30 Mart 2011 Çarşamba

HİKMET


İşi konuşmak tartışmak istemedikleri zaman, işin içinde mutlaka benim gibilerin anlayamadığı bir hikmet vardır. Her yazılan, her çizilen kul yazısı olmaktan çıkar ve sorgulanamaz, konuşulamaz, eleştirilemez bir boyut kazanır. Münazara, mütalaa, muhakeme, muhabbet yerini tek taraflı düşünceye, tek taraflı konuşmaya bırakır. Soru sorulmaz, yorum yapılmaz, fikir beyan edilmez.

“Her doğru her yerde söylenmez.” yerini;

“Hiçbir doğru hiçbir yerde söylenmez.”e,
“Söylemesen de olur”a,
“Söylersen tenkit olur”a,
“Söylersen gıybet olur”a,
“Söylemesen iyi olur”a,
“Görme ve söyleme.”ye,
“Gör ama söyleme.”ye,
“Gör, düşün lakin asla söyleme.”ye,
“Ah çek, inliyor gibi yap ama söyleme.”ye,
“Yanlışları aman görme.”ye,
“Doğru ile yanlışı eleştirme.”ye,
“Ben doğruları söylerim, sen sürekli dinlemede kal.” a

.yazı üstünde bırakmasa da zihin kodlarında çoktan bırakmış. Ekseni kaydırılmak istenmiş.  Üstadın bu gayet hoş ve latif ifadesi ne yazık ki maksadının dışında kullanılmaktadır. İşin ilginci Bediüzzamanın sanki tüm diğer sözleri dikkate alınıyormuş gibi bu doğru sözü her yerde söylenir hale gelmiş. Her yerde, her zaman, her dara düşünce söylenince de zaten taşımış olduğu manaya gayri ihtiyari zıt bir eylemin içinde bulunmuş oluyor. Evet. Sevgili kardeşlerim, “her doğru her yerde söylenmez.” Siz de bu veciz ifadeyi her olayı, her konuyu tartışmanın önüne bir blokaj olarak koymayın.

 Koymayın ki Üstadın Muhakemat isimli eserine haksızlık yapmış olmayasınız,
 Koymayın ki Ashabın içinde farklı düşüncede olan insanlar olduğunu unutmayınız,
Koymayın ki istişare mantığı ile çelişmeyin,
Koymayın ki insanların yanlışlarını başkalarına doğru olarak algılatmayın,
Koymayın ki insanlar onlara Allah’ın vermiş olduğu düşünme, konuşma, paylaşma yeteneklerini özgür bir şekilde kullanabilsin.
Koymayın ki insanlar gazeteleri okusun, okuduklarını değerlendirsin. Okuyor gibi yapmasın.
Koymayın ki hak ve hakikat yine Hak için tartışılsın.

Turgay Urgur

26 Mart 2011 Cumartesi

başarı 1


Okullarda başarı için birlikte çalışma şuurunun tam manasıyla ve uygulama alanları ile çalışması gerekir. Sözel değil, yapılan ve yaptırılan çalışmalardan bahsediyorum. Bu birlikteliğin içinde öğrenci, öğretmen ve veliler tam bir uyum içinde olmalı. Hedefler önceden belirlenmeli ve bu hedeflere ulaşmak için gerekli çalışmalar istikrar ile yapılmalı. Başarı için istikrar, programlama ve uygulama asıl olanlardır. Öğrenciler öncelikle zihinsel olarak derslere ve okula ön hazırlıklı gelmeli. Bu manada aslında yaz tatilleri ve yarıyıl tatilleri çok iyi birer fırsattır. Bu sene hangi konuları göreceğim? Sorusu ile başlayan bir çalışma; konularla ilgili ön hazırlık yapmak ve ekstra araştırma konularını belirlemekle desteklenebilir. Yardımcı kitaplar, konuları destekleyecek okuma kitapları belirlenebilir. Böyle bir çalışma keşif öncesinde gerekli olan tüm malzemeleri önceden belirleyip, yanımıza almakla özdeştir. Farz edelim siz bir seyahate çıkıyorsunuz. Orada ihtiyacınız olanları önceden alırsınız ve olası problemler içinde önlem almayı unutmasınız. Eğer biz çalışmalarımız için de bu mantığı aktif olarak kullanırsak çok özlemini çektiğimiz verimli çalışmayı sağlamış oluruz. Böylece zaman ve emek kaybımız olmaz. Hedefler için somut bir adım atmış oluruz.


Çalışmalar için öğrencilerimiz kendilerini sınırlandırmamalıdırlar. Konuları detaylı öğrenmek ve konular hakkında gerekli bilgiye sahip olmak bizleri çok daha iyi motive eder. Bunun için gerekli olan içimizdeki araştırmacı ruhu yeniden harekete geçirmektir. Merak ilimin hocasıdır. Öğrenme ve merak birbirinin daima ardılı olmuştur. İleriki günlerde göreceğiz ki konuları hakkında uzman olan kişiler ile konuları hakkında sığ bilgiye sahip olanlar arasında çok büyük farklar olacaktır.

Grup çalışmaları bireyin kendisini ifade ettiği sosyal ortamlardır. Bu ortamların öğreticiliği daha kalıcıdır. Çünkü kişi bizzat işin içindedir. Yani; araştıran, düşünen, konuşan ve dinleyen birebir kendisidir. Gruplarda sayının 6-7 olması ideal sayıdır. Lakin grup çalışmaları için olmazsa olmaz bir kural vardır o da istekli olmak.

Öğrenci isterse 12. sınıfın başında bir üniversiteyi kazanabilir ve olması gereken budur. Nasıl ? Neden ? cevapları için sizleri bu haftaki grup çalışmamıza bekliyoruz.

Turgay Urgur      

24 Mart 2011 Perşembe

Başkaldırı 3


Başkaldırı bir manada öze dönmek için verilen çetin ve yalnız mücadelenin adıdır. İnsan karşılaşmış olduğu olaylar ve birlikte yaşamak zorunda olduğu kişiler tarafından eskitilmeye ve eksileştirilmeye tabi tutulur. Kendine ait düşüncesi ile gelmeyen herkes eskimekte, kısır uyumu yaşam tarzı seçen her birey de eksileşmektedir. Böyle bir birey, içinde doğuştan bulunan bazı özellikleri olaylara ve kişilere endeksli olarak kullanmaz. Kullandığı zaman sorun ile karşılaşabileceğini ve yalnız kalacağını düşünür. Bu özellikler; onun doğruyu korkusuz ve çekintisiz söylemesi, kendisini istediği zaman istediği yerde ifade etmesi, uyuma aykırı hareket etmesi gerektiğinde kuşkusuz bunu yapması gibi özellikler olabilir.  Deneme-yanılma sürecinde bazı sorunlar ile karşılaşması ve bunu tecrübe etmiş olması onun kulağına başkaları tarafından takılan  küpelerdir. Küpeler arttıkça kulakta ve kafada bir ağırlık oluşur ve neticesinde yorgunluk başlar. En basit çıkışlar ve en haklı arayışlar bile ‘sana mı kaldı?’ gibi çok kısa öznesi bile ‘sen’ olan bir sorunun çekim alanı içinde kaybolur gider. Lakin bazı olayların başlara ‘tak’ eden zamanlarında, ‘taa  burunların ucuna’ gelindiğinde , ‘yetti artık’ denildiğinde eğer hala o çok kıymetli olan zaman’dan kaldı ise başkaldırı ile baş eğme    arasında bir tercih yapılır. En saf, en katıksız, en yeni olan düşünceye geri dönülür. Çünkü başkaldırı bu bağlamda; sesli düşünmek, sesini duyurmak, istediğini yapmak,  istemediğini yapmamaktır. Başkaldıran söylemlerde pişmanlık yoktur, nedeni ise o söylemlerin istenilenler olmasıdır. Su içmeği istemek gibi, yemek yemeği arzulamak gibi, uyumak gibi, gülmek gibi, ağlamak gibi. İnsan nasıl ki bunları isterken tekdir, başkaları ile aynı anda susamaz ve acıkmaz aynen bunun gibi başkaldıran ve bilinçlenen insan da yine tekdir yani yalnızdır yani kendisidir.

Turgay Urgur

19 Mart 2011 Cumartesi

Neyleyim


Ayaklarımdan çekilen bir resim,
Ağır ağır yükselir.
Küllerinden doğan zamandır,
Avuçlarımdan akan kan.

Gözlerimde biriken,
Geçmişten gelen bir seldir.
Volkan dağlarından akar,
Ayaklarında buhar olur.

Titremek ve üşümektir,
Sensizlik.
Yorganı üstüme çekmek,
Dertlerime sarılmaktır.

Baktıkça utandığım bir günahtır,
Vefasızlığım.
Her sabah karşımda,
Her gece koynumda .

Bir hasta ziyaretidir,
Her gelişin.
Kısa.
Yarı ağlamaklı, yarı acımaklı.

Anlamsız satırlar,
Boş bakışlarıdır.
Hayat.
Kapanış sahnesinde.

Neyleyim,
Bir bitiş, bir sondur bu.
Herkes evine,
Herkes geldiği yere.

Turgay Urgur

18 Mart 2011 Cuma

Rehberlik Saati 3



En güzel rehberlik saati öğrencilerimizin kendilerinin konuştuğu, kendilerinin anlattığı ve bir birilerini dinledikleri zamanlar. Çünkü bu zamanlarda her şey doğal ve içten oluyor. Kimse olmadığı kişiyi anlatmıyor.

Konuşma en az okuma kadar etkin bir süreçtir. Okumanın pratiği konuşmadır. İnsan konuştukça aslında ne kadar okuduğunu, ne kadar anladığını sergiler. Konuşma aynen matematik işlemlerinde olduğu gibi okumanın sağlamasıdır. Böylece doğru yolun neresindeyiz onu da görürüz. Her konuşma, okuma için olduğu gibi başlı başına yepyeni bir keşiftir. İnsan kendisine eklemlenebilecek yeni düşünceleri işte bu oku-düşün-konuş sürecinde yaşar.

‘Farklılığın ayrılık değil zenginlik olduğu’ bilinen ama farkında olunmayan bir ifadedir. Farklılıkların bu yönünü biz başkalarını sözel, görsel ve düşünce çerçevesinde tanırken buluruz. Ön yargıların kırılma zamanı işte o anlardır. İnsan bunu yaşamadan bilemez.

Keskinleşmiş ideolojik düşünceler, kendisinden başkasını haklı, Hak görmeyen gruplaşmalar ve bunların sonucunda ortaya çıkan bazen fanatik bazen fabrikasyon insan tipleri ülkemiz insanın aradığı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları değil. Ülkemize yakışan çalışkan, görevini en iyi şekilde yapan, Milli ve Manevi değerlerine orijinal (değiştirilmemiş ve bozulmamış) manasıyla sahip çıkan dürüst insanlar. Onların en önemli özellikleri çalışma istekleri, öz-disiplinli hayatları, kendilerine, ailelerine ve ülkelerine faydalı olma arzularıdır ve bu kişiler toplum içinde birey kalmayı en güzel haliyle yaşarlar. Kendileri birey oldukları gibi başkalarını da öyle görürler.

Turgay Urgur

13 Mart 2011 Pazar

Bir gün önceden giderim.

Bende nazını çekecek sabır yok,
Seninle tartışmaya girecek halim hiç yok.
Bir gün önceden giderim.
Ne bir ah işitirsin ne de feryat,
Bitti, yolun açık olsun derim,
Yoluma da aman çıkma diye tavsiye ederim.
24 saatini bile çekmem,
Bir gün önceden giderim.

Uçağın saatini,
Otobüsün boşunu,
Sabahın saatini beklemem,
Geceleyin yürür giderim.

Verdiklerimi istemem,
Geçmişin lafını bile etmem.
Yeniden başlamayı aklının,
Ucundan bile geçirtmem,
Aldıklarımı masanda bırakır giderim.

Adilik adiyattan oldu,
Anladım ki sende zamane durumları oldu.
Mademki öyle,
İşte böyle derim.
Bir gün önceden giderim.

Kim kime güvenir,
Aynalar yüzünü gösterir.
Vicdan seneler sonra da olsa,
Haklıyı haksızı dillendirir.
‘Çok geç oldu’,
“yazık sana” derim.
Pişman olup, dönersin diye,
Bir gün önceden giderim.

Yeni bir hayata,
Adam gibi yaşamaya,
Başlık atıp.
Sana da bir nokta koyup,
Tüm yazdıklarını ateşe atıp,
Tanırsın beni, yaparım,
Bir gün önceden giderim.

Turgay Urgur


10 Mart 2011 Perşembe

Güncel 3


İnsanın beyin ve ruh güncelini sık sık yenilemesi gerekir. Çünkü yaşanılan olaylar insanın düşüncelerinden ve duygularından her daim bir şeyleri alıp götürürler. İnsan kendisini bilgi ve erdem ile güncellemeli ki ayakta bir abide olarak kalsın. Varlığını düşünce ve duygu dünyasında da yaşatabilsin. Nesnelerin bu kadar hayatlarımıza egemen oldukları bir zamanda öznelliğini yeniden hatırlasın. Mağaranın içinde mi? yoksa dışında mı? Bunu yeniden keşfetsin. Güncel 1-2-3 yazılarımı bu çerçevede yazdım ve geçmiş-ben, bugün-ben, ben-toplum arasındaki ilişkileri sorgulama fırsatını buldum.

Lut kavmini yerle bir eden taşların bugünkü taşlardan farkı olmasa gerek. Pişmiş ve işaretli tuğla parçaları. İnsanlık o günden bu güne neleri terk etti, neleri hayatlarına monte etti. Eşi Vahile bile O’nu anlamaktan uzaktı. Geride koskocaman halen pis kokan bir çukur.  İnsanlık bu çukuru doldurabildi mi?

Sabır abidelerinden ve sakin tavırlarıyla gönüllerimize nakşetmiş İsmail Peygamber. Zorluklarla mücadelede insana örnek olabilecek birçok olayı yaşamış ve hepsinden başarıyla çıkmış.

Dış güzelliğin ve iç güzelliğin abidesi Hz. Yusuf. Öyle bir güzellik ki sadece bayanlar değil kardeşleri de O’na imrenmiş. Onu ortadan kaldırmayı kendileri için büyük bir hedef koymuşlar ve bunu soğukkanlı bir şekilde uygulamışlar. Lakin kuyu ve zindan O’nun hayatında ayrı bir boyuttur. Belki de Rabbinin O’nu özel muhafaza edişidir ve zirveye zamanında çıkması için  ilahi bir medresedir. Züleyha O’na aşıktı. Öyle bir aşk ki rakip tanımıyordu. Yusuf ise Rabbine aşıktı. Zindanda da olsa gönlü huzurluydu. Çıkmak için acele etmedi. 

Hz. Eyyup ayrı bir sabır kahramanıdır. Hastalıklar O’nun belini bükünce her daim iyiyi konuşmaktan, Rabbine yönelmekten vazgeçmedi. Kendisine ayrı bir kapı aramadı. Çok şeyini kaybetmişti lakin O verenin kim olduğunu, alanın kim olduğunu gayet iyi biliyordu. Yaşantısının sonunda yine çare Allah’tan geliyor ve sağlığına kavuşuyordu.

Hz. Şuayb zamanında Meyden halkı ticarette adaletsiz işler yapmayı alışkanlık haline getirmişlerdi. Araf suresi ile Hz. Şuayb kavmine seslenir ve onları doğruluğa davet eder. Sözüne ve davetine uymayanlar yerlerinden hiç kıpırdayamayacak şekilde taş kesilirler.

Hz.Musa ile bir Peygamberin  Firavunun sarayında nasıl İlahi bir güçle korunduğunu, Allah’ın dilediğini yapmaya Kadir olduğunu yeniden görürüz. Yüce Allah Hz. Musa’nın annesini sabırlı olmasını tavsiye ederken İlahi bir program dahilinde olaylar sebep-sonuç halkasında gerçekleşmektedir. Nil’in durgunluğu, Asiye’nin gönlünün Musa’dan yana olması, ortaya çıkan kavga ve neticesinde şehri terk etmesi ve en sonunda yine dönmesi ama Peygamber olarak halkının yanına gelmesi. Her türlü musibete karşı halkını defalarca uyarması ve yine kendisine inananlarla oradan ayrılması.   

Turgay Urgur 

9 Mart 2011 Çarşamba

Yağmur


Yağmur senin adın,
O gündür ben hiç ağlamadım.
İçime döktüm,
Ne varsa.
Kahroldum. Kahroldum.

Islandım ama üşümedim,
Avuçlarımdan aktı damlalar.
Gözlerim bir sağa, bir sola.
Baktım, baktım.
Seni bulamadım.

Karanlık bir şehir,
Terk edişin.
Kimsesiz sokaklarda,
Bir koşturmaca.
Kapıdan kapıya,
Bir kaçış.

Anlasana,
Varlık ile yokluk arası,
Bir yalnızlık bu.
Baştan sona,
Baştan sona.
Dahası yok,
Ölmek ve sensiz olmak.

Bir mezar,
Toprağına düşen damlalar.
Her bahar, her sonbahar.
Sensiz bir bekleyiş bu,
Anlasana.

Evet.
O gündür ben ağlamadım,
Kahroldum.
Islandım ama üşümedim.
Kimsesiz sokaklarda,
Bir yalnızlık bu.
Sensiz bir bekleyiş bu.
Anlasana,
Kahroldum, kahroldum.
Baktım, baktım,
Seni bulamadım.
Bizi bulamadım.

Turgay Urgur

Güncel 2


Hep birden aynı şeyleri düşünmenin ne önemi olabilir ki?

Nesneler ve insan arasındaki dayanılmaz ilişki. Varlığın başka bir varlıkla tanımlaması. Ya da kendi varlığını ararken nesnelere takılıp kalan, kendisini onda bulan insan veya insan yığınları. Hiçbir şey değişmez iken kendisinin değişeceğine inanan garip bir insan modeli. Makine, nesne ve insanın yer değişimi. Yerlerini bir türlü bulamayışı. İnsanlaşan makineler ile makineleşen insanların serbest piyasa rekabeti.

Sende başkalarına benzeme korkusu ne kadar var?

Geceleyin nesne ve insan arasındaki fark en alt düzeylere iner. Karanlık onları sadece birer gölgeden ibaret yapmıştır. Düşüncenin olmadığı yerde artık insan nesne ile aynı özelliklere sahiptir. Kitlesinin yerini artık kütlesi almıştır. Kütlesi kadar değerlidir. Önceleri ise karanlık ile nesneler ve insanlar arasındaki fark ortaya çıkardı. Çünkü karanlıkta düşünce daha bir parlak daha bir göz kamaştırıcı olurdu.

Yarını bu günden ayırt edemeyen insan zamanın esiri olmuştur.

Düşünce rahatsız edicidir. Önce insanın kendisini sonrada salgın gibi çevresini. Düşünce kabullenmek istemez, düşünce bağlı olmak istemez, düşünce davranışları zorlar, düşünce bakış ve tavırlara sirayet eder. Düşünce rakip istemez. Düşüncenin tiksindiriciliği bu olsa gerek çünkü düşünce ham mideye fazla gelir.

‘İnsanlara aldırmak’ ve ‘bir kitabı okumak’ arasında itici bir güç vardır. Aynı yerde bulunmazlar. Bir birlerine destek olmazlar.

Bedenin çok ağır geliyorsa ruhun gereğinden fazla hafiflemiştir.

Rad Suresi: 28/ Gerçek şu ki, insanlar kendi iç dünyalarını değiştirmeden Allah onların durumunu değiştirmez.   
             Değişimin formülü sadece budur. Yorum yok.

Dua ve düşünmek iyiliğe yol verir. Tövbe ve af dileme ise fenalıkların önünü keser. İnsan iki elinde ‘bu’ iki kuvvet olan ve bunları kullanmaya meyilli bir varlıktır. Dua aynı zamanda geniş çerçevede yani herkesi kapsayacak şekilde yapılırsa daha makbuldür. İsterken herkes için istemek en iyisi olsa gerektir.

Turgay Urgur



8 Mart 2011 Salı

Güncel


Duanız olmazsa ne ehemmiyetiniz var? manasındaki ayet insana Allah’ın neznindeki kıymetini gayet iyi bir şekilde özetliyor. Dua, kulluk ve ehemmiyet. Dua bir tazelenme vazifesi. İnsanın yeniden yine kendisine gelmesine bir vesile. Başka bir boyuttan bakarsak insanın kendisiyle, yaptıklarıyla ve yapacaklarıyla bir yüzleşme. Bu yüzleşmenin yüz kızartıcı olmaması en iyisidir. İnsan dua ile Yüce Yaratıcıya bir plan arz eder. Yüce Allah’ta bu planı Cemil ismi en iyi şekilde zamanı gelince kulunun hayatına uyarlar, eğer daha farklısı insan için iyi olacaksa onu devreye sokar. Zamanını da kendisi belirler ki uygun zamanda, uygun şartlarda ortaya çıksın. 

Çalışmalarda süreklilik çok önemlidir. Sürekli olmayan çalışmalar olsa olsa zaman kaybı olur. Ödev, test çözümü, kitap okuma, yazma çalışmaları, ders hakkındaki konuşmalar sürekli olduğu müddetçe bir sonuca ulaşabilir. İnsan bu süreçte öncelikle kendi durumunu görür, eksiklerini tespit eder ve kendisine bir yol çizer. Kendinize günlük, haftalık ve aylık programlar yapın ve bu programları hiçbir şekilde bozmayın/bozdurmayın.

Gündemi takip etmek size ayrı bir motivasyon aracı olacaktır. Günlük gazetelerden, haber programlarından ve kaliteli tartışma programlarından gündemlere kulak verin. Gündem ile kendiniz, gündem ile geçmiş, gündem ile gelecek arasında kendinizce bağlar kurmaya çalışın. Örneğin muhteşem yüzyıl gündemde ise dönemi iyi kaynaklardan gidip kendiniz araştırın. Araştırmalarınızı yazıya dökün ve arkadaşlarınızla bunların fikri mütalaasını yapın. Böylece Edebiyat, Tarih, Felsefe ve diğer sözel içerikli konular sizler için çok daha farklı bir öneme sahip olacaktır.

Okumak. Doğru eserleri, doğru şekilde olmalı. Çok okumak yerine verimli okumak. Okuduğunu sindirmek ve kullanmak. Okuduğunu sorgulamak. Okuduğunu diğer okumalarla harmanlamak. Okuduğunu çevrenle paylaşmak. Okumak, düşünmek ve yaşamak arasındaki dengeyi sadece iyi bir okuyucu kurabilir.

Kâinatta en küçük bir detay tesadüfe bırakılmaz iken insan gibi mükemmel bir varlık tesadüflere doğru yol alamaz. Varlık haşrin en büyük ispatlarındandır.

‘Vahdet’ düzen, sistem ve uyumun nedenidir.

Küçük bir varlıktaki sanat, en büyüğünde de vardır. Bazen küçük varlıklardaki sanat daha da takdire şayandır ve dikkat çekicidir.

Kainatın temizliği bu işlerin bir kontrol altında olduğunu gösterir. Dünyada temizlik ve güzellik insanın ilk gördüğü sanatlardandır.

Denge kainatı kuşatan ayrı bir nimettir. En küçükler ile en büyükler her daim olması gerektikleri yerdedirler ve varlıklarına göre hayat sürmektedirler. Sınırları belirlidir. Kimse kimsenin hakkına karşı çıkmaz.

Turgay Urgur

5 Mart 2011 Cumartesi

Oyuncu

Tüm oyunculara senaryolar üç gün önceden dağıtıldı.

Herkeste iyi bir hafıza olduğundan herkes bölümünü ezberledi.

İki saat öncesinden set hazırlandı.

Dekor ve kostümler en ince ayrıntısına kadar düzenlendi.

Işıklar yandı.

Çekim başladı.

Birinci oyuncu gelir:

--- Günlerdir burada seni bekliyorum, neredesin?

İkinci oyuncu :

--- Artık gelmek istemiyorum. Yoruldum ben bu işten.

--- Neden?

---Neden olacak; hep aynı sözler, hep aynı gülüşler, hep aynı bakışlar.

---Herkes halinden memnun, değil mi?

---Ben herkes değilim. Sen herkes misin?

Üçüncü oyuncu gelir:

--- Gençlik ne haber ?

Yönetmen şaşırır. Çünkü bu okunması gereken replik değildir. Tüm oyuncular duruma şaşırır. Lakin kayıt devam etmektedir. Diğer oyuncular ve ekip bir birine bakar. Şaşkın, meraklı ve bekleyen gözlerle.

---Gençlik ne haber dedim. Duymadınız mı? Yoksa öldünüz mü? Unuttum be yaa.. Siz ölemezsiniz bile. Siz hiçbir zaman yaşamadınız ki! Ölesiniz. Mesela siz hiçbir zaman konuşmadınız, hiçbir zaman bağırmadınız, hiçbir zaman kavga etmediniz, hiçbir zaman ağlamadınız.

--- Ya neydi ya yaptıklarımız?

---Konuşturuldunuz. Bağırtıldınız. Kavga ettirildiniz. Ağlatıldınız. Daha da acısı siz hiçbir zaman düşünmediniz. Sizin için düşünülenleri düşünüyor gibi yaptınız. Bana bir cümle söyleyin sizden olsun. Bana bir hatıra söyleyin içinde siz olun. – Cebinden kendisine üç gün önce verilen kâğıtları çıkarır ve diğer oyuncuların önünde havaya fırlatır.

--- Ben yokum. Anlasanıza burası yok. Düşünmediğim yerde ben yokumdur. Ben’in olmadığı yerde varlık yoktur. Söyle bana sen var mısın? Ya sen, sen ne kadar varsın? Ya sen, sen ne kadar sensin?

Herkes bir birine yeniden bakar. Her bakışta karşıdaki kişiler adeta yok olur. Sanki boşluğa bakarlar. Kayıt cihazının sesi boşluğu ve sessizliği doldurur.

Konuşmasına devam eder, sesi daha gür ve anlaşılır bir hal alır.

---- Birinci gün, ikinci gün ve üçüncü gün. Birinci ve üçüncü günler belirsiz Belirli. İkinci gün asıl belirleyici olan. Fark ikinci günde. Hayatımda her ikinci günde ellerimi bir daha, bir daha açıyorum ve bekliyorum. Beklerken kendimi dinliyorum. Beklerken soruyorum, kendimin sorularına kendim cevap veriyorum. Cevaplarımı soruyorum.  Beynimin içinde tutamadıklarını söylüyorum ve herkes beni izliyor. Bana bakıyor. Çünkü ben “kendimi anlatıyorum.” Kendimden olanları anlatıyorum. Ben farklı yaratıldım, farkımı korumalıyım ancak bu şekilde özüme saygı duyarım diyorum. Herkes beni oraya-buraya çekerken ve çekiştirirken ben gökyüzüne bakıp, yere eğiliyorum. Yerdekilere eğilmiyorum. Huzuru böylece buluyorum.

Turgay Urgur




4 Mart 2011 Cuma

Rehberlik saati 2


“Oku, düşün ve konuş” Turgay Urgur’a ait özel bir projedir.

“Oku, düşün ve konuş” projem tüm girmiş olduğum sınıflardan sessiz ama derinden bir ilgi görmeye başladı. Çünkü öğrencilerimizden gelen sorular konuya olan merakı gösteriyor ve böyle bir ödev çalışmasında etkin bir şekilde katılımcı olmak istediklerini bana hissettiriyorlar.

Çalışmayı kısaca özetlemek gerekirse;

Kendiniz için bir cümle, paragraf veya kitap seçiyorsunuz. Bu seçim belirttiğim gibi bir cümlede olabilir, paragrafta veya çok uzun bir metinde. Bu cümleyi veya cümleleri bir gazeteden, afişten, duyurudan vb. her türlü kaynaktan alabilirsiniz. Sonrasında ödevin sunum tarihine kadar okumuş olduğunuz yazı hakkında düşünüyorsunuz. İsterseniz düşünceleriniz hakkında notlar alabilirisiniz. En son olarak sunum gününde ise arkadaşlarınızın önünde o yazı hakkındaki düşüncelerinizi anlatıyorsunuz ve onların yorumlarını dinliyorsunuz.  Burada kesinlikle kaynak ve uzunluk-kısalık sınırlaması yoktur.

Bu çalışmada dikkat edilmesi gerekenler,

Bulmuş olduğunuz yazı hakkında kendi bilgileriniz, çalışmalarınız ve merakınız doğrultusunda tamamen kendinize özgü bir yorum/yorumlar çıkarabildiniz mi? 

Bulmuş olduğunuz yazının sizde uyandırdığı merak en son konuşma günündeki paylaşımlarınızda var mı?

Bize gerçekten konunuzu düşündüğünüzü hissettirebiliyor musunuz?

Etkin bir anlatım yolu seçilmiş mi?

Kitlenizin algı dünyasına ne kadar hitap ediyorsunuz?

Kitleniz sizinle yeni bir açılım kazanacak mı?

Sunumuz bizlere başka çalışmalar için ne kadar liderlik yapacak?

Düşünürken; konunuza yoğunlaşmayı, başka kaynakları karıştırmayı, düşüncelerinizi paylaşmayı denediniz mi?

Konuşmanız insanların ruh güncellerine yakın mı?

Sevgili, çalışkan ve çalışmayı öğrenmiş öğrencilerim,

Ödevimizle ilgili herhangi bir soru olursa lütfen benimle irtibata geçin. Başarılar, iyi düşünmeler.

Turgay Urgur


1 Mart 2011 Salı

Rehberlik Saati 1


Birey öncelikle kendisinin rehberidir çünkü onu en iyi kendisi tanır. Kendi sorunlarına da en iyi çözümleri yine kendisi bulur. Herkesin yapısı birbirinden farklı olacağı için kullanacağı çözüm yolları da farklı olacaktır bu sebeple öğrencilerimiz kendilerine engel olan unsurları bulup onları yine kendi yöntemleri ile yok etmeliler. Sorunlarla ve zorluklarla mücadele de en etkin yöntem kişinin kendi gayretleridir.

Zaman yönetimi başarılı insanların devamlı ilgilendikleri konulardan birisidir. Zamanı kontrol etmez iseniz o sizi alıp bir yerlere götürür. Götürdüğü yer gelecekten herhangi(?) bir yer olabileceği gibi geçmişten de herhangi(?) bir yer olabilir veya sizi olduğunuz yerde sabit olarak ta bırakabilir. Başarılı olmak istiyorsak günü, haftayı, hafta sonunu, ders saatini en iyi şekilde kullanmalıyız. Ön hazırlık, ders içinde hazırlığımızı kullanmak ve geri dönüşümde bilgileri yeniden toparlamak bizler için zamanı iyi kullanmak adına çok iyi başlangıçlar olabilir. Bu tür çalışmalar aynı zamanda konsantreyi de attırarak verimliliği arttıracaktır. Başarı için en iyi başlangıç zamanı iyi kullanmayı öğrenmektir.  

Aksiyon insanı olmak demek bir işe başlamak ve bitirmek demektir. Aksiyon öğrencisinin en iyi yaptığı iş öğrenciliğini kavramak ve öğrencilik mesleğinde en iyisi olmaktır.  

Dış görünüş aslında ruh halinin de yansımasıdır.  

Oku- düşün ve konuş. Okumak sende her zaman bir yenilik demektir. Yeni bir şeylerin sana eklenmesi, düşünmek demek okuduklarınla senin arasındaki bağı her seferinde yeniden kurmaktır. Konuşmak ise tüm bu emeklerin bir sonucunun alınmasıdır. Konuşulan senden oldukça bir şeyler ifade eder. Sen konuştuklarında ne kadar varsın? Lütfen ilgi ve merak alanlarınız doğrultusunda okumalar yapın, okuduğunuz bilgileri süzün, sorgulayın ve içine  sizden bir şeyler katın. En sonunda bunları sınıflarda paylaşın. İnsanlara konuştuklarınızı değerlendirme fırsatı verin.

Turgay Urgur






ANAHTAR GENÇLERİMİZDE

       Gençler, öğrencilerimiz, çocuklarımız şüphesiz hepimiz için en büyük değere sahip. Şehirlerimizi, sokaklarımızı, çarşılarımızı, okull...