Türkiye siyasetinin önümüzdeki yıllardaki
gündemini tutacak ana gündemin “Paralel muhabbetleri” olduğu aşikar oldu. Şu ana kadar bu
kelimeyi hiçbir yazımda kullanmadım. Çünkü bir düşünceye bağlı insanlardan
bahsederken uydurma bir kelimenin kullanılmasının etik olmadığını düşündüm ve
halen daha düşünmekteyim. Fakat kelimenin muhatapları 17 Aralık girişiminden bu
yana Millet ile zıt istikamete gitmekte kararlı oldukları için benzer
kelimeleri üstlerine almaktan çekinmediler. Belki de bu yüzden kendilerine
getirilen eleştiri ve tespitleri en üst perdeden en sert şekilde cevaplama
yoluna başvuruyorlar. Camiaya eleştiri getiren herkes onlara göre AK parti
partizanı olarak algılanıyor. Bu algı bozukluğu zaten olmayan öz eleştiri
ihtimalini tamamen ortadan kaldırıyor.
Tabi bu yazının başında kesinlikle ve kesinlikle şunu
da belirtmek gerekiyor. Belirtmek gerekiyor ki şu anda ezber olarak kullanılan
yolsuzluk argümanı yazımızın ön yargılı olarak gümbürtüye gitmesine neden
olmasın. O da şudur: yolsuzluk veya hırsızlık Türk insanının taraftar olduğu
davranışlar değildir. Ülkemizin %50 gibi
bir çoğunluğu kapsayan Ak partili seçmen tartışmasız istisnaları hariç tutarsak
İslami bir kimlik taşır. Bu kişiler dört
dörtlük mükemmel bir İslami yaşantıyı sürdürmüyor olabilir ama gerek Milli
gerekse manevi değerler bakımından her Türk vatandaşı gibi hassasiyetlere
sahiptir. Pire için ülkenin geleceğini kaosa sürükleyecek kadar feraset yoksunu
da hiç değildir. İşte meselenin PÜFF noktası da budur. Muhafazakar kesimin
tercihlerini PÜFF’de geyik meselesi yapmak yine kendisini büyük davalara
adadığını iddia eden hiçbir kimseye yakışmaz. Bu tarz yaklaşımları CHP, askeri
vesayet taraftarları, cuntacılar, Evren gibi düşünenler, Cumhuriyet gazetesi
paralelindekiler yıllarca yaptı. Ellerine koskoca sıfırlardan başka bir şey geçmedi.
Başörtüsü, Anadolu sermayesi, inançlı yönetici, mescit, ezan düşmanlıkları hep
vatandaşımız tarafından esefle karşılandı. Bundan dolayı Menderesler, Özallar, Türkeşler,
Recep Tayyip Erdoğanlar ve Davutoğulları sevildi. El üstünde tutuldu. Çünkü
onlar yol yaptı, köprü yaptı, hava alanı yaptı, okul, hastane, üniversite
yaptı. Eksikleri ve yanlışları olsa bile vatandaşımız onlardan vazgeçmedi.
Çünkü onlarda kendilerinden bir şeyler buldular.
Bu yazının başında belirtilmesi gereken ikinci
önemli bir konu ise şudur: Türkiye’de cemaatler, meşrepler ve benzeri birçok
İslami topluluk bu ülkeye (gayri resmi formatlarda olsa da) çok güzel ve
kıymetli zenginlikler katmışlardır. Bu zenginliklerin en önemlisi; gençliğe
sahip çıkma girişimdir. Onlar sayesinde gençler kendilerini zamanın kötü
alışkanlıklarından koruyabildiler. Kuran ve Sünnet ile tanıştılar. Bu fedakâr çalışmaların
karşılığında söylenebilecek tek söz ‘Allah razı olsun.’ dur. Bu çalışmaları
küçümsemek veya karşımıza almak büyük haksızlık olur. İŞTE BU YÜZDEN, BUGÜN AK
PARTİYE GEÇMİŞTE BENZERLERİNE OY VERMİŞ İNSANLARIMIZ AYNI ZAMANDA ARZUSUNA GÖRE
BU CEMAATLERDEN BİRİSİ VEYA BİRDEN FAZLASINA GÖNÜLDEN DESTEK VERMİŞTİR. Saygı duymuş,
korumuş, güvenmiş ve sevmiştir.
Zurnanın zırt dediği yer ise bazılarının iktidar
hevesi uğruna elmas niteliğindeki hediyeleri kırılacak basit cam şişelerine
tercih etme niyetiyle tecelli etmiştir.
Devam edecek….
TURGAY URGUR