17 Aralık 2023 Pazar

Apokaliptik

 Özgürlüğün tiz sesi kulaklarımda çınladı.

‘Geldim.’ dedi.
İlk yaptığım şey saatime bakmak oldu.
‘Şehirlerin duvarı!’ dedim.
Onları kim yıkacak?
Binlerce defa kendisini Tanrının yerine koyanlara seslenmiştim:
‘Beyhude!’
‘Sadece nefsinizin efendisi olabilirsiniz. Sizin dışınızdaki herşey sizden çok ama çok güçlü.’ dedim.
‘Aciz bir kahır ve çok güçlü bir sefilliğiniz var.’
‘Yani birazcık kendi dışınıza ama hepten kendinize zarar verebilirsiniz.’
Zavallısınız, zavallı.
Özgürlüğün tiz sesi geldi. İsyankarları korkuya hapsetti.
Sadece “kul”um diyenler sevindi.

* * *

Alemlere rahmet Peygamber Efendimizin (SAV) Taif dönüşü cevabının ve beklentisinin Müslümanların (ben de Müslümanım diyenlerin) yaşamlarında bir ölçü olmasını temenni ediyorum.
* * *
Ey Muhammed! Kavminin sana ne dediğini Cenab-ı Hak işitti. Ben Dağlar Meleği’yim. Ne emredersen yapmam için Allah Teala beni sana gönderdi. Ne yapmamı istiyorsun? Eğer dilersen şu iki dağı onların başına geçireyim, dedi. O zaman:
- Hayır, ben Cenab-ı Hakk’ın onların soylarından sadece Allah’a ibadet edecek ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayacak kimseler çıkarmasını dilerim, dedim.
*. *
‘Evet ilk taşı kim atacak?’ Peki bugün insan farkında değilse ve aslında ilk taş atılacak kendisi ise ne olacak?
Kendimizden nasıl bu kadar emin olabiliyoruz?
*
Tergīb ve terhîb başlayacaksa en küçük daireden ve herkesten önce bireyin kendisinden başlamalıdır.
İnanın hayatın bu yoğunluğunda ‘eleştirmek’ ve eleştiriye zaman bulmak biraz lüks gibi görünüyor. Bireysel yani şahıslara yönelik eleştirileri kasdediyorum. Yani milyonların olduğu toplumlarda; her hangi bir bireye yaptığından, yaşam tarzından veya bir konu hakkındaki düşüncesinden dolayı sözel ve fiili linçlerden bahsediyorum.
İlk taşın kime geleceğini bilemeyiz. Böyle bir zamanda ilk taşı atmak için de hevesli olmaya hiç gerek yok. Çünkü belki de o ilk taş beğenmediklerimizden seke seke bize kadar gelebilir. Ayet net: Bakara 143: Ve işte böyle, sizi ortada yürüyen bir ümmet kıldık ki, siz bütün insanlara adalet örneği ve hakkın şahitleri olasınız, Peygamber de sizin üzerinize şahit olsun.
* *
Çok defa denemeliyiz. Konuşmayı, kolektif aklı, istişareyi, muhakemeyi, tefekkürü, tevekkülü, hayırda yarışmayı, iyi niyeti pekiştirmeyi çok defa denemeliyiz.
Olmaz diyemeyiz. Çok geç diyemeyiz. Mesuliyet olduğu sürece ’Bana ne?’ diyemeyiz.
Okul, cami, ev, iş yeri ve sokak bu milletin dirildiği yerlerdir. Diriliş için nefes lazım. Kurani bir nefes lazım. Sonra Peygamberi bir sabır ve ardından sarsılmaz bir irade. Müslüman için bu başlangıç sadece bir kelime ama kainatı hazır ola geçiren bir kelime: Bismillah.
Allah adına. Allah namına.
Aman Allah’ım ne büyük bir lütuf. Allah kullarına kendi adına işe ( her hangi bir işe ) başlama ehliyetini veriyor.

* * *

Hud suresinde (45) Nuh Rabbine niyaz edip dedi ki: “Ey Rabbim! Oğlum benim ehlindendi senin vaadin de elbette haktır ve gerçektir. Sen hakimler hakimisin.”
46. Allah: ”Ey Nuh! O kesinlikle senin ehlinden değildir. Çünkü o salih olmayan bir amelin sahibidir. Hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben, seni, cahillerden olmaktan sakındırırım”
* *
Cahillik! Hak’kı bilmemekten öte bir cahillik ne derece bir cahilliktir ki? İnsan bugün hayatı devam ettirebilecek kadar bir çok şeyi kısa bir zamanda öğrenebiliyor. İsterse gelişiyor. İstemezse de arzuları, fikriyatı, görgüsü, tecrübesi çerçevesinde bir hayat sürüyor. Böyle bir hayat eğer başkasının hayatına karşı mütecaviz değilse de makul görülebilir. Yani kişi kul hakkına riayet ettiği sürece, yasalara bağlı kaldığı sürece kimin onu kınamaya hakkı olabilir ki?
* *
En’leri oluşturmak büyük sorun oldu. En iyi, en kötü, en hızlı, en başarılı ve önüne ’en’ gelen her ne varsa. En’ler herşeyden önce kişinin kendi içinde zararlı bir mukayese mantığını besledi. Kişi kendisini başkalarındaki en’ler ile tanımlamaya başladı. Oysa herkesin mükemmel yaratılmışlıktan herkes kadar hissesi vardı. Yani her bir bireyin en’lerini sadece kendisi oluşturuyordu. İnsan kendi en’leriyle gayet yeterliydi ve asıl güç aslında kişinin kendisi olmasıydı. Kendisi olabilenin başkalarının en’lerine ihtiyacı yoktu.
* * *
‘Ey nefsim!’ diyebilmek. ‘Ey nefsim!’ risaledeki ihtilalci başlangıç, savaş kıvılcımı ve idrakin altın mottosu.
İnsanın kendisini idam sehpasına itebilecek cesareti olmalı. Sorumluluğu tümden üstlenebilecek kadar arif bir vicdanı, imtihanı Hak’tan bilecek kadar zaman mefhumsuz bir sabrı olmalı.
Ey nefsim demek ben varken hatalı aramıyorum demek.

TURGAY URGUR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ANAHTAR GENÇLERİMİZDE

       Gençler, öğrencilerimiz, çocuklarımız şüphesiz hepimiz için en büyük değere sahip. Şehirlerimizi, sokaklarımızı, çarşılarımızı, okull...