Konuşalım.
Ülke siyasetini,
Ak partinin geleceğini, Sayın Başbakanın gidişinin ardındaki teorileri
konuşalım.
Tezler ve
anti-tezler gelişsin. Fikirler değişsin. Ezberlerimizi farklı bir üslupla yenilerken
farklı bir şeyler söylüyormuşuz gibi bir moda girelim. Birileri Ak parti
yıkılıyor desin, birileri Hoca’ya üzülsün, birileri suçlu arasın.
Lakin şunu
da lütfen gözden kaçırmayalım!
Sayın
Davutoğlu eğer gözden çıkarıldıysa, bunun olası sonuçları herhalde göz önüne
alınmıştır. Bu karar çoğunluk itibariyle iç siyasi bir meseledir. Yoksa KK’nın
basit siyasi puan arayışında olduğu gibi Milli İradeye bir saygısızlık falan
değildir.
Ve eğer
Davutoğlu gidişini vefa ve saygınlık içinde gerçekleştiriyorsa, asıl düşünülmesi
gerekenlerin başında bu da gelmektedir.
Ne oldu da?(mış)
Ne olduysa
oldu?
İki tercih bir yerde birleşmiş.
Şimdi bu
ayrılık muhalefetin oyunu arttırır mı? Tabi ki arttırmaz. Türkiye’de sağ siyasi
güç zayıflar mı? Kesinlikle zayıflamaz. Yani
ne muhalefet ne de muhalefet doktirinleri bu durumdan olumlu etkilenir.
Çok değil.
Herkes biraz sabrederse 22 Mayıs’ta sonucu görür. Sonrasında ise ilk önüne
gelen seçimde kararını verir.
Asıl gözden
kaçan ise çok farklı bir durum;
Türkiye’de
siyasi kırılmalar ve değişimler Ak partinin ilk dönemiyle zaten değişmişti. Yani: eski-siyaset tarzı ile yeni-siyaset (Ak parti öncesi ve sonrası çok farklıydı.)
Seçmen güncel parti arıyordu. Seçmen tartışmayan particilik istiyordu. Seçmen tüketim
ekonomisini bir şekilde yorumlayan bir parti arıyordu. Seçmen empati kuran ve
kendisinin dikkate alındığı bir siyasal yapı arıyordu. Bunu Ak parti gördü(görmüştü).
Ne kadar uyguladı veya uygulamadı tartışılır. Ama böyle olduğunu insanlara
anlattı. Ev ev gezmelerden, mitinglerde geliştirilen söylemlere; halka birlikte
çektirilen resimlerden, sağlık hizmetlerine kadar bu insanlara gösterilmek
istendi.
Muhalefetin
ise böyle bir dünyası hiç olmadı. Halen daha yoktur. Öncelikle buna muhalif taban da
hazır değil çünkü halen daha 80 öncesi reflekslerle tartışmalara giriyor. Kızıyor,
dinlemek istemiyor. Kemalizm diyor, rejim kaygısı falan yaşıyor. Yani maalesef,
iktidarın söylemleri ile muhalefetin uygulamaları arasında aslında büyük bir
zaman/zamanlama farkı var. İşte bu nedenle muhalefet bugün Ak partinin iç
meselesine girmiş durumdadır. Oysa kendi haline bakmalıydı. İşin gerçeği de zaten hep muhalefette kalma nedeni de bu zamanlama farkıdır.
Muhalefet kendi
haline bakar mı? Bakmaz.
Biz kendi halimize bakalım. Dua edelim, çalışalım,
düşünelim. Ak parti veya başkası da olsa asıl mesele kendi üretimimizdir. Okuduklarımız, yazdıklarımız, düşündüklerimiz ve kazandıklarımızdır.
Bu arada
Sayın Davutoğlu çok iyi bir Başbakandı. Gerek kendi yüzü, gerekse eşi bunu zaten
fazlasıyla gösteriyor. Allah razı olsun. Türkiye son 70 yılının en iyi 3 Başbakanından
birisini görmüş oldu.
Her neyse…
2016 benim için tevekkül yılı olacak inş. Bu sene siyaset çok az olacak.
Siyaset yazdık
ama inanın içimden gelmiyor.
Ne Ak partiyi ne de muhalefeti eleştirecek sözler biter. Siyaset konuşmak ancak paralı gazetecilerin işi olmalıdır. Çünkü bu iş onlardan başkasına çene yorgunluğundan başka bir şey kazandırmaz. Malum bu iş bugün (siyaset yazarlığı) kendi başına bir hizmet sektörüdür.
ve lütfen unutmayalım!!!! siyaset asla dostlarla kötü olmaya değmez.
Selam ile
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder