31 Mart 2020 Salı

Dilek

Dilerim bu gönüllü inziva günlerimizde hepimiz ideolojik bağımlılıklarımızı bir nebze gözden geçiririz. Çünkü nedense böyle zor zamanlarda bu bağımlılıklar bir başka depreşiyor. Bir kısmımız düşüncesi gereği bu sürece imtihan veya ceza diyecek, birileri de tabiatın işidir diyecek. Çareyi tümden ilimde, külliyen dinde ya da her ikisinde birden arayanlar olacak. Kimsenin kimseyi fikir konusunda baskılamasına ve küçümsemesine gerek yok. Hayatlarımızı bu zıtlık üstünden şekillendirmeye ve daraltmaya da  ihtiyacımız yok. Asıl mesele; varsa bir düşünce, herkesin kendi inandığı düşüncesini savunabilecek kadar bilgisinin ve de bilgisinin yanında görgüsünün olmasıdır. Yoksa TV izlemeleri ve sosyal medya takipleri sonucu elde edilen argümanlar itibar kaybından başka bir şeye neden olmuyor. Demem o ki! Hakaret ve küçümseme dili ne aydına ne de münevvere yarıyor/yakışıyor. Sadece ve sadece sahibini kısır bir dalaşmanın içinde kızıştırıyor, oyalıyor.

Yıllar önce dizilerin Türkiye'de patlamaya geçtiği bir zamanda bir yapımcıya mikrofon uzatıldı ve 'Neden faydası olmayan, toplumu olumsuz etkileyen diziler yapılıyor da bilimsel ve faydalı programlar yapılmıyor?' diye soruldu. O günkü cevap bence çok manidardı. 'Biz toplum ne istiyorsa onu yapıyoruz.' dedi. O cevabı veren kişiyi her daim takdir etmişimdir. Çünkü onun o günkü cevabı bana başka konularda da ışık verdi. Şöyle ki: her ideolojik gazete ya da toptan gidersek medya aracı kitlesinin arzularını, duymak ve görmek istediklerini sunuyor. Yani onlar (öyle) hazırladığı ve sunduğu için izlemiyoruz, (öyle) sunulmasını istediğimiz için onları izliyoruz. Yılmaz Özdil'i okuyan Sözcü okuru için de, Engin Ardıç'ı okuyan Sabah okuru için de durum bundan ibaret. Bu bağlamda Fox'un ve Atv'nin farkı yok. İstediklerimizi verdikleri sürece onları izliyoruz. Gaza geliyoruz. Düşüncemizi geliştirmiyoruz, tarafgirliğimizi pekiştiriyoruz.

Üniversitede Muhammet Bakari Hocam, 'Gazete bilgi değildir. Bilgi kitaplardadır.' minvalinde bir cümle söylemişti. Şimdi bende buna ekleme yapmak istiyorum. TV bilgi değildir. Sosyal medya bilgi hiç değildir. Bilgi okunmayı bekleyen kitaplardadır. Okuyanlar bilir, okumayanlar ise ölünceye kadar manipüle olur, asimile olur. Ve de seyirci olur.

       

Muhabbet


Muhabbet kalplerimize yerleştirilmiş en güzel hediyelerdendir. O muhabbet ki kainatın var olmasının da sebeplerindendir. Şu alemin en kıymetli çekirdeği olan insan o muhabbetle huzur bulur. Kendi anlamını yakalar. Böylece sonsuz bir saadete layık bir vaziyette şu dünya süresini doldurur. Layık bir vaziyet ise sabır ile, dua ve düşünce ile, şuur ile elde edilir. Aslında bu kemallerin her birisi Allah'ın sıfatlarının insanlardaki tecellisidir.

Muhabbeti Halık'a yöneltmek gerektir. Çünkü Halık dışındakilere duyulan muhabbet insana ancak üzüntü verir. Başkasına duyulan muhabbet bile Halık için değilse faninin gidişiyle eleme dönüşür. Her fanilik içinde süresiyle mütenasip ayrılık acısı barındırır. Fani olanlar Allah için sevilirse Beka bulur. Yoksa hangi ana evlat acısıyla, hangi insan ölüm korkusuyla yaşayabilirdi ki?

Kalpdeki muhabbetin hemen yanı başında bir de havf vardır. Bu havf de Halık'a yönelik olmalıdır. Annesinin tokatından yine annesinin sinesine sığınan çocuk gibi insan her daim kalbindeki Allah'a karşı duyduğu havfdan yine Allah'a sığınmalıdır. Bu sığınış insanı aynı zamanda dünyalık korkulardan da muhafaza edecektir.

Kulluk gelecek nimetlerin başlangıcı değildir önceden verilmiş olanların şükrü ve tefekkürüdür. Yoksa kulluk Allah ve kul arasında maddi ve kıymetsiz bir pazarlık olurdu. Hal böyle iken başımıza gelen en mühim hadiselerden en küçüğüne kadar hepsini güzelce, sakince gönül süzgecimizden geçirmeliyiz. 

*      *       *

Allah'ım Seni anmayan ve aramayan ilimden, sabırsız ve neticesini kendi nefsince şekillendiren duadan bizleri koru. Musibetlerin sonunda bir an evvel tüm insanlık ıslah olsun. Çekilenler günahlarımıza keffaret olsun. Ne zaman biteceğini bilmediğimiz şu hayatlarımız sonsuz hayatlarımız için saadet vesilesi olsun. Bu gönüllü inzivada kırmamayı öğrenelim, dürüstlüğü ve adaleti hatırlayalım, zaten bitmiş ideolojilerden bir an önce kurtulup şuurlu kulluk ve hayırlı vatandaş olmayı yeniden gündemimize değil ömür demimizde alalım. Müslümanlık gibi İlahi bir payda, insanlık gibi ulvi bir ortaklık varken üzerlerimize yapıştırdıkları alt kimliklerle bir birimizi üzmeyelim.


Selamlar,
TURGAY URGUR



27 Mart 2020 Cuma

FELÇ SERİSİ 22


Yaşım 42,
Risk grubundayım.
Malum:
Şuur grubundan malulen çıkarıldık.
Kul grubunu ise hala aramaktayım.
Bedenler ki her haramı tattı,
Şüpheliler düşünce ile maç yaptı.
Kazanan elbette insan değildi,
Çünkü bu şeytanın en iyi bildiğiydi.
Zekat üstünden muhasebe,
Namaz arkasından iş(ler) çevrildi,
Oruç sanki her şeye mani gibi yedirildi,
Tüm doğa pes dedi,
Çünkü bu görülmüş bir cüret değildi.
İlim ve din karşı karşıya getirildi,
Oysa Allah’ın dini Allah’ın ilminden gayrı değildi.
En çok konuşan en bilgili diye ekran ekran gezdirildi.
Kitaplar sustukça,
Doğruluk pusturlukdukça,
Mefkuruler yoruldukça,
Dizi denilen zehir önce tattırıldı,
Sonra lafla tarttırıldı,
Amma ilk evvel bizden’lere sattırıldı.  
Kimi kime şikayet edesin?
Sen getiresin, sen isteyensin.
Hakime ne diyesin?
Günahına zorla sevap mı dedirtesin?
Amma az bir zaman kaldı iyi bilesin.
İmhitanlar evre evre,
Önce alaycı bir merak,
Sonra uzunca bir izlence,
Sayılar üstünden fikir yürütmece,
Kapı çalınınca,
Şokla beraber,
Çaresiz bir kabullenmeyiş.
Ve de ne yapacağını bilemeyiş.
En harbi titreyiş.
Mahşerin zerremsi bir provası,
Diller kendiliğinden konuşunca,
Kuzu kuzu bekleyiş.
Altın çıktı,
Benzin indi.
Bu kadar iniş çıkışa ruh dayanmazdı,
Çünkü onun maddiyatla işi olmazdı.
Kalpler ancak O’nu anmakla HUŞU bulurdu.
İlle de kulluk, ille de kulluk demeliydi,
Çok değil gönülden 5 vakit eğilmeliydi.
Her türlü maddiyat emanetti,
Malikül Mülkten gayri Sahip yoktu. 
Bunu bilmek en kolaydı,
Çünkü adı kul olmaktı.
Her şeyi O’na bırakmak,
Dua ile gayret ile O kapıyı çalmaktı.
Sabır ile beklemekti.
Eyüp’ü okumak,
Yunus (as) bilmekti.
Son Peygambere layık olmaktı.
Ömür zaten bitecek,
Kim bilir yanında ne götürecek,
Hal böyle iken,
İlle de kulluk, ille de kulluk demekti.
TURGAY URGUR

25 Mart 2020 Çarşamba

Evde kalalım

Evde kalalım.

Uzun zamandan beri bu kadar uzun süreler için kalmadığımız için nasıl kalınacağını unutmuş olabiliriz.

Hatırlamakta fayda var.

Mesela evde kaldığımız süre içinde ledün (batın) ilmini hatırlamalıyız. Bu ilim görünüşte akla ve düşünceye zıt gelebilir. Muhtemelen çünkü insani bir arayış ve sabırla elde edilebilecek bir ilimdir. Olaylar dış görünüşleriyle bizlere kötü görünebilir lakin içlerinde bizler için hayırlı neticeleri barındırabilirler.  Hz. Musa'nın Hz. Hızır ile yolculuğu Hz. Musa'nın bu ilmi arayışından olsa gerektir. Kehf suresindeki; derken kullarımızdan bir kul buldular ki,  kendisine tarafımızdan bir ilim öğretmiştik, ayeti bu konuyla ilgili referans olarak gösterilmektedir.

Aşağıdaki iktibas konuyu biraz daha açmaktadır.
Hz. Musa (as), Hz. Hızır’ın özel ilminden istifâde etmek için O'nun yanına gider. Beraber ibretli bir yolculuk yaparlar. Önce bir gemiye binerler, Hz. Hızır, gemiyi baltayla yaralı hale getirir, geri dönerler. Yolda giderken rastladıkları bir çocuğu, Hz. Hızır öldürür. Bir beldeden geçerken yiyecek isterler, kimse bir şey vermez. Hz. Hızır, beldeden çıkacakları zaman, yıkılmak üzere olan bir duvarı düzeltir. Hz. Musa (as), gördüğü olaylar karşısında dehşet içinde kalmıştır. Hz. Hızır, olayların içyüzünü şöyle açıklar:
'Gemi biraz daha yol alsaydı, ilerde korsanlar ele geçireceklerdi. Ben gemiyi kurtarmış oldum. Çocuk eğer yaşasaydı, salih anne-babasına zarar verecekti. Rabbin istedi ki, o çocuğu onlardan alsın. Onun bedeline daha hayırlısını versin. Duvara gelince, altında iki yetime ait hazine vardı. O hazineyi, ilerde o iki yetim bulmaları için böyle yaptım. Bütün bunları kendi arzumla yapmış değilim. Allah’ın emriyle gerçekleştirdim.' " (bk. Kehf, 18/60-82)

Benim bu ilimle ilgili bahsetmek istediğim asıl konu, Bediüzzaman'ın Lemalar isimli risalesinde geçen Hz Eyyüp (AS)'ın meşhur kıssası ve Bediüzzamanın bu kıssayı yorumlayış şeklidir.













20 Mart 2020 Cuma

Kızılcık

boy ölçüsü vermeye,
varsa iki söz söylemeye,
her şey boş ise beklemeye,
en azından seni görmeye geldim.

bahanesiz,
iradesiz,
ama sanma ki hissiz,
emin ol şikayetsiz,
rahat ol nefretsiz,
seni görmeye geldim.

kalmasın diye dargınlık,
içimdekilerin çoğu pişmanlık,
çünkü anlamını yitirdi varlık,
yaptıklarımı görmeye geldim.

yıktıklarımı,
sana bıraktıklarımı,
bana ait anılarımı,
görmeye geldim.

16 Mart 2020 Pazartesi

Korona

Yazmadık, konuşmadık bir ben kalmıştım. 

Biz de bir iki lafla zaman dolduralım. Nasılsa evlere, mekanlara sığındık.

İşin tıbbi yönünü anlatacak doktor değilim.

Her şeyden anlayan TV yorumcusu hiç değilim.

Ümitsizlik ve karamsarlık taraftarı da değilim. Tedbirden yanayım. 

Aman eksik olmasın. Tedbirden yanayım derken; maddi ve manevi bütün tedbirlerden yanayım. 

*    *    *

Bir musibet ki geldi çattı. Gözle görülmeyen bir mikrop tüm planları alt üst etti.

İnsanın acizliğini, çaresizliğini önüne koyuverdi.



*   *     *

Olasılık üstünden gidersek. Bir kişinin virüse yakalanması şimdilik milyonda 1'lerde falan geziyordur.

Ölüm ise kesin gelecek.

Tamam herkes ölecek; anladık da, o kaçınılmaz onu herkes biliyor da, konuyu saptırmayalım da,
sorun şurada: olasılık için bu kadar hazırlık var. Kesin için ise vurdumduymazlık var. Her daim hazır olanlara sözümüz yoktur takibi. Sözümüz benim gibi hazırlıksızlara.

*     *     *

İstesen de, istemesen de, kabul etsen de, etmesen de; dünyalık her şeyin sonu inanmaya dayanır. Yüce Yaratıcıyı bulmaya dayanır. Her nimet, her musibet yani hayata dair ne varsa 'imtihan' denilen kulun cüzi iradesi ve Allah'ın külli iraderisiyle örtülü bir süreçten ibarettir. Allah'a yaklaştırıyorsa imtihandır, uzaklaştırıyorsa cezadır.

Dualar ikiye ayrılır. Fiili ve kavli. Virüsün çaresini aramak fiilidir, söz ile kalp ile Allah'tan çare dilenmek sözlüdür. İkisi bir arada olursa çok güzeldir.

(Allah isterse bir ateist aracılığı ile de çözümünü buldurur, o kişi de bunun dünyalık mükafatını görür. Ama herhalde inanmadığı Allah'tan, inanmadığı Cenneti de beklemiyordur. Onun için birilerinin durmadan Müslümanlara; 'inananların çaresi inanmayanlardan geliyor.' diye laf sokuşturması mantıklı değildir. Biz; 'başımıza bu işler inanmayanlar yüzünden geldi, geliyor.' diyor muyuz?)

Fakat Çin'den geldiyse helal ve temiz gıdanın terkinden olduğu, ABD'nin işiyse tüm insanlığı hedef aldığı kesindir. Değil mi?   

*    *       *

eeee

*    *     *

esi

*     *     *

Ben, sen, o, her inanan; eğer inanıyorum diyorsa, evine, malına, canına önem verdiği gibi sonsuz hayatına da gereken önemi vermelidir. Her olaydan siyasi münakaşa malzemesi çıkarmak yerine kendisine pay çıkarmayı da düşünmelidir. Sabır nedir? İslamda temizlik nedir? Kul hakkı nedir? İlim nedir? Düşünce nedir? Nereden geldik ve nereye gidiyoruz? gibi soruları Kurani ve Sünnet bakış açısından bakmaya başlamalıdır. Evde durmadan TV izle, nereye kadar? Sosyal medyadan hiç çıkma nereye kadar?, Sağlık Bakanlığı ha hata yapacak ha yaptı diye pusuda bekle, nereye kadar?

*      *       *

Yoksa bu memleketin yorumu da bitmez, dünyanın sorunu da bitmez.

*     *       *

Sayısal veri olarak; namaz saatleri dışında, zekatın 1/40 oranı dışında rakkamlarda kimse hayatını kendi kendisine zindana çevirmemelidir. Altın düşer kalkar, benzin iner çıkar, faiz inşaallah bir gün tümden gider. Lakin ömür geri gelmiyor. Ne senin, ne evladının, ne de ananın-babanın ömrü geri gelmiyor.

*     *       *

Tıbbi tedbirleri herkes öğrendi. Az önce cemaatle namaz kılmaya bile ara verildi. Acizane ek olarak, HzYunus ve Hz. Eyüp As. kıssalarını ve dualarını tavsiye ederim.

*     *       *

Allah tüm insanları doğru yola iletsin ve görünür, görünmeyen belalardan korusun inşaallah. Bu musibet sonunda hayırlarla gelsin inşaallah. Helal ve haram en önemli gündem olsun, kul hakkı çiğnenmesin, hırsızlık olmasın, günlerimiz ilim ve dua ile bereketli olsun. Bombaların altında can veren çocukları anlayacak izanımız, hakkaniyetli konuşan fikirlerimiz ve bypass edilmemiş vicdanlarımız olsun. Sabahları namazlara kalkacak gücümüz, fakiri görecek şuurumuz, nefislerin altında köleleşmemiş iradelerimiz olsun. Ucuz siyasi münakaşalar def olsun, kem gözler kör olsun. İslam alemi her daim müreffeh, tüm dünya huzurlu olsun. İnsanlar ve cinler ancak Allah'a kul olsun. Kulluk bilinçli olsun. İnsanımız okusun, doğrunun ve güzelin peşinde olsun. 

*     *       *



T.urgur







   




12 Mart 2020 Perşembe

Helallik

Şehirlerin ruhu yoktur ama insanların vardır.

O ruhlar sabahları yola çıktığında çocuklarının tozlu yollardan, toz soluya soluya okullara gitmesinden sıkılırlar. Çünkü her ruhun temizliğe karşı haklı bir hassasiyeti vardır.

Aynı ruhlar çocuklarının çok kalabalık sınıflarda ders görmesinden meyus olurlar. Çünkü ruhlar ferahlık isterler.

Hele hele bütün ruhlar çocuklarının boğazından helal, temiz, hijyenik ve güvenilir gıdaların geçmesini isterler.

Ruhlar bu konuda ideolojik düşünmezler, taraf olmazlar. Dile getirmeseler de sessiz sessiz bir araya gelirler.

'Bir şey duymadım.', 'Bir şey bilmiyorum.', demek veya 'Görmezden gelmek.' hiç bir ruhu rahatlatmaz. Çünkü bedenler uyur ama ruhlar uyumaz.

*   *   *

Kuruşun ziyan olması, birilerine taviz verilmesi, zamanın israf edilmesi hep bozulmuş düşüncelerin neticesidir lakin cezayı ruh çeker, bedeli o öder. Vicdanlar ise savcı olur ve ruhu savunur; gözlerini uykusuz gecelerle, aklını hezeyanlarla, bedenini yorgunluklarla cezalandırır.


Allah aşkına, siz de bilirsiniz ki  her ruh boş konuşmalardan sıkılır. Nankörlükten nefret eder. Arsızlıktan utanır.

Ruhlar bu konuda din, dil, ırk ayrımı yapmazlar.

Bir alışverişteki kabalık, bir mekandaki düzensizlik, bir evdeki huzursuzluk her ruhu boğar. Çünkü ruhlar kendilerini ancak hakkaniyetli özgürlüklerde bulurlar. Özgürlük ise başıboşluk değil başın sahibini bilmektir. Oysa yüce Yaratıcı bize verdiklerinde ne kadar nazik, kurduğu alem ne kadar intizamlı ve huzurlu değil mi? Çünkü ruhların gıdasını, insanın hacatını en mükemmel O bilir. O'nun halifesi olan insana ise O'nun emirleri doğrultusunda yaşamak, üretmek ve hizmet etmek düşer.

Ruh ister ki hak yenmesin. Kötü söz duymasın. İnsanlar menfaatler uğruna ölmesin. Cehaletten dolayı kimse mağdur olmasın.

Ruh ister ki ihtiyaç sahiplerine ulaşılsın. Hastalara bakılsın. Aç ve yetimlere iyi davranılsın. Dünyalık işler onların görülmesine engel olmasın ve bir iyilik yapılırken kimse incinmesin.



İş döner dolaşır ve yine inanca gelir. Çünkü malumunuz ruhlar aleminde verilmiş bir söz vardır. Bu sözün kısacık dünya hayatında unutulması tüm dengeleri alt üst eder. Varlığın ve var olmanın anlamını ulvi bir değerden süfli bir seviyeye indirir. Hele bir de insan taklide başladı mı 'hayat' adeta ruhun pazarlandığı bir ticarethaneye döner. 'İnanıyor taklidi' içine 'çalışıyor taklidini', 'dürüst taklidini' alıverir ve devamında Allah'ı kandırma niyetinin önüne kulu kandırma paravanı çekilir. Ve devamında içkiyle, kumarla, fuhuşla, şan ve şöhretle, hırsla 'ölüm' görmezden gelinebilir ama bilmezden gelinemez. Bu bağlamda kimi zaman ölümü en iyi bilenler intihar edenlerdir çünkü ölü gibi yaşamaktansa gerçekten ölmek ya da ölebilmek bir irade beyanıdır. Çünkü onlar haramla hayatın bir tadının ve manasının olmadığını bizzat yaşamışlardır. Haramları deneye deneye bitirmişler ve belki de utançlarından veyahut çaresizliklerinden kendilerince yokluğu tercih etmişlerdir. Özellikle savaş suçu işleyenlerde bu süreç çok görülmüştür.

Elbet ölmeden evvel bir çaresi vardır. Düşünceleriniz ruhlarınızdan 'helallik' alır ve en azından gerisi mahşere kalır. Çünkü işin içinde sadece sizin ruhunuzun değil koskoca bir şehrin insanlarının ruhlarının  'hakkı' vardır.

Unutmayın! Şehirlerin ruhu yoktur ama insanların vardır.



  

8 Mart 2020 Pazar

hayat 8

Çocuklarıma her baktığımda 'ebedi hayat' aklıma gelir. Ben gideceğim, onlar arkamdan gelecek. Veya Allah imtihan etmesin tersi olacak. Kabir denilen bir alemde dirilmeyi bekleyeceğiz. Bekleyenlerle beraber sabr edeceğiz. Sabır etmeyi öyle bir yaşacağız ki öğreneceğiz.

6 Şubat 2020 Perşembe

Mekanik Hesaplaşmalar



Mühim sorular bir kenara atılınca veya hiç açığa çıkarılmak istenmeyince ortaya mekanik hesaplaşmalar çıktı. Meydan onların oldu. İnsan tüm hayatını bu mekanik hesaplaşmalara adadı. Lakin emsallerinin elde edemediği gibi o da bir  netice elde edemedi. Çünkü öyle bir olasılık yoktu. Çünkü var olma nedeni bu tür hesaplaşmalar neticesinde bir sonuca varmak değildi.

*    *   *

Nereden geldim?Nereye gidiyorum? Ve neciyim? gibi soru kısmı net ve kısa; cevap kısmı ise cevaptan ziyade ya da anlamdan öte ve ya anlamanın dışında pratikle, uygulamayla ilgili üç önemli sır öncelikle görülmeyi sonrasında ise çözülmeyi bekliyordu. İşin bir yönü de başkalarının  bu cevapları bulmasının bir şey ifade etmemesiydi. Her birey kendisi için kendince bulmalıydı. Bu noktada başkaları zaman kazandırıcı ve işimizi kolaylaştırıcı olabilirdi ama bulmak ve bulmamak arasındaki seçim irade göstermekten ibaretti. Bu bağlamda 'kader' kulun istediğini adeta Allah'ın yaratmasıydı. Kin dileyen için kin, nur dileyen için nur var oldu. Var oldu ki! Yarın kimse ben bunu istemedim diyemezdi. Daha da basite indirgersek: gitmek istedik götürüldük. İyiyi konuşmak istedik konuşturulduk. Birisine hayır yapan istedik yaptırıldık. Götürüldük, konuşturulduk ve yaptırıldıkdaki ince farkı isteyip de konuşamayanlardan, isteyip de yiyemeyenlerden sorabilirsiniz. Evet bizi sorunlu kılan iyi ve kötü arasındaki tercihimizde mevcuttur.

*    *    *


Anlamından çıkıp, cismi üzerinde yoğunlaşan insanın/insanlığın, yine aslında (insanın)anlam'ından kaynaklanan isteklerinin salt maddi bir yaşam mantığı içinde kendi dışındakilere karşı toplu müdafaa haline getirilmesine 'mekanik hesaplaşmalar' diyorum.   

*    *    *

Mekanik hesaplaşmalar çünkü insan kendi iradesiyle bu hesaplaşma mekanizmasının parçalarına sirayet ediyor ve varlığını bu mekanizmada elzem görüyor. 'Çalış, kazan ve harca' bu mekanizmalara en iyi örneklerdendir. Bugün zaruri olan yeme ve uyuma dışında 24 saatin çalış, kazan, harca için dizayn edildiğini görürüz. Bu minvalde ilk okul öğrencisinin arkadaşının önüne geçmek için bilgisini saklamaya çalışması veya kıskanması mekanik bir hesaplaşmadır. Çünkü aile ve çevre çocuğa bu hesaplaşmayı telkin eder. Şirkette çalışan üstün, astın palazlanmasına müsaade etmeyişi; astın da üstünü ekarte etmek için fırsat kollaması mekanik bir hesaplaşmadır. Bunun yerine olması gereken, anlatılması gereken ise yardımlaşma ve dayanışma mantığıdır. Yani insanın insanın rakibi olmadığını anlatmaktır. Malumunuz üstünlük takvadadır, yoksa takva üstünlükte değildir.

*     *    *

Büyük dişlinin çalışmasını sekteye uğratmak için küçük dişlinin dişlerinin bir tanesindeki aşınma bile etkili olacaktır. Ki bu etkinin uyarı niteliğinde şöyle bir anlamı vardır. Unutma! Küçüğüm ama bana ihtiyacın var. Menfaat ve çalışmanın bu şekilde birbirine muhtaçmış gibi sunulması bugün ilerlemenin de önündeki en büyük engellerdendir. Çünkü bu mantıkta halkların değil şahısların faydaları ön plandadır. Maalesef son yıllarda fazlasıyla gördüğümüz her ihaleye bir şekilde tutunma mantığı, verdiklerini sonradan çıkartma sinsiliği veya mekanizmada uygun çalışabilecekleri ile ilerleme dürtüsü hem toplam kaliteyi hem de toplum kalitesini düşürmüştür.

*     *      *

Sözlük mekanizma için 'Belli bir sonucu sağlayacak biçimde, karmaşık olarak düzenlenmiş organlar ya da parçalardan oluşan bütün.' der. Diyorum ki! Nefsani yaşama arzusu bizleri birer mekanizma parçalarına dönüştürdü. Hayatın gayesi kapital üretmeye indirgendi. Kapital üretmenin yegane yolu her şeyi 'değer' boyutundan çıkarıp 'katma değer' mertebesine düşürmekti. Bu nedenle savaşta ölen masum çocuk ABD için bir şey ifade etmez. Bu bağlamda üretmeyenle, kendisini sömürtmeyenle hesaplaşılır. Sistemden çıkartılıp yerine yenisi konulur. Bu yüzden sistem parçası olmak için değişmeyen atılır.

*     *      *

İşlerimize, günlük yaşantılarımıza ve de hayatlarımızın bütününe baktığımızda öznel bir etkimizin değil de nesnel getirilerimizin değeri üzerinden bir kurgunun olduğunu görürüz. Sene sonunda öğrencinin aldığı not bir sene boyunca öğrendiklerinden daha çok ön plandadır. Emekçi unutulmuş. Üretenin istekleri görülmemiştir. Kitabı yazmak değil satmak önemli olmuştur. Bilen değil ağzı laf yapan TV'de boyun yanında soy göstermiştir. Toplumun çoğunluğu kaybederken bugün bir medya kuruluşu sadece duygu ve düşünce manipülasyonları üzerinden büyük şehirlerin bile bütçelerini geçen rakamlarla işler yapmaya başlamıştır. Bu bağlamda; aslında sanallık, aslında ihtiyacım olanın kendime yine kendi paramla tekrar ve tekrar sunulması, aslında bir şekilde taraf olduğum düşüncenin bile durmadan-bitmeyecek gibi gözümün içine içine sokulması mekanik hesaplaşmanın geldiği boyutu bizlere göstermektedir.

*     *      *

Zıtların tek çareymiş gibi önümüze getirildiği zamanlardayız. Fox TV Atv'nin veya tersi, tesettür mini eteğin veya tersi; sanki birbirlerinin birer zehir-panzehir alternatifleriymiş gibi sunuluyor. Bu sunumda özellikle nefret dili kullanıyor ki insanlar düşünmek yerine duygusal davransın. Bugün neredeyse çoğu ülkenin bir birine düşman 'tarih anlatımları' vardır. Düşman kahramanları, düşman efsaneleri ve de düşman fikirleri vardır. Taraf olmak zorunda değiliz.İllaki birisini dinlemek zorunda değiliz. Eğer her iki düşüncede benim öznelliğimi kendi mekanik hesaplaşmaları içinde yok etmek ve beni sadece maddemle değerlendiriyorsa düşünen insanlar olarak biz de illaki bir yana dayanmak zorunda değiliz. Karşımızdakinin iyi insan olması veya iyi insan olma gayreti bile bir araya gelmek için yeterlidir. Bugün en büyük ve ayakta durmayı başaran Devletlerin veya kurumların veya ailelerin müşterek hisler paydasında birleştiğini görürüz. Aksine düşünceleri kutuplaştırılmış olanların ise bugün paramparça edildiğini tüm İslam alemi seyretmektedir.


*      *         * 



T.URGUR 


27 Ocak 2020 Pazartesi

aşk

ben ilk defa aşık oldum,
sarhoştum,
üşümüştüm,
Çok üşümüştüm.
ve ölümden çok korkuyordum,
geceleri duvarlarla konuşuyordum,
uyuyamıyordum,
uyumak istemiyordum.

ben ilk defa aşık oldum,
sonunu bilmek istemediğin  hikayeler yazdım,
merak içinde meraklar buldum,
sadece onun yanında oldum,
bakışarak konuştum,
o varken;
'ah zaman geçmesin' dedim.
o yokken
'ah zaman geçsin' dedim.
uyuyamıyordum,
uyumak istemiyordum.

ben ilk defa aşık oldum,
çok düşündüm,
kimseye anlatmadım,
Çaktırmadım,
içimde yaşadım,
İçimde yaşattım.
ne küstüm,
Ne kızdım
Çünkü ben ilk defa aşık oldum.
uyuyamıyordum,
uyumak istemiyordum.

ben ilk defa aşık oldum,
yollara indim,
sokak sokak koşturdum,
yazdım,
çizdim,
yırttım,
attım,
duvarları yumrukladım,
kimseye anlatmadım,
kimseye anlatmam,
bir ben bildim,
kendi kendime çok konuştum,
uyuyamıyordum,
uyumak istemiyordum.

ben ilk defa aşık oldum,
uyuyamıyordum,
uyumak istemiyordum.











2025 Açılış Konuşmam

 İnsan neyi özler? Sevgiyi, huzuru, barışı, başarıyı, umudu özler. Bunun en doğru yerlerinden birisi Siz sevgili çalışkan, dürüst ve güzel a...