4 Aralık 2012 Salı

Zoru başardılar.


Zoru başardılar.

Nurcular zoru başardılar ve Risaleleri tabulaştırdılar. Önce kendi içlerinde alt gruplara ayırdılar(ayrıldılar) sonra her bir grup kendi risalesini okumaya başladı. Kendileri gibi okuyup, kendilerini gibi anlamayanları içlerinde barındırmadılar ve hatta en başından istemediler. Umumun eseri olmaktan ziyade her grubun kendi tekeline dönüştü. Herkese ulaşmak isteniyordu ama şartlıydı. Herkes istediği gibi okuyamaz ve konuşamazdı. Her bir grup kendi tarzını kıskandı. En doğru yöntem onların yöntemiydi. Diğer grupların yöntemlerinin doğruluk ölçüsü bile yoktu. Onlar yanlıştı. Yanlış anlıyor, yanlış konuşuyor ve yanlış yaşıyorlardı.

İşte bu yüzden bir solcunun, liberalin ve tüm “ötekilerin” eline risaleleri yakıştıramıyorlar, emanet edemiyorlar ve iliştiremiyorlardı. Çünkü risaleyi okumak için önce değişmek gerekiyordu. Herkes kendisi olarak ve kendisi kalarak risaleleri okuyamaz. Okusa da anlayamazdı. Anlasa da yaşayamazdı. Çünkü yaşamın da bir taassubunu oluşturmuşlardı.

Zamanla eser kendi insanımıza çok görülür hale geldi. Başka dillere çevrildi. Orijinal eserin altına dipnot veya yorum düşmek tehlikeliydi. Lakin başka bir dile çevirmek de sakınca yoktu. Okurken yorumlamak da sıkıntı yoktu ama işi yazıya dökmek olmazdı.

Risale tekelleşince dünyevi bir yaşantıyı yaşamadan uhrevi hayatı kazanmak arzulanır hale geldi. Doğruluk anlatıldı, uhuvvet anlatıldı, diğerkâmlık, ihlas anlatıldı. Okutuldu. Ve hatta ezberlendi. Teoride her şey tamamdı ama pratik Üstadla bitmişti. Dört tane bir yan yana gelmeliydi ama okuyanlar 4’e değil 4’ün katlarına bölündü. Neşrinden bu yana epey bir zaman geçmesine rağmen risale insanların günceline bir türlü yaklaştırılmadı. En gündemde olduğu günler belki de ‘mahkemeler’ zamanıydı. Devlet ilgisini kitaplardan çekince risalenin sahipleri de kendilerini köşelere, kuytulara çektiler. Artık aksiyon bitmişti. Halktan kopuk, gündemden kopuk, sosyal hayattan kopuk bir devre başlamıştı. Risale özü itibariyle hep insana dönüktü. Seyahat eden iki kardeş, temaşa eden meraklı gezgin, soran-sorgulayan insan vardı. Muhakeme(t) vardı. Fikirlerin çatışmasından hakikat doğardı ama bunun uygulanması hiçbir zaman olmadı. Meşrep vari yapılarda bunun yerini hiyerarşi, itaat, dinleme, inziva aldı. Bu yüzden karşılarına kitle olarak herkesi alamadılar sadece birilerini yanlarında görmek istediler. Müslümanların medeniyette öncü olduğu zamanlarda ilmi, sosyal, askeri alanlarda zirveler zorlanırken ve insanlar sürekli hareket halindeyken günümüz abileri ağır edalarından bir türlü eyleme geçemediler.      

 

Urgur

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ANAHTAR GENÇLERİMİZDE

       Gençler, öğrencilerimiz, çocuklarımız şüphesiz hepimiz için en büyük değere sahip. Şehirlerimizi, sokaklarımızı, çarşılarımızı, okull...