Zaman vicdana geldi. / Turgay Urgur
(Gerçekleri yazmak
size sadece düşman kazandırır. Aylar öncesinden bazı dostlarımızla aynı
mevzuları konuştuğumuzda ve endişelerimizi dile getirdiğimizde onlar ‘her şeyin
yolunda’ olduğunu hem düşünüyor hem de ısrarla iddia ediyordu. Ulusal
çıkarların sağı, solu olmamalıdır. Bu yazı vesilesiyle öz-eleştiri yapması
gereken birçok kişinin olduğunu düşünüyorum.)
Siz de tüylerinizin diken diken olmasını ve
Pazar mahmurluğunu bir an önce üstünüzden atmak istiyorsanız Dumanlı’nın “Gel
de kaygılanma” isimli yazısını okuyun veya dinleyin. Aboneler gazeteyi
okumadıkları için gazete size ‘dinleme’ fırsatı da veriyor. İşimiz şaka,
teknolojiye karşı falan olduğumuz yok. İsteyen dinlesin, isteyen okusun. Yalnız
dinlerken veya okurken aklından gazetenin ve camianın (Dumanlı’nın tabiridir)
‘açılım’ ile alakalı şu ana kadar ki tavrını ve tutumunu yazıya paralel olarak
zihninden ilerletsin.
Özetle;
Yazı; işlerin nasıl bir çıkmaza doğru
ilerlediğini, KCK yapılanmasının ülkemiz
için ne kadar büyük bir tehdit olduğunu, Suriye’nin hiç de basite alınmaması
gerektiğinden, uluslar arası tehdidin ne boyuta geldiğinden gayet güzel bir
şekilde bahsediyor.
Bahsediyor bahsetmesine de insan ister istemez
soruyor. Şimdiye kadar aklınız neredeydi? Başından itibaren açılımı bizzat siz
ve sizin gibi düşünenler ülke insanına tozpembe bir şekilde anlatmaya çalışmadı
mı? Yazının sonlarına doğruda ‘baskın hırsız’ misali başka yazarların olayları tozpembe
göstermeye çalıştığından bahsediyor ya işte tam orası insana “pes” dedirtiyor.
Yazıya ek olarak bu yazının neden yazıldığını anlatan 30 saniyelik Dumanlı’nın
konuşması da mevcut. Dumanlı bir de sözel olarak derdimi anlatayım demiş. Şeytan bu ya dürtüyor…. Bir insan yazdığı yazıyı neden yazdığını söylemek
gereksinimi hisseder?
Dumanlı işin teknik kısmına ne kadar hâkim
olduğunu da yazısının neredeyse her cümlesinde göstermeye çalışmış. ‘Tebrikler’
diyorum. ‘Günaydın’ diyorum. PKK’nın neden 15 Ekim’e kadar süre verdiği ve işin
psikolojik boyutu da harikulade anlatılmış.
Mit’in işe ne kadar hâkim olduğu falan örneklendirilmiş.
Yazıda tek eksik tüm bunların faili ile
muhatabı. Bozacı ile şiracı.
Yazıyı okuduktan sonra insanın içinden şöyle
diyesi geliyor. Açılım yok ki!, Yapan yok ki!, Sorun yok ki! İkiyüzlülük yok
ki! Bu yazı yok ki!
El insaf! El insaf!
Madem bu işlere bu kadar hâkimdiniz ve hitap
ettiğiniz, gerektiğinde yönlendirdiğiniz
çok geniş bir kitleniz var. Başından itibaren bu mevzuları neden realist bir
biçimde insanlara anlatmadınız?
*
* *
Kısacası doğruları söylemek her insana
yakışmıyor.
*
* *
Yazımı okuduktan sonra gazetede yayınlanan yazıyı okumanızı özellikle tavsiye ederim. Eğer
zamanınız olursa bir de yazarın ve köşedaşlarının önceki yazılarını okuyun.
Manşetlere bakmanıza gerek yok çünkü oralarda ne ‘açılım gerçeği’ nede başkası
var. İnsanların nasıl manipüle
edildiğini, ikiyüzlülüğün nasıl bir şey olduğunu, kelime oyunlarını ve gizliden
gizliye devam eden gazete siyasetini fark edeceksiniz.
*
* *
Bazı insanlar işler çıkmaza vurunca kendi
kişiliklerini bulurlar. Gerçekleri konuşmak için illa ki son noktaya gelmeye
gerek yoktur.
*
* *
Gönlüm arzu ederdi ki hepimiz öz eleştiri
yapabilelim ve utanmadan, sıkılmadan zaman geçmeden ülke menfaatlerimiz için
bir araya gelebilelim.
Turgay Urgur
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder