Said Nursi’nin hutuvat-ı sitte isimi eseri düşmana karşı gür
sedalı haykırıştır. İngiliz istilasına karşı can pahasına boyun eğmemektir.
Aynı eser, içerisinde bulundurduğu bazı cümleler itibariyle de çok özeldir.
Şeytanın tehlikeli vesveselerinden bahsedilirken aynı zamanda insanların kendi
ahmaklığından( humk), mal ve mevki hırsından (hırs-ı cah) ve [benim için en
ilginçlerinden birisi olan] taassuptan da bahsedilir. Bu tehlikeli vesveselerin
siyasete alet edildiğinden dem vurulur.
Yine Said Nursi’nin Avusturya boykotunda; Kürt hamalları
telkine daveti ama bunun yanında yerli malı kullanılması konusundaki ısrarı,
sivil ve bilinçli tepki adına çok önemlidir.
Said Nursi, Abdulhamit’in dindarlığından hoşnut ama İslami
referansları kullanmasından ise şikâyetçidir. Muhafazakâr kesimin Abdülhamit
tasavvuru bu minvalde sekteye uğrar. Alev Alatlı’nın bir söyleşide “İslami
referanslar Abdülhamit’i bile kurtarmadı. Kimi kurtaracak ki?” şeklindeki
ifadesi konuyu daha da güncelleştirmiştir.
Sokrates, “halkı kötülüğe ve dinsizliğe teşvik ediyor.” diye
idama mahkûm edilir. Savunmasında doğru bildiklerini söylemeye devam eder.
Arkadaşları onu idamdan önce kaçırmaya teşebbüs eder ama o kabul etmez. Doğruları
adına ölmek ister. Bilgeliği ve bildiklerini söylemesi başına bela olmuştur
lakin ölümü isteme şekli bile kendi başına bir bilgeliktir.
Atina’daki zengin
giyimli sofistlere benzemezdi. İnsanların düşüncelerini amansızca tenkit
ederdi. Potidaia savaşında cesur bir şekilde savaşması ise onun yurttaşlığına
başka bir delildi. Kişiliği günlük olaylara göre değişmezdi. Atinalılara sorular
sorar ve gençlerin düşünmeden, sorgulamadan kendilerini geliştirmeyeceğine
inanırdı. Demagojik konuşmalarla öne sürülen fikirlerden ziyade insanın
kendisinin geliştirdiği fikirlerin önemli olduğunu anlatamaya çalışırdı.
Henry Thoreau kelle vergisini ödememek için hapse girdi
çünkü köleliğe ve Meksika-Amerika savaşına karşıydı. Hapisten sonra ‘yönetimde bireyin
hakları ve görevleri konulu’ dersler verdi. Hiç şüphesiz ‘sivil itaatsizliğin’
en büyük liderlerindendi. Lüks ve
rahatın insanın gelişimin önünde engel olduğunu düşünüyordu. Ölü Ozanlar
Derneği filminde de geçen ifadesi ile “orman gitmişti çünkü bilinçli yaşamak
istiyordu.” Doğa ve kültürün birlikteliğinden yanaydı. Belki de ona göre, devletin
vergi alması için çok geçerli nedenleri olmalıydı.
·
* *
GERÇEĞİ YAŞAYANLARIN hayatlarının; bu gün ‘sanalı’ ve ‘sandıklarını’
yaşayanlara veya yaşadıklarını sananlara DOKUNAN yerleri mutlaka vardır.
(Devam edecek….)
Turgay Urgur
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder