7 Ocak 2017 Cumartesi

KRAL ÇIPLAK! PEKİ, YA VEZİRLER?


Peki ya amirler, peki ya memurlar, peki ya insanlar?

Miadını dolduran kitaplar, hikâyeler ve sözler vardır. İlk çıktığında çok popüler olanlar, bir döneme damgasını vuranlar veya klasiklerin yanında yerini alanlar ve anıt gibi duranlar vardır. Hepsi de bir durumu, geçmişi ve spesifik olayları anlatır. Bu eserler asıl o dönemde ve o dönemin şartlarında çok değerlidir. George Orwell’ın 1984’inde veya Huxley’in Cesur Yeni Dünya’sında insanı şaşırtan(ağzını bir karış açtıran) 100 yıllık bir öngörü vardır. Takdir edilmesi gerekir. Ama belki de 200 yüzyıl öncesi için çok da değerli değildir. Satre’ın Bulantı’sı varlık felsefesi üzerine epey bir düşmüştür ama Kral Çıplağın sadeliğindeki gücü sanırım yakalamayacaktır.  

Kral çıplak öyle bir hikâyedir ki!  Literatürdeki müstesna yerini hep koruyacaktır diye düşünüyorum. Yazar, insan doğasındaki öyle bir noktayı yakalamış ki! Tek kelimeyle can alıcı bir yerdir bu. … Bu hikâyede zekânın, gücün ve masumiyetin müthiş savaşını görürüz.

Toplumlar zamanla bilinçlerini ve iradelerini kaybederler. Üretkenlik yerini tüketmeye bırakır. Tüketmek insandaki düşünme, eleştirme ve karşı çıkma vasıflarını by-pas eder. Tüketmek aynı zamanda bağlılık ve bağımlılık getirir. Bağlılık ve bağımlılık içinde itaat, zekâ oyunu, mevkiyi koruma, öncelikleri kavrama, hızlı düşünme gibi birçok girift duyguyu barındırmayı gerektirir. Önceliğin ‘yaşamak’ değil  ‘hayatta kalmak’ olduğu zamanlarda insan farklı bir ruh haliyle hareket eder. Ve insan şartlara göre söylem geliştirmeyi, ardından eyleme geçmeyi öğrenir. Yani insan bir çocuğun KRAL ÇIPLAK demesini bekleyecek kadar temkinli davranır ve son ana kadar temkini elinden bırakmamaya çalışır. Bu manada temkin hayat sigortasıdır. Belki de Andersen’in yakaladığı can alıcı nokta da işte bu zeka, refleks, itaat’den damıtılmış ‘temkin’ noktasıdır.

Her türlü çıplaklığın ayyuka çıktığı bu zamanda; gelir dağılımı, haksızlıklar, toplum ve aile burhanları, bireyin kendi kendisini yiyişi hepimizi sarmışken sessiz homurdanışlarımız ‘kral çıplak’ diyemeyişimizdendir. Krallık gibi kölelik de bir tercihtir. Kullanılmak ve sonrasında atılmak da bir tercihtir. İrade beyanı olmayacaksa insan olmanın farkı nedir ki? Beyanda bulunmamak insanı sorumluluktan ve sorumluluk sonrası mağduriyetten kurtarmıyor.   

İnsanlarda olmayan ve asla olamayacaklar vasıfların varlığına sanki varmış gibi inanıyoruz ve inandığımız da yetmiyor başkalarına da anlatıyoruz. Bugün insanların giydiği olmayan elbiseler büyük bir kreasyon oluşturuyor. Siyaset ve din bu elbiselerin en olmayanları. Tarih ise KRAL ÇIPLAK diyenleri hatırlıyor.

(Devam edecek inş.)
        


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ANAHTAR GENÇLERİMİZDE

       Gençler, öğrencilerimiz, çocuklarımız şüphesiz hepimiz için en büyük değere sahip. Şehirlerimizi, sokaklarımızı, çarşılarımızı, okull...