14 Şubat 2016 Pazar

Fildişi kulelerin savaşı


Batılı düşünceyi yazdı. Verimliliği tartıştı. İnsanın davranışlarını, reflekslerini ve ulaşabileceği yerleri izledi. En doğru kuralların, en kısa yolların ve en sağlıklı yaşamın formüllerini geliştirdi. Tek eksiği doğru bir inançla gönülleri dolduramamasıydı. Ama bu tür arayışlara da engel olmadı. İnsanını serbest bıraktı. Devletleri için tehdit olmadığı sürece her türden düşünceye yer verdi. Yakaladığı gücü tüm insanlığın faydası için kullanmadı ama kendisini korumayı başardı. Kendi insanının can güvenliğini sağlayabildi. Sınırları onlar çizdi, Orta-doğunun kaderini en başarılı onlar okudu.

Biz ise, kendimizin olmayan düşüncelerin münakaşasını kendi içimizde kanlı savaşlara dönüştürdük. Milli bir idealimizin olmasını sağlamadık. Oysa hayat tarzımızın özellikle Cumhuriyetten sonra ivedilikle millileşmesi gerekiyordu. Kendimize ait düşünce sistemimiz, kültürel olarak kendimize ait okullarımız, evlerimiz, sokaklarımız ve fabrikalarımız olmalıydı. Türk insanı kendi çiftçiliğini, kendi teknolojisini, kendi sanayisini kendisi oluşturmalıydı. Milli bir israfı engelleme politikamız olmalıydı.

Bugün Milli Türk kimliğinin önünde yaşattığımız ve ısrarla da bir üst kimlikmiş gibi taşıdığımız siyasi görüşlerimiz veya bazılarımızın takım babından taraftarları oldukları cemaatleri, meşrepleri ve diğer gettolaşmaları bizleri bir yere götüremedi. Bölünmeyi, ayrışmayı ve sonrasında gruplaşmayı hem bu dünyanın hem de diğerinin kurtuluşu sandılar. Bugün eğer bu ülkede farklı düşüncelerin insanları düğün, ölüm ve ticaret dışında bir araya gelemiyorsa bu övünülecek bir şey değildir.

A cemaati B cemaatini cehennemlik ilan ediyorsa, sözde dinde ayrım yok deyip de sonrasında (gerçekte) muadilini Devlet ve kendisi için tehdit algılıyorsa, buna bu ülkede 17 Aralıktan sonra kim inanır?

A partisinin mensubu B partisinin mensubunu gördüğünde paralı avukat cübbesine bürünüp, mağdurunu her türlü savunuyorsa; bundan nasıl bir medeniyet ve ahlaki nizam çıkar?

Bireyselliğimizi ve insanlığımızı bu kuleleri parlatmak için kullandırttığımız artık yeter. Doğru bir toplum bilinci için doğru birey olmasını öğrenmeliyiz.

Siyasilerin, beyaz Türklerin, cemaatlerin ve diğer tüm sivil toplum kuruluşlarının günden güne parlattıkları fildişi kuleleri yıkılmadıkça bu coğrafyada insanlar düşünmeye ve üretmeye zaman bulamayacaklardır. İnsanlar kendi ülkelerinde kendi değerlerinin sömürüsünü yapmaktadırlar.      


Suçu batılının, Rusun ve diğer mihrakların istilacı ruhunda aradığımız artık yeter.  Biraz da kendimize bakalım. Baksak iyi olacak.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ANAHTAR GENÇLERİMİZDE

       Gençler, öğrencilerimiz, çocuklarımız şüphesiz hepimiz için en büyük değere sahip. Şehirlerimizi, sokaklarımızı, çarşılarımızı, okull...