18 Nisan 2013 Perşembe

Ötekileşmeden


Ötekileşmeden

‘Ötekileştirmek veya düşman oluşturmak’, teorisi dışarıdan-pratiği bizden bir propaganda aracıdır. Yıllarca acısını çektik ve bedel ödedik. Ülkemizde hep zıtlar oluşturuldu. İster istemez taraf olmaya zorlandık. Zorlanınca da istekli veya isteksiz meyil ettik. İçimize çok sinmedi ama öyle olması gerektiğine ziyadesiyle inandırıldık.

Bitmeyecek sandığımız kavgalarımız serbest piyasa ekonomisine ansızın teslim oluverdi. İdeolojilerimiz bu evreden sonra hobileşmeye başladı. Camları kırmaya, duvarları boyamaya, çoğunluk olduğumuzda azınlıklara dövmeye gerek kalmadı. Fiziksel kavgadan sözel ve görsel kavgalara geçişimiz beklenenden hızlı oldu. Marlbora, kaçak olmayan döviz, renkli televizyon, otomatik telefon santrali ve diğerleri  uğruna öleceğimiz idollerimizin önüne geçiverdi.

Gün geldi ve çattı. ‘Ötekileştirme’ popüler siyasetin en etkili silahlarından birisi haline geldi. Travma geçiren topluma birilerinin; Türkiye’nin derin devletini, neden ilerleyemediğimizi, neden sürekli çatışma halinde olduğumuzu anlatması gerekiyordu. Yakın geçmiş deşifre edilirse ve olup-bitmişlerden malumatımız olunca biz de ‘süreci’ anlayabilecektik. 

“Analar ağlamasın.” diyorsan beri tarafa geçmeliydin yoksa vesayetçi olurdun.

“Akan kan dursun istiyorsan.” Susmalıydın yoksa süreci baltalayanlardan olurdun.

“Akil” olmaz isen sakil olurdun. 
*    *    *
Tabi bu arada komik durumlarda ortaya çıkabilir. Örneğin bir taraftan 12 Eylül ile yüzleşme derdinde(daha doğrusu girişiminde) olursun diğer tarafta müebbet hapis ile yargılanan 30-40 bin insanın ölümüne neden olmuş bir insanla düşünce birliği yaparsın.

Veya… Yıllarca savunduğun tezinin- ütopyanın, senin arzu ettiğin insanlarla değil de farklı figüranlarla gerçekleştiğini görürsün ama bozuntuya vermezsin. İslam potasında halkların kardeşliği özellikle Nurcu kardeşlerimiz olmak üzere birçok kişinin isteğiydi. Ama masanın diğer tarafında devrimci, Zerdüşt, Marksist gelenekten gelen ve uyuşturucu ticaretinden beslenen bir örgüt vardı. Bu bir hayal kırıklığı oldu ama sessiz kalmak ve bozuntuya vermemek gerekiyordu.  

·           *       *

Dahası, çalının etrafında dönülüp durulmalıydı. “Ne verdin?” sorusunun cevabı ise mezara kadar gitmeliydi.

*     *     *  


Turgay Urgur   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ANAHTAR GENÇLERİMİZDE

       Gençler, öğrencilerimiz, çocuklarımız şüphesiz hepimiz için en büyük değere sahip. Şehirlerimizi, sokaklarımızı, çarşılarımızı, okull...