17 Şubat 2023 Cuma

GÜNÜMÜ YORANLAR ( REVİSON)

 

Bu yazı birbirine geçiş sağlayan 4 kapıdan oluşur. Her kapı açık ve aralıktır. Çalmadan girilir. İsteyen sonuna kadar açabilir.
(Kapı 1)
İnsan OKUdukları olur.
Yazdıklarını olmak ister.
Okumadıklarına düşman olur.
Bazı insanlar okuduklarını okutmak isterler.
Bazıları okumadan yazmak ister.
Bir de insanın duydukları vardır.
Asıl baş belası işte bu duyduklarıdır.
Duyulanlar gerçekse can yakar,
Yalansa yoldan çıkarır.
Duyum vesveseyi insanın kulağından alır ve kalbine yerleştirir. İçeriği bilinmeyen her vesvese büyür ve insanın huzurunu kemirir. Vesvese ve duyum ancak ilim (bilmek) - doğrusunu bilmekle- kaybolur. Yok olur.
Bundan dolayı elin(yabancı) sözünü, elin hükmünü hemen hakikat bellememek gerekir. El; bugün namazla, oruçla, zekatla, hacla ilgili illaki bir şeyler söyler. Bol bol yorum yapar. Kişisel mülahazalarını da, kısır fikriyatını da her konunun içine katar. Müslümanın yapması gereken ise Kuran’a, Sünnete müracaattır. Bir bilenden sormaktır.
Bir de insanın konuştukları vardır.
İnsanın konuştukları ancak ‘KONUŞAN’ kadar gerçektir,
Ancak konuşan kadar içtendir,
Çünkü insan konuşurken; sürece sadece ağzı, dili ve dudakları dahil değildir;
Gözleri de işin içindedir; yüzü de, elleri de , bedeni de işin içindedir.
Ve ‘konuşulanın hakikatını’ sözden ziyade beden ifade eder.
Onun işin söz kadar göze de bakmak gerekir.
Ellere çok dikkat etmek, alnı ise hiç ihmal etmemek gerekir.
(Kapı 2)
İnsan okudukları olur. Ama tek okunan kitaplar değildir. Hayat okunur, tabiat okunur. Başka insanlar okunur. Madem hayat kısadır. Bu kısa hayatı çirkin ve faydasız okumalarla doldurmamak gerekir.
İnsan yazdıklarını olmak ister. Çünkü insan zamana, hayata ve ölüme ‘hayal’ ile bağlanır. Umut ile sarılır. Benliğinden öte benlikleri, olmayan kendisini, olmak istediği her bir şeyi, oldurmak istediklerini yazar da yazar.
Yazı hep kalemle olmaz. İnsan bazen yürüyerek yazar, bazen bakışlarını uzaklarda yorarak yazar. Bazen en sessiz ve gizli ortamlarda gözleri kapalı uzun uzun, usul usul yazar.
Kalemsiz yazar çünkü sadece kendisi bilsin ister. Çünkü istediği an silivermek, yok etmek ister.
İnsanlar okumadıklarına düşman olur. Çünkü okunmayan bilinmeyendir. Bilmediğin birisine, varlığının nedenini idrakine yerleştiremediğin bir hayata ve tabiata ‘düşman’ olman gayet normaldir. Bugün ne kadar birbirine zıt fikir, birbirini ‘öbürü’ gören, henüz birbirlerini tanımadan bir diğerinden nefret eden binler , onbinler varsa hepsinin yegane eksiği karşısındakinin okuduğunu okumaması, karşısındakinin dünyasını anlamak istememesindendir.
Bir de insanın başının belası duydukları vardır. Bugün maalesef ortak müştereklerde bir türlü buluşamanın ve karşılıklı sabrı, saygıyı tesis edememenin nedeni duyum’dur. Medyada gördüklerimizi de aman! ‘görme’ olarak düşünmeyin. Onlar görsele bulanmış duyumlardır. Çünkü bize hakikat hiç bir zaman gösterilmez. Gördüğümüzü sandıklarımız aslında hep duyum hanemize kayıt edilir. İşin daha da daha da ilginci medya dediğimiz göstermek istediklerini duyurmaz, DUYMAK istediklerimizi GÖRSELLEŞTİRİR. Toplumun yaşamak( deneyimlemek) isteyip de gerek iç gerekse dış baskılardan dolayı yaşayamadıklarını GÖRSELLEŞTİRİR. Bundan dolayı çarpık ilişkilerin olduğu bir dizi film veya program, kısa yoldan zengin olmayı anlatan bir haber izlenirken ‘birilerinin’ açık ağızlarının suyu akar.
Bir de insanın KONUŞTUKLARI vardır. Terazide en ağır basacaklardan birisi KONUŞULANLARDIR. Çünkü konuşulanda mesuliyet vardır.
(Kapı 3)
Oysa insana NE MUTLU ki! aslında Cenab-ı Hakkın nazlı ve niyazdar bir kuludur. Halıkın dergahında GÜCÜ GÜÇSÜZLÜĞÜNDEN gelir.
Asıl Sahibinin Kudretine iltica ettikçe dertlerinden, geçim ve geçinme kaygılarından kurtulur. Maişet derdi için ibadatını terk etmez. Bu dünya hayatının uhrevi hayatını kazanmak için verilmiş bir talimgah olduğunu bilir.
Namazını kılar, orucunu tutar, zekatını verir ve gerisini Allah’a bırakır.
Ne mutlu! Kulluğunu okuyup, kulluğunu yazanlara, hakkı dinleyip, hakikatı konuşanlara.
(Kapı 4)
Çok kitap okumuşlara, en çok satan kitapları yazanlara, dünyanın neredeyse her yerine gitmişlere, her türlü farklı lafı duymuşlara, konuşurken alkıştan boğulmuşlara bir bak!
Eğer yapılanlarda O’nun Rızası varsa her biri elmas değerindedir. Yoksa ölüyü mezara kadar takip edip geriye dönenler kadar değerlidirler.
Evet malı ve ailesi ölüyü mezarına kadar takip eder ama onunla sadece amelleri kalır.
Okunanlar, yazılanlar, duyulanlar ve konuşulanlar elbette birer ameldir.
Kitap ne demişti:
“Eğer ölümü öldürüp, zevali dünyadan izale etmek ve aczi ve fakrı beşerden kaldırıp, kabir kapısını kapamak çaresi varsa, söyle dinleyelim. Yoksa sus!… Kainat mescid-i kebirinde, Kur’an kainatı okuyor. O’nu dinleyelim. … O nur ile nurlanalım. … Hidayetiyle amel edelim. … Ve O’nu vird-i zeban ( dilden düşmeyen, devamlı tekrarlanan) edelim… Evet, söz O’dur. Ve O’na derler. Hak olup, Hak’tan gelip, Hak diyen ve hakikatı gösteren ve nurani hikmeti neşreden O’dur!…”
Selam ve Dua ile,
Turgay Urgur

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ANAHTAR GENÇLERİMİZDE

       Gençler, öğrencilerimiz, çocuklarımız şüphesiz hepimiz için en büyük değere sahip. Şehirlerimizi, sokaklarımızı, çarşılarımızı, okull...