Kim ne kadar gerçek?
Yıllarca siyasal iktidarlara veya vesayet rejimlerine karşı sessiz ve
pusmuş bir duruş sergilediler. En can alıcı konularda bile yana yakıla yorum
yaptıklarını, manşet attıklarını gören olmadı. Suya, sabuna dokunmadan,
şimşekleri üzerlerine çekmeden usul usul, ağır abi modunda tavır takındılar.
Şehit haberleri gelirken kimse bu kadar suçlanmamıştı. Ekonomik başarılar böyle
ballandıra ballandıra anlatılmamıştı.
Doğu illerinde kaçakçılık bile onlar tarafından bölgesel bir zorunluluk
ve geçim vasıtasıydı. Haklılık nedeni olabilecek kadar masumdu. Tüyü bitmemiş
yetimin hakkı doğuda farklı batıda farklıydı. Siyasete suflör olmak en
cazibiydi. Çünkü hata suflörün değil hep sahnedekilerin oluyordu. Kimse ABD
veya İsrail’i suçlayıcı bir tavır görmemişti.
Dershanelerin vitrin sınıflarının başarıları öyle büyüktü ki! Sanki
başarılı öğrenci yoktu, okul yoktu, okullardaki öğretmenler yoktu ama sadece
dershane vardı. Özel okullardan herkes üniversiteye yerleşemiyordu. Ama bu
önemli değildi. Yurtlardaki öğrenciler disiplinsiz, kendi başlarına bırakılmış
ve okul derslerinde uyku modundaydılar. Ama bu da önemli değildi. Paralel
yapıların hizmet erleri devlet kurumlarından maaş alıyorlardı ama hizmet
noktalarında farklılıklar görülüyordu. Okul
üniversiteye öğrenci göndermekte yetersiz ve gereksizdi. Okul dersleri için
plan yapmaya, zaman ayırmaya, proje geliştirmeye de gerek yoktu. Çünkü bu işler
okullarda olmazdı. Lakin bütün bunlar haftalık bir sohbetle affettirilebilecek
kadar küçük işlerdi. Vicdanlar rahat, düşünceler herkesi kuşatacak kadar
hoşgörü örülüydü. Eğitimdeki bunca, onca, yüzlerce eksik önceden yokmuş ama
dershaneler konusu birden gündeme gelince haber bültenlerinin vazgeçilmezi
olmuştu.
Zaman ilerledikçe yöntemlerde de değişmeler gördük. Büyümek, gelişmek yanında
birçok farklılığı da beraberinde getirdi. Örneğin önceleri, “sövene dilsiz,
dövene elsiz, kırana gönülsüz” davranılırdı.
Her doğru her yerde söylenilmezdi.
Kendi içinde öz-eleştiri mantığı olmayan bir sistem belki (belkisi fazla)
ilk defa bu kadar eleştirel oluyordu. Muhtemelen bu hem tabanın hem de yönetici
güçlerin dengesini bozmuştu. Karizma zedelenmiş. Sosyal medyanın basitliğinden herkes
bir şekilde etkilenmişti, lekelenmişti. Durmadan saldırmanın, iktidar için
bitiş planları yapmanın, itibarsızlaştırma gayretlerinin nedenlerinden birisi
de alışık olunmayan taaruz ve savunma gereksinimindendi.
·
*
*
Eğer kişi ve kurumlar siyasete girmeye veya doğrudan müdahale etmeye meraklıysalar,
bunun bedeli olarak eleştirilmeye, yıpranmaya kendilerini hazırlamalıdır. Yaşamakta
olduğumuz da bunun kaçınılmaz yansımalarıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder