23 Şubat 2012 Perşembe

Ulak 5(son)

 
Katlanmış olan kâğıdı aldım. Açtım bom boş bir kâğıttı. Bana kâğıdı veren kişi bunun benim için bir emanet olduğundan başka bir şey söylemedi. Binlerce kişiyi içinde barındırabilen, birçok oyunun sergilendiği, uzun uzun konuşmaların yapıldığı antik bir tiyatronun ortasında güneşin artık görünmediği bir akşam saatinde elimde boş bir kağıt ile yapayalnız kalmıştım. Önce kağıda sonra ellerime baktım. Ellerimle vücudumu yokladım. Varlığımı hissettim. Varlığımı düşündüm. Mutlu bir ruh hali uyandım.

Geçenlerde bana gelen, sizlerin de günlerden beri merak ettiğiniz kişiye ve getirdiği kâğıda kendimce bir anlam verdim.

Var olmak farklı mekânlar arasında yolculuk etmektir. İnsanın var olduğunu bilmesi ile var olması bir birinden tamamen ayrıdır. Keşif ile olsun, bilim ile olsun, ilham ile olsun, düşünce ile olsun, halvet ile olsun, gayret ile olsun ama içinde iyi niyyet olsun; insan varlığını bulmalıdır. Gerçek ama anlatılamayan mekânda verilen boş kağıt kendimdir. Yeniden düşünceye daldığım ve hatalarımı fark ettiğim, eğildiğim andır. Üç gün önce ulağın getirdiği içinde ince bir çizginin olduğu kağıt ise Sevgiliye duyduğum özlemi bir türlü anlatamamanın içimi kanatan çaresizliğidir. Tarif edilmeyen bir sır, günah ve sevapla örülmüş bir bulmaca; boş bir kağıt yani varlığımın içindeki tek çizgi, tek görünendir.

Bitirmeden; her iki yerde de bana emanetleri ulaştıran, yorgun ama daha gidecek yeri olsaydı oralara kadar onu götürecek kadar sabrı ve kuvveti olan ulak ise ümidimdir.



Turgay Urgur    




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ANAHTAR GENÇLERİMİZDE

       Gençler, öğrencilerimiz, çocuklarımız şüphesiz hepimiz için en büyük değere sahip. Şehirlerimizi, sokaklarımızı, çarşılarımızı, okull...