Gerçek değerimi yokluğumda anladım.
Kimsenin hayatında olmadığımda, elimi eteğimi dosttan
düşmandan çekince anladım.
Yıllarca verilen emeğin aslında ne kadar boş olduğunu,
hayatın sadece maddiyat üzerine kurulu olduğunu anladım.
Eskiler biliyordu. Belki de ondandır; paylaşmadılar,
sırnaşmadılar, yakınlaşmadılar. Gizlediler. Sağda, solda kötü günler için hep bir şeyler ayırdılar. Az az
yediler, az az konuştular. El-alem duymasın ve görmesin dediler.
Eskiler biliyormuş. İnsan herkesten önce kendisini
düşünmeliymiş. Biriktirirken, yerken öncelik hep kendisi olmalıymış. Başkasını düşünmek
aslında kendini unutmak demekmiş. Ve insan kendisini unutunca hiç kimse onu
hatırlamıyormuş. Hatırlanmıyormuş.
Eskilerin sözünden çıkınca atılmışlık ve satılmışlık
arasında bir yerde kalıyormuşsun.
Gerisi zaten malumunuz. Hayatta ‘iyi günler tiyatrosu’
denilen bir oyun var. Şimdi eğer yanınızda –ne derseniz deyin- dost, arkadaş,
akraba her kim varsa, ekser çoğunluğu iyi günlerde olduğunuzdandır.
İsterseniz deneyin…. Deneyin de ….’Siz aslında kaç paralık bir adammışsınız’
görün. Piyasa karşılığınız nedir bir tartın. Karşılıksız kaç gram altın, kaç
tl, Euro ya da ekmek alabiliyormuşsunuz bir görün. Yürek ister.. Yürek ister çünkü dünkü çocukların maskarası
olursunuz.
Ya bu tiyatronun bir oyuncusu olup siz de sahne alacaksınız,
ya da perdeleri kapatıp oyun bitti diyeceksiniz. Tercih insanlıktan
anladığınıza kalmış. İnsanilikten anladığınıza kalmış. Eğer bu oyunu
oynayacaksınız; vicdan ve merhamet libaslarını terk edip, kendinize bir savaş kostümü uyarlamalısınız.
Davam dedikleri: ekmek davasından başka bir şey değilmiş. Ve
bu davada; gözünü açmayan, geride kalan aç
kalıyormuş. Ceylan ziyafetindeki aslanlardan öğreneceğimiz çok şey var.
İyi seyirler.