Kadını anlamak; kafada
gelir-gider dengesi kurmaya çalışmaktan öte mahiyet ile ilgilenmektir. Bu yüzden
kadının ikramı büyüktür ve hesapsızdır. İşte bu yüzden kadının kurduğu sofra bereketlidir,
çeşitlidir ve lezzetlidir. Komşusunun açlığını ilk kadın fark eder. Kadın için doyurmak doymaktan önce gelir. Sofrada herkes oturmuşken, gel-git yapan genelde kadınımızdır. Ekmek kadının elinden çıkarsa bir başkadır. Yufkanın inceliği aslında ruhun inciliğinden gelir. Ananın pişirdiği hasret gibi hep burunda tüter. Tüten her ocağın sıcaklığı tüm odaları sarar. Ana gitti mi; o koku da gider, o sıcaklık da gider.
Kadını anlamak; zamanın
ve mekânın dışındadır. Bundan dolayı onun yaptığı el işi incedir. Göze(bakmaya)
değer. Sabır ile örülmüştür, nesnel dünya ile değil hayal ile canlanmıştır. İşte
bu yüzden özlemi, umudu, hasreti ip ve boncuk ile sadece kadın anlatabilir. ‘El
emeği, göz nuru.’ kadının yaptıklarına denir. Kadınların yaptığı el işi yine kendi buluşlarıyla zamanla birlikte değer kaybetmesin diye altın ile satılır. Elin yorduğu incecik ipleri göz hizaya sokar.
Kadını anlamak; düz
mantıktan, oldu-bittiden, sıradanlıktan çıkıp estetiği yakalamaktır. Bu yüzden
kadının giydiği ve giydirdiği, kadının düzenlediği masa ve oda yani kısaca kadının
yaptığı her iş hem göze hem de ruha hitap eder. İşte bu yüzden erkeğin aklını
başından alan yine kadındır. Şiir kadına yazılır, güzel söz ona söylenir.
Giysisinde koca bir kültürü taşıyan ve taçlandıran kadındır. Bahar gibi çiçekli fistan, ar gibi temiz beyaz eşarp, ilmik ilmik örülmüş yün kazak kadına yakışır.
Giysisinde koca bir kültürü taşıyan ve taçlandıran kadındır. Bahar gibi çiçekli fistan, ar gibi temiz beyaz eşarp, ilmik ilmik örülmüş yün kazak kadına yakışır.
Cefa çekerken vefasından
taviz vermeyen kadındır. Beklerken unutmayan, umudunu kurutmayan yine kadındır.
Sancısına gülen, gerektiğinde sakınmadan canını verebilen öncelikle kadındır. Başkasını
yaşatmak için ölebilen en kutsal varlık kadındır. Bu yüzden Çanakkale’de, Bosna’da,
Türkmen dağında erkeğinin yanında kadın vardır. İşte bu yüzden kadının hayatla
savaşı hiç bitmez ve ülkeler eğer sağlam kadınları varsa savaşları asıl o zaman
kazanırlar. Şehit oğlunu, şehit kızını Rabbe yollarken tüm acıları içine gömen kadın; fırsatı ve imkanı olsa canını evladı için vermeye çoktan razıdır. Zaten evladının acısına dayanamayıp ölen yine kadındır.
Kadını anlamak; cennetin
tarifini almak gibidir. Temizlik, samimiyet, çalışkanlık, mahremiyet, ziynet, aşk
en çok ona yakışır. İşte bu yüzden cenneti kazanmak kadını anlamaktan geçiyor.
Kadını kıran secdeye varsa, zemzemle yıkansa ne olur? Rahman ve Rahim'in dünyadaki en güzel tecellisi kadındır. Bunu görmeyen insan olsa ne olur?
Kadını anlamak için;
Onbaşı Halide, Nazife Kadın, Yirik Fatma, Şerife Bacı, Nezahat Onbaşı, Nene
Hatun, Tayyar Rahmiye ve tüm diğer kahraman kadınlarımızın hayatlarına bakmak
yeterli olacaktır.
Vatanına hizmet eden her
hayırlı evladın mayası annesinden gelir. Kadınımızı; şehidin şehadetinde, Kuranın
dilden dile geçmesinde, peygamber sevgisiyle dolu yüreklerin ilk sesinde hep
görürüz. Kadın görülmeyen emek, bilinmeyen sevgidir. Ömrünün sonuna kadar
evladının acısıyla yaşayan tek varlık kadındır.
Kadının korunmaya değil
sevilmeye ihtiyacı vardır. Saygı duyulmaya ihtiyacı vardır. İçtimai hayatın ise
kadının inceliğine, dürüstlüğüne, üretkenliğine ihtiyacı vardır. Bu bağlamda
erkeğe düşen en büyük görevlerin başında kadınlarımızın hayatlarını
kolaylaştırmak, onların fiziksel yüklerini almak geliyor. Kadınımız okumaya,
araştırmaya ve kendisini geliştirmeye daha çok fırsat bulmalıdır. Nesillerin
daha düzgün yetişmesinde kadınlarımızın doğal gücüne fazlasıyla ihtiyacımız
var. Sokaklarda ziyan olan çocuklarımızı onlar kurtarabilir, idealist insanları ancak onlar yetiştirebilir.
turgay urgur
3 yorum:
Turgay Bey! Kadının estetik bakışı, merhameti, vefası... ancak bu kadar güzel anlatilabilirdi. Kutluyorum anlatımdaki başarın ve içtenliğin için.
Teşekkür ederim. Saygılarımla
Turgay Bey kalemine kuvvet, Müthiş bir Turgay hoca kla
siği olmuş.
Yorum Gönder