Burnumun kemiği sızlar,
Ağlamak ve ağlamamak arasında koca bir mazi gözlerimi yoklar.
Ve vicdan hatırlamanın bile bedelini ödetir,
Umuttan alır özlem hanesine yazar.
29 Aralık 2018 Cumartesi
20 Aralık 2018 Perşembe
ACKNOWLEDGED ABBREVITIONS
You may have acquired amazing plans about your future, thinking that they would affect
your gains. Sometimes you try different kinds of alterations that you’ve been
admiring in order to achieve tremondous
successes. You abandon your adjusted behaviours to amend the dogmas which cause
adverse acquitions. Both tragically and ironically, it’s simply because of your
desire to administer your fate. During this process, you accept aids of other
people who are alien to you. To accelerate your
assets, you adapt their adjustments accurately. Additionally, you absorb and adopt their
rhetorical values that you are acquainted with via media. In the end, you say
that you have abolished your own history
and mental past. Proudly but unfortunately, you accommodate all these shadow accumulations in
your private places such as homes, schools, streets, towns and cities. Consequently;
you are compelled to alter your activities that accompanies you almost nearly
for 1400 years.
However, advocated
simulation aggravates and you accuse of others whom you adore. In addition, you
become aggressive. You want to abstain from all the harmful addictions injected
to your vessels. Admitting that you are wrong, you long for your access to the
abundant wealth which contains peace, honor and purity.
Finally but
luckily; you recollect your ACKNOWLEDGED ABBREVITIONS alongside your cemetary
such as being simple, modest, generous and faithful. You find the
abundance among this simplicity. I call them ACKNOWLEDGED
ABBREVITIONS because it sometimes takes time to understand what the importance
of being a human is.
TURGAY URGUR
19 Aralık 2018 Çarşamba
UYKUN
Gecemin koynundasın,
Boğsam haberin olmaz.
Ruhum kalbimde, bedenin beynimde,
Ben istemezsem ikisi bir olmaz.
Çaresiz her gün yanıma gelirsin,
Ben izin vermedikçe gidemezsin,
Yanımda ne kadar kalacağını sen bilemezsin,
Nereye gitsen, kiminle gitsen bensizliğe direnemezsin.
İşveler, nazlar, diller bilsen de,
Ben gassalım, meyyit gibi önüme gelirsin.
İstemem kabusun olayım,
Seni kan ter içinde koyayım,
Rızanla gel tüm dertlerine derman olayım,
Bana doyduğunda seni salayım.
Rızanla gel kimse dokunamasın,
Sen rüyalar alemimdeyken varsın dünya yıkılsın.
Boğsam haberin olmaz.
Ruhum kalbimde, bedenin beynimde,
Ben istemezsem ikisi bir olmaz.
Çaresiz her gün yanıma gelirsin,
Ben izin vermedikçe gidemezsin,
Yanımda ne kadar kalacağını sen bilemezsin,
Nereye gitsen, kiminle gitsen bensizliğe direnemezsin.
İşveler, nazlar, diller bilsen de,
Ben gassalım, meyyit gibi önüme gelirsin.
İstemem kabusun olayım,
Seni kan ter içinde koyayım,
Rızanla gel tüm dertlerine derman olayım,
Bana doyduğunda seni salayım.
Rızanla gel kimse dokunamasın,
Sen rüyalar alemimdeyken varsın dünya yıkılsın.
11 Kasım 2018 Pazar
GÜNAH KOKUSU
Günah kokusu,
Cehennemin etten dokusu,
Ayna korkusu,
İsyan ile paklanma arzusu.
Çürümüş kalp kavurması,
Beynin bulantısı..
Çıktısı,
Bıçkısı.
Kendi nefesini tanıyamama,
Köşe bucak saklanma,
Örtme, örtünme,
Şeytani öykünme,
İnsani kamuflaja bürünme,
Lanet bataklığına sürünme,
Kendi eliyle ruhunu gömme.
İlk günahı diliyle tadar,
Bakışıyla bire bin katar,
Kulaklar keyfine bakar,
Düşüncedir 'bu kokuyu' saklar,
Son sevaplar da dayanamaz akar.
Menekşelerden kalkan kelebekler,
Cehennemin etten dokusu,
Ayna korkusu,
İsyan ile paklanma arzusu.
Çürümüş kalp kavurması,
Beynin bulantısı..
Çıktısı,
Bıçkısı.
Kendi nefesini tanıyamama,
Köşe bucak saklanma,
Örtme, örtünme,
Şeytani öykünme,
İnsani kamuflaja bürünme,
Lanet bataklığına sürünme,
Kendi eliyle ruhunu gömme.
İlk günahı diliyle tadar,
Bakışıyla bire bin katar,
Kulaklar keyfine bakar,
Düşüncedir 'bu kokuyu' saklar,
Son sevaplar da dayanamaz akar.
Menekşelerden kalkan kelebekler,
Cehenneme
uçtu.
Koca
bir orman,
Ardından
bakakaldı.
Güneşin
batışı titredi,
Toprak
ilk defa ürktü.
Aylarca
yağmur yağdı,
Rüzgar
hiç dinmedi,
Günah
kokusu geçmedi.
4 Kasım 2018 Pazar
HAYAT (1)
Hayat, yorumlayamadığımız henüz yorumlanmamış bir rüyadır.
Birçok şeyi yaşadığımızı sanırız ama onların geçişini saniyelerle ifade ederiz.
Bilim onu yorumlayamadı. İnanmak ona bir yere kadar anlam verdi. Ve onun için
‘masiva’ dedi. Ölmek için yaşadığımız doğru mudur? Evet, haklısın sonsuz bir
hayat için geldik ve gideceğiz. Peki, hayatı acılaştıran bu ölüm korkusu nedir?
Bu yarış nedir? Koca İnsanlık tarihi boyunca kaç kişi teslimiyet halindedir ki?
Savaştan uzak savaşı tartışanlar, açlıktan uzak riyazet
arayanlar gibiyiz. Her şeyimizin olmasını isterken aynı zamanda aşkta faniliği,
hayatta sonsuzluğu istiyoruz. Bu manada; her şeyi istemek başkalarına hiçbir
şeyi bırakmak oluyor. İstemekten öte
adeta tüm varlığımızı geçenlere – geçeceklere vermek istiyoruz.
Başkalarından çalınanları paylaşmak gibi 3. Sınıf bir
‘paylaşma’ modası peydah oldu. Fazlalıkların 40ta 1’ini vermek gibi vicdani bir
salınımı koruma subabı olarak şuurlarımıza taktık. İbadet: cezadan kurtulmak
için yaptırılan periyodik muayene gibi algılanır oldu. Değiş tokuş aklımızı
başımızdan aldı. Market reyonlarının önündeki kararsızlık neredeyse en büyük
tercih – en esaslı demokratik hakkımız oldu. Lakin kasiyere vardığımızda sadece
paramız kadar seçme ve seçilme hakkımız olduğunu yüzümüze vuruyorlar. 10
kuruşun yoksa poşetteki en son malzemeyi alamıyorsun. En çok değer verdiğimiz
iki şey: kazanmak ve harcamak.
Düşünmek yerini düşünüyor gibi yapmaya, inanmak
yerini inanıyor gibi yapmaya bıraktı.
Hedonizm çağın yükselen hastalığı oldu. Lütfen bana
birileri; hedonizmden uzak (ari) bir düşüncenin, siyasi bir topluluğun
varlığından bahsetsin. Varsa böyle bir meşrepten veya akımdan bahsetsin.
Yansımalar dünyasında hem aynayı tutan, hem bakan, hem bakmakta
olduğu şeyi yapan; hem de arsız ve fütursuzca aynaya gelen ışık olmak istedik.
Merkeze kendi varlığımızı öylesine bencilce, hırçınca ve küstahça yerleştirdik
ki! Adeta bizim dışımız yok oldu. Kendi ürettiklerini kendisi sanan, bu
ürettiklerini tüketirken de aslında kendi benliğini yiyen bir insana dönüştük.
Ne kadar tüketiyorsak, o kadar vardık.
Oysa bir şeyin bir yaratıcıya bakan, bir kendisine bakan
yönü vardır. Yani arının bir tarafı kendisine ve insanlara bakar, diğer tarafı
Halıkına bakar. İnsanın bir kendisine bakan yönü bir de yaratıcına bakan yönü
vardır. İnsan hayattaki neye bakarsa baksın; eğer bu dünyaya bakan anlamına
bakarsa aldanır. Bu bağlamda; hayatın da kendi manasına(bu dünyaya bakan
manasına) değil Allah’a bakan manasını görmek icap eder. Avrupa felsefesi ekser
itibariyle hayatın kendi manasına baktığı için; tüm gücünü o yöne vermiştir. Kısmen
ilmen terakki getirmiştir lakin manen hiçbir şey verememiştir. Verseydi barışı,
özgürlüğü, zenginliği sadece kendisi için konuşmazdı. Kendisi gibi olmayanlara
kan kusturmazdı. Ağzına doladığı medeniyet yalanını Orta Doğuda kusmazdı. Hayatı
anlamlandırmada insana düşen niyet ve nazardır. Kişi niyetini iyi tutarsa
kötülüğü iyiliğe, günahı sevaba, batılı hakikata dönüştürür. Yoksa nefsin ve
nefsi tahrik edenlerin maskarası olur. Kendisini yukarıda mevzu bahis ettiğimiz:
tüketimin, hedonizmin ve her türlü kandırmacanın sefil bir hizmetçisi olur. Kişinin
neye nasıl baktığı çok önemlidir. Raftaki bir paket unu para ile alınan bir
meta görmek ile Rahman ve Rahim olan Allah’ın kıymetli bir nimeti gibi görmek
arasında Cennet ve Cehennem gibi fark vardır. Müslüman ne bir paket unu, ne
ekmeği, ne unu, ne havayı, ne suyu, ne de hayatı manasız ve de Yaratıcından
ayrı görmez-göremez. Hayatın mahiyetini arayan nazar, niyet ve hayatın hayatı
verenle olan ezeli ve ebedi bağını müşahade etmelidir. Evet Malik değiliz lakin kendimize Malik
nazariyle bakıp; Malikimizin had ve hududunu bir nebze olsun anlarız. Ve ölüm
hakdır. Her insan ölüme doğru yaşar. Öyleyse
insan aslında ölümü anlamadan hayatı anlayamaz. Beden bu dünyada yaşamayı keşf
ederken, ruh da aynı şekilde ölümü keşf etmelidir. Hayatın gerçek tadını ancak
ölümü, ölmenin amacını anlamaya çalışanlar idrak edebilir.
İnsanın bugün ruhunu sıkan, benliği daraltan etrafındaki nesnelerin,
kurguların, sözlerin ve de uğraşların çokluğudur. Lakin bunlara mukabil insanın
şahsına ‘teslimiyet’ gibi bir anahtar verilmiştir. Bu anahtar sadece dünyanın
manasını değil aynı zamanda sonsuz bir hayatın muhtevasını da insanın şuuruna
yakınlaştırır. İşte bu yüzden huzur hiçbir zaman pervasızca tüketmekte, daha
çok tüketmek için daha çok çalışmakta olmamıştır.
Huzur yaptığın ve yapacağın
işlerde O’nun rızasını aramakta olmuştur.
Sonuçta; ibadet ve ibadetin rükunları; zekat ve içeriği, hac
ve değeri, oruç ve kıymeti ancak şuurlu bir teslimiyet ile yapılırsa netice
verecektir. Ve hayat yine de…. Belkide ….bir
rüya olarak kalacaktır fakat en azından kabus olmayacaktır.
(devam edecek)
Turgay URGUR
3 Kasım 2018 Cumartesi
Muska (1)
Senden ruhuma muska,
Bedenime maske yaptım.
Günahlarımın ölü ikizini minnetine gömdüm.
İsmim, cismim mihnet vermesin diye,
Adımı mezarıma yazdırmadım.
Hayallerimi cami avlusuna,
Benliğimi kumar masasına koydum.
İkisini de alan,
Sen kimsin diye soran olmadı,
Sadece acıdılar.
Acındım.
Ve acınmak hepsinden de beterdi,
Ne de olsa....
İstememenin diğer adı,
Pişmanlığın kibarı,
Hiç olmasaydı demenin Türkçesi:
Acımaktı.
Muskama baktım.
Mahut bir hüzün geldi aklıma,
Gülmekle çıkardım.
devamı gelecek.........
Turgay URGUR
Bedenime maske yaptım.
Günahlarımın ölü ikizini minnetine gömdüm.
İsmim, cismim mihnet vermesin diye,
Adımı mezarıma yazdırmadım.
Hayallerimi cami avlusuna,
Benliğimi kumar masasına koydum.
İkisini de alan,
Sen kimsin diye soran olmadı,
Sadece acıdılar.
Acındım.
Ve acınmak hepsinden de beterdi,
Ne de olsa....
İstememenin diğer adı,
Pişmanlığın kibarı,
Hiç olmasaydı demenin Türkçesi:
Acımaktı.
Muskama baktım.
Mahut bir hüzün geldi aklıma,
Gülmekle çıkardım.
devamı gelecek.........
Turgay URGUR
27 Ekim 2018 Cumartesi
AGUŞ
Üşüdüğün şehre güneş doğuyor şimdi,
Çiçekler yağıyor.
Sabah ezanıyla,
Gül kokuları sokakları
kaplıyor.
Köpekler susuyor,
Ayyaşlar utanıyor,
Rüzgar usul usul kayboluyor,
Al yıldız bayrağı görünce,
Yine melekler kıskanıyor.
Doğru…Son halin yürekleri sızlatıyor,
Tekbirler, selalar ve dualar eşliğinde;
Bir ülke kıyama duruyor.
Seninle çaresizliğini,
Seninle acizliğini anlıyor.
İnsan olduğunu hatırlıyor.
UTANIYOR…..
Hoyratça geçen zamana,
Arsız günahlara,
Düstursuz laflara,
Şana, şöhrete,
İsrafa,
Ve de şuursuzluğa bakıp
UTANIYOR.
Üşüdüğün şehre güneş doğuyor şimdi,
Çiçekler yağıyor.
Şirkler ve tövbeler beyni dövüyor,
Diller ve gözler birbirini yalanlıyor,
Ruh ve beden yer değiştiriyor,
Ve geceyi,
Ve sabahı,
Ve koskoca bir ülkeyi sessizlik kaplıyor,
Al yıldız bayrağı görünce,
Yine melekler kıskanıyor.
Doğru…Son halin yürekleri sızlatıyor,
Tekbirler, selalar ve dualar eşliğinde;
Bir ülke kıyama duruyor.
TURGAY URGUR
4 Ekim 2018 Perşembe
Tasannû
Nedir? Yapmacık hareket, zorla bir şeyi daha iyi gösterme gayretidir. Günümüzün
ruhi hastalıklarındandır. Tedavisi riyâyı ve zilleti bırakmaktır. Riyâ: Özü
sözü bir olmamak, inandığı gibi hareket etmeyiş, gösteriş, iki yüzlülük.
Zillet ise aşağılık, horluk, alçaklık manasındadır. Bu tür hastalıkların
tedavisi zor gibi görünse de aslında gayet basittir. Çünkü insanın
iradesindedir. Tedavi için besmele ile güne başlamak, salavat getirmek, niyeti
her daim temiz tutmak gerekmektedir. İsrafı bırakmak, şükr etmek, başkalarına
değil kendimize bakmamız gerekmektedir.
turgayurgur
3 Ekim 2018 Çarşamba
EMANETÇİ 2
Batıya hayranlık dinsizlik ve deizm gibi akımlara neden oldu. Maddi terakki
hayatın ana unsuru gibi kabul edildi. Madde geçici olduğu için kıymetsizdir.
Kıymetsize güvenmek hayal kırıklığıdır. Madde hayatın özü ve içeriği değildir
lakin ilerlemeden, akıldan ve teknolojiden uzak kalmak da Müslümanlık değildir.
Geri kalmışlığı sürekli dış nedenlere bağlamak insanı mesuliyetten kurtarmıyor.
İnsan iman ile en yüksek mevkilere çıkar. İmanın gereği dünya hayatını bir
düzen ve medeniyet üzerine inşa etmekle ilişkilidir.
İnsanın maddesi ruhunun kıymeti ile değerlenir.
Ruh şuurlanınca Allah’a kul olduğunu anlar.
Kul olduğunu anlayınca insanda Allah’ın sıfatları ortaya çıkar. Bu ne de
güzel bir haldir.
28 Eylül 2018 Cuma
Emanetçi - I
Dünya devirlere, yıl günlere, gün de saatlere
bölününce; insan kendisini bu döngüde baki bir seyirci zannetti. Bitişe doğru
ilerlerken sandı ki dünya genişleyecek. Biriktirdikçe sahip hatta malik
olacağını hayal etti. Tûl-i emel yükünü yüklendi. (Tûl-i emel=boş arzular)
Günümüzde bu boş arzular sanal dışa vurumlarla kendini gösteriyor. Tüm medya
araçları ve özellikle de sosyal medya insanlar için gerçekle sanılanın yer
değiştirdiği bir alan olmuştur. Artık mutlu olmak yok, mutlu hissetmek(facebook dili)
var. Artık eğlenmek yok, eğleniyor
hissetmek var. Yorulmak yok, yorgun
hissetmek var. Bu sanılan dünyanın gerçek yaşantıya karşı bir üstünlüğü de
oluşmuş durumda. Örneğin insanların arkadaş sayısı orada daha çok, hayatla
ve/veya kendisiyle ilgili yaptığı yorumlar orada daha çok. 24 saat içinde sanala/sanılana
verdiği zaman da çok. Ve insanlar farkında değil ama sanılan dünya için yapılan
harcamalar daha çok. Çünkü sanılan dünyada bir şeyi paylaşmak için öncelikle
onu kısa süreli de olsanız yaşamanız gerekiyor. Anlık paylaşım günün veya
haftanın tamamını içine alıyor. Anlık paylaşım gerçeğin merkezi olurken diğer
geri kalan zaman sanallaşıyor. Yani… Örneğin, yemek yeme gibi en basit ve fıtri bir ihtiyaç
bile bugün sanalın içindeki paylaşım koşullanmasının bir parçası oldu. İnsanlar bulundukları yerden uzak bir yere
giderek orada çok eğlenmiş hissediyor,
bunu çözünürlüğü yüksek- internet bağlantılı bir telefonla paylaşıyor. En
sondaki paylaşma isteği başlangıcından sonuna kadar tüm günün veya haftanın
gizli tetikleyicisi oluyor. Anlık paylaşım için epey bir masraf gerekiyor.
Herkesin çoğu şeye en azından bilgi veya görsel olarak ulaşabilmesi kalbin
merkezinden dışa birçok menfez açıyor. İlgi, öncelik ve gereklilik ortadan
kalkıp yerine zihni yorgunluk ve tatminsizlik yerleşiyor. Durum böyle olunca,
insan asıl vazifesinden ve hayattaki ulvi gayesinden uzaklaşıyor. Elimizdeki
bir telefonun bile en azından kendi kullanımımız için yarı özelliğini
biliyoruz, bazıları sahip oldukları arabaların neredeyse tüm detaylarını
biliyor. Tekeri patladığında değiştiriyor, motoru arızalandığında çözüm arıyor,
algısını- vergisini kuruşu kuruşuna biliyor. Lakin… buraya dikkat! Aynı insan
kendi içindeki karaciğeri, böbreği, beyni, kanını fonksiyonel ve içerik olarak
bilmiyor. Maddeten bilmediği/bilmemesi maddi bir alemi, maddi getirileri
ilgilendirir fakat insan kendisine verilenlerin manevi gerekçesini ve nihai
amacını bilmiyorsa asıl problem orada olur. Düşünen, duygulanan, konuşan,
hisseden, paylaşan bir insan sadece ve sadece 65-70 yaş ortalamayı tutturmak
için yaratılmış olamaz. Evet bizler sanal dünyanın denekleri, boş arzuların
maskarası değiliz. Bize emanet edilen ve Yüce Yaratıcıya dünyada iken az bir
ücretle satmamız gereken bir hayatın sahibiyiz. İşimiz zor gibi görünse de
aslında kolay çünkü bizlerin bize bizden fazla değer veren bir davetçisi var.
Dünya hayatının Allah’ın isteği doğrultusunda nasıl yaşanacağını ve cennetin
nasıl kazanılacağını anlatıyor. O Kişi âlemlerin nuru Hazreti Muhammettir.
Kalbin, Allah’ın isimleriyle dolmasına ihtiyacı
vardır. Çünkü huzur sadece bundadır. Buna mukabil kalbin düşmanları da vardır. Kalp
merkezinde O’ndan başkasını kabul etmez. Kalp tam manasıyla O’nun için var
olduğunu anlarsa kişinin cismine gerçek manada ruh olur. Kalbin hayal gibi bir hizmetçisi vardır. Eğer
kalp istikamet bulursa hayal insanı alemden aleme gezdirir. Bu alemlerin
rehberi O’dur. Rehbere olan aşk sanal paylaşımla gerçek olmaz. Namazla ilgili
paylaşım namazın, doğrulukla ilgili paylaşım ahlakın, çalışkanlıkla ilgili
paylaşım çalışkanlığın yerine geçemez. Bu
bağlamda haşir gerçekle sanalın ayrıştığı, semerelerin tasfiye edildiği yerdir.
Cennet ve cehenneme mukabil tüm bu dünyadaki gerçeklik alemi ise sanılandan/sanaldan
ayrıştırıldığında imtihan yerinden başka bir şey değildir. Bu imtihan süreciyle
ile ilgili insanın üzerinde durması gereken hususlardan en önemlilerinden
birisi kişinin en ufak günahını, kusurunu, tembelliğini bile küçümsememesidir.
Çünkü her insan diğer insanlar gibi içinde bir alemi barındırır. Kendisini bu
dünyanın merkezi kabul eder. Kalpteki en küçük şüphe bile insanın tüm evrene
bakışını bozar ve çirkinleştirir. Baktığını göremez, gördüğünü anlamaz,
anladığını sandığı ise asıl mana değildir. Kalpteki küçük şüphe zihnin
muhakemesini ters yüz eder. Böyle bir insan gölgeyi gerçek sanır. Oysa gölge
iradesiz, sessiz, hissiz ve etkisizdir. 2000 yıl önce mağaradaki gölgeler bugün
en fazla sanallar/sanılanlar olarak hayatlarımıza girmiştir. Biz ne gölgeyi ne
de gölgenin cismini arıyoruz. Benliğimizden, tÛl-i emellerimizden sıyrılıp
kelebek misali güneşe uçmak ve orada yanmak istiyoruz. Emaneti Sahibine
arınmış, tertemiz vermek istiyoruz.
TURGAY URGUR
22 Eylül 2018 Cumartesi
NEŞTER
İlahi bir maharetti aşkın,
Yüreğim işte bundan şaşkın.
Bilmiyorum sabrım niye aşgın,
Hançerlerken gözümü bakışın.
Yüreğim işte bundan şaşkın.
Bilmiyorum sabrım niye aşgın,
Hançerlerken gözümü bakışın.
İğnesiz, ipliksiz yüreğime nakşın,
İstesende ondan yok kaçışın.
Gayr-i ihtiyari sözlerim taşkın,
Çünkü ölüm fermanı her bir göz yaşın.
İstesende ondan yok kaçışın.
Gayr-i ihtiyari sözlerim taşkın,
Çünkü ölüm fermanı her bir göz yaşın.
TURGAY URGUR
19 Ağustos 2018 Pazar
BYN 2
Sevmek güzel bir bakıştır,
Hal hatır sormaktır. Allah’ı anmaktır.
Sevmek ikramdır.
Bir çocuğun gönlünü almaktır. Allah’ı anmaktır.
Kendi kusurlarımızı görüp O’nun huzurunda hayretle ve
muhabbetle eğilmektir.
Kuddüs ismine hürmeten bedenen, ahlaken temiz olmaktır.
Münezzeh ve mualla olduğunu bilmektir.
Dünyanın esir hayatına mukabil bize verilecek olan sonsuz
hayatın hayaline sarılıp Allah’a şükretmektir. Şükr etmek demek O’nun için
verebilmektir. İhtiyaç sahiplerine para, moral, destek, bilgi verebilmektir.
Sevmek almak değil verebilmektir.
Beş kuruş fayda vermeyen nakıs uğraşları terk edip güne
besmele ve fatiha ile başlamaktır. Böylece
insan alemlerin rabbine medh ü sena etmiş olur.
Ancak Sana kulluk ederiz demektir. Allah’ı anmaktır.
En basit sorunlar insanı üzer, derde düşürür, onu zayıf bırakır.
Borçlar, hastalıklar, ayrılıklar onu korkutur. İşte bu kadar acizliğin içinde
sabah vaktinde Rabbinin huzurunda kendi çaresizliğini anlar ve dağlar
büyüklüğünde engeller karşısında yüreğini sabırla doldurur. Sevmek
sabretmektir. Sabahları Allah’ı anmaktır.
Buradan alınıp başka bir memlekete gideceğiz. Sevmek
gidilecek yere hazırlanmaktır. Sevgili’ye sunulacak hediyeler hazırlamaktır. İsyankâr
değil muti olmaktır. Bize hayatı veren elbette yine yanına alacaktır. Sevmek O’nun
bu sevgisine layık olmaktır.
Büyük mahkemenin varlığını bile bile kusur, ayıp
işlememektir. Kul hakkından uzak durup, zekatı hakkıyla vermektir. Allah için
almak, Allah için vermektir.
Sevmek işimizi düzgün yapmaktır. Bütün yaratılmışlar insanın
emrine verilmiş iken, O’nun bu rahmetine, rahimiyetine mukabil işlerimizi
düzgün yapmaktır. Yaparken O’nu anmaktır. Bismillah demektir. O’nun rızası
yoksa yapmamaktır. O’nun rızasının dışında iş yapanlardan olmamaktır.
Sevmek bayramda bir olmaktır, sevmek kurbanı O’nun rızası
için kesmektir. Çocukları sevindirirken kesenin ağzını açmaktır. Zengin
ölmemek, varlığı O’nun rızasına harcamaktır.
Bayramınız kutlu olsun…..
Turgay URGUR
16 Ağustos 2018 Perşembe
BYN 1 / TURGAY URGUR
Ünlü futbolcuların aldıkları paraları çok görmeyin. Onlar çocukluktan
itibaren topla birlikte hayallerinin peşinden koşanlardır. Sahada her tekmede
biraz daha ileriye giden top her seferinde gerçekleşmiş hayali bir öteye atar. Yaptıkları
iş değil aşktır. Aşkları için hayatlarının en mükemmel çağını verirler. Bu manada belki de işleri için en fazla
mesaiyi harcayan onlardır. Ter dökmek onların yaptıkları işin en zevkli
kısımlarındandır. Riski hayatlarının daha ilk başlarında onlar alırlar. Sakat kalmak,
hiç bilinmemek, iyi bir kulüpte oynamamak onların aldıkları en önemli
risklerdendir. 40 yaşında bile olsalar hem kazandıklarında hem de kazanamayınca
en masum gözyaşlarını onlar dökerler. Takım, ekip ruhunun ne olduğunu en iyi
bilenlerdendirler. Gol atınca sevinç
onlara yakıştığı gibi, ilginçtir sahada kızdırıldıklarında tüm stad onlarla
birlikte kızar. Tüm dünyada milyonları aynı anda ayağa kaldıran kaç kişi vardır
ki?
9 Ağustos 2018 Perşembe
MED CEZİR
Ne diller döktüm,
Başı eğilmesin diye.
Başından güller döktüm,
Yüzü gülsün diye.
Kim bilir yıldızların ne zaman kayacağını?
Hayal iken kâbus olup kan kusturacağını,
Koca kâinatın dar gelip,
Bir avuç toprağın yar olacağını,
Kim bilir?
‘Arsız düşünce’ değil mi? Beni edepten soyan,
Ruhum çıplak sokağa koyan,
Vicdanım değil mi arkamdan konuşan?
Sonra da günahımla baş başa bırakan.
Peki, hadi…. her şeyi anladık da; sen değil misin?
Hiçbir şey olmamış gibi davranan.
Sen değil misin?
Ne oldu? Sustun.
Yoksa .. Varlığını mı kustun?
Doğru ben karanlığa aşığım,
Belki de sadece buna alışığım,
Alışmanın kaçınılmazlığını kim bilirdi ki?
Kabullenmenin zorluğunu,
Ya da … alıştıkça zorlanmanın kaçınılmaz kabulünü kim
bilirdi ki?
Bilseydi kimse sevmezdi.
Sevmek istemezdi.
Yoksa 'Sevmek!' birisinin elinden ölmek mi?
Ya da ölüme terk edilmek mi?
Yaşasın adalet! Öldüren de ölüyor.
‘Çocuksu hayallerim’ değil mi? Beni maskara eden,
Yaşlansam da ruhumu eğlendiren,
Vicdanım değil mi arkamdan konuşan?
Sonra da günahımla baş başa bırakan.
Peki, hadi…. her şeyi anladık da; sen değil misin?
Hiçbir şey olmamış gibi davranan.
Sen değil misin?
Ne oldu? Sustun.
Yoksa .. Varlığını mı kustun?
Evet. Yıldızların ne zaman kayacağını bilseydik,
Umutlara tutunmazdık delicesine,
Sevilenin katil olduğunu bilseydik,
Arsız düşüncelere mağlup olmaz,
Çocuksu hayaller kurmazdık.
ve hiç bir şey olmamış gibi davrandığında,
Her gün öl diye,
Alış diye,
Kabüllen diye,
Zorlan diye
Bu günahın yarısını,
Vicdanımla birlikte yanına bırakırdık.
Ne diller dökmüştüm
Başın eğilmesin diye.
Başından güller dökmüştüm,
Yüzün gülsün diye.
TURGAY URGUR
MAĞLUP
Sözlerin gururuma,
Acın sabrıma,
Düşüncen umutlarıma mağlup.
Hayalin fikrime,
Kahrın duama,
Gençliğin aşkıma mağlup.
İnadın yıllara,
Gecen sabaha,
Vedan vefama mağlup.
Şükürler olsun,
Sen bana mağlup.
24 Temmuz 2018 Salı
ANSIZIN / (COTON SERİSİ)
Ansızın gelme bana,
Ap ansız hiç gelme.
Dayanamam. Kaldıramam.
Beklemeyi öğreneyim,
Sabretmeyi çözeyim,
Eriyeyim,
Hatta biteyim. Öyle
gel.
Günler yıllarda
unutulsun,
Ömür kurutulsun ömür,
Şiirler, sözler
bitsin. Öyle gel.
Her şey anlamını yitirsin,
Mazim silinsin mazim,
Çektiğim bilinsin.
Öyle gel.
Umutlarım ölsün,
Benden başka herkes
gülsün,
Son gözyaşım süzülsün.
Öyle gel.
Gel ki! Kıymet
bileyim…
Ansızın gelme bana!
Kutuplarda yaşayayım,
Geceyi, gündüzü
unutayım.
Aç kalayım. Sana
susayayım.
Tatları unutayım.
Ekişiyi, tuzluyu
unutayım.
Acıyı unutayım.
ACILARIMI UNUTAYIM
öyle gel.
Gülmeyi unutayım.
Ağlamayı unutayım,
Bakmayı unutayım
Mesela aynaya bakmayı
unutayım. Öyle gel.
Hepsini geç. HEPSİNİ
GEÇTİM. Düşünmeyi unutayım.
Çok istiyorum: ‘Düşünmeyi
unutayım.’ Öyle gel.
Günahlarımı,
yalanlarımı unutayım. Öyle gel.
Çocuk olayım çocuk.
Öyle gel.
Geçmiş olayım, bitmiş
olayım,
Çocuk olayım çocuk.
Öyle gel.
Ansızın gelme bana!
Ap ansız hiç
gelme!
Toprak olayım öyle
gel.
Bas. Çiğne.
Doya doya bas. Çiğne,
ez.
Unutulayım. Öyle gel.
Turgay URGUR
16 Temmuz 2018 Pazartesi
15 Temmuz
15 Temmuz’u hakkalyakin mertebesinde idrak etmek için Türk-İslam
tarihi hakkında mutlak ve mutlak, ön koşulsuz ve ön yargısız, vicdan ile
çerçeveli asgari bir hümanist vizyona sahip olmak gerektir.
Yoksa olmaz.
‘Acabalar’ ararsın, yorumların tesirinde kalırsın, bu işin
siyaset olduğunu bile düşünürsün. Hatta ve hatta dinin alet edildiğini bile
söylersin.
FETÖ, ta 1990’lardan bu yana Devleti ele geçirmek için
planlar geliştirmiş bir örgüttür. Bu yapı için zengin ve akıllıdan başka önem
arz eden bir varlık yoktur. Onlar da ‘ancak’ kendilerine hizmet ettikçe
değerlidir. Aslında Fetö’de ‘değer’ denilen bir mefhum da yoktur. Kimse ya da hiçbir
şey onlar için değere sahip değildir. Bu süreçte hapislerde kendi hallerine
bırakılmış örgüt üyeleri bunun en güzel örneğidir. Beyinlerinin yıkandıkları
doğrudur çünkü şu ana kadar ‘pişmanım’ diyenlerin sayısı bir elin parmaklarını
geçmez. Suçlamaları inkar etmelerinin en büyük nedeni içlerinde taşıdıkları ‘fetöyü
koruma’ dürtüsünden dolayıdır. İtirafçılık ise fetönün karakteristik özelliğini
yanılsama ile binde 1 olsa da yansıtmaktadır. Her neyse… asıl konumuz.. 15
Temmuz’u anlamak. Yoksa derdimiz “Hainlerde
pişmanlık var mı?yok mu?” bunu ölçmek değil. Allah bu Millete kurşun sıkanların
cezasını elbet verecektir. Bu öyle dünyalık müebbetle ödenecek ucuzlukta
değildir. Üstad Said Nursi’nin dediği gibi; ‘Zalimler İçin yaşasın Cehennem.’
15 Temmuz’u anlamak için ‘Hicreti’ gerektiren nedenleri
bilmek gerekir,
Sahabilere yapılan zulmü,
Peygamber Efendimizin vefatından sonra gelişen olayları, İslam’ın yayılışında
karşılaşılan zorlukları, Osmanlı’nın 600-700 yıllık askeri mücadelesini bilmek
gerekir. ‘Neden Osmanlı hep savaşmak zorundaydı?’ bilmek gerekir. Abdülhamit’in
1. Dünya savaşından önce aldığı tedbirleri, Çanakkale’de can veren 15 yaşındaki
yiğitlerin cepheye gitme düşüncesini bilmek gerekir.
28 Şubatı çok iyi bilmek gerekir. Ve de fetönün 28 Şubatta
baş örtüsü için fürüat dediğini kesinlikle bilmek gerekir. Bu bilinmezse; 15
Temmuz’da fetö subaylarının baş örtülü şehit ve gazilerimizi neden itip-
kaktığını anlayamayız. Örneğin 28 Şubatta fetönün eski Cumhurbaşkanları
Süleyman Demirel ve Özal için dediklerini bilmek gerekir.
Yazımın girişinde Türk-İslam dedim. Çünkü 15 Temmuz bu ikisini hedef almıştır. Sözde
sosyalistler, insan hakları seviciler 15 Temmuz’da izlemeyi veya bankamatiklerden
para çekmeyi tercih etmiştir. ABD’ye iyi bir tokat için tarihi bir fırsat ele
geçmiştir. Onu da tüm devrimciler kaçırmıştır.
Yazımın girişinde ‘ön koşulsuz’ dedim. Çünkü vatan
savunmasında aile, ana, baba, çocuk hesabı yapılarak yola çıkılmaz.
Ön yargısız dedim. Dedim çünkü bir zamanlar bu ülkede
insanlar savaşa çıkarken-vatan için ölmeye giderken ‘benim partimin, benim
ideolojimin, benim tarikatımın savaşı’ diye çıkmıyordu. Bayrak için, din için,
ezan için, namus için diye çıkıyordu. Sol düşünceyi bir kenara bırakın. Çok acıdır….
Bu ülkede ‘Sonuna kadar izleyelim de ona göre pozisyon alırız.’ Diyen kendilerini
İslami sanan gruplar bile mevcuttur. Düşünsenize..
HDP’ye oy veren-verebilen sözde dini grupların zihni yapısını anlamadan 15
Temmuz anlaşılabilir mi?
Vicdan ile çerçeveli hümanist bir vizyon dedim. Çünkü insan,
o kadar parçalanmış şehit varken, bütün bu yaşananlar için ‘tiyatro’
diyebiliyorsa; o kişinin insanlık duygularının varlığından bahsedemeyiz. Bu manada
15 Temmuz’da mücadele verenler, bu sevdaya gönülden destek verenler gerçek
vatanseverlerdir. Bu şehitler, o gece eğer Kemal Kılıçtaroğlu Cumhurbaşkanı
olsaydı ve Kemal Bey çağrı yapsaydı yine sokağa çıkarlardı. Yine şehit
olurlardı. Çünkü( burasını kesinlikle
unutmayın!!!) 15 Temmuz’da yaşananlar siyaset üstüdür.
Evet… ya o gün… bu
destansı mücadele verilmeseydi ne olurdu?
Velhasılı – malumunuz ‘tiyatro ve sinema’ batı menşelidir. Biz
de ise bol miktarda KAHRAMANLIK DESTANI mevcuttur.
ALLAH birliğimizi, dirliğimizi bozmasın. Askerimize,
polisimize güç versin.
Tüm şehitlerimize rahmet, gazilerimize uzun sağlıklı ömürler
diliyorum. Allah onalrdan razı olsun.
TURGAY URGUR
4 Temmuz 2018 Çarşamba
Dear Catherine Manthrope,
Dear Catherine Manthrope,
First of all, let me introduce myself. I have graduated from the department
of English Language and Literature in Turkey. Later, I started working as an
English teacher. This is my 15th year. I am 40 years old, married and have two
daughters.
As I mentioned before, I am also working at my father’s appliance store.
It is one of the most famous brands in Turkey, named ‘Arçelik’. I mean I have some
experiences as a clerk in our shop.
I tried to observe the human behaviors via my professions. And I started
writing a blog in 2010 (http://turgayurgur.blogspot.com/) It has about 700 writings about education,
history, art and some other issues. I gave my daughters’ names to the blog. It
took a long time to produce them.
Now the problem is… or the weird responsibility that I feel is… I want to
share them with lots of people, come up with new solutions for the children’s
education world. I only want to tell them to the other members of education intuitions.
Interestingly, the time that I gave on these subjects gave me the
courage to write to you. In the paper, I read that you invited Turkish students
to the UK. I am sure nobody loses if I/we have a chance to try it. Because I
think that east-west-north and south should exchange their ideas for deserved
lives.
If you will come to Turkey again, please contact me.
If this mail has a meaning for you, I will write in a detailed and
organized style.
Pardon me for the grammar mistakes,
My mail: turgayurgur@hotmail.com
14 Haziran 2018 Perşembe
kafana kafana 1
Artık korkularım var,
Sevinsen mi? bilemedim.
Zamandan,
Umutlardan,
Hayattan,
Artık korkularım var.
Aman yanlış anlama!
‘Artık’ dediğim:
kalıntı manasında.
‘Kalıntı’ dediğim;
Yalanların gibi,
Yaşattıkların gibi,
Sen gibi sen.
Yani: ‘artık’ dediğim;
bundan sonra, bundan böyle manasında değil.
Çünkü sen bundan sonra
yoksun.
29 Mayıs 2018 Salı
KIRIK
Kırıldı,
Camlar,
Sadece camlar değil,
Gönül çerçevem,
Hayallerimin vazosu,
Onurumun tek taşı,
Sabır tespihlerim kırıldı.
turgay urgur
25 Mayıs 2018 Cuma
Seçimleri feraset kazanır.
Feraset
nedir?
§ Anlayışlılık, çabuk seziş. (Aslı
firâsettir)
§ Çabuk sezme ve anlama kàbiliyeti.
§ Keskin anlayış, sezgi.
Zihin uyanıklığı. Bir şeyi çabukça
anlayış yeteneği. Bir kimsenin ruhsal, zihinsel halini ve yeteneklerini
yüzünden, duruşundan, tavrından vb. anlamak. Firasetin bir çeşidi de sebebini
anlamadan ve ilham eseri olarak vücuda gelen seziştir. Diğer çeşidi de kesbîdir.
(kesbî: çalışmakla kazanılan, sonradan elde edilen, doğuştan olmayan).
Çeşitli huy ve mizaçları bilmek neticesinde ortaya çıkar.
Onun için kimse kendini siyasi yorumlarla fazla yormasın. Gündelik
siyasete takılmasın. Üç beş haber okuyup, 2 program izleyip, ekranda siyasetçi
dinleyip; anket sonucu çıkaracağım diye kendisini üzmesin. Umudu yoksa boşuna
heveslenmesin.
Mükemmeli aramıyoruz. Kendi yapmadıklarımızı da başkalarından
beklemiyoruz. Durum ortada; Türkiye’nin siyasi tarihi gayet net. Terörle
verilen mücadele, boşa geçen zamanlar, yapılmayan hizmetler ortada. Türk insanı
hangi seçimde hangi tercihi yapmışsa; en iyisini yapmıştır. Bundan sonra da
yapacaktır.
Siyasete
girecek, giren kişilerin öncelikle halkın teveccühünü kazanması gerekir. Halktan
uzak olmaması, halkı bilmesi gerekir. Ve en önemlisi de halka saygılı olması
gerekir. İnsanların yaşam şekillerine, düşüncelerine, varlıklarına,
farklılıklarına saygı göstermesi gerekir. Bu da Müslüman Türkü tanımaktan
geçer. ‘Vatandaşın sabrı nereye kadardır? Ne tür davranışları sevmez? Neler onu
kızdırır?’ bunun gibi vatandaşla ilgili ne kadar hassas nokta varsa bilmesi
gerekir. Yoksa bu işin(seçimin) vaatle falan ilgisi yoktur. Vatandaş kendi
kendisine kaldığında gerçeğe bakar. Evinin, mahallesinin, şehrinin, ülkesinin
huzuruna bakar. Seçim ,seçime 1 ay kala vaat listeleri oluşturmakla kazanılmaz.
En az 5 senelik bir çalışma ister.
Çelişkilerle
de seçim kazanılmaz. Hadi günlük siyasetteki söylem değişimlerini normal
karşılayabiliriz. Lakin… Seçmen, seçime giren her partinin 10-15-20 -30 senelik
geçmişini, huyunu, huysuzluğunu, Millete yaptıklarını hesaba katar. Hadi bu
sefer de ‘şu’ oluversin diye ülkeyi
teslim etmez. Çünkü bu iş 23 Nisanda koltuğu bir saatliğine devretmek gibi
olmaz.
Vatandaş
seçimde duygusal davranmaz. Koskoca ülkedeki münferit olaylara bakarak oyunu
değiştirmez. Diğer partilerin seçmen profiline bakar. Ve der ki: Benimle aynı
düşünceyi paylaşmayan bu kişilerin bana saygısı var mı ? diye düşünür. Eğer
bana, benim düşünceme, (işin aslında) farklılıklara saygısı yoksa ‘bu adamlara
ülke teslim edilmez.’ der.
Seçimleri Türkiye’de feraset kazanır……….
Laga-luga
kazanmaz, nefret dili kazanmaz, hürmetsizlik kazanmaz, zulüm kazanmaz,
tembellik kazanmaz, ihanet kazanmaz.
İnşallah
göreceksiniz 30 Mart'ta da feraset kazanacak. Aksini düşünen var mı?
15 Mayıs 2018 Salı
HESAP
Ortada bir hesap var.
SEN GİT. BEN ÖDERİM.
Çok ödedim.
Bilirim ağır olur.
Sen git. Ben öderim.
TURGAY URGUR
21 Nisan 2018 Cumartesi
FAcebook HAYATLARI UZATMIYOR
Süreç; insanın şahsına
verilmiş olan ‘büyük değerini’ terk edip kendisini işportaya çıkarması ile
başladı. Sonsuz saadeti hak etmekle maruf insan ne olduysa kendisini hızlıca
çağın vebası olan bilgi çöplüğüne matuf hale getirdi ve bunda ısrar ediyor.
Oysa omuzlarında “ruhunu ve bedenini
kaza ve kader düsturlarıyla tafsilatlandırmak ve fani dünya yaşantısını Cemil
isminin cilveleriyle tasvirlemek gibi ‘Hakka teslimiyet’ ile hafifleştirilmiş
hoş bir yük” vardı. Tefekkürü arayan insan sığ polemiklerden, maddi
beklentilerden uzaklaşıp okyanusa açılmalıdır. Kendisini ilim ve dua ile geliştirmelidir. Bu manada; adıyla
zıt sosyal medya denilen sanal uyuşturucu masivanın çok çok ötesinde insanın
tekamülüne, kulluğuna ve gayretine mani muzır neşriyat haline gelmiştir.
Kimse oturduğu bir
ziyafet masasında helal ile haramın aynı anda sunulmasını istemez. Bir dost
meclisinde iltifat ve hakareti aynı anda duymak istemez. Güzel bir hayalin(in),
resmin, şiirin paçavraya dönüştürülmesini hem istemez hem de böyle bir
çelişkiye itiraz eder. Lakin bugün müstehcen gazeteciliğin yaygınlaştırıldığı
zamanlardan bu yana internet ile ayyuka çıkar derecesiyle biz Müslümanlardan
domuz çiftliğinde oruç bozmamız isteniyor. Profillerimizde Cuma duası ile
birlikte iç giyim firmasının reklamlarını, bir yakınımızın paylaştığı (bugün de
böyle olsun istedik! adlı) kallavi yemek ziyafeti ile çöplük karıştıran
Suriye’li ailenin resmini alt alta
görüyoruz. Bu noktada ne camilerin tuvaletlerinin temizliğini üzerine almayan
diyanet işlerinden ne de sivil toplama hanedanlıklarından tabi ki de bir çözüm
veya sahiplenme beklemiyorum. Çünkü bu iş vicdan, düşünce ve hakkaniyet ile
ilgilidir. Herkesin anlayacağı ifadesi ile ‘İşte Hesabımız’. Malumunuz her
hesabın bir ödemesi de mevcuttur. Sosyal medya o kadar cömert ki! bizlere bir
hesaptan sıkıldığımızda diğerini (diğerlerini) açma fırsatı veriyor.
Facebook’un
projelerinden bir tanesi; üyeler öldükten sonra onların hesaplarının otomatik
olarak yaşatılmasıydı. Yani sistem ölen kişi adına onun profiline uygun
paylaşımlar, yorumlar ve beğeniler yapmaya devam edecekti. Allah’tan proje etik
kurallarına takıldı da sekteye uğradı. Uğradı uğramasına lakin bugün bazı vefat
edenlerin yakınları kendileri gönüllü olarak hesapları yaşatmak gibi bir
sorumluluğu üzerlerine aldılar. Sözün
özü dijital ortamın toplumlar üzerinde büyük bir etkisi ve inandırıcılığı var. Bu
etkinin iştahları kabartan kısmı ‘başkalarının mahremlerini’ görebilme
özelliğidir. Ayları, haftaları ve günleri bir kenara bırakalım; gün içerisinde
bile kişinin ne yediğini- ne giydiğini – ne düşündüğünü görebilir olduk. Sadece
kendisinin değil yakınlarının da neler yaptığını görebiliyoruz. Bu bağlamda
sosyal medya; hayatın aleni gerçeklerinden gizli-mahrem alanlarına toplu bir
iltica olarak algılanabilir. Beni üzen: işin Müslümanlara bakan yönü. Çünkü
altın değerinde 24 saatten ibadet, düşünce, tefekkür, aileye ayrılan zaman,
kendimize ayırdığımız zamanlar çıkartıldı ve yerine bu psikolojik salgın
konuldu.
TURGAY URGUR
27 Mart 2018 Salı
KAHIR 6
Kederlen,
Kederlen ki bu şehre nefret insin.
Yeşil, mavi ve su terk etsin.
Dönmesin çarklar,
Taş taş üstünde kalmasın.
Eğilsin nemrutlar,
Çürüsün beden.
Bedenler.
Toprak isyan etsin.
Rüzgar sussun,
Okyanus susasın,
Yıldızlar taş kussun,
Kederlen,
Kederlen ki! Anla.
Sensiz olunmadığını,
Sensiz ölünmediğini,
Bakılmadığını,
Aynaya bakılmadığını,
Suya kanılmadığını,
Günlerin yıllara kanmadığını,
Gecelerin avunmadığını anla.
Kederlen ki! Yavaşla.
Ne zamanlar,
Ne amanlar yetişiyor sana.
Yavaşla…..
Kederlen ve sus,
Uslan,
Otur,
Yanı başıma otur,
Ya da başıma,
Tacım ol.
Düşme,
Hep aklımda hep yanımda,
Kanımda ol kanımda.
Kalbimden beynime giden yolda,
Kederlen ki ! Anla.
Halimi,
Halsizliğimi,
Halden bilmezliğimi,
Boş ver sen ….
En iyisi bilinmezliğimi anla.
Gizlenmezliğimi,
Gizleyememi anla.
Kederlen ki! Benimle öl.
Ölelim ve susalım.
Sus. Konuşma,
Konuşturma,
Boşuna koşuşturma.
Yorma! Yorma Kendini.
Hayallerimi yorma!
Ve beni sorma.
TURGAY URGUR YAZDI.....
21 Mart 2018 Çarşamba
ELLERİNDE Mİ KALSIN?
Mezarıma atılacak son toprak ellerin de mi kalsın?
Büyük aşkım kalbinde,
Mektuplarım sende,
Mazim sende mi kalsın?
Kafayı mı yedin?
Günahlar bende,
İsyanlar bende,
Uykusuz geceler bende kalsın da;
Gülücükler sende mi kalsın?
Gözyaşları bende,
Çığlıklar bende,
Sarhoş bir beden bende kalsın da;
Umutlar sen de mi kalsın?
Hepsini ben verdim, hepsini ben alırım.
Sana verdiğim toprağı,
Her güne bir mektubu,
Mazimi,
Gecelerimi,
Hem günahlarımı hem de kahrımı,
Umudumu, sevincimi,
Benimle olan her bir şeyini alırım.
ALIRIM.
‘Ben’ sen de mi kalsın?
Turgay URGUR
9 Mart 2018 Cuma
ÖĞRETMENE SAYGI TÜRKİYE’NİN GELECEĞİNE SAYGIDIR -1-
Anadolu Lisesi gibi yüksek hedefleri olan öğrencilerin bulunduğu
okullarda; başarı öncelikle ‘güvenle’ sağlanır. Yani öğretmenin, öğrencinin ve
tüm diğer çalışan personelin kendisini güvende hissetmesi esastır. Yoksa
öğretmen veya öğrenci hata yaptı diye ‘disiplin’ cezaları üzerinden yıldırma,
baskılama bir yöntem olarak kullanılırsa sonuç başarısızlık olur. Bu
başarısızlığın en büyük cezasını ise geleceğimizin umudu olan öğrenciler çeker.
Duyarlı hiçbir eğitimci böyle çağ dışı, anti demokratik uygulamalara sessiz
kalmaz.
(29,5 seriden oluşacak olan ‘ÖĞRETMENE SAYGI TÜRKİYE’NİN
GELECEĞİNE SAYGIDIR.’ Temalı eğitim yazımızın tüm eğitim camiamıza hayırlı ve
uğurlu olmasını dilerim. Allah yalan sözden, iftiradan, boş işten, israftan
korusun)
29 Ocak 2018 Pazartesi
GÖLGEMİ YAK
GÖLGEMİ YAK
Hüznüm dikenli sarmaşıklarda kaldı,
Ruhum bir gece yarısı sokağa bırakıldı,
Ellerim kimsenin kapısına varmadı,
Üşüyen gölgem sendeki hârdı. (Hâr=diken) (har=sıcaklık) (hâr-ı fürkat ::: ayrılık
dikeni.)
Kanadıkça dolandı yapraklar,
Yalnızlıkta gurbet gibi ‘el’ sokaklar,
Her kapıda tanımayan uzak bakışlar,
Üşüyen gölgemden beyhude! bendeki kaçışlar.
Hüznüm sarmaşıkta kurur yapraklar gibi,
Geceleyin ruhsuz bir beden sokakların dibi,
Şehir yüzüme kapanır düşman misali,
Üşüyen gölgem yalnızlığın vicdan timsali.
GÖLGEMİ YAK!
Isınsın mazin,
Dikenli sarmaşıklardaki yapraklarla birlikte hüznüm de alsın
nasibin.
Alev alev üstüne insin,
Dumanından üstüne nefret, kin sinsin.
SÜRGÜLÜ Kapılar açılsın,
Yanan ruhumdan sahte dostlara şenlik saçılsın.
GÖLGEMİ YAK!
25 Ocak 2018 Perşembe
Bir çocuk dua ediyor.
Bir çocuk dua ediyor,
Sen uyu.
Allah’tan gelecek cevaba güveni tam,
Bir çocuk dua ediyor.
Aklı, fikri karışık değil,
İstedikleri sadece kendisi için değil,
Ağlayarak, sızlanarak,
Bir çocuk dua ediyor.
İnsanlardan korkmuş,
Allah’ın merhametine sığınmış,
Minik ellerini açmış,
Gözleri semada,
Dilinde iyi söz,
Diz çökmüş,
Bir çocuk dua ediyor,
Sen uyu.
Askerimiz Allah, Peygamber aşkı ile ölüme koşuyor,
İnsanlık Türkün bu haline şaşıyor,
Şaşırıyor,
Mantığı idrak edemiyor,
Tüm çocuklar dua ediyor,
Sen uyu.
22 Ocak 2018 Pazartesi
İÇİM KANIYOR
boşa yaşamışım, boşuna kanmışım,
anlasana için kanıyor.
insan aldanırmış, aldanmışım,
içim kanıyor.
sabahtan akşama yazıklar olsun de,
kahrol, mahvol, perişan ol,
düşündükçe için kanıyor.
3günlük dediler oysa dünya ölmekten ibaretmiş,
vefa, emek çoktan kaybedilmiş,
yaşadıkça içim kanıyor.
anlasana için kanıyor.
insan aldanırmış, aldanmışım,
içim kanıyor.
sabahtan akşama yazıklar olsun de,
kahrol, mahvol, perişan ol,
düşündükçe için kanıyor.
3günlük dediler oysa dünya ölmekten ibaretmiş,
vefa, emek çoktan kaybedilmiş,
yaşadıkça içim kanıyor.
İÇİM YANIYOR
Gündüzün oyunları,
Gecenin dehşetinde
sökmüyor.
Mazinin avuntuları,
Acıdan başka bir şey
vermiyor,
Ve Sabriye’mi
düşündükçe içim yanıyor.
Elim, ayağım bağlı,
Dilim konuşmaya
varmıyor.
Belli yüreğim yaralı,
Lakin sahte dostlar
teselli olmuyor,
Ve Kızlarımı
düşündükçe içim yanıyor.
Ben buralardan gideli
çok oldu,
Henüz kimse inanmıyor.
Anı defterim
satışlarla doldu,
40ında kafam kimseyi
almıyor,
Ve Kendimi düşündükçe
içim kanıyor.
TURGAY URGUR
21 Ocak 2018 Pazar
AFRİN
Bizim değişmeyen hülyamız
Resul’ün tebessüm eden çehresidir,
Derdimiz öğlesine ölmek
ya da böylesine kalmak değildir,
Allah için İslam’ın
cümle âlem yükselişidir.
Bir kısım detaylarda
ve yorumlarda boğulur,
Askerimiz ise cephede
Allah sevgisiyle yoğrulur,
Şu eyi bilinsin! Ve
bellensin! Bu sefer ne ilk oldu ne de
son olur.
Tarih şahittir. Mehmetler;
Hamza gibi cesur, Ali gibi yiğittir,
Yahu. Ya HUUUU…. sen
de en azından dua ile güç biriktir,
Herkes bilir Türk’le
hiç bağdaşmayan zillet ve ezikliktir.
Bu toprakta, bir
şehittir geride bini yaşatan,
Bu orta doğuda, biz
değiliz bu savaşı başlatan,
Emme vekalin el alem
buysa; gerekirse karadan, havadan,
İbret veya küçük bir
not olsun diye, son nefese dek çökeriz korkmadan.
Günlük siyaset
yapmadan, başta kim olsa destekleriz savaşta,
Yarın utanmamak için
bir olduğumuzda barışta,
Aman ha! Sakın ha!!!! Düşman
görmesin bizi ayrışta,
Allah’ın izniyle bu
bayrak inşallah her zaman arşta.
Dileğimiz, Allah
ordumuza güç versin,
Ve hep bir ağızdan
isteğimiz; kâfir, kefere ve hainler gebersin,
Ordumuz muradına
ersin,
Cümle alem bunu böyle
bilsin.
Turgay urgur
11 Ocak 2018 Perşembe
KAÇAK HAYATLAR
Güne bakın. Bugün yaşadıklarınıza
bakın. Ve gördükleriniz ile görmediklerinizi ikiye ayırın;
Gördüklerimizi ayırmak
kolay, hem de çok kolay. Çünkü neredeyse dün gördüklerimiz ile birebir aynı. Doğru
ne olacaktı ki? Farklı ne olabilirdi ki?
Yemek, içmek, izlemek,
yorulmak ve dinlenmek arasında sıkıştık kaldık. Çığın altındaki insan gibiyiz. Daha
çok hareket ettikçe daha çok batıyoruz ve boğuluyoruz. Bizi bu çokluk ve
çokluktaki çok hareketlilik bu hale getirdi. Dilim bu çokluğa bereket diyemiyor
çünkü insan bereket de bir helallik arar, şifa arar, dua ve çalışma arar. Her şeyimiz
çok. Yiyeceğimiz eskiye göre çok ve çeşitli. İşimiz çok. Evdeki eşyamız yok. Giyeceklerimiz
çok. Ve sandığımızın aksine zamanımız da oldukça çok. Lakin; bu kadar çokluta
huzur yok, mana yok, mutluluk yok, umut yok.
Çünkü……
İnsan denilen varlık
sadece bedenden ve bedeni arzulardan ibaret değil. Bedeninden ziyade aynı
zamanda açlığa ve ölüme terk edilmiş bir ruha sahip. Bilip de görmediğimiz,
görmemek için ondan hep kaçtığımız bir ruha sahip.
Bu kadar çokluğun
içinde ağlayan, acıyan, sızlanan tabi ki de bedenimiz değil ruhumuz.
turgay urgur
HÂLSİZLİK
Geceler sana farklı bana farklı, Çok geç anladım sen farklı ben farklı. Gönül sarayımı yıkan, Anladım benden çok farklı. İnsan işte, andan...
-
Hansa kimdir? Meşhur kadın şair sahabilerden. Peygamber efendimiz zamanında, Amr’ın kızı olan meşhur kadın şair Hansa, çok güzel k...
-
Yıllar sizden uzakta bir başka hızlı geçiyor. Anladım ki okulda sizler ile birlikte iken zaman duruyormuş. Zaman başka bir anlam kazanıyor...
-
Kollektif Şuur 1 / Turgay Urgur Çok zaman önce yazmış olduğum bu yazıyı ara ara okurum. "Kollektif şuur" kendimin ürettiği ve t...