7 Eylül 2010 Salı

HÜDA, deha

Deha ve Hüda.



Deha yerden göğe çıkmaya çalışırken, Hüda hiç durmadan ve tükenmeden gökten inmekteydi. Deha, hem dimağı karıştırdı hem de kalbi kötüleştirdi. Hüda hep teselli, hep aydınlık, hem de yardımcı oldu. Roma asıllı medeniyet insanı önce kendisiyle, sonra yakınları ile ve nihayetinde artarak herkes ile ya çarpıştırdı ya da yarıştırdı. Mükemmele ulaşmak için başkalarının sırtına basmayı kendisine düstur edindi. Hüda ise yan yana, kol kola dedi. Birlikten güç doğar, sıkıntılar azalır dedi. Deha kendi içinde kendisini yerken, Hüda fazilet için hoş ve faydalı terakkiyi kendisine araç edindi.


Avrupa dehası. Dışı süslü kabuk, içi boş. Her vicdanın başına dikilmiş bir polis. Fırsatını bekleyen yaralı sırtlan gibi, her an saldırabilir. Ahlak, kanunla korunmaya alınmış. Kanun camdan kafes olmuş. İçinde hem kendini hem de birbirini yer insan. Sürüyle saldırır acıkınca; haçlı olur, demokrasi (!) olur, barış (?) getirir.


Alak (4_5) İnsana kalemi kullanmayı öğretendir Hüda, insana bilmediğini belleten.
Ve insan gayrısında gezer, ihtiyar (irade) ile gah çölün sultanı olur gah kendisinin kölesi.

Hüda ile insanın gözü geldiği yerdedir hep. İlk yaratılıştaki safilikte. Kandırmaz, aldatmaz, kendini bilir. Kul olur yanar kül olur. Küll de olur. Selamet arar, menfaat yerine fazilet sorar. Saadet getirir kendine ve herkese.

Kutlu çağların mutlu insanları örnektir. Beklemeden veren. Eklemeden konuşan. İç dışın aynıdır. Dinden bir şey koparmazlar ve bir şey eklemezler.



Turgay Urgur

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ANAHTAR GENÇLERİMİZDE

       Gençler, öğrencilerimiz, çocuklarımız şüphesiz hepimiz için en büyük değere sahip. Şehirlerimizi, sokaklarımızı, çarşılarımızı, okull...