Bu gün 30 Aralık 2013
Pazartesi. 11 Y sınıfı öğrencilerimizle Pamukkale Üniversitesinin Eğitim
fakültesi ve Fen Edebiyat Fakültesini gezdik. Günümüz, Üniversite
kafeteryasında bölüm öğrencileri ile sohbetle başladı. Öğrencilerimiz
Üniversiteli abileri ve ablaları ile bölümleri, dersleri konuştular. Daha sonra
İngiliz Dili Edebiyatı bölümünün 4. Sınıf öğrencilerinin derslerine katıldık.
Yaklaşık 40 dakika süren ve tamamen İngilizce konuşulan ders, öğrencilerimiz
için harika bir tecrübe oldu. Önümüzdeki
yıl 12. Sınıf olacak okulumuzun pek kıymetli öğrencileri bu gezi sayesinde
tercihlerinde daha isabetli karar verebilme imkanı bulabilecekler.
30 Aralık 2013 Pazartesi
29 Aralık 2013 Pazar
Taraf
Kimilerine göre ortada durmak en güzelidir. Bu ülke için verdikleri bir şey
olmadığı için kaybedecekleri de bir şey yoktur. Mefkûreleri, hülyaları,
dertleri, kaygıları yoktur. Dünya batmış, ülke zor durumlara düşmüş umurlarında değildir.
Gözden kaçmayacak miktarlarda kayıt dışı bir para ortalığa saçıldı.
Organize bir hizmetin bir mahsulü
olduğu gün gibi aşikar. Yeteri kadar beklenilmiş, kimlerin ne yapacağı
belirlenmiş ve geriye sadece ‘enter’ tuşuna basmak kalmış. Bu gün yeni iç
işleri bakanı Sayın Ala’nın söyledikleri gayet açıklayıcı:106 milyar doları bu ülkede kimden saklayabilirsiniz ki? Birilerine
göre çoğu örtbas edilse de herhalde mahkemede birilerini zor durumda bırakacak
kadar delil toplanmıştır. Yani güvendiğimiz mahkemeler nihayetinde bir karara
varacak. Bundan sonrası sabretmek değil mi? Herkes vicdan sahibidir. Hırsızı, fırsatçıyı, kayıt dışılığı
alışkanlık haline getirmiş olanları kimse sevmez ve kimse, kimden olursa olsun cezasız
kalmasını istemez.
Lakin; verilmiş sadakamız varmış.
Türkiye; Mısır’ın, Libya’nın ve Suriye’nin düşmüş olduğu pozisyona düşürülmek
istenildi. Allah aşkına Avrupa ülkelerinin mi? ABD’nin mi? Rusya’nın mı? Çin’nin
mi? umurunda oluruz. Ya da İslam ülkeleri zaten bizim gözümüzün içine bakarken onlar
mı bize destek olabilir?
İşin can alan, canı incilten noktasına gelirsek: Camianın tavrı. Yazdıkları, konuştukları ve yaptıklarıdır. Böyle
bir tavırı yıllarca hem AKP’ye gönül vermişler, hem bu ülkedeki tüm cemaatler,
hem Kürtler; tüm vesayetçilerden gördü. Bunun sıkıntısı en ağır şekilde
yaşadılar. Cumhuriyet gazetesi ile Zaman
gazetesinin aynı frekansta buluşması, Türköne’nin AKP’ye bitiş tarihi vermesi,
Gülerce’nin gel-gitleri; vefa mıdır? Kime ve neye hizmettir? Bir zamanlar
etliye-sütlüye hiç bulaşmaz iken, herkese mavi boncuk dağıtırken, gerekirse tüm
okulları devrederiz teslimiyetini gösterirken; siyasi tercihleriniz hiç gündeme
gelmemişti. Yoktunuz, susmuştunuz, temkinliydiniz. Bu ülkenin geleceğine gönül
vermiş bu kadar insanın (size burs vermiş, gerektiğinde savunmuş, yanınızda
olmuş) hiç mi hatırı yoktu? Yoktu. Çünkü, kullan-at, sil gitsin, unut gitsin
camianın içinde olan bir özelliktir.
Camia siyaset hayatındaki ilk tercihinde acemiliğinin kurbanı oldu. Bakalım
zamanla bu konuda da ilerleme sağlayabilecekler mi? belli olmaz. Lakin inandırıcılığı,
güvenilirliği ve vefası konusunda zihinlerde çok şey belirginleşti.
28 Aralık 2013 Cumartesi
GÜNDEM
İnsanların bazıları ideolojik gayelerle aşırı-özdeşirler ve yaptıkları işlerin insani sonuçlarını
göremezler.
Üniversitelerin bu sene komplo
teorisyenleri bölümü açması isabet olur. Bu kadar psikolojik harp uzmanı
biraz fazla değil mi?
Rahat olalım. Kimseyi (hırsızı veya sırtımızdan vuranları) savunmak zorunda
değiliz. Lakin kendimizden emin
olsak hiç de fena olmaz hani….
Bir zamanlar öteki(ler) vardı.
Şimdi herkes bu oyunda yer almak istiyor. 28 şubat rovanşıcıları, minik
cemaatler, akreditasyon mağdurları, unutulmuşlar, terk edilmişler, af
edilmişler, kovulmuşlar vd. Seviniyorlar hepsine gün doğdu. Fırsat geçti.
İmanın şartlarını, duayı, hak,
hakikatı, haram ve helali yeniden hatırladık. Unutmadan pratiğe geçsek ne de
güzel olur.
‘Din kardeşliğini, cemaati, adaleti,
faizi, bireyi, vicdanı, vefayı’ bilen birileri yeniden tanımlayıverse ne de
güzel olur.
“Hak ettiğimiz gibi mi yönetiliyoruz?” kimleri rahatlatır.
Birçok vekil ve bakanımız diyor ki: Vekil maaşıma yıllardır dokunmuyorum.
Burs olarak dağıtıyorum. Allah kabul etsin. Türkülerde ‘askerimiz fakirden
olur.’ Bir gün fakirden de vekilimiz olunca, işte o gün demokraside gelmiştir.
Adalet de gelmiştir.
T.urgur
24 Aralık 2013 Salı
Kim ne kadar gerçek?
Kim ne kadar gerçek?
Yıllarca siyasal iktidarlara veya vesayet rejimlerine karşı sessiz ve
pusmuş bir duruş sergilediler. En can alıcı konularda bile yana yakıla yorum
yaptıklarını, manşet attıklarını gören olmadı. Suya, sabuna dokunmadan,
şimşekleri üzerlerine çekmeden usul usul, ağır abi modunda tavır takındılar.
Şehit haberleri gelirken kimse bu kadar suçlanmamıştı. Ekonomik başarılar böyle
ballandıra ballandıra anlatılmamıştı.
Doğu illerinde kaçakçılık bile onlar tarafından bölgesel bir zorunluluk
ve geçim vasıtasıydı. Haklılık nedeni olabilecek kadar masumdu. Tüyü bitmemiş
yetimin hakkı doğuda farklı batıda farklıydı. Siyasete suflör olmak en
cazibiydi. Çünkü hata suflörün değil hep sahnedekilerin oluyordu. Kimse ABD
veya İsrail’i suçlayıcı bir tavır görmemişti.
Dershanelerin vitrin sınıflarının başarıları öyle büyüktü ki! Sanki
başarılı öğrenci yoktu, okul yoktu, okullardaki öğretmenler yoktu ama sadece
dershane vardı. Özel okullardan herkes üniversiteye yerleşemiyordu. Ama bu
önemli değildi. Yurtlardaki öğrenciler disiplinsiz, kendi başlarına bırakılmış
ve okul derslerinde uyku modundaydılar. Ama bu da önemli değildi. Paralel
yapıların hizmet erleri devlet kurumlarından maaş alıyorlardı ama hizmet
noktalarında farklılıklar görülüyordu. Okul
üniversiteye öğrenci göndermekte yetersiz ve gereksizdi. Okul dersleri için
plan yapmaya, zaman ayırmaya, proje geliştirmeye de gerek yoktu. Çünkü bu işler
okullarda olmazdı. Lakin bütün bunlar haftalık bir sohbetle affettirilebilecek
kadar küçük işlerdi. Vicdanlar rahat, düşünceler herkesi kuşatacak kadar
hoşgörü örülüydü. Eğitimdeki bunca, onca, yüzlerce eksik önceden yokmuş ama
dershaneler konusu birden gündeme gelince haber bültenlerinin vazgeçilmezi
olmuştu.
Zaman ilerledikçe yöntemlerde de değişmeler gördük. Büyümek, gelişmek yanında
birçok farklılığı da beraberinde getirdi. Örneğin önceleri, “sövene dilsiz,
dövene elsiz, kırana gönülsüz” davranılırdı.
Her doğru her yerde söylenilmezdi.
Kendi içinde öz-eleştiri mantığı olmayan bir sistem belki (belkisi fazla)
ilk defa bu kadar eleştirel oluyordu. Muhtemelen bu hem tabanın hem de yönetici
güçlerin dengesini bozmuştu. Karizma zedelenmiş. Sosyal medyanın basitliğinden herkes
bir şekilde etkilenmişti, lekelenmişti. Durmadan saldırmanın, iktidar için
bitiş planları yapmanın, itibarsızlaştırma gayretlerinin nedenlerinden birisi
de alışık olunmayan taaruz ve savunma gereksinimindendi.
·
*
*
Eğer kişi ve kurumlar siyasete girmeye veya doğrudan müdahale etmeye meraklıysalar,
bunun bedeli olarak eleştirilmeye, yıpranmaya kendilerini hazırlamalıdır. Yaşamakta
olduğumuz da bunun kaçınılmaz yansımalarıdır.
23 Aralık 2013 Pazartesi
Felç 15
Zaman,
Aman!,
Yaman.
Susmak,
Pusmak.
Kusmak.
Emniyet,
Niyet,
Hıyanet.
Dershane,
Oy hane,
Darphane.
Sessiz sessiz işleme,
Yavaş yavaş fişleme,
Zamanı gelince dişleme.
Sessiz sessiz işleme,
Yavaş yavaş fişleme,
Zamanı gelince dişleme.
Turgay Urgur
22 Aralık 2013 Pazar
Düşünen insanlar
Anadolu Lisesi Öğrencilerimiz yazıyor……………
Konu: Siz bir yazar veya senarist olun. Hikayenizde “düşünen insan” var. Düşünen kişinizin özelliklerini bize en az 400 kelime ile anlatın. İstediğiniz 10 cümleyi İngilizceye çeviriniz.
Düşünen kişinizin fiziksel ve ruhsal özellikleri nelerdir?
Nerede yaşar?
Toplumla olan ilişkileri nasıldır?
Diğer insanlardan ayrılan özellikleri nelerdir?
Ve daha nicesi….. Yazarlarımızın hayal dünyasından ve akademik kariyerlerinden kağıda aktarılacak.
Bu çalışmamıza 11 A-B ve 9 B sınıflarımız katılıyor. Yaklaşık 60 farklı yazardan takip edeceğiniz bu yazı dizimizi kaçırmamanızı itinayla tavsiye ederim.
Turgay Urgur
17 Aralık 2013 Salı
Keşke
Şehit
haberleri gelirken ABD’nin dünyayı kurtardığı 3. Sınıf Hollywood filmlerini
gösterirken, açılım adına vicdanlarını saçmasalardı,
Güneydoğuda,
Doğuda kullanılan elektriğin, suyun, maaşın faturasını Batı insanı öderken de
dinden, imandan, ahlaktan bahsetselerdi. Hani ezberledikleri “Tüyü bitmemiş
yetimin hakkı”nı arasalardı. “Böyle Müslümanlık olmaz.” diyebilselerdi.
Bizim
önceden çocuk katili olarak bildiklerimiz için de “bir firavunluk” benzetmesi
bulundaydı,
Sanki
memlekette herkes her gün et, tavuk, ciğer, kebap yiyormuş gibi haftanın iki
günü her bölgenin kebapçıları marifetmiş gibi salya sümük anlatılmasaydı.
Yediğimiz, içtiğimiz biz de kalsaydı. Sonra bir de gazetede ‘facebook’ta
yediklerinizi paylaşmayın gibi ahlak ikilemine düşmeselerdi,
Yazarları
bir başka gazetede terörist için gerilla derken sırf yalakalık olsun diye
‘dağın arkasına bakmak gerek’ isimli kitabın reklamını yapmasalar ve bunlarca
şehit anasının ahını almasalardı,
28
Şubatta pustuk, sesimizi çıkarmadık. Şimdi herkesten çok demokrat olmak bize
biraz fazla diyebilselerdi,
Her yaptıklarını ilahi mesaj algılayıp
kutsamasalardı,
Şimdi
olduğu düşüncelerini gizlemeden net bir şekilde söyleyebilselerdi,
30 gün
boyunca utanmadan sıkılmadan kendi yazarları arasında “İslamcılık bitti mi- bitmedi
mi” münazarası yapacaklarına ve sonradan da yine kendi yazarları (Ali Ünal)
tarafından; iş cılkından çıkıp da
Bediüzzamana uzandığında, seviyesizliğin ortaya çıkışıyla birlikte Dumanlı
tarafından: Pek de güzel oldu, farklı görüşler gazetemizde konuşabiliyor kılıfına
bürünmeselerdi,
İyi
günde, kötü günde, doğuda, batıda, öncesinde, sonrasında TEK, NET, İLKELİ
olabilselerdi,
·
* *
Lütfen
birileri öz eleştiriyi yeniden tanımlasın.
Turgay
Urgur
16 Aralık 2013 Pazartesi
ŞÜKÜR
Hakan
Şükür, Ak partinin ‘popüler siyaset’ arayışındaki en bariz örneklerdendi.
Siyasi bir kimliği, siyasal bilgi birikimi yoktu. Özellikleri: tanınmış olmak
ve bir diğeri de cemaate olan yakınlığıydı.
Hiçbir
parti uygulamasına itiraz etmedi. Partisini ve liderini eleştirmedi. Her
yapılanı izledi. Eğitim, sağlık, ekonomi alanında her hangi parlak bir fikri
olmadı. Alanı olan spor konusunda da dikkate değer bir çalışmasına rastlayan
olmadı.
Vekillik
yaparken aynı zamanda TRT’den hatırı sayılı miktarda almış olduğu ‘spor
yorumları’ maaşı ile gündeme geldi. Kimse ondan (kendisi de dahil) siyaset
konuşmasını istemiyordu.
Peki
böyle olacaksa… vekil neden maaş alır? Ne iş yapar?
Bugün
eline tutuşturulan bir metin ile istifa etmiş.
Peki ne
oldu? Popüler siyaset bir değerini mi kaybetti? – Arkasından dalga dalga
kopuşlar mı olacak? – Yoksa vekilliği boyunca tek yaptığı iş bu mu olacak?
Hayır sadece kendisinde istenileni yerine getirdi.
Ak parti
popüler vekil tercihine inşallah bir son verir. Vekil sadece vekillik
yapmalıdır. Liyakat ön planda olmalıdır.
Bu tarz
siyasetin ülkemize kazandıracağı bir şey yoktur. Vitrin ve fotoğraf siyaseti
için aday devşirmek samimi bir yapılanma değildir. Herkes kendi ilgi alanında
iş yapmalı ve eğer kişinin zamanı yoksa vekillik alanını boşuna meşgul
etmemelidir.
·
* *
Cemaat
iğneyi ne zaman kendisine batıracak? Öz eleştiri yapılacak hiç mi bir nokta
yok?
·
* *
Turgay
urgur
ZAMAN 6
İlk
kandıran zaman,
Önüme
bin yalan koyan.
Bir
yerinde sen varsan,
Kanmak
da, inanmak da güzel.
Korkmak,
Beklemek,
Türlü
türlü emek,
Sonunda
sen varsan,
Ölmek
de güzel.
turgay urgur
9 Aralık 2013 Pazartesi
Kim?lik
Kim?lik / Kimse yok mu?CULUK / TURGAY
URGUR
Başlangıç süperdi. Sadece insan vardı. İyi ve kötü arasında bir tercih yapmıştı…. Ve kimin iyi, kimin kötü olduğu belliydi. Sözleri, davranışları, yaptıkları ‘kim’ olduğu için yeterliydi. Herkes kim’ini ona göre seçmişti. İnsan kimsesiz kalsa bile kimliği ve benliği vardı.
Tek bir ‘kim’lik ona yetiyor ve onu anlatıyordu.
İnsan bir gün durduk yere yanıldı. Kim?liğini ve ben?liğini terketti. Kendisine bir değil birden fazla kimlikler ve benlikler buldu.
Putperest oldu. Para düşkünü, şöhret zevzeği, ideoloji manyağı, iş bilir, üye, kula kul, köle, aracı, taşeron oldu. Kendi kendisine düşünemez oldu. Artık göremiyor ve duyamıyordu. Konuşamıyordu. Konuştuğunu sandığı şeyler onun kulağına üflenenler ve suflenenenlerdi.
Çok kimlikli ve benliklilerin ÖZELLİKLERİ
Kendisine benzeyenler haksız bile onları düşünmeden savunurlar.
Eleştiriye, durum tespitine karşı hazımsız ve sabırsızlardır.
Hep aynı eksende döner dururlar.
Kendi başlarına karar veremezler.
Başkasının, başkalarının varlığını anlamlandıramazlar.
Doğruyu, hakikatı konuştuklarını sanırlar. Çok kimlikleri ama tek doğruları vardır.
Birilerine benzemeye çalışırlar. Taklit ve kendisine benzetme gayreti içindelerdir.
• * *
Bu gün 8 Aralık 2013 Lice’de 4 asker kaçırıldı, Diyarbakır’da 4 polis yaralandı. Aynı olay Avrupa ülkesinde veya ABD’de olsa yer yerinden oynar ve çözümsüz bırakılmaz. Bence dershane gündemi bunun yanında sadece bir safsatadan ibarettir. Lakin ne sağ, ne sol, ne cemaat medyasının ne de cemaate belden aşağı vuran diğer cemaatlerin günlerce dikkatini çekmeyecektir. İşte kim?lik meselesi budur……
Yani kimsenin umurunda değildir.
Yani KİMSE YOK MU? diyenlere… Bırakın kimseyi.. hiç kimse yoktur. Sadece menfaat, güç kavgası, ben yöneteceğim sevdası, her şeyi bilmek ama işine geleni konuşmak vardır.
Turgay Urgur
Başlangıç süperdi. Sadece insan vardı. İyi ve kötü arasında bir tercih yapmıştı…. Ve kimin iyi, kimin kötü olduğu belliydi. Sözleri, davranışları, yaptıkları ‘kim’ olduğu için yeterliydi. Herkes kim’ini ona göre seçmişti. İnsan kimsesiz kalsa bile kimliği ve benliği vardı.
Tek bir ‘kim’lik ona yetiyor ve onu anlatıyordu.
İnsan bir gün durduk yere yanıldı. Kim?liğini ve ben?liğini terketti. Kendisine bir değil birden fazla kimlikler ve benlikler buldu.
Putperest oldu. Para düşkünü, şöhret zevzeği, ideoloji manyağı, iş bilir, üye, kula kul, köle, aracı, taşeron oldu. Kendi kendisine düşünemez oldu. Artık göremiyor ve duyamıyordu. Konuşamıyordu. Konuştuğunu sandığı şeyler onun kulağına üflenenler ve suflenenenlerdi.
Çok kimlikli ve benliklilerin ÖZELLİKLERİ
Kendisine benzeyenler haksız bile onları düşünmeden savunurlar.
Eleştiriye, durum tespitine karşı hazımsız ve sabırsızlardır.
Hep aynı eksende döner dururlar.
Kendi başlarına karar veremezler.
Başkasının, başkalarının varlığını anlamlandıramazlar.
Doğruyu, hakikatı konuştuklarını sanırlar. Çok kimlikleri ama tek doğruları vardır.
Birilerine benzemeye çalışırlar. Taklit ve kendisine benzetme gayreti içindelerdir.
• * *
Bu gün 8 Aralık 2013 Lice’de 4 asker kaçırıldı, Diyarbakır’da 4 polis yaralandı. Aynı olay Avrupa ülkesinde veya ABD’de olsa yer yerinden oynar ve çözümsüz bırakılmaz. Bence dershane gündemi bunun yanında sadece bir safsatadan ibarettir. Lakin ne sağ, ne sol, ne cemaat medyasının ne de cemaate belden aşağı vuran diğer cemaatlerin günlerce dikkatini çekmeyecektir. İşte kim?lik meselesi budur……
Yani kimsenin umurunda değildir.
Yani KİMSE YOK MU? diyenlere… Bırakın kimseyi.. hiç kimse yoktur. Sadece menfaat, güç kavgası, ben yöneteceğim sevdası, her şeyi bilmek ama işine geleni konuşmak vardır.
Turgay Urgur
2025 Açılış Konuşmam
İnsan neyi özler? Sevgiyi, huzuru, barışı, başarıyı, umudu özler. Bunun en doğru yerlerinden birisi Siz sevgili çalışkan, dürüst ve güzel a...
-
Hansa kimdir? Meşhur kadın şair sahabilerden. Peygamber efendimiz zamanında, Amr’ın kızı olan meşhur kadın şair Hansa, çok güzel k...
-
Yıllar sizden uzakta bir başka hızlı geçiyor. Anladım ki okulda sizler ile birlikte iken zaman duruyormuş. Zaman başka bir anlam kazanıyor...
-
Kollektif Şuur 1 / Turgay Urgur Çok zaman önce yazmış olduğum bu yazıyı ara ara okurum. "Kollektif şuur" kendimin ürettiği ve t...