Nezaketten, görgüden,
doğru iletişimden, akademik mefkûreden yoksun şahısları idarecilikle ödüllendirirseniz,
ortaya ‘geriye gidişten’ başka bir şey çıkmaz.
Haksızlığın seni, beni
yoktur. Hele eğitim gibi yüzlerce insanın geleceğini, karakterini ve her türlü
kişisel gelişimini etkileyen kurumların bu tür konularda fazlasıyla hassasiyet
göstermesi gerekiyor. Sorunları kesinlikle yok sayamayız. Eğitime gönül vermiş
ve farklı platformlarda eğitim için uğraşanların bu tür insan kıyımlarına
ivedilikle engel olması gerekiyor. Özellikle
de demokratikleşme, insan hakları ve sosyal adalet gibi konularda çok emek sarf
edildiği bu zamanda bunun aksine davranışlara müsaade etmek bu ülkenin
geleceğine yapılmış bir ihanettir.
Çalışanlar başarı için fikirler
üretip aksiyona mı geçecek yoksa şantaj ve tehdit korkusu mu yaşayacak?
Kameralar kişilerin
hatalarını bulmak için taciz aracı olarak mı kullanılacak?
Üniversite mezunu,
mesleğinde belirli başarılara imza atmış insanlar gönül rahatlığı ile kurumlarına
gelip gidemeyecek mi?
Kurumların odaları ülke
menfaatine yönelik çalışmaların konuşulduğu yerler mi olacak yoksa baskı
odaları olarak mı kullanılacak? (28 Şubatta olduğu gibi….)
Başarılı ve seçilmiş gençleri, tecrübeli insanları böyle bir
yanlışlığa kurban etmek reva mıdır?
Değildir. Değilse, kısa
vadeli hesap ve kaygılardan adam akıllı sıyrılıp hak ve hakikatı mağdur
insanlara teslim edelim. Kılıcınızı görelim.
15-20 yıl önce yaşanan kişisel mağduriyetlerin
şimdi yaşanması, yaşatılması ve yaşatılmasına göz yumulması, zamana yayılması
bu insanlara zulümdür.
Yoksa birileri çıkar ve “sizin
hak ve adaletten anladığınız bu mu?” der.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder