Peki ya amirler, peki ya memurlar, peki ya insanlar?
Miadını dolduran kitaplar, hikâyeler ve sözler vardır. İlk
çıktığında çok popüler olanlar, bir döneme damgasını vuranlar veya klasiklerin
yanında yerini alanlar ve anıt gibi duranlar vardır. Hepsi de bir durumu,
geçmişi ve spesifik olayları anlatır. Bu eserler asıl o dönemde ve o dönemin
şartlarında çok değerlidir. George Orwell’ın 1984’inde veya Huxley’in Cesur
Yeni Dünya’sında insanı şaşırtan(ağzını bir karış açtıran) 100 yıllık bir
öngörü vardır. Takdir edilmesi gerekir. Ama belki de 200 yüzyıl öncesi için çok
da değerli değildir. Satre’ın Bulantı’sı varlık felsefesi üzerine epey bir
düşmüştür ama Kral Çıplağın sadeliğindeki gücü sanırım yakalamayacaktır.
Kral çıplak öyle bir hikâyedir ki! Literatürdeki müstesna yerini hep
koruyacaktır diye düşünüyorum. Yazar, insan doğasındaki öyle bir noktayı
yakalamış ki! Tek kelimeyle can alıcı bir yerdir bu. … Bu hikâyede zekânın,
gücün ve masumiyetin müthiş savaşını görürüz.
Toplumlar zamanla bilinçlerini ve iradelerini kaybederler. Üretkenlik
yerini tüketmeye bırakır. Tüketmek insandaki düşünme, eleştirme ve karşı çıkma
vasıflarını by-pas eder. Tüketmek aynı zamanda bağlılık ve bağımlılık getirir. Bağlılık
ve bağımlılık içinde itaat, zekâ oyunu, mevkiyi koruma, öncelikleri kavrama,
hızlı düşünme gibi birçok girift duyguyu barındırmayı gerektirir. Önceliğin ‘yaşamak’
değil ‘hayatta kalmak’ olduğu zamanlarda
insan farklı bir ruh haliyle hareket eder. Ve insan şartlara göre söylem
geliştirmeyi, ardından eyleme geçmeyi öğrenir. Yani insan bir çocuğun KRAL
ÇIPLAK demesini bekleyecek kadar temkinli davranır ve son ana kadar temkini
elinden bırakmamaya çalışır. Bu manada temkin hayat sigortasıdır. Belki de
Andersen’in yakaladığı can alıcı nokta da işte bu zeka, refleks, itaat’den
damıtılmış ‘temkin’ noktasıdır.
Her türlü çıplaklığın ayyuka çıktığı bu zamanda; gelir
dağılımı, haksızlıklar, toplum ve aile burhanları, bireyin kendi kendisini
yiyişi hepimizi sarmışken sessiz homurdanışlarımız ‘kral çıplak’
diyemeyişimizdendir. Krallık gibi kölelik de bir tercihtir. Kullanılmak ve
sonrasında atılmak da bir tercihtir. İrade beyanı olmayacaksa insan olmanın
farkı nedir ki? Beyanda bulunmamak insanı sorumluluktan ve sorumluluk sonrası
mağduriyetten kurtarmıyor.
İnsanlarda olmayan ve asla olamayacaklar vasıfların
varlığına sanki varmış gibi inanıyoruz ve inandığımız da yetmiyor başkalarına
da anlatıyoruz. Bugün insanların giydiği olmayan elbiseler büyük bir kreasyon
oluşturuyor. Siyaset ve din bu elbiselerin en olmayanları. Tarih ise KRAL ÇIPLAK
diyenleri hatırlıyor.
(Devam edecek inş.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder