24 Aralık 2013 Salı

Kim ne kadar gerçek?

Kim ne kadar gerçek?
Yıllarca siyasal iktidarlara veya vesayet rejimlerine karşı sessiz ve pusmuş bir duruş sergilediler. En can alıcı konularda bile yana yakıla yorum yaptıklarını, manşet attıklarını gören olmadı. Suya, sabuna dokunmadan, şimşekleri üzerlerine çekmeden usul usul, ağır abi modunda tavır takındılar. Şehit haberleri gelirken kimse bu kadar suçlanmamıştı. Ekonomik başarılar böyle ballandıra ballandıra anlatılmamıştı.  Doğu illerinde kaçakçılık bile onlar tarafından bölgesel bir zorunluluk ve geçim vasıtasıydı. Haklılık nedeni olabilecek kadar masumdu. Tüyü bitmemiş yetimin hakkı doğuda farklı batıda farklıydı. Siyasete suflör olmak en cazibiydi. Çünkü hata suflörün değil hep sahnedekilerin oluyordu. Kimse ABD veya İsrail’i suçlayıcı bir tavır görmemişti. 
Dershanelerin vitrin sınıflarının başarıları öyle büyüktü ki! Sanki başarılı öğrenci yoktu, okul yoktu, okullardaki öğretmenler yoktu ama sadece dershane vardı. Özel okullardan herkes üniversiteye yerleşemiyordu. Ama bu önemli değildi. Yurtlardaki öğrenciler disiplinsiz, kendi başlarına bırakılmış ve okul derslerinde uyku modundaydılar. Ama bu da önemli değildi. Paralel yapıların hizmet erleri devlet kurumlarından maaş alıyorlardı ama hizmet noktalarında farklılıklar görülüyordu.  Okul üniversiteye öğrenci göndermekte yetersiz ve gereksizdi. Okul dersleri için plan yapmaya, zaman ayırmaya, proje geliştirmeye de gerek yoktu. Çünkü bu işler okullarda olmazdı. Lakin bütün bunlar haftalık bir sohbetle affettirilebilecek kadar küçük işlerdi. Vicdanlar rahat, düşünceler herkesi kuşatacak kadar hoşgörü örülüydü. Eğitimdeki bunca, onca, yüzlerce eksik önceden yokmuş ama dershaneler konusu birden gündeme gelince haber bültenlerinin vazgeçilmezi olmuştu.
Zaman ilerledikçe yöntemlerde de değişmeler gördük. Büyümek, gelişmek yanında birçok farklılığı da beraberinde getirdi. Örneğin önceleri, “sövene dilsiz, dövene elsiz, kırana gönülsüz” davranılırdı.  Her doğru her yerde söylenilmezdi.
Kendi içinde öz-eleştiri mantığı olmayan bir sistem belki (belkisi fazla) ilk defa bu kadar eleştirel oluyordu. Muhtemelen bu hem tabanın hem de yönetici güçlerin dengesini bozmuştu. Karizma zedelenmiş. Sosyal medyanın basitliğinden herkes bir şekilde etkilenmişti, lekelenmişti. Durmadan saldırmanın, iktidar için bitiş planları yapmanın, itibarsızlaştırma gayretlerinin nedenlerinden birisi de alışık olunmayan taaruz ve savunma gereksinimindendi.
·             *        * 

Eğer kişi ve kurumlar siyasete girmeye veya doğrudan müdahale etmeye meraklıysalar, bunun bedeli olarak eleştirilmeye, yıpranmaya kendilerini hazırlamalıdır. Yaşamakta olduğumuz da bunun kaçınılmaz yansımalarıdır.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ANAHTAR GENÇLERİMİZDE

       Gençler, öğrencilerimiz, çocuklarımız şüphesiz hepimiz için en büyük değere sahip. Şehirlerimizi, sokaklarımızı, çarşılarımızı, okull...