27 Ağustos 2010 Cuma

SANDUKÇA

SANDUKÇANIN KİLİDİ (bölüm 1)

Sandukçanın kilidi bozulmuş,
Yıllarca hiç açılmadı.
Madem açılmayacaktı, neden hep odanın ortasındaydı ki?
Göz önünde olunca,
Hep tozunu almak gerekti.
Ne de olsa gelen giden çoktu.
Gelenler hep onu sordu. Hayran oldular işlemelerine.
“Kimin bu?” dediler. Bazen merak ettiler: içinde ne var diye.
Çoğu zaman “boştur” dediler.

Merak işte, merak sadece.
Bazıları eline aldı. Açmaya çalıştı. Açamadı.
Ah bir bilselerdi!



Sandukçanın kilidi bozulmuş,
Açmadım yıllarca.
Kapıdan girince ilk gördüğüm o olsun istedim.
Her sabah sildim onu, üşenmedim.
Geceleri ışığımı kapatınca hala gözlerim görebiliyordu onu.

Cilası solmuştu biraz, eski parlaklığı yoktu.
Böyle kalsın istiyordum.
Her şey odada ona göre ayarlanmıştı. Ama her şey.
Duvardaki resim, altındaki örtü, karşısındaki saat.
Akşamları dokunurdum ona; yatmadan evvel, yerinden almadan.



“Işığı açmayın fazla solduruyor rengini!
Çoçuklar bu odada koşmayın,
Anne ! Sandukçaya kim dokundu bu gün?”



Sandukçanın kilidi bozulmuş,
Düştü elimden, düştü yüreğimden.
Bakamadım ona yerde,
Gözlerimi kapattım hemen ellerimle.

Kırılmış – kapağı açıldı.
Ah bir bilsen.
Odama neler saçıldı.
İyiydim ben böyle, nasıl düşürdüm seni?

Nasıl bir ihmalkarlık.
Yıllarca avutuyordum kendimi.
Avunuyordum.

Sandukçanın kilidi bozulmuş,
Eğildim, dizlerim titredi.

(bölüm 1 son)



Turgay Urgur

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ANAHTAR GENÇLERİMİZDE

       Gençler, öğrencilerimiz, çocuklarımız şüphesiz hepimiz için en büyük değere sahip. Şehirlerimizi, sokaklarımızı, çarşılarımızı, okull...