Şehit
haberleri gelirken ABD’nin dünyayı kurtardığı 3. Sınıf Hollywood filmlerini
gösterirken, açılım adına vicdanlarını saçmasalardı,
Güneydoğuda,
Doğuda kullanılan elektriğin, suyun, maaşın faturasını Batı insanı öderken de
dinden, imandan, ahlaktan bahsetselerdi. Hani ezberledikleri “Tüyü bitmemiş
yetimin hakkı”nı arasalardı. “Böyle Müslümanlık olmaz.” diyebilselerdi.
Bizim
önceden çocuk katili olarak bildiklerimiz için de “bir firavunluk” benzetmesi
bulundaydı,
Sanki
memlekette herkes her gün et, tavuk, ciğer, kebap yiyormuş gibi haftanın iki
günü her bölgenin kebapçıları marifetmiş gibi salya sümük anlatılmasaydı.
Yediğimiz, içtiğimiz biz de kalsaydı. Sonra bir de gazetede ‘facebook’ta
yediklerinizi paylaşmayın gibi ahlak ikilemine düşmeselerdi,
Yazarları
bir başka gazetede terörist için gerilla derken sırf yalakalık olsun diye
‘dağın arkasına bakmak gerek’ isimli kitabın reklamını yapmasalar ve bunlarca
şehit anasının ahını almasalardı,
28
Şubatta pustuk, sesimizi çıkarmadık. Şimdi herkesten çok demokrat olmak bize
biraz fazla diyebilselerdi,
Her yaptıklarını ilahi mesaj algılayıp
kutsamasalardı,
Şimdi
olduğu düşüncelerini gizlemeden net bir şekilde söyleyebilselerdi,
30 gün
boyunca utanmadan sıkılmadan kendi yazarları arasında “İslamcılık bitti mi- bitmedi
mi” münazarası yapacaklarına ve sonradan da yine kendi yazarları (Ali Ünal)
tarafından; iş cılkından çıkıp da
Bediüzzamana uzandığında, seviyesizliğin ortaya çıkışıyla birlikte Dumanlı
tarafından: Pek de güzel oldu, farklı görüşler gazetemizde konuşabiliyor kılıfına
bürünmeselerdi,
İyi
günde, kötü günde, doğuda, batıda, öncesinde, sonrasında TEK, NET, İLKELİ
olabilselerdi,
·
* *
Lütfen
birileri öz eleştiriyi yeniden tanımlasın.
Turgay
Urgur
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder