26 Ocak 2011 Çarşamba

Hasbihal 7

Günlük işlerin yoğunluğu ve kısır muhabbetler beni epey bir yormuştu. Sağımda ve solumda içimi dökebilecek sabırlı dostlar aradım. Gündem havayı daha da bunaltıcı yapıyor, çözemeyeceğim işlerin peşinden koşmak zihnimi sadece ama sedece meşgul ediyordu. İş telaşları, geçim derdi ve 'kimseleri  dinlemek istememe' durumları salgın olmuş; tüm çevremi, arkadaşlarımı ve koca bir şehri kuşatmıştı. Büyümek ağırlıktan başka bir şey vermiyordu. ve anladımki küçülmek sıkıntıları azaltıyor, kendi seslerimi duyma fırsatını bana yeniden veriyordu. İçimden gelen sesleri. Beni turgay yapan cümleleri, kelimeleri ve tek heceleri. Elifi, Hayy'ı, Hu'yu, Hakk'ı ve daha nicelerini. Küçülmek insanlığa kısa süreli de olsan bir dönüştü. Dünyaya gelişteki safiliği bulmasam bile en azından onu yeniden anımsamaktı. "Anne duy sesimi." melodileri okuduğum kitabın sayflarını buharlaştırıyor, buz alnımda soğuyup damla olarak geriye- ait oldukları yere dönüyordu. Yani toprağa. İşte o damlaların gezdiği satırlar.....

Bir ziyafetgah, bir talimgâh ve bir teşhirgah olan şu âlemde gezen bir seyyahın gönül gözlerine takılanlardan bihaber yaşayıp giderken elimden bir el tutup beni masanın kenarına oturttu ve önündeki kitabı okumaya başladı. Asumandan başladı anlatmaya, gökyüzünden süzülerek dünyaya indi. Dünyayı inceden inceye keşfe başladık birlikte. Önce dimdik duran dağlar, sonra durmadan çağlayan denizler ve nehirler, her sene tazelenen mevsimler ve getirdiği nimetler, insana hizmet eden hayvanlar âlemi ve bitkiler. Gözlerim hayretle izledi gezdiği yerleri. Önceden buraları defalarca görmeme rağmen anlatılanlar şimdi bir başka geldi gözüme. Hayret ettim. Maşallah, Elhamdülillah dedim defalarca.

Sonra bu seyyah ile birlikte ‘tüm bunları’ hayatları ile bizlere anlatan Allah’ın sevgili kullarının sözlerine baktılar. Her sözleri doğru, her yaşadıkları ibret ve ders vericiydi. Anlattıkları hep aynı kaynaktan ve değişmez idi. Dünyaya insanları en yüksek makamlara çıkarmak için gelmişlerdi ve her şeyden önce yaşantıları ile bunları bize göstermişlerdi. Onların gelmesiyle insanlığın birçok derdine çare bulunmuş. “İnsan olmak nedir?” anlaşılmıştı. Melekler taifesi de onlara çok önceden iman ederek Onların büyüklüğünü kabul etmişlerdi. Bununla birlikte yüz binlerce doğru ve ciddi yaşantılı insan da tüm bu söylenenleri yeniden insanlara hatırlatmışlar ve gerekli ikazları defalarca yapmışlardı. Kendi hayatlarını yok etme pahasına hiçbir maddi ve manevi fedakârlıktan kaçmamışlardı. Bu seyyah ve yolcusu tüm bunları büyük bir sevinç ve merak ile izlemeye devam ettiler.

Ansızın ama zamanında gelen yağmurlar, birbirine karışmayan kar taneleri, bitmek tükenmek bilmeyen su kaynakları, her gün doğup batan güneş ve daha nice cismani âleme şahit olan varlık gözüme bir başka görünmeye başladı. Bu işler tesadüf olmadığı gibi bu büyük işlerin arkasında bir Büyük Mutasarrıf var diye düşünceye daldım. Hayatımda beklide ilk defa bu kadar büyük düşünüyordum. Çünkü artık ben varlığımı sorguluyor ve şu büyük kâinat âlemini anlamaya ya da tanımaya çalışıyordum. Benimle yaşıt olanların muhtemelen böyle bir derdi yoktu lakin onları kınayamaz ve küçümseyemezdim çünkü bundan çok kısa zamanlar önce ben de aynen onlar gibiydim. Günü birlik yaşıyor, teknolojinin birkaç bulaşıcı ve hastalıklı icadıyla zamanımı geçiyordum. Hayatımda iki-üç şey bana verilen zaman nimetini içten içe kemiriyor ve beni düşünmekten alıkoyuyordu. Düşünmediğim için benim için gerekli olan kitapları okumuyor, saatlerce derslerime çalışamıyor ve bir şeyler üretemiyordum. Bu aynı zamanda bendeki gelecek beklentilerini de sekteye uğratıyordu. Büyük hayaller peşinde koşmaktansa günü birlik öylesine yaşamayı ve kendimi geçici zevklerle avutmayı kendime bir yaşam tarzı seçmiştim. Ta ki kendimle baş başa kaldığım bir zamanda kendime birkaç soruyu soruncaya ve bunların cevabını bulmaya kendime söz verinceye kadar. O gün bir kenara not aldığım ve halen cevaplarını aradığım sorular….

            Beni bu dünyaya Kim gönderdi?
            Nereden geldim ve nereye gidiyorum?
            Hz. Muhammet (S.A.V)kimdir? O’nu nasıl daha iyi tanıyabilirim?
            Ben kimim?
            Ben özgür düşünüp, özgür yaşayan ve başkalarının da özgür yaşamasını isteyen bir insan mıyım?
            Söylediklerimi yaşıyor muyum?
            Yaşadıklarımı insanlara anlatıyor muyum?
            İnsanlara karşı gereken sevgi ve saygıyı yüreğimde taşıyor muyum?
            Kendimi zararlı düşünce, uğraş ve çevrelerden koruyor muyum?
            Aileme, ülkeme karşı vazifelerimi gerçek manasıyla biliyor muyum?
            Bu gün benim ülkem ülkeler muvazenesindeki yerini bulamadı ise bunun gerçek nedenleri neler?
            “İlim Çin’de de olsun” sözü doğru anlaşıldı mı?

            Ve ben

Başkalarını kınamadan, kırmadan, kayırmadan, karalamadan, kötülemeden, körüklemeden, kıskanmadan, küstürmeden, kişiselleştirmeden, kümeleştirmeden, koyunlaştırmadan, kriptolaştırmadan          , kandırmadan, kadrolaştırmadan, kadavralaştırmadan, kalaylamadan, kalıplaştırmadan, kaliprasyonlamadan, kanunsuzlaştırmadan, köprüleştirmeden, kışkırtmadan, kırpmadan sevebiliyor muyum?

Cevapları uzun zamanlar, uzun ömürler alır katılıyorum. Zaten yapabileceğimiz de bulmak değil aramak..

Turgay Urgur
             

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ANAHTAR GENÇLERİMİZDE

       Gençler, öğrencilerimiz, çocuklarımız şüphesiz hepimiz için en büyük değere sahip. Şehirlerimizi, sokaklarımızı, çarşılarımızı, okull...