İlkokul tarih kitaplarının konularından birisi; Rusya’nın
sıcak denizlere olan özlemidir. Bilmeyen yoktur ama önemsemeyen çoktur.
ABD’siz denklemde Türkiye İran, Rusya ve Çin’in ekonomik
büyüme baskısıyla karşı karşıya kalacak. Bunun farkında olan Avrupa birliği
gücünün yettiği kadar Rusya’ya olan yaptırımlarını sürdürmeye çalışıyor. (Malumunuz
Rusya’ya olan teknolojik araçlar ambargosu
uzatıldı.) Çünkü bu ülkeler(Rusya-İran-Çin) dünya ortalamasının üstünde kendi
kendilerine yetebilen ülkeler.
Suriye’nin kuzeyinde bölgesel düzleme tamamlandıktan sonra
Rusya Suriye’ye öncelik verecek ve Türkiye bölgede pasifize edilecek. Mevcut sınırlarımıza tekrar
zorlanacağız ve Suriye’nin toprak bütünlüğü adı altında Rusya ve İran’ın enerji
koridoru aktive edilecek. Türkiye’nin bu süreçte olsa olsa kazancı nakliyecilik
ve gıda ihracatı olacaktır. Rusya’nın Türkiye’ye bu kadar makul yaklaşmasının
nedeni; ortak menfaatler değil Türkiye’nin ABD’den ve AB’den uzaklaşmasıdır.
ABD’nin 15 Temmuzda sergilediği izle-gör politikası aslında
bölgeye olan genel bakışının da özetidir. Gülenistlerin sürekli ABD ve AB
yanlısı söylemleri istihbarati olarak geliştirilmiştir. ‘The Örgüt’ kendi
bekasıyla paralel olarak Türkiye’nin bekasını ABD ekseninde kalmakta görmüştür.
Tam bu noktada İsrail ile de ters düşmüştür. Çünkü mossad ‘the örgüt’ün ABD’de ve dünyada hızlı ilerleyişinden
rahatsız olmuştur ve 15 Temmuz sonrası Türkiye yanlısı bir izlenim çizmiştir. 15
Temmuz’un başarılı olması Türkiye’nin ‘melting pot’ (Erime kabı) içinde
Neo-Amerikanlaşması olacaktı. Bu , şu anki Rusya-İran denklemine de ters bir
durumdu.
Savaş sonrası ABD ve AB Türkiye’yi cezalandırmak, Rusya ve
İran ise baskılamak isteyecektir. Çünkü Rusya eline geçen bu tarihi fırsatı
kaçırmamak için yerleşim politikası izleyecek. Yani Arap baharı başlangıç
itibariyle ABD ve AB’nin menfaatlerine göre gelişiyor gibi görülse de ilerleyiş
itibariyle doğu ülkelerinin işine daha çok yaramıştır.
Gülenistlerin ABD’de konuşlanmasının nedenlerinden birisi de
Amerikan vatandaşının kültürel açlığıdır ve kullanılışlığıdır. Doğu ülkeleri
kendilerine has kültürel hafızaya sahipken ABD ve mevcut AB oryantalizme
doğrudan olmasa da dolaylı olarak açıktır. Eğer Gülenistler yurt dışında da
Türkiye’de olduğu gibi kadrolaşmada yer alabildiyse, ileriki süreçlerde bunun
da yansımalarını görebiliriz. Asıl uyuyan ama kök-hücreler bu ülkelerdedir. Hatta
burada sayısal çoğunluktan ziyade niteliksel bir fark da vardır. Çünkü Gülen
çekirdek ve asıl maya kadroyu 1997’de Türkiye dışına çıkarmıştır. Bu bağlamda Türkiye’deki
örgütçüler sadece sermaye ve menbaa olarak kullanılmıştır.
Turgay URGUR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder