Zoru başardılar.
Nurcular zoru başardılar ve Risaleleri tabulaştırdılar. Önce
kendi içlerinde alt gruplara ayırdılar(ayrıldılar) sonra her bir grup kendi
risalesini okumaya başladı. Kendileri gibi okuyup, kendilerini gibi
anlamayanları içlerinde barındırmadılar ve hatta en başından istemediler.
Umumun eseri olmaktan ziyade her grubun kendi tekeline dönüştü. Herkese ulaşmak
isteniyordu ama şartlıydı. Herkes istediği gibi okuyamaz ve konuşamazdı. Her
bir grup kendi tarzını kıskandı. En doğru yöntem onların yöntemiydi. Diğer grupların
yöntemlerinin doğruluk ölçüsü bile yoktu. Onlar yanlıştı. Yanlış anlıyor,
yanlış konuşuyor ve yanlış yaşıyorlardı.
İşte bu yüzden bir solcunun, liberalin ve tüm “ötekilerin”
eline risaleleri yakıştıramıyorlar, emanet edemiyorlar ve iliştiremiyorlardı.
Çünkü risaleyi okumak için önce değişmek gerekiyordu. Herkes kendisi olarak ve
kendisi kalarak risaleleri okuyamaz. Okusa da anlayamazdı. Anlasa da
yaşayamazdı. Çünkü yaşamın da bir taassubunu oluşturmuşlardı.
Zamanla eser kendi insanımıza çok görülür hale geldi. Başka
dillere çevrildi. Orijinal eserin altına dipnot veya yorum düşmek tehlikeliydi.
Lakin başka bir dile çevirmek de sakınca yoktu. Okurken yorumlamak da sıkıntı
yoktu ama işi yazıya dökmek olmazdı.
Risale tekelleşince dünyevi bir yaşantıyı yaşamadan uhrevi
hayatı kazanmak arzulanır hale geldi. Doğruluk anlatıldı, uhuvvet anlatıldı, diğerkâmlık,
ihlas anlatıldı. Okutuldu. Ve hatta ezberlendi. Teoride her şey tamamdı ama
pratik Üstadla bitmişti. Dört tane bir yan yana gelmeliydi ama okuyanlar 4’e
değil 4’ün katlarına bölündü. Neşrinden bu yana epey bir zaman geçmesine rağmen
risale insanların günceline bir türlü yaklaştırılmadı. En gündemde olduğu
günler belki de ‘mahkemeler’ zamanıydı. Devlet ilgisini kitaplardan çekince
risalenin sahipleri de kendilerini köşelere, kuytulara çektiler. Artık aksiyon bitmişti.
Halktan kopuk, gündemden kopuk, sosyal hayattan kopuk bir devre başlamıştı.
Risale özü itibariyle hep insana dönüktü. Seyahat eden iki kardeş, temaşa eden
meraklı gezgin, soran-sorgulayan insan vardı. Muhakeme(t) vardı. Fikirlerin çatışmasından
hakikat doğardı ama bunun uygulanması hiçbir zaman olmadı. Meşrep vari
yapılarda bunun yerini hiyerarşi, itaat, dinleme, inziva aldı. Bu yüzden
karşılarına kitle olarak herkesi alamadılar sadece birilerini yanlarında görmek
istediler. Müslümanların medeniyette öncü olduğu zamanlarda ilmi, sosyal,
askeri alanlarda zirveler zorlanırken ve insanlar sürekli hareket halindeyken
günümüz abileri ağır edalarından bir türlü eyleme geçemediler.
Urgur
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder