Bugün Pazar.
Pazar günü en çok sevdiğim işlerden birisi gazetenin iş, sanat ve eğitim konularının
olduğu eklerine bakmaktır. Bu kısımlardan iş ve özel hayatıma uyarlayabildiğim
bir çok bilgi edindim.
Bu haftaki
sayıda akademisyen bir bayan okulun öğrencilerimizi hayata hazırlamadığından
bahsetti. Yani özetle, iş dünyasının istediği kişi ile okulun mezun ettiği
öğrenci örtüşmüyordu. İşin burasını çok fazla detaylandırmayacağım. Mevzu aynen
tahmin ettiğiniz gibi; ister lise mezunu olsun isterse üniversite mezunu olsun,
kişi iş bulamıyor(du) çünkü aranan kişi değil ve taşıdığı özellikler yeterli değil(di).
Uzun
zamandan beridir de eğitim sistemimiz batıdan gördüğü ama belki de tam idrak
edemediği bu minvalde insan yetiştirmeye çalışıyor. Öğrenci çok yönlü olacak,
okulda sosyal hayatla ilgili birçok şeyi tanımış olacak, gerekirse hayat ve
okul iç içe birbirine giriştirilecek(ti).
Valla ne
diyeyim ….. İtiraf ediyorum ben de uzun zamandır aynı kafadayım. Hatta öğrencilerimize
ara ara bu bağlamda tavsiyeler veriyorum. Kendinizi birçok yönde geliştirin,
hayatı tanıyın, gerekirse boş zamanlarınızda çalışın diyorum.
Lakin bugün
Nurettin Topçu’nun “Evvela mektep, cemiyetin, fertlerin içtimai ödevlerini yapmaları
için ayırdığı bir hareket sahası değil, belki bir hazırlanma yeridir.” Cümlesi ile
başlayan ve özetle ;bize okulun bilgide derinleşme yeri olması gerektiğini
anlattığı yazısını okuyunca acaba dedim….
Topçu; “Hayatı
mektebe sokmak, henüz talim ve terbiye görmemiş askerin harbe sokulması gibi
elim neticeler verir.” Diyor.
Son
yıllarda okullarımızda öğrencilerimize zor bir hayat olduğu algısını isteyerek
veya istemeyerek verdik.
Buna aile de dahil oldu. Kişinin çevresi de
mütemadiyen kişiye hayatın zorluğunu her şekilde telkin etti.
Öğrenci hayatın
zorluğunu düşünmekten ve önümüzdeki yıllarda ulaşacağı yerleri hayal etmekten,
önündeki işleri yapamadı.
Sonuç olarak
her şeyden anlayan ama bir şeyi tam
manasıyla bilmeyen insanlar oluşturduk.
Gerçek amaç
öğrencinin eğitim hayatı boyunca bir dalda ihtisaslaşmasını sağlamak olmalıydı.
Said Nursi
benzer konuyla ilgili insanın 2 dalda birden uzmanlaşamayacağını belirtir.
Okulun ve
üniversitenin tanımını tekrar hatırlamalıyız. Klasik mektep ve külliye mantığı
yeniden hatırlanıp, doğru araçlarla doğru insanı yetiştirme verimliliğimizi
arttırmalıyız.
Öğrencinin hayata
hazırlanması mantığı ise öğrencinin kendine uygun dalda kendisini geliştirmesi
olarak değiştirilmelidir. Bize her şeyi yüzeysel bilen değil belirli bir konuda
uzmanlaşmış insanlar lazım. Yani işinde uzman bir öğretmen, işinde uzman bir
doktor veya işinde uzman bir yönetici.
Bu arada,
mesleki yönlendirme için öğrencinin işine yarayacağı tüm bilgi ve teknoloji
araçlarına öğrencinin kolayca ulaşmasını sağlamalıyız. Öğrenci ileride
edineceği mesleğin pratik sahasından uzak olmamalıdır. 12. Sınıfa gelmiş
öğrenci meslek seçimini ÖSYM’nin sınav sonucuna göre sıralayacaksa onun artık o
saatten sonra evrensel kalitede bir meslek sahibi olmasını gerçekleştiremeyiz. Büyük
bir çoğunluk itibariyle iş işten geçmiştir. Türkiye’de Boğaziçi Üniversitesi
aslında bu çerçevede doğru bir örnektir. Çünkü oraya giden öğrenci oradaki bir
bölüme gitmekte kararlıdır, gittiğinde karşılaştıkları kendisini tatmin etmektedir ve sonuç olarak daha mezun olmadan
birileri onu bünyesine almıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder