Ötekileşmeden
‘Ötekileştirmek veya düşman oluşturmak’, teorisi dışarıdan-pratiği
bizden bir propaganda aracıdır. Yıllarca acısını çektik ve bedel ödedik.
Ülkemizde hep zıtlar oluşturuldu. İster istemez taraf olmaya zorlandık.
Zorlanınca da istekli veya isteksiz meyil ettik. İçimize çok sinmedi ama öyle
olması gerektiğine ziyadesiyle inandırıldık.
Bitmeyecek sandığımız kavgalarımız serbest piyasa
ekonomisine ansızın teslim oluverdi. İdeolojilerimiz bu evreden sonra
hobileşmeye başladı. Camları kırmaya, duvarları boyamaya, çoğunluk olduğumuzda
azınlıklara dövmeye gerek kalmadı. Fiziksel kavgadan sözel ve görsel kavgalara
geçişimiz beklenenden hızlı oldu. Marlbora, kaçak olmayan döviz, renkli
televizyon, otomatik telefon santrali ve diğerleri uğruna öleceğimiz idollerimizin
önüne geçiverdi.
Gün geldi ve çattı. ‘Ötekileştirme’ popüler siyasetin en
etkili silahlarından birisi haline geldi. Travma geçiren topluma birilerinin; Türkiye’nin
derin devletini, neden ilerleyemediğimizi, neden sürekli çatışma halinde
olduğumuzu anlatması gerekiyordu. Yakın geçmiş deşifre edilirse ve
olup-bitmişlerden malumatımız olunca biz de ‘süreci’ anlayabilecektik.
“Analar ağlamasın.” diyorsan beri tarafa geçmeliydin yoksa
vesayetçi olurdun.
“Akan kan dursun istiyorsan.” Susmalıydın yoksa süreci baltalayanlardan
olurdun.
“Akil” olmaz isen sakil olurdun.
* * *
Tabi bu arada komik durumlarda ortaya çıkabilir. Örneğin bir
taraftan 12 Eylül ile yüzleşme derdinde(daha doğrusu girişiminde) olursun diğer
tarafta müebbet hapis ile yargılanan 30-40 bin insanın ölümüne neden olmuş bir
insanla düşünce birliği yaparsın.
Veya… Yıllarca savunduğun tezinin- ütopyanın, senin arzu
ettiğin insanlarla değil de farklı figüranlarla gerçekleştiğini görürsün ama
bozuntuya vermezsin. İslam potasında halkların kardeşliği özellikle Nurcu
kardeşlerimiz olmak üzere birçok kişinin isteğiydi. Ama masanın diğer tarafında
devrimci, Zerdüşt, Marksist gelenekten gelen ve uyuşturucu ticaretinden beslenen
bir örgüt vardı. Bu bir hayal kırıklığı oldu ama sessiz kalmak ve bozuntuya
vermemek gerekiyordu.
·
* *
Dahası, çalının etrafında dönülüp durulmalıydı. “Ne verdin?”
sorusunun cevabı ise mezara kadar gitmeliydi.
* * *
* * *
Turgay Urgur
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder