samimi, güvenli ve de değer gördüğünü bildiği ortamdaki çay öğretmeni yeniden büyük heyecanlarla ve büyük düşüncelerle donatıp dersine gönderir. İşte bu yüzden öğretmenin yorgunluğu dünyadaki en tatlı yorgunluklardandır. Çünkü öğretmenin vicdanı hep rahattır. Vicdanlar rahat olunca bedenler yorulsa bile gönüllerdeki huzur o yorgunluklardan bile mutluluk duyar.
* * *
Öğretmen saatlerce, günlerce, yıllar boyunca derslere girer ve öğrencileri ile bir çok konuşmaya, fikir alışverişine katılır. Bu geçen süreçte o kadar değerli düşünceler elde edilir ki ! İşte o düşüncelere kulak vermek gerekir. Eğer o düşünceleri ciddiye alırsak ve değerlendirirsek çok daha huzurlu bir ülkenin ve dünyanın kapılarını hep birlikte açacağız.
* *
Devlet başkanları, eğitim bakanlıkları farklı milletlerin öğretmenlerini çok daha bir araya getirmeli ve bu toplantılarda gelişen ortak fikirleri uygulamaya almalıdır. Dünyada bir gün barış sağlanacaksa bu barışının baş aktörleri öğretmenler olacaktır. Çünkü insanı ayırmamak, farklı insanları aynı ortamda yaşatmayı bilmek öğretmenlerin hem en iyi hem de en kolay bildiği iştir. İlerlemek isteyen kim varsa bunun yöntemi öğretmenleri daha çok dinlemek, onların varlığını derslerin dışında da muhatap kabul etmekten geçiyor. Diğer meslek erbablarına sosyal hayatta, televizyonda, diğer medya araçlarında, toplantılarda söz ve fırsat verildiği oranda öğretmenlere de verilmelidir. Çünkü öğretmenlerimizin çocuk, gençlik, aile, toplum, millet, başarı ve daha bir çok konuda anlatmak istediği, paylaşmak istediği çok ama çok şey var.
* * *
Ülkemin güzel insanları!
Ben mesleğinde 21. yılına ulaşmış Türkiye Cumhuriyetimizin bir öğretmeniyim. Öncelikle bizlere bu cennet vatanı emanet bırakan Mustafa Kemal Atatürk’e ve binlerce şehide minnettarım.
Ülkemin gençliğine öğretmen olarak hizmet etmek çok büyük bir onur.
Allah’ın izniyle; derslerimizde öğrenme aşkıyla gözlerimizin içine bakan ve bizlere sonsuz güvenen öğrencilerimize ilim, medeniyet, tarih, millet ve maneviyat aşkıyla hizmet etmeye her daim devam edeceğiz.
Onları bilgiyle, kitaplarla, kütüphanelerle buluşturacağız. Yorulmayacağız.
İnsanımız bizlere güvensin. Özellikle de velilerimiz öğretmenler ile çok daha aktif bilgi alış verişinde bulunsunlar. Eğitim kurumlarımızı hep birlikte geliştirelim. Gençlerimizin sorunlarını, ihtiyaçlarını hep birlikte giderelim. Onların başarı yolculuklarına hep birlikte destek olalım.
Sevgi, saygı ve barış dolu bir dünyada tüm meslektaşlarıma ve öğretmen büyüklerime nice yıllar diliyorum. 24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜMÜZ KUTLU OLSUN!

DEGENERATION


 Remembering being accused of alteration,

Accumulates addicted sensation.

Aware of acquiring endless caution,

I set out a barren destination.


Only the unblushing devious conceals,

However it’s the soverign past that really conducts.

Abandoned distress complains,

While cerenomy of darkness compels.


Embarras me as usual,

By the odour of your arrival.

Knowing that nothing makes me equal,

I still long for an accompanied burial.


TURGAY URGUR

Tüm ifa

29 Ekim 2023 Pazar

Filistin

Yolcuya sordum.

-Filistin kan ağlıyor. Ne yapmak gerekiyor? 

Yolcu sessiz kaldı.

-Dedim: Neden sustun?

-"Belki çaresizliktendir." dedi. 

-Hiç mi elden gelen bir şey yok?

-Elbet vardır. Olmalı. Olmazsa sorun vardır. 

-Konuşanlar, yorum yapanlar, resim paylaşanlar, toplananlar var.

-Doğru var.

-Peki en doğrusu sence ne? 

-Bilmiyorum. Gerçekten bilmiyorum. Çok şeyi bildiği(mizi) sanıyordum ama bu sefer gerçekten bilmiyorum.

-Peki bu işi vebali var mıdır?

-Olmazsa sorun vardır. 

-Peki vebalden kurtulmanın çaresi var mı? 

-Elbette o da vardır. 

-Ne düşüyorsun?

-Bir Müslümana "imtihan" olarak kendisi yeter. Hani derler ya... Parayla, kadınla, çocukla, felaketler ile imtihan olmak falan diye. Bence en büyük imtihan insanın kendisine karşı duran diğer bir kendisi. İçindeki çatışmaları yaratması, sessizliğe yumulması, yok sayması, yok saymaları, olup biteni kabullenemeyişi, sıradanlaştırması, suçlaması, suçlu bulması, kelime oyunlarına girmesi, tartışmalar açması, üstlenmemesi, çoğunluk gibi davranmayı maheret sayması, sorumluluğu üst mercilere atması, her hangi bir olay gibi görmesi, umursamaması, ekranı çabucak değiştirmesi ve dahası içinde kafasında evirip çevirip sonrasında dillendirdiği ne varsa... Evet evet... ne varsa...Hepsi; insana (ya da Müslümanım diyene) imtihan olarak yeter. İnsanın ölüme üç farklı bakışı var. Uzaktakiler için, yakınları için ve bir de kendisi için. İnsan üçü için de farklı düşünüyor. En kötüsü de ne biliyor musun? Kişinin "Hayat devam ediyor." algısı içine kendisini illaki dahil etme isteği. Sanki bu algının dışında kalırsa yaşayamayacak. 

-Yani?

-Yani illa bir şeyler söylememi istiyorsan, şunu çok net söyleyebilirim.

-Nedir o? 

-Korkuyorum.

-Neden? Ölmekten mi? Aynı şeylerin senin de ailenin başına gelmesinden mi? Neden?

-Yarın mahşerde bunun hesabı sorulurken bize, bizim gibi ya da benim gibi olanlara söyleneceklerden korkuyorum. Çünkü orada muhtemelen şimdi çok kullanılan yarım yamalak tarih argümanları, ideolojik sapmalar ve diğer bir çok safsata işe yaramayacak. Çok garip. Henüz acının vehametini bile kavrayamadık. Ne diyelim? Allah asıl bizi korusun. Bugün 'ben' bu katliam karşınsında ne yapacağımı, nasıl davranacağımı, günümü nasıl şekillendireceğimi bilmiyorum. 

Bizler bu acılar yaşanırken, hayat şeklimizi baştan sona kontrol etmeliyiz. Bu acıları gördükten sonra donanımlı bir Müslüman nasıl olunur dört elle öğrenmeye çalışmalıyız. Kuran ve Sünneti Seniyye'ye sımsıkı sarılmalı ve Allah'ın farzlarını ve Efendimizin Sünnetini yaşamalıyız. 

-Son sözün nedir yolcu?

-Allah'ım Sen çok bağışlayansın. Bizleri koru. 


Turgay URGUR




 




1 Ekim 2023 Pazar

ŞİİR 4

 Aşkıyla göz göze gelemeyenlerin,

İki lafın belin kırıp gülemeyenlerin,
İşin gerçeği bir türlü sevemeyenlerin,
Oyuncağıdır şiir.
Gördüklerini değil görmediklerini,
Bildiklerini değil aslında hiç bilemeyeceklerini,
Yaşadıklarını değil yaşayamayacaklarını,
Anlattıkları bir yalandır şiir.
Kelimenin matematiği,
Geçmişin bulmacası,
Hayallerin istismarı,
Hayatın aslında hiç olmayan kısmıdır şiir.
Fakir tarzı umut,
Zengine benzer yalan,
Boş zamanın hırsızı,
Gerçeğin katilidir şiir.
Boşuna okumayın,
Yazmaya asla çalışmayın,
Ezberle kendinizi yormayın,
Bozuk ve can çekişen bir düzenin son sözüdür şiir.
Turgay URGUR

UMUT

 Umut kaç para anne?

Alsak,
En azından bu akşam evimize götürsek.
Hem kardeşlerim de çok istiyordu,
Ne olur azıcık da olsa alsak?
Hem sözün vardı:
Hiç yaramazlık yapmazsak bize bir şey alacaktın,
Söz anne! Ben bir daha bir şey istemeyeceğim,
Umut kaç para anne?
Söz anne! Onu hiç kaybetmem,
Herkesle paylaşsam bile ölünceye kadar korurum.
Kıymetini bilirim,
Gündüz gece yanımdan ayırmam,
Sabahları beraber güneşe,
Geceleri yıldızlara,
Baharda ekinlere,
Kışta dağların eteklerine bakarız.
Hiç bir şey yapamazsak;
Boş yollara,
Bir kalemle kağıda,
Duvardaki resimlere,
Geçmişteki emeklere bakarız.
Anne! Umut kaç para?
Hem arkadaşlarıma da veririm,
Yanına birazcık sonsuzluk ekler,
Bol miktarda mutluluk katar,
Huzur ile birlikte herkese dağıtırım.
Umut kaç para anne?
Ben geçen bayramlarda biriktirdiklerimi de sana veririm,
Pazarda bir kaç şey satarım,
Hafta sonları oyun parkında çalışırım,
Dişimi sıkar,
Gerekirse az yerim,
Ne olur anne! Umut alalım.
Geçen derste öğretmenim söyledi:
İnsan umutsuz yaşayamazmış.
Ve dedi ki:
Gurbette evlat,
Hastanede hasta,
Köyünde oğlan, kız,
Döşeğinde ihtiyar,
Doğan her çocuk umut edermiş.
Hayattan hak etmeyi istemenin diğer adı umutmuş,
Üzülünce seni yine hayata bağlayan,
Her şey bitti denildiğinde birden gelen,
Çaresizce otururken haydi kalk diyen,
İnsanın içindeki diğer insan,
Yoklukla var olan,
Kötüye iyiden bahseden,
Düşerken göz göze gelinen,
Herkesin olsa bile hiç bitmeyen,
Aslında umutmuş.
Biz de alalım Anne!
Umudumu bana sen alırsan,
Başkasıyla alacaklarıma benzemez,
Bir ömür değil bin ömür yanıma karamsarlık gelemez.
Umut kaç para Anne?
turgay urgur

YABANCI 1

 YABANCI -1 ( yeni)

Çok kalabalık şehirler gördüm,
Vapurdaki zaman kadar özgürlüğü olan,
İskeleye varınca telaşa boğulan,
İtiş kakışlarda bile özenilmiş bir plan,
Varmak istenilen yere şartlanmış her an.
Çok kalabalık şehirler gördüm,
Soğuk bir acımazlığa sahip gecesi,
Sonsuzluğu andıran serseri çilesi,
Sabahları cesur umutlarla aranan tesellisi,
Oysa aynı bilindik tını bir ötesi.
Çok kalabalık şehirler gördüm,
Tok iken cümle aleme meydan okuyan,
Aç iken avunayım diye kendini yok sayan,
Aklı başına gelince usul usul benlik arayan,
Bulamayınca yine hanesinin kapısını yoklayan.
Çok kalabalık şehirler gördüm,
Küstahça ölümle şakalaşan,
Çıkmaz sokaklarda biliyorum edasıyla dolaşan,
En küçük kavgada çoğuz biz diye şımaran,
Kaybetmeye yakın söve söve kaçan.
Üşüdüğünde son meteliğine sarılan,
Ve sabaha yakın uyuyan,
Yalnızlığında ışıklara ve seslere kanan,
Direncine bazen kendi bile şaşıran,
Lakin kazanmak için iradesini satan,
Vakit dolunca dayanamayıp yıkılan,
Çürüdüğünün farkında olmadan batan.
Mayhoş bir nezaketin ardına saklanan,
Ekmeği için türlü zılgıta katlanan,
Aslında her nefesinde darlanan,
Herkes gibi gençliğine içten içe yanan.
Çok kalabalık şehirler gördüm.
Metro sesiyle hayalleri dürtülen,
Sonraki durakta gerçekle ürtülen.
Sinsi bir kabullenişle kirlenen,
Fırsatını bulunca irileşen.
Çok kalabalık şehirler gördüm.
Gel ve direnelim,
Bu kalabalıkta bir mazi edinelim,
Beraberiz diye sevinelim.
Turgay URGUR

yolcu 11

 

Yolcuya sordum: Hayat nedir?
Bilindiğinde bilinmeze, görüldüğünde görünmeze dönüşen bir SIR dedi.
Peki ölüm nedir dedim?
Bir güzel mekandan çok güzel bir makama geçiren kapı dedi.
Peki … zaman nedir dedim?
Sabrın çetelesi dedi.
Peki… ya aşk?
Kimi zaman O’nun rızası için yapılan bir iyilik, çoğu zaman secdeye varan ruh dedi.
O zaman bunların hepsi de (hayat, ölüm, zaman ve aşk) gerçek mi dedim?
Varlığın kadar gerçek dedi.
Peki bana düşen ne dedim?
ŞÜKÜR dedi.
Bu kadar basit mi dedim?
Nefes kadar basit ve latif, nefis kadar zor ve düşman dedi.
Şükre nasıl başlanır dedim.
-Susarak dedi.
Sustum.
Kandiliniz mübarek olsun,
Turgay Urgur

18 Ağustos 2023 Cuma

GERÇEĞE DÖNÜN 1

 Bizi geliştiren hayattaki tecrübeler ve yaşadıklarımız değil yaşadıklarımıza karşı aldığımız tavır ve tutumdur.

Yaşadıklarımıza ilk tepkimizdir, ilk sözlerimizdir. Sorun anında, sıkıntı anında ilk düşündüklerimizdir.
Evet… bizi iyileştiren, bizi iyi insan yapan felaket anındaki ‘duruşumuzdur.’
Sabırdır.
Yüreğimize ve düşüncelerimize olan hakimiyettir.
Metanettir.
İnsanın başına bir dert geldiğinde ister istemez hem dışına hem de içine karşı bir savaş açar. Etrafını suçladığı gibi kendisini de suçlar.
Oysa ‘sabrın’ asıl gösterilmesi gerektiği an ‘tam da’ ilk toslamanın olduğu zamandır.
Başlangıçta da belirtildiği gibi bizi geliştirecek olan tecrübeler/sorunlar yığını değil o sorun zamanlarında sahip olduğumuz ‘insani’ duruştur.

Vedaların GÜCÜ

 

Söylenmeyenleri söyletir,
Hiç ağlamam diyenleri ağlatır,
Dargınları barıştırır,
Helali ve helalliği hatırlatır,
Emek varsa gururlandırır,
Yoksa sıradanlaştırır,
Çoğu zaman susturur,
Ara ara güldürür,
Pek sık düşündürür,
Elleri ayakları dolandırır,
Kini, nefreti anlamsızlaştırır,
Gözleri ve yüzleri kaçırtır,
Kimilerini şaşırtır,
Kimsesizleri iyice kimsesizleştirir,
Pişmanlıkları pekiştirir,
Özlemleri depreştirir,
Burunları sızlatır,
Kulakları çınlatır,
Dudakları burkar,
Boyunları eğer,
Dizlerin bağını çözer,
Omuzlara çöker,
Mazinin sırlarını söker,
Bazen belleri bile büker,
En zoru da insanın yüreğine oturur.
VEDALAR çok güçlüdür.
Her veda için vedalaşmak nasip olmaz,
Her giden geri gelmez,
Sanki insan bunları bilmez,
Nice acıları gizler,
Ama bazı vedaların acısı gizlenmez.
Yolcuyuz,
Yolcu vedalara alışıktır.
Vuslata aşıktır.
Yolcu unutmaz!
Her şey gibi vedaları da anlamlandıran inançtır.
Yolcu unutmaz!
Marifet önce veya sonra gitmek değildir,
Özlemle ayrılanları özlemle beklemektir,
‘O’ sancağı bulmak,
‘O’ kervana katılmaktır,
Rasüle seslenip:
‘Mahçup ve eksik ben geldim Ey Sevgili!! ♥️♥️♥️🌹🌹🌹’ demektir.
Vedalar güçlüdür,
Aşk gibi veda da insana özeldir,
Aşk ile sarmalanmış,
Kucak kucak sarılmış,
Her veda vuslata yakindir.
Allah’a giderken “Allah’a ısmarlamak” ve “Allah’a emanet etmek” hiç şüphesiz en erdemli şuurdur.
Aşk şuurun kucağında,
Veda emanetin bağrında,
İnsan yolun sonunda,
Hak yüreğimizde,
Hak yüreğimizde,
Hak yüreğimizde,
Geldik kapına.
Aç! Ya RAB!
Hürmetin kapısını,
İbadetin kapısını,
İdrakin kapısını,
İnsanlığın kapısını,
Aç! Ya RAB!
Yol uzun,
Vedaya hazırlanmak gerek.

Henüz zaman varken veda et sevdiklerine,
Söylemek istediğin ne varsa söyle!
Duvardaki resimlerine,
Masandaki kitaplara,
Garajdaki arabana,
Eşinin, dostunun, çocuğunun gözüne doya doya bak!
Onlara birer emanet bırak,
Unutmayacakları bir iki söz söyle,
‘Ben yolcuyum.’ de.

Üzülmesinler diye dik dur,
Hatta bir kaç güzel anıdan bahset,
Aman! Kendini salma!
Çünkü illa ki bir gidiş var,
Kaçış(ın) yok!
Edebinle, hürmetinle, saygınla git.
Geçmişin hatalar ile dolu olabilir,
Muhakkak gidişine herkes üzülmeyecek,
Sevinenler de olacak elbet,
Lakin sen hatalarını da, sevaplarını da yanına al!
Ve yola öyle çık!
Ha bir de şunu unutma!
Senin için çok değerli olan bu vedan herkes için aynı değerde olmayacak.
Yani gelişin gibi gidişin,
Gidişin gibi dirilişin hep yalnız hep yalnız olacak!

Hazır mısın? Diye sormuyorlar,
Onun için mümkün mertebe her an tetikte ol!
İnan ki her hangi bir sırası yok,
Sırayı veya kaideyi belirleyen bir güç insanda yok.

Yolcu unutma!
VEDALAR GÜÇLÜDÜR.
Sen sen ol! Bu dünyada yolcu kadar eğlen.
Yanında götüremeceğin şeylere gözünü daldırma,
Zaten yeteri kadar yükün olacak,
El alemin sözüne aldırma,
Deli divane gibi bir mala bir makama saldırma!

Durum bundan ibaret…
‘Hakkını helal et!’



Turgay URGUR

İlginçtir…


Dıştan gelen bir insana yardım etme heyecanımız içimizdekiler için geçerli değildir.
Özgürlüğü savunmak ile özgürlüğü yaşamak birbiriyle pek anlaşamaz. Çok sıkı savunduğumuz özgürlüğü bir türlü yaşayamayız.
İnsanları kandırmaya kendimizden başlarız. Ve ilginçtir, başarırız.
Yapmadıklarımızı söylemeği severiz. Yaptıklarımızı ise gizlemeyi tercih ederiz.
Gerçek hayattaki rol kabiliyetimiz sahnede kayboluverir.
Bölünmeyi değil bölmeyi, toplamayı değil çıkarmayı, tüme varmayı değil tümden gelmeyi, klasik soru ve cevapları değil şıklılarını, coğrafyayı değil tarihi severiz. Felsefeden korkar ama ilahiyata da emek ve zaman vermeyiz.
Farklılık bazen zenginlik, çoğu zaman fakirliktir.
Para varlığında beş para etmez.
Düşündüklerimizi söylemez, söylediklerimizi düşünmeyiz.
Başkasının şeyhi, kendimizin müridi oluruz, olmak isteriz.
İlginçtir. Zamandan şikayet eder ama başımız sıkışınca ya da sorunları halledemeyince / çözemeyince her şeyi zamana bırakırız.
İlginçtir. Kendimizi illaki bir düşünceye, akıma, gruba ve benzerlerine bağlamak isteriz.
İlginçtir. ‘Eleştiri’ en kolay yaptığımız işlerdendir ama aynı ‘kolaylığı’ eleştirildiğimizde işletmeyiz.
Ve yine ilginçtir. İşler zora girince kaldığımız yerden değil de ‘sıfırdan’ başlamak gibi bir söylemi geliştiririz.
Ve çok ilginçtir. Sormayı/ sorarak bulmayı değil deneye deneye öğrenmeyi marifet biliriz.
İlginçtir. Suçlu ararız. Bulamazsak ‘neden’ ararız. Onu da bulamazsak kendimizi suçlarız. Onu da yapamazsak, o da bizi kesmezse başımıza gelenleri ‘hikmete’ bağlarız. Oysa aslında istişare gibi çok kolay bir tavsiye vardır.
İlginç midir? Bilmiyorum. Her geçen gün; dostluklardan, güvenden, vefadan, şuurdan, iyi niyetten bir şeyler eksiltiyor. Ve biz insanlar halâ bir şeylerin kendi kendine düzelmesini, değişmesini bekliyoruz.
Turgay URGUR

ÖLÜMÜ HATIRLATIYOR

 


Gecenin derindeki tenhası,

Sözün usul usul kaybolması,
Yıldızların metaneti ve ciddiyeti,
Zamanın şeriksiz hakimiyeti,
Rüzgarın bana verdiği avans,
Nefesin hediyesi son şans,
Göz kapaklarımın teslim oluşu,
Ruhumun acil çıkışı buluşu,
Odam dolusu boş anılar,
‘Bir gün’ bildiğim hiç yıllar,
Zorla götürülen çaresizliğim,
İfşa olmuş korkularım,
Aynalara dönüşmüş günahlarım,
Üstüne viraneler kurulmuş sevaplarım,
Seninle yaşanmamış olan her şey,
Benimle gömülecek her bir şey,
ÖLÜMÜ HATIRLATIYOR.
Ve gözlerin,
Ve ela gözlerin,
Ve bana bakan ela gözlerin,
Ve bana geçmişle bakan ela gözlerin,
Ölümü hatırlatıyor.
Avutuyor,
Ne de güzel avutuyor.
Hayat bitmek üzereyken,
Hayal hapını alıp alıp uyuyakalmak,
Çok güzel avutuyor.
Lakin uyanınca…
Güneş bile artık BANA ÖLÜMÜ HATIRLATIYOR.
Acıma lütfen!
Lütfen acıma!
O bakışlar BANA SADECE ÖLÜMÜ HATIRLATIYOR.
Hapım nerede?
Hayal hapım nerede?
TURGAY URGUR

30 Temmuz 2023 Pazar

mazi

mazim dinlendirir,

herkes gider, gece gelir. 

masamda bir kadeh yalnızlık,

beni sadece mazim dinlendirir. 


ha düştü ha düşecek yıldızlar,

uzağı kesmeyen bakışlar,

'Sen olacaktın.' diye diye,

'Sil baştan.' diye diye,

'Yoksun.' diye diye,

içime içime ağlayarak, 

rüzgarla demlenerek,

sayfalarda damla damla,

tüylerim diken diken,

dilimde acı bir mayhoşluk,

beni sadece mazim dinlendirir. 



ANAHTAR GENÇLERİMİZDE

       Gençler, öğrencilerimiz, çocuklarımız şüphesiz hepimiz için en büyük değere sahip. Şehirlerimizi, sokaklarımızı, çarşılarımızı, okull...