24 Aralık 2016 Cumartesi

The Örgüt


Malum cinayet şaşırttı. ‘Sözde’ sövene dilsiz, vurana elsiz ve hatta biraz daha retorik kattılar; kırana gönülsüzdüler.

İnsanlar bu hale nasıl getiriliyor?

Örgütle tanışan insanlar geçmişleriyle, aileleriyle ve o zamana kadar öğrendikleri doğrularla çatıştırılıyor. Tüm insanlık kurtarılmaya muhtaç algısı pompalanıyor. Bu sırada kişiyi de; ‘kimsenin öbür tarafta kendisini bile kurtarma garantisi yoktur’ telkiniyle yine kendi terminolojileri ile ‘gassalın önündeki meyyit’ pozisyonuna devşiriyorlar.

Bu süreçte aslında 2 tip örgütçü ortaya çıkıyor. Birincisi zeka hiyerarşisinde hızlı ilerleyen ve insanları kullanmayı öğrenen tip, diğeri ise yönlendirilmeye ve yönetilmeye müsait ikinci tip. Yani abiler ve abi deyiciler. Zeka hiyerarşisi; yaşla, kültürle veya zenginlikle ilgili değildir. Örgütte 18 yaşındaki bir kişi 25 yaşındaki başka insanları güdebilir. (Hakimlerin ablası hukukla ilgisi olmayan birisi çıkmıştı.) Örgüt bu özelliği ile ‘doğal seleksiyon’ sistemi barındırır. Ki! İtaat etmeyen veya programlara tam uymayan tipler hem zamanla tecrit edilir hem de zaten kendilerini kendiliğinden geri çekerler.

Suikastı işleyen polis mesleğe girdiği günden itibaren hiçbir zaman kendi veya Devletin doğrularını yaşamamıştır. Daima aklında ve (yapay olarak örgütte geliştirilen) bilincinde sonradan edindiği cemaatçilik ruhu vardır. Burada gözden kaçan bir hususta şudur: suikastçı polis bu eylemi tamamen kendisi tasarlamış da olabilir. Çünkü iç dünyası onu bu konuda ‘karar almaya’ itmiş de olabilir. Örgütle tanıştığı günden sonra hayatından çıkardığı ailesi, Milli değerleri ve bildikleri zaten onun nazarında her daim nötrdür ve değersizdir. Enes Kanter'in söylemeleri aslında örgütün genelinde olan gizlenmiş bir bilinç-altı şuurudur. Gülen aile bireylerinden önce gelir. Örgüt üyeleri zaten bu kapsamda örgüt doktrinlerine yakınlarından ve hatta kendi varlıklarından bile çok önem verirler.  15 Temmuz ve öncesindeki örgütsel başarısızlıklar; örgüt üyelerini hayal kırıklığı uğrattı. Bu hayal kırıklığı ve sürekli ötelenen ‘saadet günleri’ iç bir strese dönüştü. Yani şimdiye kadar sohbetlerde edindikleri gaybi malumatlara(!) göre sonuç bu olmamalıydı. Bu hayal kırıklığı zamanla örgüt üyelerinin kendi kendilerine eyleme geçeceği bir değişime dönüşebilir. İdamlar, cinnet halleri ve toplu aile içi katliamlar, ağır psikolojik depresyonlar gelebilir. Bu tür eylemler olsa bile bunların hiçbirisini Pennsylvania sahiplenmeyecektir. Onlara göre ‘kişilere takılmamak’ gerekir. Fanusun dışındaki örgütçü artık sistem dışı bireydir. Hattı zatında içte de ‘birey’ ve ‘bireyin ehemmiyeti’ yoktur, bunun yerine hizmetin ‘şahsi manevisi’ vardır. Şahsi manevi sanal bir  hologramdır. Bu hologramın üyeler üstünde denetleyiciliği ve baskısı vardır. Örgütün üyelerini genelde sağ kesimin kendi özgüvenini ve kişiliğini oluşturamamış kişileri oluşturur. Biraz isyankar veya kendi kendilerince gözlem yapabilen kişiler bu grupla uzun süreli ilişki kuramaz. Kırsal kesimin doğru ve gerçek dini eğitimi al(a)mayan, kendi kişiliklerini henüz oluşturamamış çocukları örgüt için mümbit bir kaynak olmuştur. En çok öz eleştiri yapılması gereken yer burasıdır. Çocuklarımız 1)Dini yaşama ait bilgileri ve kuralları 2) Öz benlik gelişimlerini ailede ve okulda resmi araçlarla öğrenmelidir.  

İlginçtir! Kullanılan üyeler kullanıldıklarının farkında değillerdir. Tüm yapılanların büyük bir misyon için yapıldığını düşünürler. 
   
Nasıl etkili oluyor?

Çünkü örgütleşmeyi kademe kademe ve dozaj artışı yaparak yürütüyorlar. Yani yeni tanışan birisi her şeyi bir anda görmüyor. Alıcılığına ve sadakatine göre büyümeye tabi tutuluyor.  Öğretmen grupları, esnaf grupları veya yüksek seviyeli bürokratlar bir birleriyle görüştürülmüyor. Bu özellik ile cemaat geçmişi diğer yapılardan farklılık gösterir. Bu hem bir gizlilik politikası hem de grup aidiyeti oluşturur. Ancak çok büyük organizasyonlarda gruplar bir araya gelir ve orada da kaynaşma olmaz. İnsan avında nokta atışı ve adam-adama markaj uygulanır.    


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ANAHTAR GENÇLERİMİZDE

       Gençler, öğrencilerimiz, çocuklarımız şüphesiz hepimiz için en büyük değere sahip. Şehirlerimizi, sokaklarımızı, çarşılarımızı, okull...