Hayatı boyunca hep ‘hayır’ demişti. Hayır demesi ta 80’lerde
başlıyordu. Rahmetli Özal, her eve telefon ve elektrik girecek demişti. 'Hayır' dedi.
Çünkü birileri elektrik ve telefonun paralı olacağını söylemişti. Çok korktu. Telefonla
askerdeki oğlunu arayınca ve elektrik düğmesine basınca etrafa duyurmadan ‘Hay
Allah razı olsun.’ dedi. Işık gözünü aldı. Önceleri tekrar muma dönmeyi
düşündü. Hatta evindeki mumlar bitinceye kadar ara ara elektrik faturası çok
gelir endişesiyle mum ışığında oturmayı denedi. Bir gün yanan muma ve ardından lambaya
baktı. Güldü. Bu gülüş Reis’in TOBB toplantısında Kemal Bey’i parmağıyla işaret
edip fırçaladığı andaki Kemal Bey’in yüzündeki gülüşe benziyordu. Son mumun
bitmesini beklemeden söndürüp çöpe attı.
İstanbul’a 2. Köprü yapılacaktı. HAYIR dedi. Kafasını epey
bir karıştırmışlardı. Ne gerek vardı? Ayda değil, yılda bile İstanbul’a bir defa gitmezdi. Hem daha köyünün yolu asfalt bile değildi. Tam 35 sene sonra
kalbinde bir rahatsızlık oldu. Merkezdeki Özel hastaneye sadece TC numarasını
söyleyerek girmişti. (TC’yi facebook’ta adının önüne tepki olsun diye
koyduğunda ezberlemişti çünkü eskiden kapısının önünden geçemediği hastanelere
sadece TC numarasını söyleyerek girebiliyordu ve her şey bu kadar basitti.)
Hastane acil İstanbul’a sevkini istedi. Sevk kelimesini duyunca şimdiki
kolaylığını unutmuş olacak ki ‘Tüh öldüm’ dedi çünkü sevk demek kapı kapı dolaşmak
demekti. Oysa öyle olmadı. Ambulans helikopterle İstanbul’da özel bir hastaneye
sevk edildi. Sevk edilirken yanındaki hemşire ‘Nasıl gönlün rahat mı?’diye sordu. EVET
demeyi ar yaptı. Ama HAYIR deseydi yarın hesap günü ne derdi. Gülümseyerek başını
salladı. Memnuniyeti yüzüne yansımıştı. Devletinin büyüklüğü ile içten içe gurur duydu. Oy vermediği parti iktidardaydı ama yapılanlar onu acayip mutlu etti. Tedavisi bittikten sonra torunu onu
hemen salmadı. İstanbul’u gezdirdi. 3. Köprüden geçtiler. Marmaray’ı ve Avrasya tünelini kullandılar. Her yere taksiyle
değil metroyla gittiler. Sabiha Gökçen havalimanında kızı ona bir çay ikram
etti. Uçakla dönmek daha ucuzdu. Kızı ‘İstanbul nasıl, beğendin mi? Dedi.’ EVET
dememek için gözlerini kaçırdı. 'Hı hı' dedi. Evine gitti. Yolda giderken birden
10 yıl önce yapılan duble yol dikkatini çekti. ‘Allah Allah dedi. Bunu ne zaman
yaptılar?’ Otobüste muavin ‘Çay ister misin?' diye sordu. Hem sıcak asfalt hem de
sıcak bir çay hiç de fena gitmezdi. Ama EVET diyemezdi. Dememeliydi. ‘Neden olmasın?’
dedi. Köyünün yolunu Rahmetli Özal ‘Köy Hizmetlerini’ çalışır duruma
getirdiğinde asfaltlamışlardı. Hem o zaman köylüler ilk defa Devletin
aracının Millete nasıl hizmet ettiği ilk defa görmüşlerdi. Rahmetli’nin 'Halka
Hizmet HAKKA HİZMETTİR' diye bir söylemi de vardı. Ama sonradan bu hizmetler
köylüler için sıradan olmuştu. Baraj, Sağlık ocağı yapılmış. Kooperatifler
kurulmuştu. 'Eve girdiğinde hanımı nasıl iyileştin mi?' diye sordu. EVET demek kafasında müthiş bir baskı yaptı. Dilinin
ucuna kadar geldi. Ama yine de diyemedi ve bu utançla eşine sarılıp hüngür hüngür
ağladı. Bu ne yaman bir çelişkiydi. EVETler boğazını düğümledi. Ama diyemedi. EVET, EVET diye haykırmak istiyordu.
3 gün evden çıkamadı. Kendisine gelince kahvehaneye gitti. Her
zamanki masaya oturdu. Arkadaşları SÖZCÜ gazetesini okuyordu. O da onlarla
birlikte hep onu, tek onu okurdu. Nedense bu sefer canı istemedi. Çünkü Ak
parti düşmanlığından başka bir şey yazmadığını gayet iyi biliyordu. Arkadaşı gazeteyi
uzatınca dörde katlayıp yan masaya koydu. Arkadaşları onda bir farklılık
hisseti. Kahveci yanına geldi. ‘Abi her zamankinden mi? dedi. EVET dese
masadakiler onu dışlardı. Hayır dese ne içecekti. ‘Olsun be koçum, bizde zaten
hiç değişim yok.’ dedi. 'Ha 50 sene önceki CHP ha şimdiki' dedi. Dedi demesine
ama masada soğuk rüzgârlar esti. Arkadaşlarına İstanbul’u anlatmasına gerek
yoktu. Zaten haberlerden ve memleketin her yerindeki açılışlardan gayet iyi bir
şekilde yapılanları izliyorlardı.Hatta yapılanları Ak partililerden bile daha iyi
biliyorlardı. Fakat muhalif gözüyle, her yapılan işte bir bahane ve art niyet
bulmayı geliştirmişlerdi. Arkadaşlarından birisi: 'Zaten dünya gelişiyor. Gelişim
normal' dedi. Ama ne hikmetse bu kendiliğinden gelişim chp ve koalisyon
zamanlarında olmuyordu. Bulunduğu ortamdan sıkılmaya başladı. Eve gitmek için müsaade istedi. Arkadaşları: 'Eve mi?' dediler. İyi de bu sefer EVET demesi gerekiyordu. Ağzından çıkıverdi. EVET dedi. Arkadaşları dondu kaldı. 'Eve et, eve et lazımmış, kasaba uğrayacağım' diye basit bir kelime oyunu yaptı. Lakin olanlar olmuştu. Masadakiler epey bir bozuldu.
(devam edecek)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder