26 Şubat 2017 Pazar

‘Şekil’ olarak Müslümanlık (3)


Öylesine yapılan tüm işler, sloganda kalan dini söylemler, yaşantıya dahil edilemeyen kitabi argümanlar ‘şeklen’ Müslümanlığı anlatıyor.

Şimdilerde Müslüman toplumlar yeni bir sorunla da karşı karşıya durumdalar. Yeni yetişen nesillerimizin ahlaki normları öğrenecekleri kurumsal yapılar var ile yok arasında saklambaç oynuyorlar. Bir kişinin 24saatinin içinde eğer maneviyatına dolaylı veya doğrudan temas eden yaşam mantalitesi yoksa durum gerçekten vahim demektir. Din ile, yani Müslümanlıkla yeni tanışan bir genç teorik söylemlerin pratiklerini yaşamın ona sunduklarında görmüyor. Basit bir anlatımla: zekat dinin farzlarından birisi olurken ve genç bunu kendisine sorulan sınav sorusunda İslamın şartı doğru olarak yazmışken; gerçek hayatta yana-yakıla Ramazanda zekatını hesaplayan bir toplum örneği görmüyor. Ya da yaşam(a) zorluğu denilen didaktik zorlama çocukta fakirin fakirliğini tembelliğine bağlatıyor. Tesettürü dini vecibe olarak yaşayanları gören erkek ve bayan, TV’de böyle bir yaşantıyı yansıtan örnek oyuncuyu görmüyor. Kısacası dinin teorisi sekülarizmin  pratiğinde yok sayılıyor.  İslamiyet,  AVM’lerin WC yanlarındaki mescit isimli bakımsız odalara indirgeniyor ya da otellerin yeni müşteri profillerini hedefleyerekten  ‘İslami Otel’ diye sunuluyor.  Tesbih, takke, yüzük, pusulalı seccade gibi ürünleri pazarlayan TV kanalları, Kravatlı ve mendilli hocaların sabah programları, kimi meşreplerin üyelerinin stand-up(down desek daha doğru olur) tarzı dini monolog içerikli youtube paylaşımları neredeyse İslami kaynaklarmış gibi topluma zekr ediliyor.


Cep telefonunun, bilgisayarın, sosyal medyanın, medyanın adeta insanların benliklerini ele geçirdiği bir çağda; Cumasına giden birey ‘yemekli sosyal medya’ paylaşımının İslami yaşantıya uygunluğunu sorgulamıyor.  Sınırları zorlamalar özgürlük ve kişisel yaşamlar-tercihler olarak  kabullendirilmek isteniyor.  Durum böyle iken, Diyanetin, caminin veya okuldaki Kuran –Sünnet dersinin gündemini 21yy’daki sosyal yaşantının ne kadar İslami olduğu oluşturmuyor. Dinin gereksinimleri steril bir alana çekilirken, Müslümanın hayatta alması gereken pozisyon toplumun genel gidişatına bırakılıyor. Ne yazık ki! Müslümanın yaşantısını da konjonktür belirliyor.  Vaziyet böyle olunca, birey kendisinin dinden anladığı kadarını hayatına monte ediyor.  Bu sırada da; faiz, helal yiyecek, tesettür, israf gibi hususlarda dikkatli davranan bireyler ise anormal gibi görünüyor.  

24 Şubat 2017 Cuma

EVET (3)

İyi ki cahiliz, iyi ki oyumuz ‘şeherli’ manken ile bir tutulmuyor. Ve ülkeyi yönetiyoruz. Yoksa chp’nin tepeden baktığı bu seçmen bir de okumuş olsaydı çoktan dünyayı yönetiyor olmuştu. Bir gün o da olacak inşallah.

Türkiye’de 3 çeyrek asırdır iktidara gelemeyen bir zihniyetin karşı tarafı alt kültür görmesi acayip bir kafadır. Dünyada eşine emsaline rastlanılmaz.

Mesele aslında tamamen duygusaldır. Anadolu insanının gayri safi milli hasılaya iştiraki birilerini ciddi manada rahatsız etmektedir.

Bunların eğitime bakışları da bir acayiptir. Çünkü onlara göre kimin ne okuyacağı da bellidir. Örneğin İmam hatipli hakim, doktor olamaz. Meslek liseli de dalında uzmanlaşamaz. Başörtülü ise hiç okumayamaz, hatta okula bile gidemez. Ama hepsinin nineleri, teyzeleri baş örtülüdür. Namaz kılan, oruç tutan merhumları vardır.

Bunların insana bakışları ise başka bir boyuttadır. Sözde özgürlük derler lakin kişileri bıyıklarından gömlek düğümleme şekillerine, kullandıkları kelimelerden okudukları gazetelere kadar sınıflandırmasını gayet iyi bilirler.  

Şimdilerde ise MHP liderinin AK partiye desteği ile tüm ezberleri kökten bozuldu. Hdp ile ortada kalakaldılar.


Oysa tercih gayet basitti. Milletin yanında olmalıydılar. 

23 Şubat 2017 Perşembe

Hasbihal 25

Dertler çökünce üstüne,
Ya Sabır çek dilinle.
Kimsesiz kalınca,
YA HU çek kalbinle.

Kimler geçmedi ki bu handan,
Sanma ki çok zamanın var.
Kimler varmadı ki toprağa,
Sanma ki çok gücün var.

Eller, kemikler, dişler çürür,
Sözler, nazlar, düşünceler biter.
Dinlenmez olursun,
Görülmez olursun,
Bilinmez olursun,
Hatırlanmaz,
Unutulur,
Kaybolursun.
Kayıp.

Acizliktir tek elinde kalan,
Fakirliktir tek varlığın.
Çaresizliktir,
Tükenmişliktir,
Bitmektir.

Bitmek. 

Ne zenginliktir götüreceğin,
Ne de şöhret,
Şan, 
Hürmet,
Onur,
Haysiyet,
Geçmez bu diyarda. 


19 Şubat 2017 Pazar

Sorular ve cevaplar


-Bir şey ister misiniz?
-Biraz daha yalnızlık.
-Başka?
-Şekersiz bir çay.

-Bugün ne yaptınız?
-İyilik?
-Nasıl yani?
-Uyudum.

-Yanınızdaki kim?
-Vefalı bir dost.
-Adı nedir acaba?
-Ölüm.

-Ne satıyorsunuz?
-Hürmet.
-Biraz alabilir miyim?
-Maalesef hiç kalmadı.

-Güzellik nedir?
-Çirkin olmamak.
-Daha başka?
-Çirkin ölmemek.


-Umut nedir?
-Beklememek.
-Peki ya menfaat nedir?

-Beklemek. 

TURGAY URGUR

18 Şubat 2017 Cumartesi

EVET (2)


Saadet partisinin klasikleşen, chp’nin kronikleşen, hdp’nin cinsinden gelen Milli İrade karşıtı duruşları EVETleri engelleyemeyecek.

Bölgemizin güney sınırı PKK/PYD koridoruna dönüştürülmek istenirken Türkiye’nin siyasi lüksler yaşayacak hali yoktur.

Bu coğrafyada, bu şartlarda AK parti hükümeti dışındaki olası iktidarlar mevcut durumu koruyamazlar. Tecrübeleri yok, bilgileri yok ve iradeleri yok. En önemli konulardan birisi de; halkımız kendi tercihlerine saygı duymayan, kendi değerleriyle bağdaşmayan kompleksli yapıları sevmiyor-benimsemiyor. Yani Türkiye’de bir parti iktidara gelmek istiyorsa öncelikle inanca, cinsiyete, kimliğe, yaşa, üniter Devlet yapısına, Türk toplumunun değerlerine gerçekten saygılı olacak. Yoksa sonuç malum. Hep kaybediyorlar.

Bölgesel olarak sorunumuz: ülkelerin iç meseleleri değildir. Dışarıdan bölünmeye zorlanmalıdır. Irak, Libya, Suriye örnekleri bunu bariz şekilde gözümüze soktu. Suriye’nin kaos durumunu Türkiye’den sormak ve Türk Hükümetine mal etmek yerine gerçek nedenleri insanların önüne koymalıyız.  


Mhp lideri Sayın Bahçeli’den Allah razı olsun. EVET’e vermiş olduğu katkıyla ülkemizin Devlet otoritesine müthiş bir destek vermiştir. Bu bağlamda EVET’leri arttıracak asıl itici güç Bahçeli’nin ulusal güvenliği doğru merkeze yerleştirmesidir. Güney sınırımızda PKK VE PYD’nin ağır silahlarla konuşladırılmaya çalışıldığı bir ortamda askeriyemizin ve yönetim şeklimizin olabildiğinde MİLLİYETÇİLİK ekseninde olması gerekmektedir.  

15 Şubat 2017 Çarşamba

Gül YETER


Yalan olduğum şu dünyada,
Erisin beden,
Sussun dilim,
Sen gül yeter.
Anlamsız olan şu hayatta,
Geçsin zaman,
Bitsin günler,
Sen gül yeter.
Yapayalnız kaldığım bu yerde,
Gitsin herkes,
Kapansın kapılar,
Sen gül yeter.
Mazimdir acıtan,
Ne bir çığlık duy, ne de şikâyet,
Sen gül yeter.
Değmesin gözüne yaş,
Ne keder çek, ne de dert,
Sen gül yeter.
Kimsem olmasın,
Kimse gelmesin,
Kimse bilmesin,
Sen gül yeter.
Güller kıskansın,
Eller kıskansın,
Ölüm kıskansın,
Sen gül yeter.
Ben ağlasam bile,
İçim yansa bile,
Yüreğim dursa bile,

Sen gül yeter. 

turgay urgur

13 Şubat 2017 Pazartesi

ŞEHİT EMİN GÜNGÖR


Bugün 13 Şubat 2017 Pazartesi. Acıpayam’ın bir şehidi var. Evladı okulumuzda öğrencimiz.

Tekbirler her türlü konuşmayı gereksizleştiriyor. İnsan kendi bildiklerini, gördüklerini ve yaşadıklarını unutmak istiyor. Soğuk bir utanç vicdanı kuşatıyor. İnsan susmanın değerini anımsıyor. 'Keşke hep sussaydım, keşke hiç görmeseydim' diyor.

Bayraklar her şeyi anlatıyor. Müslümanın özgürlüğünün bedelinin ağır olduğunu ve hep de ağır olacağını asil duruşuyla bize gösteriyor.

Dualar tüm acılara ses veriyor. Elden bir şeyin gelmeyişi ve acizlik yine beyinlerde zonkluyor. Ne kadar çok, ne kadar güçlü olursak olalım; bizdeki gücün ancak Allah’ın gücünü görmekten başka bir işe yaramadığını tüm herkes idrak ediyor.  

Sela adeta hesap gününü müjdeliyor. Ayakta duran kalabalıkların bellerine geçmiş yük bindiriyor. İnsan tekrar hatalarını, günahlarını ve ihmallerini hissediyor. Kalabalığın içinde kaybolmak istiyor ama o kadar insanın içinde kendisinden başkasını göremiyor.  

 Ezan nedenleri bitiriyor.Şehadetin nerede, ne zaman, nasıl geldiği değil; ne için şehadete koşulduğunu tüm kulaklara çalınıyor. Tekrardan usanan insan; her zaman olduğu gibi ezanın ve Kuran tilavetinin tekraratından hep lezzet hem de huzur alıyor.

Namaz mahşere hazırlık gibi duruyor. İmam ısrarla insanların hizaya girmesini telkin ediyor. Mekan ne kadar geniş olsa da insan sıklaşıyor, birbirine yanaşıyor ve adeta kaçışın olmadığının provası yapılıyor.  

Gözyaşları en masum hediyeler oluyor. Kimse para, eşya gibi maddi bir şey istemiyor. Rütbeler yere düşüyor ve şehit yakınlarına verilecek tesellinin yanında en güzel hediyeler göz yaşlarından başka bir şey olmuyor.

Toprak bugün seviniyor, bir şehide cennet oluyor. Diğer meyyitler şehidi kıskanıyor.

Mezarlıktan çıkarken insan kuldan öte olmadığını, hayatın boşluğunu anlıyor.  


Fazla söze ne hacet.  Şehidimiz var. Allah Peygamber Efendimize komşu etsin inşallah. Allah yakınlarına sabır versin.  

Turgay

10 Şubat 2017 Cuma

EVET


Sayın Bahçeli’nin geçen Salı yaptığı parti meclisi konuşması çoktan Türk siyasi tarihindeki yerini almıştır diye düşünüyorum.  ‘Hayır da hayır’ diyeceklere sözümüz yoktur. Lakin sağa yakın, yıllarca MHP’nin içinde dava mücadelesi yürütmüş kişilerin veya AK parti içinde (ummuyorum ama) kafası karışık olanlar varsa mutlaka o konuşmayı bulup izlemelidir. Ki! bence hem AK parti hem de MHP seçin çalışmasını sırf o muhteşem konuşma temelli yapsa bile olur diye düşünüyorum.  

Keşke sandıktan çıkacak EVET sonucu bölgesel olarak yaşadığımız güvenlik tehdidin ortadan kaldırılmasında yeterli olsaydı. Asıl EVET’ten sonra yapılacak çok işimiz var.


Allah birliğimizi, dirliğimizi bozmasın inşallah. 

Gazeteler afyondur.


Hangi görüşten olursa olsun; öğrenmek, okumak, düşünmek gibi birçok nedenlerle okuduğumuz gazeteler afyondur.  Paranın yönlendirdiği ve diğer değerlerin gerektiğinde hiç sayıldığı kâğıttan uyuşturuculardır. Manşetinden tutunda köşe yazısına, reklamına, resimlerine, ekonomi haberlerine kadar baştan sona uyutma, uyuşturma, yatıştırma, bastırılma gibi kalıcı yan etkileri vardır.  İnternetten parasız ulaştığımızı sandığımız; bakkalda ekmeği arasına sardığımız ve ücretini verirken bağımlılığın zevkini yüzümüzdeki vakuriyetle yaşadığımız ve içimizdeki ‘iyi bir şey yapıyoruz’ kandırmacısıyla bağımlılığın seviyesine göre her gün, her hafta sonu veya 2 saatte bir kokladığımız ve doğrudan beynimize çektiğimiz tatlandırılmış suni-sentetik maddelerdir. İnsanı kitap, dergi ve ansiklopediden sinsice koparan; düşüncesiz, idraksiz, duygusuz bırakan muzır neşriyatlardır. Hangi gazete vardır ki patronuna hizmet etmesin? Arkasına dünya ölçeğinde büyük baronları, trolleri, simsarları almasın.  Matbaaların kullandığı tiner, gazyağı, benzin gibi maddelerinin aynı zamanda dünyanın savaş nedenleri olduğunu bilmeyen yoktur sanırım. Yaydığı pis kokular ile öncelikle çalışanlarını zehirleyen bu maddeler iyiyi kötü, kötüyü çelişkili, güzeli kusurlu, en önemliyi gereksiz göstermekte mahirdirler. Ustalaştırılmış kalemlerden ve mizanpajlardan çıkan bu boyalı şekerler öncelikle insanı büyük resimleriyle kendisine çeker. Ardından manşetler insanı enfuslamaya başlar, tahrikler cezb eder ve hasta yavaş yavaş günlük dozajını içine çekmeye başlar. Zihnindeki tortulaşmış hece ve kelime kalıplarının üstüne aynı ama farklılaştırılmışlarından ilave eder.  Konu aslında hep aynıdır ama sunum her gün değiştiriliyordur. Böylece bağımlılıkta devam sağlanır. Yoksa insanlar tek bir gazeteyle yetinirlerdi. İlginçtir ki, gazetenin neredeyse ulaşamayacağı insan tipi yoktur. Çünkü hazırlanırken adeta kişiye özel hazırlanır ve bu özelliği ile tüm diğer bağımlılık veren maddelerden ayrılırlar.  Ailede başlayan bağımlılık çok büyük bir değişme olmazsa aynı gazete ismiyle devam eder ve eğer kişinin o gün bakkalda sürekli aldığı gazete yoksa yerine muadili nadiren alınır.  Bağımlılıklarını abonelikler ile garanti altına alanlar bile olmuştur. Bu bağımlı abonelerin durumu da an itibariyle malumdur.

Gazete bağımlıları diğer gazetelerin bağımlılarını yanlış madde kullanmakla suçlarlar, kınarlar ve onlardan uzaklaşırlar.  Onları aptal, enayi ve geri zekâlı gibi yapıştırmalarla o günkü krizin şiddetine göre sıfatlandırırlar. Ayda 60-70 bin TL maaş alan yazarların sosyal adalet, duyarlılık, vatan sevgisi, gündem gibi birçok konulardaki ‘yazmalarını’ o günün dozajı olarak alırlar. Ki! Bu yazarlar ne hikmetse her konuya hâkim, her konudan haberdar, her konunun bilirkişisi edalarıyla müptelalarını ellerinde tutmayı becerirler. 10 senenin, 20 senenin ve hatta 30-40 senenin bu bağımlılıkta önemi yoktur.


Gazete bağımlılığının aynı zamanda kimlik özelliği vardır. Otobüste, metroda, durakta, apatmanın giriş katında o kimlik itina ile etrafa hissettirilir. Komşu komşusunu ilk olarak gazete kimliğinden tanır. Ve o kimliğe göre pozisyon alır. Karşı tarafın dürüstlüğü, çalışkanlığı ve niteliği bu çok sayfalı kimlikten sorgulanır.  Şimdilerde olduğu gibi gazete örgütsel doküman olarak bile kabul edilebilir. Bu kimliklerin üstü üste, yan yana, aynı yerde buluştuğu tek yer kahvehane masalarıdır, hastane bekleme salonlarıdır. Bazı gazete kimliklerinin yasaklandığı yerler bile vardır. Örneğin askeri gazinoya girebilecek gazeteler bellidir. Bazı meslek gruplarının kesinlikle almaması gereken gazetelerde vardır. Gazeteler bazen kendilerine kurban seçerler. Doğruluğundan emin olmasalar da bir kurum hakkında karalama niyetiyle bir haber çıkarıverirler. Kurban öncelikle neye uğradığına şaşırır. Çünkü onun kendisini aynı güçte savunabileceği bir mekanizması yoktur. Artık olanlar olmuştur. Onun hakkındaki olumsuz haberi duyanlar duymuştur. Mahkeme sürecinden sonra yine aynı gazetenin gözden uzak bir köşede yayımlacağı tekzibin veya ödeyeceği  alışılmış tazminatın gazete için önemi yoktur. 

9 Şubat 2017 Perşembe

Felç 10

Ruh daraldı,
Kalp karardı,
Söz yıprandı.
Dil uzadı,
Bilinç büzüştü,
Ar kayboldu.
Helal anlamsızlaştı,
Haram meşrulaştı,
Bereket bitti.
Hürmet eskidi,
Saygı eskitildi,
Sevgi yok edildi.
Mefkure kalmadı,
Geçmiş yok sayıldı,
Gelecek kaybedildi.
Huzur gereksizleştirildi,
İnanç şekilleştirildi,
Vicdan bir kenara itildi.
Kimlik kayboldu,
Kimlikçilik bulundu,
İnsan unutuldu.
Nedenler, nasılllar çıkartıldı,
‘Ne kadar?lar’ katıldı,

Sorumluluk tümden atıldı. 

5 Şubat 2017 Pazar

İktidar fobisi

Mesele evet veya hayır değildir. Mesele chp'nin iktidar fobisidir.

Fobiyi bilmeyen yoktur ama yine de tdk'nın ne dediğine bir bakalım: isim, ruh bilimi Belirli nesneler veya durumlar karşısında duyulan olağan dışı güçlü korku, yılgı.

3 çeyrek asırdır iktidara gelemeyen ve iktidar hedefi olmayan bir partiden bahsediyoruz. Kolay değil, gerçekten kolay değil. Sanmayın ki! Sonucun evet ya da evet çıkması chp'yi ilgilendirir. chp'ye %20 yeter. Yeter de artar bile. Sonuçta meclise girmek, ülke gündeminde az da olsa görüntülenmek de bir şeydir. 

1 Şubat 2017 Çarşamba

İspiyon 2

Günahsız değil, arsız istemiyoruz,
Zengin, fakir fark etmez,
Hürmet yoksunu istemiyoruz.

Kendinsen,
Buyur gel.

Kimin konuştuğu değil, ne konuşulduğu önemli,
Çok bilen, az bilen fark etmez,
Çok bilmiş istemiyoruz.

Kendindeysen,
Buyur gel.

Adalet mizanında kelime tartıyoruz,
Laf değil söz arıyoruz,
Acizlik, fakirliktir mertebemiz,
Boy, pos, kılık, kıyafet istemiyoruz,
Faniliği(ni) biliyorsan gel.
Buyur gel.

Geçmişini sorgulamıyoruz,
Geleceğini merak etmiyoruz.
Şimdiki halinle tanırız,
Telaşın, acelen yoksa gel.

Ne almaktır derdimiz, ne de satmak.
Bu sohbet cisminden ne azaltır ne de çoğaltır.
Sermayesi saygıdır bu işin,
Sende 'var olduğuna' inanıyorsan,
Buyur gel.








İspiyon

Sabırsız isen sohbetimizi dinleme,
Müfteriysen yanımızda konuşma,
Din ticareti yapıyorsan dükkanımıza uğrama,
Makam, mevki kaygın varsan bu bloğu kurcalama,

Hatasız kul aramıyoruz,
İnsanları grup grup ayırmıyoruz,

Ön yargısız ve ön yergisiz isen buyur gel,
Adem oğlu Adem olursun,
Buyur gel.....


ANAHTAR GENÇLERİMİZDE

       Gençler, öğrencilerimiz, çocuklarımız şüphesiz hepimiz için en büyük değere sahip. Şehirlerimizi, sokaklarımızı, çarşılarımızı, okull...