6 Haziran 2025 Cuma

Yolcu (7)

- Hey yolcu!
- Efendim.
-Hata nedir?
-Eğer gerçekten ders almak isterse hata insanın Hocası bu dünyada. Hatasız olmayı istemek haşa Allah’ın rolüne bürünmek. Tevbe ise adeta kulun Allah’ın huzuruna gidişdeki vizesi.
-Peki ya hayat? Hayat ne zaman başlıyor.
-Hayat seni sevenlerin varlığını idrak edip, onlara değer vermeye başladığın gün başlıyor.
-Güldürme beni, çok geç değil mi?
-İstersen erkene alabilirsin.
-Peki ya ölüm?
-İşte o belli belirsiz.
-Nasıl yani?
-Öleceğiz belli, zamanı belirsiz. Lakin hayatı asıl değerli kılan ölümün zamanının belirsizliği.
-Huzur veya mutluluk bu dünyada var mı?
-Sınırsız ve sonsuz derecede. İnsan O’nu andığı her an huzurludur. ‘La İlahe İllallah.’ denilen her saniye insanı Huzura alır ve insan huzur bulur.
-Başka?
-Güzel söz konuşunca, birisine yardım edince, eğilince(namazda), secdede, ailesine iyilik yapınca, helalinden kazanınca, Allah için vermeye hazır olunca, O’nun için okuyunca, O’nu anınca.
-En güzeli, güzelleri ne peki?
-Güzeller Güzeli Muhammet As’ın , Peygamberimizin yaptıkları. Bize dünyada yeter, ahirette de bizi kurtarır.
-2025 geldi.
-Dünyayı döndürüne, güneşi doğurana şükürler olsun. Her bir gün İmanlı bir insan için bir ömürdür çünkü içinde her şeyden azar azar vardır. Azı çok yapmak önce O’nun sonra kulun iradesindedir. Niyet ve nazar ile az ya çoğalır ya da birden kaybolur. Niyet iyi olacak, nazar ( hayata bakışın) iyi olacak. Bu ikisi iyi olmazsa saat de acı olur, gün de acı olur, koskoca bir ömür de acı olur.
-İmtihan?
-İyi ki var.
Olmasaydı iyiliğin kıymeti hiç hükmünde olurdu. Yani kıymeti bilinmezdi.
-Pişmanlıkların var mı?
-Çoook.
-Anlatsan?
-Anlatılsaydı adı başka bir şey olurdu. Zaten anlatılanlar gerçek pişmanlıklar değildir.
-Ya nedir?
-Küçük sürçmelerdir.
-Hz. Ömer’in cahiliye dönemine ait kızını gömmesinden dolayı anlattıkları.
-Dediğin gibi cahiliye dönemindekini İslamla şereflenince anlattı. Artık ondan mesul değil. Değilken anlattı. Çünkü aynı hataya dönmedi. Ama insanın asıl pişmanlıklarını sadece Allah bilir. Kul da sadece O’nun bilmesini ister. Çünkü içinde affa dair bazen damlayan bazen çağlayan ama hiç kesilmeyen bir umut vardır. Müslüman işte o umudunu hiç öldürmez.
-Hıristiyanlıktaki büyük günah gibi sanki her Müslüman günahlar, hatalı gibi anlattın.
-Tabiki öyle değiliz. Lakin masum çocuklar ve akli melekelerinin eksikliğini nedeniyle sorumlu olmayan dışında çoğumuz epey bir ihmalkâr, tembel, bencil ve umursamasız.
-Seni yine yolundan mı aldım?
-Acelem yok. Yol uzun. Yolculuğun bitişi de madem ki belli değil. Aceleye gerek yok.
-Ayrılırken ne dersin?
-Hep birlikte çok okuyalım. Hayır işlerinde birbirimize destek olalım. Tevbe edelim. İrtibatı kesmeyelim. Evet yolculuğun ne zaman biteceği hiç bir zaman belli olmadı ama Kula güzel bir yolculuk yakışır. Selametle.
-İyi ki varsın yolcu. Doğum günün kutlu olsun.
-Eyvallah Kardeşim. Şükürler olsun ki var edilmişiz.
şi

Viraj

 Bu zamanın startejisi mesafeli olmak.

Sorunlara,
Sorulara,
Sıkıntılara mesafeli olmak.
Görmenin ötesinde hem de çok ötesinde ‘bilmek’ ama mesafeli olmak.
Dillendirmemek,
Gündeme hem getirmemek hem de getirtmemek,
Hatta gündeme getirilen ortamlardan epey bir mesafeli olmak.
Ta ki ‘sorun’ bizi buluncaya kadar.
Sanırım bu bir tür hayatta kalma veya hayatı ağrısız bir baş, sızısız bir vicdan ile devam ettirme dürtüsü.
Görmedim, duymadım, bilmiyorum demek.
Ve bu üçlüyü hayat felsefesi yapmak.
Gören, duyan, bilen birilerini ise son viraja ya da şarampole kadar izlemek. Hele bir sonucu(nu) hatta sonucunun daha ileri neticelerini görmek.
Hangi konuda mı?
Aklınıza ne geliyorsa o konuda.

Sosyal medya

 Sosyal medya zaten hızlı olan zamanı daha da hızlandırıyor. Tıklama yerini ekran kaydırmaya bırakalı çok oldu.

Bu ekran kaydırma işi insanı halden hale sokuyor. Şekilden şekile geçiriyor.
Sevinçten hüzne, gözyaşından kahkahaya, doğumdan ölüme alıp alıp götürüyor.
Hararetli bir siyasi tartışmanın içindeyken birden kendinizi komik bir videonun içinde bulabiliyorsunuz.
Bir yakınınıza taziye mesajı yazarken aynı anda kendi paylaşımınıza cevap vermeniz gerektiği dürtüsü sizi illaki rahatsız ediyor.
Ekranlar kaydıkça ruh halleri de kayıyor. Acı, tatlı, komik, trajik hepsi sanki eritilip ortaya rengarenk bir duygu hali çıkıyor.
Çok şeyden, her şeyden ya da merak ettiğimiz her bir şeyden haberdar olma isteği; ayrışma, gruplaşma ve yalnızlaşmaları da aynı hızda beraberinde getiriyor.
İstemeyenler, sürpriz videolar ve paylaşımlar ise adeta işin bonusu olarak aralara giri giriveriyor. Kişiyi adeta çaktırmadan başka bir kişi olmaya zorluyor. ‘Bunu da? Bunu da ? Denemelisin.’ diyor. Önce istemez görünerekten, sonrasında ise değişik bir keyif haliyle ‘her yeninin’ daha yenisine kadar tadına bakılıyor.
Bu hızlı ve farkı geçişler arasında ise gerçeklik algısı önce alt üst sonra yok oluyor.
Katliam için gözyaşı yerini ağlayan emojiye, söz yerini bazen kızgın bazen gülen yüze bırakalı çok oldu.
Ruh dünyamızı aşırı değişken yapan bu etkileşim farkında olmasak da bir çok olumsuzluğu barındırıyor.
Odaklanamama, kitabi ve gerçek bilgilerden uzaklaşma, kendine nitelikli zaman ayıramama, yakın çevreyi ihmal bu olumsuzluklardan bazıları olarak sayılabilir.
Böylece farkında olmadan daha gergin, daha aceleci, daha yorgun, daha kaygılı oluyoruz.
Kendi paylaşımlarımıza olan tepki beklentisi de ayrı bir sorunu teşkil ediyor.
Değer görme beklentisi başlı başına bir zihni takıntı oluşturuyor.
Çözüm?
Gerçeğin sanalın yerini almasından geçiyor.
Evet gerçek daha dar bir çerçevede, daha sade ve çok daha az etkileşimden oluşacak ama kişi için makul ve mümkün bir hayatı sunacak.
Ve belirli süre sonra yine gerçek tepkileri gösterebilmeyi yavaş yavaş hatırlayacağız. Ölüm ölüm gibi, şiir şiir gibi, şarkı şarkı gibi gelecek. Çünkü birileriyle gerçekten paylaşmamız kadar bir hayatı paylaşacağız. Herkes herşeyden haberdar olmayacak. Herkes her hali göstermek ve görmek istemeyecek.
Evet farkındayım bu yazılanlar artık bu saatten sonra ütopik geliyor.
İç sesimiz avazı çıktığı kadar diyor ki:
“Bilakis sosyal medya hakimiyetini daha da daha da arttıracak.”
“Yani gerçeğe dönüş artık imkansız olacak.”
Ve şunları da ekliyor: “Çünkü gerçek öleli çok oldu. Sanal, gelecek yılların tek sahibi olacak.”
“Bedenler karnını doyurmak için gerçek hayatta çalışırken ruhlar tamamen farkı bir alemde mutlu olacak.”
Ezcümle;
Gerçeğe dönüş ya imkansız oldu ya da çok zor. Veya değişimlere, dönüşümlere bir şekilde alışacağız.
Bir an önce bu ‘ekran kaydırma’ işine hiç bulaşmamış olanları bulabilsek keşke. En azından onları uyarsak. Aman ha! Desek. Hatta onlarla vakit geçirsek.

MUHABBET

 

Muhabbet kalplerimize yerleştirilmiş en güzel hediyelerdendir. O muhabbet ki kainatın var olmasının da sebeplerindendir. Şu alemin en kıymetli çekirdeği olan insan o muhabbetle huzur bulur. Kendi anlamını yakalar. Böylece sonsuz bir saadete layık bir vaziyette şu dünya süresini doldurur. Layık bir vaziyet ise; sabır ile, dua ve düşünce ile, şuur ile elde edilir. Aslında bu kemallerin her birisi Allah'ın sıfatlarının insanlardaki tecellisidir.
Muhabbeti Halık'a yöneltmek gerektir. Çünkü Halık dışındakilere duyulan muhabbet insana ancak üzüntü verir. Başkasına duyulan muhabbet bile Halık için değilse faninin gidişiyle eleme dönüşür. Her fanilik içinde süresiyle mütenasip ayrılık acısı barındırır. Fani olanlar Allah için sevilirse Beka bulur. Yoksa hangi ana evlat acısıyla, hangi insan ölüm korkusuyla yaşayabilirdi ki?
Kalpdeki muhabbetin hemen yanı başında bir de havf vardır. Bu havf de Halık'a yönelik olmalıdır. Annesinin tokatından yine annesinin sinesine sığınan çocuk gibi insan her daim kalbindeki Allah'a karşı duyduğu havfdan yine Allah'a sığınmalıdır. Bu sığınış insanı aynı zamanda dünyalık korkulardan da muhafaza edecektir.
Kulluk gelecek nimetlerin başlangıcı değildir önceden verilmiş olanların şükrü ve tefekkürüdür. Yoksa kulluk Allah ve kul arasında maddi ve kıymetsiz bir pazarlık olurdu. Hal böyle iken başımıza gelen en mühim hadiselerden en küçüğüne kadar hepsini güzelce, sakince gönül süzgecimizden geçirmeliyiz.
* * *
Allah'ım Seni anmayan ve aramayan ilimden, sabırsız ve neticesini kendi nefsince şekillendiren duadan bizleri koru. Musibetlerin sonunda bir an evvel tüm insanlık ıslah olsun. Çekilenler günahlarımıza keffaret olsun. Ne zaman biteceğini bilmediğimiz şu hayatlarımız sonsuz hayatlarımız için saadet vesilesi olsun. Bu gönüllü inzivada kırmamayı öğrenelim, dürüstlüğü ve adaleti hatırlayalım, zaten bitmiş ideolojilerden bir an önce kurtulup şuurlu kulluk ve hayırlı vatandaş olmayı yeniden gündemimize değil ömür demimizde alalım. Müslümanlık gibi İlahi bir payda, insanlık gibi ulvi bir ortaklık varken üzerlerimize yapıştırdıkları alt kimliklerle bir birimizi üzmeyelim.
Selamlar,
TURGAY URGUR

kim(2)


En tehlikeli yalakalık susmaktır.
Kavimlerin helakına neden olmuştur.
Bu kadar çok konuşanın ve konuşulanın olduğu bir çağdaki 'bu suskunluk' ise tağutuliğin muhtemelen son versiyonu olacaktır.
Şimdilerde bu ‘sessiz tapış' tüm insanlığı kasıp kavuruyor.

FELÇ 02

 

Sağ(!) şeritte arabasında yanar döner çakar,
Sorgusuz paralar ipek keselere akar,
Asgari ücretliye merhametiyle tepeden bakar,
Yürüyüşlerinde ise bir garip tiyatral vakar,
Sanma ki mahşeri hesaba katar,
Bu ayrıcalıkla polisi mi takar,
Kural neden hep vatandaşı yakar?

Russo

 Zamanın birinde J.J Russo: 'Sanat'ın görevi eşitsizliği ve adaletsizliği örtmektir.' demiş. Öyle bir cümle ki insanı tekrar tekrar düşündürüyor. Acaba, acaba dedirtiyor. Ve sonunda Russo'nun büyüklüğünden midir bilemedim Russo için haklı dedirtiyor. Ya da ben öyle düşünüyorum. Yıllar öncesine ait ama hem pandorayı açan hem inandığımız sandıklarımızı alt üst eden hem de güncelliği hiç ölmeyecek anıt bir cümle olarak yerinde duruyor.

APOKALİPTİK (2)

 

Özgürlüğün sesi kulaklarında yine çınladı.

'Sana verilen istediğin gibi kullanabileceğin bir emanet değil.' dedi.

Ancak O'nun rızası dairesinde tasarruf edebilirsin.

Ve bir ayet göze girdi: "Bulutların geçişi gibi geçip gider." Neml Sûresi, 27:88.

* * *

Her sene gelen baharı gören gözler, kuru dallarda açan çiçekleri hayretle izleyen dimağlar ahireti de, haşri de bilir. Lakin bilmek istemez.

* * *

İşte insan! Önce kendisine der ki: Yolcuyum. Geldim ve gidiyorum.

İnsan kendisine yine der ki: Bana değer verildi. Değerimi bilmek isterim. Değerimin layıkını yerine getirmek isterim.

* * *

Yani insan ümitsizliğe düşmez. Gözünde hep sonsuzluk vardır. Çünkü biten her şeyin acı verdiğini çok iyi bilir.

Ayrılığın acısı kavuşmanın lezzetinden ağırdır. İnsan bu dünyaya geldiği günden itibaren hep ayrılıklar görür. İnanç yoksa gidişler yok oluştur. İnananlar ise yardım isterler. Rablerine sığınırlar. Haramdan ellerini, gözlerini ve dillerini uzak tutarlar. Kabir durağına kadar hep yardım isterler. Peygamberlerine Selam gönderirler.

* * *

İnsanın herşeyle alakalı emelleri ve istekleri vardır. İnsan güzelliğin bitmesini istemez. Oysa bu dünya ‘bitişler’ yeridir. Gün biter, sağlık biter, zaman biter ve sonunda ömür biter.

* * *

İmanlı insan bitmeyeni ister. Bitmeyeni Vereni bilir.

*

Ve bir ayet imdadına yetişir. ‘Allah göklerin ve yerin nûrudur.’ Bu ayetle ‘zaman’ tasavvuru tamamen değişir. Zaman onu bu dünyadan asıl mekana götüren bir sebep olur. Başına gelen ölüm dahil her şeyi ebedi hayatın başlangıcı olarak görür.

* * *

Ömrünün hangi anında olursan ol zihninin içinde hep aynı sorular vardır. ‘Nerden geldi? Nereye gidiyorum? Ve Neciyim?’

Zihnini delik deşik eden bu sorulara romanlarda, hikayelerde, denemelerde cevap bulamaz.

Sohbetlerinde, duyduklarında cevap bulamaz.

Ama bu sorular şöyle bir beyninin tahtına kuruldu mu gayri başka soruların kenarından bile geçmez.

‘Nerden geldim?, Nereye gidiyorum? Ve neciyim?’

Var olmak. En büyük sorumluluktur.

* *

Kısa hayatta yapılabilecek en hatalardan birisi de güç ve tahammülün yetmeyeceği büyük hayalleri sırtına yüklemektir.

Bir de şu emanet vücuda helalin dışında müdahale etmektir. Allah hiç şüphesiz bize verdiği vücuda bizden daha merhametli ve şevkatlidir.

Belalar ve musibetler zaten geçici olduğu için derdiyle dertlenmekten ziyade bitecek olmalarıyla sevinmek gerekir. Tersini düşünmek insana huzur ve saadet verir.

Biri de belâ ve musibetlerdir. Bunlar zâildir, devamları yoktur. Zevalleri düşünülürse, zıtları zihne gelir, lezzet verir.

En önemlisi de bu dünya sarayında misafiriz. Malum misafir geçicidir. Sürekli kalmayacağını bir yere HER ŞEYİNİ vermez. Çünkü insan gün gelecek bu şehirden çıkacak. Yıkılacak olan bu dünyada en güzel bir yaşantı Allah'ın aziz bir misafiri olduğunu idrak ederek sağlanır.

* * *

Sabır ise büyük güçtür. Dua ve sabır insana verilmiş ilahi güçlerdir.

İnsan sabır ile dua ile gayret ve iyi niyet ile bir menzile ulaşır.

Gayri menzil kucaktır.

Artık gidilecek yol kalmamıştır.

Artık yolcu menziline ulaşmıştır.

Yorgundur ama huzurludur.

Turgay URGUR

2 Ocak 2025 Perşembe

HÂLSİZLİK

 

Geceler sana farklı bana farklı,
Çok geç anladım sen farklı ben farklı.
Gönül sarayımı yıkan,
Anladım benden çok farklı.
İnsan işte, andanıyor.
Herkesi kendi sanıyor.
Oysa toprak farklı, çiçek farklı,
Yazan bir olsa da,
Keder farklı, kader farklı.
Belki lisan aynı, hece aynı;
Lakin idrak farklı, yürek farklı.
İçtiğimiz su, yediğimiz ekmek aynı;
Benim senden umudum,
Senin ise yolun çok farklı.
Hâl bu…
Şehrimiz aynı, sokak aynı;
Bekleyen farklı.
Bir ömürde saatler hep aynı,
Sabır farklı, teselli ondan da farklı.
Hadi diyelim sonbahar aynı, kış aynı;
Saçımdaki ak, gözümdeki yaş aynı;
Mazideki sen şimdiki senden çok farklı.

Yolcu (7)

 - Hey yolcu, nereye?

-Eve.
-Ev derken?
-Gönül haneme. Huzur yuvama. Sevgi ocağıma.
-Bir iki cümle söyleseydin?
-Ne hakkında?
-Kariyer, basamak, yükseliş, mevki hakkında.
-Sabah sabah nereden esti ki?
-İnsanlık onlarla yatıp, onlarla kalkıyor.
-Bazı konularda konuşmaya gerek yoktur lakin madem sordun iki söz diyelim. Gerek yoktur çünkü kainat mescidinde Kuran her gün, her saat hakikatı söylüyor.
Biraz açayım. Tevbe suresinde Allah diyor ki: “Hepsinden âlası ise Allah’ın kendilerinden razı olmasıdır.”
-Yani?
-Yanisi şu: En büyük mertebe mertebe-i rızadır. Tabi bu mertebeyi elde etmek zorluğun içinde bir kolaylığı barındırıyor. Demem o ki: elde etmesi zor değildir, kul bu dünyayı bir kışla, ordu kabul ederse; hayatını da bu mantıkla yaşarsa en büyük mertebe olan rıza mertebesini elde eder. Allah’ın rızasına ulaşma mantığı.
-Bu mertebeye kul çabucak nasıl ulaşır?
-Hanım, çocuklar evde beni bekler lakin madem mevzu derin, bir iki cümle diyelim. Diyelim ki belki hoş bir seda bırakırız.
İnsandaki güçlü hisler ahiret için, sonsuz bir hayat için verilmiştir. Sevmek, hırs, aşırı talep ve diğer hisler. Bu duyguları insan ebedi bir hayat için kullanırsa doğrusunu yapmış olur. Fakat bu duygular geçici bir hayat için kullanılırsa; sonsuzluk yerine bu kısa hayat tercih edilmiş olur.
-Peki biz dünyada bu hisleri kullanmayalım mı?
-Güzel. Haklısın. Tabi ki kullanalım. Elbette kullanalım ama mecazın arkasındaki hakikatı bilelim, görelim ve ona göre davranalım. Sen sormadan ben anlatayım. Kul eşini sevmeli ama O’nun için, kul okula gitmeli ama O’nun için, kul ilim tahsil etmeli ama O’nun için.
Kul işini geliştirmeli ama O'nun için.
Hem eline ne geçiyor ki? Geçse geçse gelecek kaygısı. Kısa bir hayata kaygı değil fiili ve kavli dua gerek. Tevekkül gerek.
Mal bir araçtır, Müslüman çalışkan ve zengin olmalı. İslam Devletleri her konuda gelişmiş olmalı ama mal sevgisi amaç olmamalı. Malı, mülkü kazanmak mecazi bir hırs seviyesinde kalıp asıl, hakiki mülkün ahiret bahçesinde olacağını kul aklından çıkarmamalı. Zaten 5 vaktin arası yapılan her helal çalışmanın da ibadet hükmünde olduğunu gayet iyi biliyoruz. Kişinin 5 vakit arasında attığı adi adımlar bile çoklar değerinde ibadetlere dönüşüyor.
Öyleyse hissin özünü ahirete, hafiflerini dünya hayatına vermekte huzur vardır. Bu yol, bu yöntem; yüksek ahlâk, hikmet, selim bir kalp, huzurlu bir ruh ve bunların neticesinde medeni ve tekamül etmiş bir toplum oluşturur.
-Seni evin yolundan alıkoydum. Son olarak ne dersin?
- Hırs, istemek, kazanmak, başarmak, sevmek gibi hisler herkeste vardır. Önemli olan bu hisleri yok etmek, yok saymak değildir. Asıl önemli olan bu hislerin yönünü mecazdan hakikate çevirmektir.
Velhasılı insan enaniyeti, gururu bırakacak. Dünyadaki ilim, iş mevkilerini geliştirmeye çalışırken kalbinde mertebe-i rızayı (O’nun rızasını ali tutacak).
Dahası kul da Allah'tan razı olacak.
-Kul mu razı olacak?
-Evet. Kendisine verilen hayata, sağlığa, maddiyata, eşe, evlada razı olacak. Yükseklere bakıp şikayet etmeyecek. Kendine, kendine bakacak ve şükür edecek. Mütevazi olacak.
-Yıl bitiyor.
-Bitecek ama bu bitiş ebedi bir var oluşa gidiş. Müslümana yakışır bir şekilde yaşamak esas olan. Tevazu lazım. Eğilmek lazım. Allah'a emanet ol.
TURGAY URGUR

Yolcu (7)

- Hey yolcu! - Efendim. -Hata nedir? -Eğer gerçekten ders almak isterse hata insanın Hocası bu dünyada. Hatasız olmayı istemek haşa Allah’ın...