Malum cinayet şaşırttı. ‘Sözde’ sövene dilsiz, vurana elsiz
ve hatta biraz daha retorik kattılar; kırana gönülsüzdüler.
İnsanlar bu hale nasıl getiriliyor?
Örgütle tanışan insanlar geçmişleriyle, aileleriyle ve o
zamana kadar öğrendikleri doğrularla çatıştırılıyor. Tüm insanlık kurtarılmaya
muhtaç algısı pompalanıyor. Bu sırada kişiyi de; ‘kimsenin öbür tarafta kendisini
bile kurtarma garantisi yoktur’ telkiniyle yine kendi terminolojileri ile ‘gassalın
önündeki meyyit’ pozisyonuna devşiriyorlar.
Bu süreçte aslında 2 tip örgütçü ortaya çıkıyor. Birincisi zeka
hiyerarşisinde hızlı ilerleyen ve insanları kullanmayı öğrenen tip, diğeri ise
yönlendirilmeye ve yönetilmeye müsait ikinci tip. Yani abiler ve abi deyiciler.
Zeka hiyerarşisi; yaşla, kültürle veya zenginlikle ilgili değildir. Örgütte 18
yaşındaki bir kişi 25 yaşındaki başka insanları güdebilir. (Hakimlerin ablası
hukukla ilgisi olmayan birisi çıkmıştı.) Örgüt bu özelliği ile ‘doğal
seleksiyon’ sistemi barındırır. Ki! İtaat etmeyen veya programlara tam uymayan
tipler hem zamanla tecrit edilir hem de zaten kendilerini kendiliğinden geri
çekerler.
Suikastı işleyen polis mesleğe girdiği günden itibaren hiçbir
zaman kendi veya Devletin doğrularını yaşamamıştır. Daima aklında ve (yapay
olarak örgütte geliştirilen) bilincinde sonradan edindiği cemaatçilik ruhu
vardır. Burada gözden kaçan bir hususta şudur: suikastçı polis bu eylemi
tamamen kendisi tasarlamış da olabilir. Çünkü iç dünyası onu bu konuda ‘karar
almaya’ itmiş de olabilir. Örgütle tanıştığı günden sonra hayatından çıkardığı
ailesi, Milli değerleri ve bildikleri zaten onun nazarında her daim nötrdür ve
değersizdir. Enes Kanter'in söylemeleri aslında örgütün genelinde olan gizlenmiş bir bilinç-altı şuurudur. Gülen aile bireylerinden önce gelir. Örgüt üyeleri zaten bu kapsamda örgüt doktrinlerine yakınlarından
ve hatta kendi varlıklarından bile çok önem verirler. 15 Temmuz ve öncesindeki örgütsel başarısızlıklar;
örgüt üyelerini hayal kırıklığı uğrattı. Bu hayal kırıklığı ve sürekli ötelenen
‘saadet günleri’ iç bir strese dönüştü. Yani şimdiye kadar sohbetlerde edindikleri
gaybi malumatlara(!) göre sonuç bu olmamalıydı. Bu hayal kırıklığı zamanla
örgüt üyelerinin kendi kendilerine eyleme geçeceği bir değişime dönüşebilir. İdamlar,
cinnet halleri ve toplu aile içi katliamlar, ağır psikolojik depresyonlar
gelebilir. Bu tür eylemler olsa bile bunların hiçbirisini Pennsylvania
sahiplenmeyecektir. Onlara göre ‘kişilere takılmamak’ gerekir. Fanusun dışındaki
örgütçü artık sistem dışı bireydir. Hattı zatında içte de ‘birey’ ve ‘bireyin
ehemmiyeti’ yoktur, bunun yerine hizmetin ‘şahsi manevisi’ vardır. Şahsi manevi
sanal bir hologramdır. Bu hologramın üyeler üstünde denetleyiciliği
ve baskısı vardır. Örgütün üyelerini genelde sağ kesimin kendi özgüvenini ve
kişiliğini oluşturamamış kişileri oluşturur. Biraz isyankar veya kendi kendilerince
gözlem yapabilen kişiler bu grupla uzun süreli ilişki kuramaz. Kırsal kesimin doğru
ve gerçek dini eğitimi al(a)mayan, kendi kişiliklerini henüz oluşturamamış çocukları
örgüt için mümbit bir kaynak olmuştur. En çok öz eleştiri yapılması gereken yer burasıdır. Çocuklarımız 1)Dini yaşama ait bilgileri ve kuralları 2) Öz benlik gelişimlerini ailede ve okulda resmi araçlarla öğrenmelidir.
İlginçtir! Kullanılan üyeler kullanıldıklarının farkında değillerdir. Tüm yapılanların büyük bir misyon için yapıldığını düşünürler.
Nasıl etkili oluyor?
Çünkü örgütleşmeyi kademe kademe ve dozaj artışı yaparak
yürütüyorlar. Yani yeni tanışan birisi her şeyi bir anda görmüyor. Alıcılığına ve
sadakatine göre büyümeye tabi tutuluyor. Öğretmen grupları, esnaf grupları veya yüksek
seviyeli bürokratlar bir birleriyle görüştürülmüyor. Bu özellik ile cemaat
geçmişi diğer yapılardan farklılık gösterir. Bu hem bir gizlilik politikası hem
de grup aidiyeti oluşturur. Ancak çok büyük organizasyonlarda gruplar bir araya
gelir ve orada da kaynaşma olmaz. İnsan avında nokta atışı ve adam-adama markaj
uygulanır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder