28 Temmuz 2013 Pazar

Zaman vicdana geldi.


Zaman vicdana geldi. / Turgay Urgur

(Gerçekleri yazmak size sadece düşman kazandırır. Aylar öncesinden bazı dostlarımızla aynı mevzuları konuştuğumuzda ve endişelerimizi dile getirdiğimizde onlar ‘her şeyin yolunda’ olduğunu hem düşünüyor hem de ısrarla iddia ediyordu. Ulusal çıkarların sağı, solu olmamalıdır. Bu yazı vesilesiyle öz-eleştiri yapması gereken birçok kişinin olduğunu düşünüyorum.)

Siz de tüylerinizin diken diken olmasını ve Pazar mahmurluğunu bir an önce üstünüzden atmak istiyorsanız Dumanlı’nın “Gel de kaygılanma” isimli yazısını okuyun veya dinleyin. Aboneler gazeteyi okumadıkları için gazete size ‘dinleme’ fırsatı da veriyor. İşimiz şaka, teknolojiye karşı falan olduğumuz yok. İsteyen dinlesin, isteyen okusun. Yalnız dinlerken veya okurken aklından gazetenin ve camianın (Dumanlı’nın tabiridir) ‘açılım’ ile alakalı şu ana kadar ki tavrını ve tutumunu yazıya paralel olarak zihninden ilerletsin.

Özetle;
Yazı; işlerin nasıl bir çıkmaza doğru ilerlediğini,  KCK yapılanmasının ülkemiz için ne kadar büyük bir tehdit olduğunu, Suriye’nin hiç de basite alınmaması gerektiğinden, uluslar arası tehdidin ne boyuta geldiğinden gayet güzel bir şekilde bahsediyor.

Bahsediyor bahsetmesine de insan ister istemez soruyor. Şimdiye kadar aklınız neredeydi? Başından itibaren açılımı bizzat siz ve sizin gibi düşünenler ülke insanına tozpembe bir şekilde anlatmaya çalışmadı mı? Yazının sonlarına doğruda ‘baskın hırsız’ misali başka yazarların olayları tozpembe göstermeye çalıştığından bahsediyor ya işte tam orası insana “pes” dedirtiyor. Yazıya ek olarak bu yazının neden yazıldığını anlatan 30 saniyelik Dumanlı’nın konuşması da mevcut. Dumanlı bir de sözel olarak derdimi anlatayım demiş.  Şeytan bu ya dürtüyor…. Bir  insan yazdığı yazıyı neden yazdığını söylemek gereksinimi hisseder?

Dumanlı işin teknik kısmına ne kadar hâkim olduğunu da yazısının neredeyse her cümlesinde göstermeye çalışmış. ‘Tebrikler’ diyorum. ‘Günaydın’ diyorum. PKK’nın neden 15 Ekim’e kadar süre verdiği ve işin psikolojik boyutu da harikulade anlatılmış.  Mit’in işe ne kadar hâkim olduğu falan örneklendirilmiş.

Yazıda tek eksik tüm bunların faili ile muhatabı. Bozacı ile şiracı.

Yazıyı okuduktan sonra insanın içinden şöyle diyesi geliyor. Açılım yok ki!, Yapan yok ki!, Sorun yok ki! İkiyüzlülük yok ki! Bu yazı yok ki!

El insaf! El insaf!

Madem bu işlere bu kadar hâkimdiniz ve hitap ettiğiniz,  gerektiğinde yönlendirdiğiniz çok geniş bir kitleniz var. Başından itibaren bu mevzuları neden realist bir biçimde insanlara anlatmadınız?

*       *       *

Kısacası doğruları söylemek her insana yakışmıyor.

*      *       *

Yazımı okuduktan sonra gazetede yayınlanan yazıyı okumanızı özellikle tavsiye ederim. Eğer zamanınız olursa bir de yazarın ve köşedaşlarının önceki yazılarını okuyun. Manşetlere bakmanıza gerek yok çünkü oralarda ne ‘açılım gerçeği’ nede başkası var.  İnsanların nasıl manipüle edildiğini, ikiyüzlülüğün nasıl bir şey olduğunu, kelime oyunlarını ve gizliden gizliye devam eden gazete siyasetini fark edeceksiniz.

*     *     * 

Bazı insanlar işler çıkmaza vurunca kendi kişiliklerini bulurlar. Gerçekleri konuşmak için illa ki son noktaya gelmeye gerek yoktur.  

*     *     *

Gönlüm arzu ederdi ki hepimiz öz eleştiri yapabilelim ve utanmadan, sıkılmadan zaman geçmeden ülke menfaatlerimiz için bir araya gelebilelim.


Turgay Urgur

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ANAHTAR GENÇLERİMİZDE

       Gençler, öğrencilerimiz, çocuklarımız şüphesiz hepimiz için en büyük değere sahip. Şehirlerimizi, sokaklarımızı, çarşılarımızı, okull...