günah
gün ve ah
bir günah demek
her gün çekilen bin ah demek.
turgay urgur
bazı günahlar vardır ne tövbeler ne sadakalar acısını dindirmez,
her gün azap olur,
bir lokma ekmeği bir bardak suyu sindirmez.
diyet üstüne diyet ödersin,
dert üstüne dert çekersin.
kimsenin bilmesine gerek yoktur,
sen herkese baktığında ne hikmetse günahından başka bir şey görmezsin.
ölsem de kurtulsam bile diyemezsin,
çünkü o günah var ya o günah,
ölürken bir şehadeti bile sindirmez sana.
ne cesaretin kalır ne şecaatin,
haklı olsan bile susarsın,
bilsen bile konuşamazsın.
anca utanırsın,
anca sıkılırsın,
anca irade sersemi olursun,
arada sırada kendini biraz toplar gibi olursun,
tam sil baştan diyecekken,
o günah var ya o günah,
usuldan kulağına yanaşır,
(iki kelimecik)
'ne yüzle?' deyiverir,
çaresiz pes edersin.
yine küçülürsün.
hayat böyledir Evlat!
bin gönül yapsan bile bir gönül kırdın mı anlamı olmaz,
ruhun kirlendi mi zemzemle yıkansan faydası olmaz.
sen sen ol!
konuşma,
bakma,
yeme,
mümkünse büyüme.
haram konuşma,
harama bakma,
haram yeme,
büyümemek elinde değilse bile,
mümkünse kendi kendine yaşa.
ve kendinden başkasına bulaşma,
hayat böyledir Evlat!
şükrünü edebileceğin kadar hayat dile,
zekatını verebileceğin kadar mal dile,
yoksa;
onur dilenirsin,
yoksa huzur dilenirsin,
kimse de derdine olamaz.
günah
gün ve ah
bir günah demek
her gün çekilen bir ah demek.
hayırlı Ramazanlar.
30 Nisan 2020 Perşembe
28 Nisan 2020 Salı
kim
beden uyur, ruh gezer.
ruh uyursa beden ele hizmet eder.
düşmekten düşmeye fark var,
kendi düşen kalkmasını öğrenir,
kendini düşüren asla kalkamaz.
zaman izin verir ama öğretmez,
insanlar ise sadece izler,
seni sen yapan ise kararlarındaki izler.
hayatı soranlara deki:
hayat: iyiyi istemekten, kötüyü yapmaktan ibarettir.
bin yıl yaşasanda gerisinde başka bir şey bulamazsın.
Nuh'un oğlu,
Lut'un karısı,
Hud'un kavmi de bulamadı.
kem gözlerde yemler,
yem sözlerde kemler gizlenir,
görmesini değil beklemesini öğrenmelisin,
çünkü seni terk etmeyen tek dostun sabırdır.
ki! Allah sabrı tavsiye eder.
gördükçe acı çekersin,
ama sabrettikçe kemlere acı çektirirsin.
susmak birinci derstir,
konuşmak çok sevildiğinden,
dersi geçen neredeyse yoktur.
Taif dönüşü acı bir susma vardır,
Hira'da,
Sevr mağarasında,
Mekke'nin fethinde,
hep susma vardır.
herkes bilir,
oruçta susma vardır,
namazda susma vardır,
çünkü insan sustukça Allah konuşur.
ne düne ne yarına bak,
dünü tövbe,
yarını dua ile hayatına kat.
bugün doğdun farz et,
çünkü her farzın bir doğumdur,
kulluğundan gerisi boğumdur.
hayatı değil ölümü anlamaya çalış,
saniyeler ölüyor,
günler ölüyor,
sevdiklerin ölüyor,
sen, ben, herkes ölüyor,
Çünkü O'dur "Yuhyî ve yumît",
ve bilmeni ister nedir? "Yuhyî ve yumît"
Ve o 'bilmek' dediğin ne çok gezmektir,
ne de çok okumaktır.
Ah o 'bilmek'... O'nu görmeden sevmek,
O'nu görmeden inanmaktır.
turgay urgur
ruh uyursa beden ele hizmet eder.
düşmekten düşmeye fark var,
kendi düşen kalkmasını öğrenir,
kendini düşüren asla kalkamaz.
zaman izin verir ama öğretmez,
insanlar ise sadece izler,
seni sen yapan ise kararlarındaki izler.
hayatı soranlara deki:
hayat: iyiyi istemekten, kötüyü yapmaktan ibarettir.
bin yıl yaşasanda gerisinde başka bir şey bulamazsın.
Nuh'un oğlu,
Lut'un karısı,
Hud'un kavmi de bulamadı.
kem gözlerde yemler,
yem sözlerde kemler gizlenir,
görmesini değil beklemesini öğrenmelisin,
çünkü seni terk etmeyen tek dostun sabırdır.
ki! Allah sabrı tavsiye eder.
gördükçe acı çekersin,
ama sabrettikçe kemlere acı çektirirsin.
susmak birinci derstir,
konuşmak çok sevildiğinden,
dersi geçen neredeyse yoktur.
Taif dönüşü acı bir susma vardır,
Hira'da,
Sevr mağarasında,
Mekke'nin fethinde,
hep susma vardır.
herkes bilir,
oruçta susma vardır,
namazda susma vardır,
çünkü insan sustukça Allah konuşur.
ne düne ne yarına bak,
dünü tövbe,
yarını dua ile hayatına kat.
bugün doğdun farz et,
çünkü her farzın bir doğumdur,
kulluğundan gerisi boğumdur.
hayatı değil ölümü anlamaya çalış,
saniyeler ölüyor,
günler ölüyor,
sevdiklerin ölüyor,
sen, ben, herkes ölüyor,
Çünkü O'dur "Yuhyî ve yumît",
ve bilmeni ister nedir? "Yuhyî ve yumît"
Ve o 'bilmek' dediğin ne çok gezmektir,
ne de çok okumaktır.
Ah o 'bilmek'... O'nu görmeden sevmek,
O'nu görmeden inanmaktır.
turgay urgur
24 Nisan 2020 Cuma
Kötülüğü kim emrediyor?
Malumunuz hani durmadan kötülüğü emreden 'nefs-i emmare' var ya, herhalde belirli süre sonra kötülüğü emretmesine gerek kalmıyor. Çünkü onun yerini 'stabilite' ve 'geriye dönüş(ler)' ve 'bir öyle bir şöyleler' alıyor. Durum böyle olunca yeni kötülüklere gerek kalmıyor. Muhtemelen şeytan bile boşu boşuna enerji harcamayı sevmiyor. Sistemi bir defa kuruyor gerisini biz insanlara bırakıyor.
Mevzu derin. O kadar derin ki inanın ben de nereden başlayacağımı bilmiyorum.
İşin içinde salgına dönüşmüş bir pısırıklık var. Bile bile ve ısrarla hata yapmak var. Hatadan utanmamak var. Bizden diye yanlışları savunma var. Onlardan diye her yapılanı eleştirme var. Haramdan kazanılmış paranın, 'mülkün zekatını vermeye çalışıyor gibi görünerek' acınacak bir kandırmaca var. Dahası; doğruyu kimse söylemek istemiyor. Ama yine de inanıyoruz. Yani kendimizi çok iyi kandırıyoruz. İyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak yerine olup biteni durmadan izlemek var. Bol bol susmak var. Yani özetle 'izlemeye' ve 'susmaya' sabitlendik.
Yine de...İnanan insanlar ya da inanmaya çalışan veya daha güzel bir tabirle inanmayı öğrenmek isteyen insanlar merak ediyor.
Neler kul hakkına giriyor? Neler ayıp? Neler haram? Veya haberimiz olmadı da bunlar değişti mi?
Mesela; tüm dünyada fakirlik ve açlık varken, birileri yıldan yıla et görürken TV'lerin yemek gezgini programlarını nasıl izah edersiniz? Yani 'Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir.' diye hadisimiz var iken tüm yenilenin-içilenin hem Medyada hem tüm diğer ortamlarda ifşa edilmesini nasıl açıklarız? Kul hakkı mı? Ayıp mı? Veya normal mi? Veya olabilir mi?
Bir yandan çocuk istismarını kınayacaksın, kadın cinayetlerini eleştireceksin ama sonrasında neredeyse her TV kanalının aile yaşantısını baltalayan dizi, program ve benzerlerini yapmasına izin vereceksin. Bu durumu inancın içindeki hangi yorumlarla açıklayacağız? Harbiden medyanın günahları, ayıpları, mekruhları neden Hocaların hiç gündemi olmuyor? Kelamcılar, fıkıhçılar, içtihatçılar bu konularda neden bir şey demiyor? İşin özü 'Biz' bu düzenin neresindeyiz?
Mesela vergiden çalmayı marifet biliyoruz ama başkalarının verdiği vergilerden yapılmış okula, hastaneyi gitmeyi hak görüyoruz. Yani bir şöyle, bir böyle inanmak istiyoruz. Harbiden biz kimi kandırıyoruz?
İş vermeye gelince hesap içinde hesap yapıyoruz. Bu zekat konusunda da böyle, vergi konusunda da böyle, sadaka konusunda da böyle, çalışanımıza verdiğimiz maaş konusunda da böyle.
Başta 'stabilite' demiştim ya... Artık belirli süre sonra vicdanlarımızın, inanışlarımızın tasvip etmediği yaşantı şekillerini hayatlarımızın merkezi yapıyoruz. Mazeretimiz ise 'başkalarının da' öyle konuşup, şöyle yaşaması. Diyoruz ki: Herkes bunu yapıyor. Dayanak noktamız 'herkesin yaptıkları' oldu. Allah aşkına bu hesap kimi kurtarır?
Neyse...
Herkese hayırlı Ramazanlar,
Mevzu derin. O kadar derin ki inanın ben de nereden başlayacağımı bilmiyorum.
İşin içinde salgına dönüşmüş bir pısırıklık var. Bile bile ve ısrarla hata yapmak var. Hatadan utanmamak var. Bizden diye yanlışları savunma var. Onlardan diye her yapılanı eleştirme var. Haramdan kazanılmış paranın, 'mülkün zekatını vermeye çalışıyor gibi görünerek' acınacak bir kandırmaca var. Dahası; doğruyu kimse söylemek istemiyor. Ama yine de inanıyoruz. Yani kendimizi çok iyi kandırıyoruz. İyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak yerine olup biteni durmadan izlemek var. Bol bol susmak var. Yani özetle 'izlemeye' ve 'susmaya' sabitlendik.
Yine de...İnanan insanlar ya da inanmaya çalışan veya daha güzel bir tabirle inanmayı öğrenmek isteyen insanlar merak ediyor.
Neler kul hakkına giriyor? Neler ayıp? Neler haram? Veya haberimiz olmadı da bunlar değişti mi?
Mesela; tüm dünyada fakirlik ve açlık varken, birileri yıldan yıla et görürken TV'lerin yemek gezgini programlarını nasıl izah edersiniz? Yani 'Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir.' diye hadisimiz var iken tüm yenilenin-içilenin hem Medyada hem tüm diğer ortamlarda ifşa edilmesini nasıl açıklarız? Kul hakkı mı? Ayıp mı? Veya normal mi? Veya olabilir mi?
Bir yandan çocuk istismarını kınayacaksın, kadın cinayetlerini eleştireceksin ama sonrasında neredeyse her TV kanalının aile yaşantısını baltalayan dizi, program ve benzerlerini yapmasına izin vereceksin. Bu durumu inancın içindeki hangi yorumlarla açıklayacağız? Harbiden medyanın günahları, ayıpları, mekruhları neden Hocaların hiç gündemi olmuyor? Kelamcılar, fıkıhçılar, içtihatçılar bu konularda neden bir şey demiyor? İşin özü 'Biz' bu düzenin neresindeyiz?
Mesela vergiden çalmayı marifet biliyoruz ama başkalarının verdiği vergilerden yapılmış okula, hastaneyi gitmeyi hak görüyoruz. Yani bir şöyle, bir böyle inanmak istiyoruz. Harbiden biz kimi kandırıyoruz?
İş vermeye gelince hesap içinde hesap yapıyoruz. Bu zekat konusunda da böyle, vergi konusunda da böyle, sadaka konusunda da böyle, çalışanımıza verdiğimiz maaş konusunda da böyle.
Başta 'stabilite' demiştim ya... Artık belirli süre sonra vicdanlarımızın, inanışlarımızın tasvip etmediği yaşantı şekillerini hayatlarımızın merkezi yapıyoruz. Mazeretimiz ise 'başkalarının da' öyle konuşup, şöyle yaşaması. Diyoruz ki: Herkes bunu yapıyor. Dayanak noktamız 'herkesin yaptıkları' oldu. Allah aşkına bu hesap kimi kurtarır?
Neyse...
Herkese hayırlı Ramazanlar,
13 Nisan 2020 Pazartesi
Davutoğlu'ndan CHP'ye
Sayın Davutoğlunun iktidar olamaması için çok neden var.
Mühimleri:
Gülün yanında ve/veya bazen arkasında yer aldı. Çok yanlış bir konumdu. Türk seçmeninin hafızası gayet iyidir. Türk seçmeni oy kullanırken çok hızlı bir şekilde geçmiş defterleri karıştırır. Bizim insanımızın eski defterleri atmama gibi bir huyu vardır.
Bir diğeri konuşurken arkada kitapları kullanmasıdır. Hiç mi danışman kullanmıyor? Tabi ki de kullanıyordur ama bu husus onların görebileceği bir detay değil. Çünkü danışmaları Türk seçmenini bilmiyor. Kitap mevzusunu merak edenler olursa sonra anlatabilirim.
Partinin amblemi ciddi sorun. Meyvesiz ağaç. / Meyvesiz ağaç yaprağı. Özensiz, anlamsız seçilmiş.
Başka bir neden seçtiği konular. Şu an memleketin derdi olan işler değil. Portakal zamanı karpuz fiyatının anlamı yoktur. Partinin gündem sorunu var. Geriden geliyor.
Türk siyasetini(Türk insanını) Demirel çözmüştür. Geldiği yer çok önemli. Her zaman iktidara adaydır. Özal söylemleriyle 1 , 2 defa kazanmıştır ve icraa etmiştir. Kafasındakilerinin bir kısmını gerçekleştirebilmiştir. Ki programının adı 'İcraatın içinden' di. Geldi. Başardı. Ama kendi ifadesiyle 2 hataya kurban gitti. Mesut Yılmaz hazıra konmuştur. Malum hazıra dağ dayanmaz. Tansu Çiller Rahmetli Demirel'i dinlediği sürece kazanmaya yaklaşmıştır. En dahisi ve en faydalısı Erbakan olacaktı ama müsaade etmezlerdi. Nitekim etmediler. Hem düşünmüş, hem de düşündüğünü formulize edebilmiştir. Fırsat verildiğinde de hızlı bir şekilde uygulayabilmiştir. Eğer 15 sene şans verilseydi şu an Türkiye dünyanın ilk 3 Devleti içinde olurdu.
Sayın Cumhurbaşkanımız zaten kişilik itibariyle(duruşu, konuşma şekli, sahiplenişi, mücadelesi, pes etmeyişi ve vefası ile, çalışkanlığı ile) her türlü, her zaman kazanır. Bu özellikler onun şahsında özeldir. Türk haklı ona her zaman açık çek verir. Türk insanı ona güveniyor. O kadar güveniyor ki onun zamanındaki bazı hataları belirli bir süre sonra adeta yok sayıyor. Seçim sonuçlarını aniden bu değiştiriveriyor ya da onu sürekli BİR numara yapıyor. Aday olduğu sürece kazanacak. Önceden bu konuyu Cumhurbaşkanımız özelinde karizmatik lider, psikolojik lider ve mitolojik lider diye isimlendirdiğim yazı dizimde anlatmıştım. Böyle bir muhalefetin olduğu bir ülkede kazanması da aslında hepimizin hayrınadır. (Bu bağlamda Cumhurbaşkanımızın başarısını anlatanlara 'yalakalık' yaftası atacağınıza 'Neden, nasıl kazanıyor?Diğerleri 3çeyrek asırdır neden kazanamıyor. Ona bakın. Yoksa Ak partinin seçmenini aziz nesin tespitleriyle değerlendirmeye ve küçümsemeye devam ederseniz sittin(60) sene daha kazanamazsınız./Sövmek kazandırmıyor.)
Peki Sayın Davutoğlu neden olmaz. Çünkü şu yukarıda anlatmaya çalıştığım yakın zamanın siyasetini bile analiz edememiş(tir). İşin aslı siyasetin değişmeyenleri vardır. Kazanmak için bu değişmeyenleri iyi okumak gerekir. Bu değişmeyenleri çok para harcadığınız danışmanlarınız bile göremeyebilir. Çünkü mesele halkın baktığı yerden bakabilmektir. Bu o kadar hassas bir noktadır ki chp'nin bile yıllarca iktidar olamayışının tek nedenidir.
Merak edenler için bu değişmeyenleri kısaca açayım.
Bu değişmeyenler basitlik içerir. Karmaşık, havalı, akademik lafları sevmez. Örneğin belki kılışe gelecek ama Türk seçmeni annesinin, bacısının başındaki örtüye laf edeni sevmez. Hatta onu şekillendiren bile nefret eder. İktidara aday parti bu konuda seçmenini anlayamadıysa ne yapsa yaranamaz. Artı işin bu yönü yapmacıklık kaldırmaz. Örneğin seçmen dağda olsun, şehirde olsun; yolunun, suyunun, elektiriğinin kolaydan olmasını ister. Yoksa günlük siyasetin içinde geçen onlarca mesele onun için elzem değildir. Çünkü 'gereksinimler' dünyasında yoktur. Diğer bir konu sağlık. Sağlık Türk seçmeninin seçilene not verdiği noktaların başında gelir. Hele bir de Ak parti bu konuda konuyu epey bir üst seviyeye taşıdıysa muhalefetin işi bir tık daha zordur. Son bir basitlik de: GSMH'dan en azından hak ettiğini almaktır. Şu anda EVDE KALabileceği bir ev, markası önemli değil ulaşabileceği bir özel araç Türk seçmeni için lütuf değil haktır. Bunu kimin sağalabileceğine bakar. Yoksa Devlete, Millete hakaret etmiş, silahla veya kalemle ihanet etmiş birilerinin kaç yıl yatacağı Türk seçmenini ilgilendirmez. Neden ilgilendirsin ki? Türk seçmeni uzun süreli Adalet, uzun süreli Hürriyetten yanadır, uzun süreli kalkınmadan yanadır. Şimdi sen İstanbul'da Hastanenin yolunu yapmamayı kendine siyasi başarı görürsen, kusura bakma ama bu ülkede iktidar olmaya aday olamazsın.
Peki Sayın Davutoğlunun veya CHP'nin veya bir başka partinin hiç mi şansı yok? Hiç mi olmayacak? Olabilir. Nasılı bir sonraki yazımda.
bu arada başka parti derken IYI partinin o şansı da olmayacak.
10 Nisan 2020 Cuma
Elhamdülillah
Hep birlikte çok başarılı oluyoruz. Allah daim etsin.
Önceliklerimizi hatırladık.
Kendimize geldik.
Daha az şikayet ediyoruz.
Maskeler sayesinde kelimelerimizi daha itinalı seçiyoruz.
İsraf etmiyoruz.
Kitap okuyoruz. Düşünüyoruz.
İbadet ediyoruz.
Birbirimize faydalı olabilmek için bahaneler arıyoruz.
Doğayı özledik.
Komşularımızı, gezmelerimizi özledik.
Ailemizin kıymetini anlıyoruz.
Ülkemizin değerini görüyoruz.
Müslüman olmanın değerini bizzat görüyoruz.
Bakış açılarımız değişiyor.
t.urgur
Önceliklerimizi hatırladık.
Kendimize geldik.
Daha az şikayet ediyoruz.
Maskeler sayesinde kelimelerimizi daha itinalı seçiyoruz.
İsraf etmiyoruz.
Kitap okuyoruz. Düşünüyoruz.
İbadet ediyoruz.
Birbirimize faydalı olabilmek için bahaneler arıyoruz.
Doğayı özledik.
Komşularımızı, gezmelerimizi özledik.
Ailemizin kıymetini anlıyoruz.
Ülkemizin değerini görüyoruz.
Müslüman olmanın değerini bizzat görüyoruz.
Bakış açılarımız değişiyor.
t.urgur
8 Nisan 2020 Çarşamba
Düşünceye dair.
İşin aslı müthiş bir tevekkülün veya teslimiyetin
içindeyiz. O kadar güvendeyiz ki hayatlarımızın büyük çoğunluğunda ne kendimiz
ne de kendimiz dışındaki hayatla ilgili bir kaygı yaşamıyoruz.
Elektrik, su veya internet gibi ödemelerden
bahsetmiyorum. İş veya işsizlikten de bahsetmiyorum. Bizi geren TV haberleri,
gazete yazıları da mevzu bahis bile değil.
Hani şu içimizde bizim kontrolümüz dışında mükemmel
işleyen bir mekanizma var ya; ondan bahsediyorum. Kalbimizden, böbreğimizden
yani bizi yaşatan bize emanet edilmiş her türlü sistemden bahsediyorum. Bir de kâinattan
yani güneşten, havadan, doğadan ve hayvanlar âleminden bahsediyorum.
Şu günlerde yine aslında bu tevekkülün verdiği teselli
ile umutlanıyoruz. Virüs denilen görevlinin bir şekilde ileriki günlerde
hayatlarımızdan çıkıp gideceğini hatta bu yazın başlangıcında yine her şeyin
eskisi gibi olacağını umuyoruz. Sonsuza kadar bu iş böyle sürmez diye
düşünüyoruz. Çünkü bizler- hepimiz mükemmel işletilen bir sisteme alışığız.
Örneğin bize göre güneş her sabah doğar, belirli ve
ihtiyaç oranında ısı-ışık gönderir. Bir de yörüngesini asla terk etmez. Yörüngesinden
milim şaşmaz. Veya havada her zaman ihtiyacımız oranında oksijen olur/olacak.
Su her daim kendi kendini temizleyecek. İnsanlar doğaya ne kadar kötü davransa
da o bir şekilde kendini geri dönüştürecek. Veya kalbimiz her zaman kusursuz
çalışacak, böbreğimiz bir gün bile olsa tatile çıkmayacak. Vücudumuzdaki en
küçük hücre bile vazifesini asla bırakmayacak.
Peki neden illaki böyle olsun ki? Başta demiştim. Müthiş
bir tevekkül veya teslimiyetin içindeyiz ama sadece farkında değiliz. Çünkü
henüz güneşsizliğe, susuzluğa, nimetsizliğe maruz kalmadık. Geçeceğini umduğumuz
karantina sürecini evde kalarak, güncel tabiriyle kendimizi izole ederek
atlatabiliriz. Sanki elimizde süreci kontrol edebilecek bir şeyler var gibi
görünüyor. Ya güneş ısınını azıcık kıssaydı, dünya atmosferini birazcık yitirseydi
veya dönme hızında bir değişiklik olsaydı; durum ne olurdu? Bu saydıklarımın
hepsi de olabilir, muhtemelen kıyamet diye inandığımız sonda budur. Bu noktada
sorularım şunlar. Neyin ne kadar farkındayız? Neye ne kadar hazırız? Neyi
biliyoruz? İnsan (biz insanlar) garip varlıklarız. Doğduğumuz günden beri
taşıdığımız kalbimiz hakkında bilgimiz yoktur, yerini gösteremeyecek olanlar
bile vardır. Ama bir arabanın parçalarını daha yakından tanırız. Sinir sisteminden,
gözden, akciğerden, hücrenin içindekilerden hiç bahsetmiyorum. Çünkü ben de
bilmiyorum. Dedim ya… Sonsuz bir tevekkülün içindeyiz. Ve bu tevekkülden dolayı
güne umutla bakıyoruz, insanları seviyoruz, yaşamaya tutunuyoruz. Fakat mühim
bir sorun var. Bize bu mükemmel hayatı veren, kusursuz kâinatı hizmetimize
sunan ve işin aslı bizleri sonsuz bir hayat için hazırlayan Yüce Yaratıcımızın
emirlerine karşı gerekli hassasiyeti göstermiyoruz. En azından kendi adıma
durum böyle.
Evet ayetin ifadesiyle; O’nun yarattıklarında kusur
bulamayız. Ve yine ayetin ifadesiyle; kalpler ancak O’nu anmakla huzura
kavuşur. Ama yine ayetin ifadesiyle güneş bir gün dürülecek. Kuru kemikler bir
araya getirilecek. İnsan kendisini en iyi Kuran’da bulur çünkü insanı hiç
şüphesiz yaratan tanıyordur. Tevekkülümüzün nedenini orada bulduğumuz gibi
yapılması-yapılmaması gerekenleri de orada buluruz.
Bu tevekkülün, bu teslimiyetin kimse de tembelliğe neden
olmaması gerekiyor. Bize Halıkımızı anlatan üç muallim var. Birisi kâinat,
diğeri Kuran ve diğeri de Peygamber Efendimiz. İnsanın bu üç muallime hayat
süresince kulak vermesi gerekiyor. Hayatın önceliği olması gerekiyor. Yoksa günlük
iaşe için çalışmak hayatın merkezi değildir. Üstadın tabiriyle insan bu dünyaya
ilim ve dua vasıtasıyla tekemmül etmek için gelmiştir. Helal dairede rızkını
aradıktan önce ve sonra ve hatta rızkını ararken şu suallerin de cevabını
aramalıdır. Nereden geldim? Neciyim? Ve nereye gidiyorum?
Bazen ulvi gayelerden uzaklaşır hayatın içinde
kayboluruz. Aniden dünyada bir şeyler olur ve kendimizi zorunlu bir inzivanın
içinde buluruz. İşte bu zorunlu inziva iyi değerlendirilirse eminim tüm
insanlık için hayırları da beraberinde getirecektir. Unutmayalım ki! Bizler bir
şeyleri değiştirmedikçe hayatlarımızda hiçbir şey değişmez. Bir yazarın
ifadesiyle ‘Zaman sadece armutları olgunlaştırır.’ İleri ki günlerde şimdilerde
konuşulduğu gibi ‘değişimler’ olacaktır. Bu değişimlerden elzem olan bizlerin
ne kadar geliştiğidir.
Dilerim şimdiye kadar bizleri harikulade bir teslimiyet
ve tevekkülün içinde rahat ettiren Rahman ve Rahim olan Allah’ımızın hepimizden
istediklerine karşılık verir. Kulluğumuzu doya doya yaşarız.
7 Nisan 2020 Salı
Virüs 2
Beni ben ilgilendirir,
Seni de ben ilgilendirir.
Büyük suçlar büyük mahkemelerde görülür,
Bizler yarın mahşerde Hakim değiliz.
Hal böyleyken,
Gelen bir musibetin
Seni de ben ilgilendirir.
Büyük suçlar büyük mahkemelerde görülür,
Bizler yarın mahşerde Hakim değiliz.
Hal böyleyken,
Gelen bir musibetin
4 Nisan 2020 Cumartesi
YILDIZLAR(vasiyet)
Yokluğumda yıldızları özlersin,
Kimsenin olmadığı zamanlarda seni götürdüğüm seyir tepesini.
Havalar az soğuyunca gitmek gerekirdi,
Herkes şehirde biz orda,
Her adımda mazi bırakırsın ardında,
Her adım korkutur.
Çünkü gündüzler gibi geceler de biterken beklemez kimseyi,
En güçlü olduğun zaman ağladığındır,
Çünkü hayatın en doğruları hep gözyaşlarınla gelir.
Cesaretin varsa anlatsana bana;
Özlemi,
Umudu,
Hatta aşkı.
Bitecek hayatlar gibi onlar da korkudan başka bir şey
vermez.
Düşündükçe korkar insan,
Yine de,
Yokluğumda yıldızları özlersin,
Ötesini, ötesini hep ötesini görmek istersin.
Gözlerin semada,
Gördüğüne şükr eder, yaşamakta olduğuna şükr eder,
Ve geri dönmek istemezsin.
Yokluğumda yıldızları özlersin,
Bilindik lafımızı ederiz: hayat boş.
Sahi yaşamın anlamını kaç kişi çözmüş ki?
İyi ki ölüyorum diyen duydun mu?
Ben sözümü tutamadım senden önce gittim,
Biliyorum geleceksin,
Acele etme!
Yıldızlara bak.
Benim yerime de konuş.
Kimse yokken kimsesiz git.
Kimse yokken kimsesiz git.
Ben sana bırakmışım?
Onları düşün.
Ömrünün sonuna kadar avunacak bir şeyler bırakabildiysem ne
mutlu bana.
Biraz daha eğlen,
İyi ki ben seni tanımışım,
İyi ki seni sevmişim.
Yavaş adımlarla eve dön.
Evimize dön.
Zor bir istek ama lütfen ağlama.
TURGAY URGUR
3 Nisan 2020 Cuma
DEĞİŞİM
Şimdiden değişim sözleri yayılmaya başladı. Ticarette, eğitimde, sağlıkta, alış-verişte yani neredeyse aklımıza gelebilecek her meslekte corona sürecinden inşaallah sağ salim çıkarsak değişimler olacağından bahsediliyor.
2 Nisan 2020 Perşembe
VİRÜS DEYİP GEÇME
Virüs deyip GEÇME!
Düşün. Hem de çok iyi düşün.
EVDEYİZ ya. Bol bol düşünelim.
Nelere kadirmiş görüyoruz.
Tüm kazandıklarını ve de kazanacaklarını yerle bir ediyor.
Planları bozuyor,
30 Günlük MART ayını neredeyse 1 yıla dönüştürüyor,
Süper güçleri dize getiriyor,
Kimisini imana getiriyor.
Virüs deyip GEÇME!
İnsanı temizlik uzmanı,
Tek ekranda 8 profesör ile pek dikkatli bir talebe, (BEN BU
KADAR PROF. OLDUĞUNU BİLMİYORDUM, ÜNİVERİSTEDE BİLE BU KADARINI AYNI YERDE
GÖRMEDİM)
Ultra detaycı ve müteyakkız ediyor.
Virüs deyip GEÇME!
Yarım yamalak dindar da olsan,
Sağcı, solcu da olsan,
Şucu, bucu ya da HER NECİYSEN(K)
Şimdiye kadar neleri okuduysan,
Nelerin ardından gittiysen fark etmez,
Düşün. Hem de çok iyi düşün.
Dinsiz diye yaftaladığın solcuyu,
Gerici diye küçümsediğin sağcıyı,
Beğenmediğin Suriyeli çocuğu,
Ya da nefret ettiğin Avrupalıyı,
Fark etmez birazcık farklı düşünsen başlangıç için yeter,
Bunlar biraz uzak geldiyse eğer;
Mesela doğurup bu yaşa getirdiğin çocuğunu düşün,
Bol bol ters düşüp, tartıştığın ananı-babanı düşün,
Hatta bu süreçte onları yakından bir gözle:
Yüzlerine bak,
Ellerine bak,
Mesela… Evine bak.
Odalarına bak,
Varsa garajdaki arabana bak,
Sonra aynada kendine bak.
‘Nereden geliyorum? Nereye gidiyorum? Neciyim?’ de.
Düşün. Hem de çok iyi düşün.
Virüs deyip GEÇME!
Bencileyin (aynen benim gibi)
Muhtemelen seccadeyle pek samimi işin olmamıştır,
Bir şekilde bilerek-bilemeyerek bolca kul hakkı yemişsindir,
Sana , bana, tüm İNSANLIĞA gelen KİTABINI açtığın nadirdir,
Fakat günlük gazete takip ediyorsundur,
Sosyal medyanı ise ÇOK VAKİT hiç geçirmiyorsundur,
TV’yi zaten ihmal etmiyorsundur,
Ama şimdilik sen bu geçmişin hepsini unut,
Onlar yaşandı, bitti. G E L M E Y E C E K.
Bundan sonrasını düşün. Hem de iyi düşün.
Neyi mi?
Resulünü düşün,
Seni, beni, tüm kâinatı YOKTAN VAR EDENİ düşün.
Ve lütfen senden ricam,
Şu sosyal medya denilen uydurmanın birazcık sosyallik yönü
varsa,
Hani ne bileyim…
Yazdıklarım senin için bir şey ifade ediyorsa,
Ve de düşünüp de gönlüne, fikrine bir şey düşerse,
Ki düşer! Benden ziyade Senin gönlüne düşer,
Bana da lütfen söyle.
Çünkü BİRLİĞE İHTİYACIMIZ VAR.
Bu yazılanlar yine sarmadıysa ya da sıktıysa,
Olsun. Fark etmez! Aynı dünyadayız. Sen yine de DÜŞÜN.
Turgay URGUR
HÂLSİZLİK
Geceler sana farklı bana farklı, Çok geç anladım sen farklı ben farklı. Gönül sarayımı yıkan, Anladım benden çok farklı. İnsan işte, andan...
-
Hansa kimdir? Meşhur kadın şair sahabilerden. Peygamber efendimiz zamanında, Amr’ın kızı olan meşhur kadın şair Hansa, çok güzel k...
-
Yıllar sizden uzakta bir başka hızlı geçiyor. Anladım ki okulda sizler ile birlikte iken zaman duruyormuş. Zaman başka bir anlam kazanıyor...
-
Kollektif Şuur 1 / Turgay Urgur Çok zaman önce yazmış olduğum bu yazıyı ara ara okurum. "Kollektif şuur" kendimin ürettiği ve t...