30 Nisan 2015 Perşembe
28 Nisan 2015 Salı
OUTLET hezeyanlar (giriş)
Hani bir insan vardır yaa…
Ona ağlamak, sızlanmak yakışır. Kızmak yakışır, içinden geçenleri olduğu gibi
söylemek yakışır yaa.. Çünkü haklılık vardır. Gerçeklik vardır. Son zamanlarda bu
yakışanın öyle ‘outletlerini’ gördük ki şaştık kaldık. Çünkü yakışmıyor, baştan
sona abartı kaçıyor. Olmuyor. Dün ile bugün arasındaki tutarsızlıklar dikkat
çekiyor.
·
*
*
Bunun nedeni tek tipçilik.
Bunun nedeni bastırılmışlık.
·
*
*
Yapılabilecek bir şey
yok. Son 1 yıldır ülkemizde yaşananlar; samimiyet, güven ve adalet
konularındaki durumumuzu ortaya serdi.
Bu tür OUTLET
hezeyanların alıcıları her geçen gün azalıyor. Çünkü toplumda kaliteye ve gerçekliğe
yeniden gereksinim doğdu. İnsanımız sahtelikten bıktı.
Turgay URGUR
19 Nisan 2015 Pazar
Boşluktan bakarak (3)
Birkaç gündür aklımın
ucundan bir yazı konusu geçiyor. ‘Yazayım mı? Yazmayayım mı?’ diye epey bir
düşündüm. Yazmaktan alıkoyan birkaç içsel nedenim de vardı. Öncelikle benzeşme
ve sıradanlaşma gibi korkularım var. İkinci bir husus ise insanları ÇOK SIK sözle,
yazıyla da sıkmamak gerekiyor sanırım. Son olarak da artık daha ne yazılabilir
ki? Dünyada halen daha söylenecek söz kaldı mı ki? Hani geçenlerde paylaşmıştım
ya; “Modern insan düşünmekten yaşamaya
vakit bulamıyor.” diye. Tartışılmadık, yazılmadık konu kalmadı gibi ve aynı
konular defalarca bile irdelendi. Bilgiye ulaşma sorunu neredeyse kalmadı.
Her neyse… ben yine de
yazayım ve siz sevgili dostlarla paylaşayım. İçimde kalmasın.
Kafatasımızın yarısının
tamamen boş olduğunu düşünelim. Hava boşluğu gibi bir şey olsun. Beynimiz ise
diğer yarıya sıkışmış olsun. Ve hepimizin bildiği üzere bir tarafa sıkışmış
olsa da beynimizin çok az bir yüzdesini kullanıyoruz. Kullanıyormuşuz. Öyle
diyorlar….
Kullandığımız kısımdan
değil, kullanmadığımız kısımdan bahsetmek istiyorum. Yarım köşeye sıkışanın az
bir kısmını kullanıyoruz. Diğer tarafta koskoca bir boşluk var. Bu boşluktan
çok çok daha büyük kafamızın dışında bizimle kıyaslanamayacak büyüklükte bir
kainat var.
Haklısınız kimsenin
kafasının bir bölümü hava boşluğu değil. Misal olsun diye yazdım. Arada bir
farkındalık olsun diye yazdım. Ara sıra hava almak için dışarı çıkardık. Hiçte fena
olmazdı hani… ve oradan kullandığımız bölümüne bir bakardık, göz atardık. Nasıl
kullanıyoruz diye..
Olmadı, kafatasımızın
hava boşluğundan da çıkardık ve tümden dışarıdan bakardık. Tabi ki de tüm
bunlar fantezi ürünü söylemler.
KEŞKE bu fantezi bazen
gerçek olsa. Çünkü buna ihtiyacımız var. Birey olarak, toplum olarak buna
ihtiyacımız var. Hayat, yaşamak, başarı, verimlilik, mutluluk bizim
bildiğimizden-bildiklerimizden ibaret değil.
Siyaset, adalet, inanç,
doğruluk sadece bizim geliştirdiğimiz söylemlerden ibaret değil. Dışarısı bizlere
devasa boşluklar gibi görünüyor, hayatta sadece kendimiz varmışız gibi
davranıyoruz. Bundan dolayı bencilliğimiz, çatışmalarımız, inadına haklılık arayışlarımız
her şeyin önüne geçmeye çalışıyor. Eşlerimize karşı tavırlarımızda, aile içi
münakaşalarda bu böyle değil mi? En basit konularda bile taraftarlığımız bundan
değil mi?
Yıllardır süren siyaset
çatışmaları, toplumsal savaşlarımız, gruplaşmalar, gettolaşmalar bundan ortaya
çıktı.
Son zamanlarda halkımızı
bölen siyasal tartışmalarda da benzer nedenin izlerini görüyoruz. Yetiştiğimiz
çevre, etrafımızdaki dostlarımız, gidip-geldiklerimiz, üye olduğumuz yerler
bizleri düşünce hapsine alıyor.
Bazen farklı kişileri
dinleyerek, okuduklarımızı değiştirerek, ortamlarımızı genişleterek kendimizde
olanlara boşluktan bakmalıyız. Kimsenin etkisinin olmadığı, hiçbir düşüncenin
kalıplaşmadığı boşluklardan bakmalıyız.
Bu bakışla kendimizde
muhtemelen eksiklikler, yanlışlıklar göreceğiz. Zamanı şimdiye kadar kötüye
kullandığımızı, eğitimimizin eksiklikler içerdiğini, sosyal durumumuzun gözden
geçirilmesini gerektiğini göreceğiz. Bırakalım da bunlar biraz içimizi acıtsın.
Acıtsın ki bizi biraz kendimize getirsin.
Evi bombalanan bir
Orta-doğulu Müslümanın boşluğundan baktığınızı düşünsenize?
Annesiz bir çocuğun,
fakir bir ailenin, özürlü bir insanın, ailesinin yitirmiş bir kişinin ve tüm
diğer sıkıntı çekenlerin boşluklarından baktığınızı düşünsenize?
Ne görürdük acaba?
Turgay URGUR
(devam edecek)
13 Nisan 2015 Pazartesi
Eğitim (3)
Sevgili ve kadim dostlarım, meslektaşlarım;
Kendisini Türkiye Cumhuriyeti’nin bekası için çocuklar
yetiştirmeye adamış olan biz öğretmenlerin birinci ve en ehemmiyetli meselesi
öğrencilerimizin en güvenilir, en doğru, en donanımlı eğitimi almalarını sağlamaktır.
Tüm çalışmalarımızı, düşüncelerimizi ve enerjimizi buna yönlendirmeliyiz.
Zihnimizi ikinci bir meselenin meşgul etmesi bizleri asıl amacımızdan
uzaklaştıracak ve yaptığımız işlerin verimliliğini azaltacaktır. Öğrencilerimiz
gözlerimizin içine bakıp bilgi, sevgi, şefkat, yenilik, liderlik beklerlerken
bizler dimağlarımızın basit hayallerle dolmasına müsaade edemeyiz. Öğretmenin
uygulaması da yenilik ve istişare gerektirir. Evdeki, okuldaki, öğretmenler
odasındaki, toplantıdaki önceliğimiz çocuklarımızın eğitimi ve başarısı
olmadır. Biz bunun için maaş alıyoruz.
1.
Öğrencilerin kaliteli eğitim almasına yönelik
çalışmalar.
a)Öğretmenlerin 15 günde bir araya gelip yuvarlak masa
toplantılarında eğitim yöntemlerini bir birlerine aktarması. Farklı
uygulamalarını paylaşması. Uygulama ilçe içindeki nezih ortamlarda yapılabilir.
ÖRNEK
ÇALIŞMA: Cuma-Cumartesi-Pazar bir otel ile anlaşıp hem kollektif çalışmalar
yapmak hem de ailelerimizin dinlenmesini sağlamak. (Sezonda 1 defa yapılabilir)
-Öğrenci
gözüyle öğretmen kimdir? Öğrencinin beklentisi nedir?
-Başarıya
ulaşmış uygulamalarınız nelerdir?
-Öğrencimize
ne kadar yakınız?
-Entellektüel
gündemlerimiz var mı?
-Öğrencilerimizle
aynı kelimeleri, cümleleri kurabiliyor muyuz?
b)Bilgi yarışması, seminer, olimpiyatlar, gezi ve
benzeri çalışmaları öğrencilerin genelini
kapsayacak şekilde düzenlenmesini sağlamak. Kazan-kazan mantığı ile öğrencileri
bir bütün olarak görmek ve her seviyeden öğrencinin kazanım elde etmesini
sağlamak.
c)Değerler eğitimi kapsamında öğrencilerimize Manevi
değerlerin kazandırmaya yönelik çalışmalar.
ÖRNEK ÇALIŞMA: Peygamber Efendimizin Hayatının
öğrenciler tarafından okunmasını sağlamak. Kaybedeni olmayan bir yarışma yapmak
ve dereceye girenleri belirlemek. Hediye vermek, tüm okul öğrencilerini çalışma
içine çekmeye çalışmak. Bu tür çalışmalar bir sonraki çalışmalar için bizleri
motive etmelidir.
ÖRNEK ÇALIŞMA: Çanakkale şehitlerini
anma günü okullarımızda daha kapsamlı kutlanabilir.
d) Devamsızlık, olumsuz alışkanlıklardan
korunma, sosyal ilişkiler konusunda öğrencilerimize bilgilendirme yapmak ve
onlar için okulları daha güzel bir ortam haline dönüştürmeye yönelik çalışmalar
yapmak. Okul kantinleri, kütüphaneleri ve diğer dinlenme alanları mutlaka
öğrencilerimizin zevkine, ilgi alanlarına yönelik olarak düzenlenmelidir. Böylece
öğrencilerimiz okulda zaman geçirmek için daha çok istekli olacaklardır. Çalışılan
mekanın modernizasyonu orayı daha çok verimli yapacaktır.
e) Öğrenciler okulda eğitim yanında eğlenmeyi,
dinlenmeyi ve kendilerini gösterebilecekleri çalışmaları da hak ediyorlar. Bu çalışmalarda
başarı hedefleniyorsa kesinlikle toplu bir eylem mantığı ile yapılmalıdır. Yani
çalışmaların liderlikleri ve uygulatılması organize olmalıdır. Zaman başarı
için kenetlenme ve birlikte hareket etme zamandır. Bir çalışmanın başlatılmasında
ve yürütülmesinde öğrencilerin bizlere ihtiyacı var.
Pek kıymetli dostlar, hep birlikte
çalışalım ve gençlerimizin geleceklerinde bizim de yarın gururla
hatırlayabileceğimiz bir anımız olsun.
Muhabbetle,
Turgay URGUR
Sevgili dostlar; iyi niyetli, çalışkan ve Milli değerlere sahip çıkan arkadaşlarımızın görevlere gelmesi hiç şüphesiz benim de idealimdir.
5 Nisan 2015 Pazar
eğitim
Asrın
mütefekkiri; bir insan iki işte başarılı olamaz diyor. Sözüne kurban, mefkûresine
kurban, çabasına kurban olayım.
Başka meslekleri
bilmem ama bu düstur öğretmenlik için çok elzemdir. Eğer bir eğitimcinin
kafasında öğrencileri ve onlara karşı verimliği dışında her hangi başka bir
zihni meşguliyet varsa onun mesleğinde saygıdeğer olması çok zordur. Bizler yatıp
kalkıp öğrencilerimizin başarısı ve gelişimleri için uğraşmalıyız. Çünkü bu
mesleği şu anda öğrencilerin algısına yönelik olarak yürütmek gerçekten eski
zamanlara göre çok daha fazla çalışma gerektiriyor. Mesleğimiz tabi ki de yeniden
tanımlanmadı. Lakin beklentiler gerçekten çok yüksek ve bu yükseklikte ben
haklılık görüyorum. Eğer bu gün çocuklarımız okul ve ders ortamından kaçma
eğilimdeyseler bu geldiğimiz noktanın en büyük delilidir.
Meselenin
çözümü için nedenleri yazarak başlayabiliriz;
4 Nisan 2015 Cumartesi
vali bey yalnız değilsin
Senin gibi bu ülkede
eğitimi, başarıyı, gelişmeyi kılık ve kıyafette gören koskocaman bir SÜRÜ var. Öğrencilerine,
öğretmenlerine sevgi ve saygı dili ile yaklaşamayan, eline mikrofonu aldığında egodan
kırılan, açılan, saçılan, şevke gelen daha niceleri var. Protokol sevdalısı,
deri koltuk müptelası, azar ve atar manyağı daha çok var. Kendilerini sende
görsünler.
Rahmetliye veya öğrencilerine sormamışlardır ki: ‘Neler yapıyorsunuz?, bir
eksiğiniz var mı yok mu diye?’ Sormazlarda. Ancak bildikleri nutuk okumak. Herşeyi
bilir edasına bürünmek.
Keşke kılık ve kıyafetten değil de eğitim-öğretim noktasında verdiklerinden
kendisine bir şeyler sorulsaydı. Ama sorulmaz çünkü bu feraset gerektiriyor.
Karşıdaki insana ve yaptığı işe saygı gerektiriyor.
Allah aşkına bırakın,
isteyen örtünsün, isteyen açık gelsin. Zaten geliyorda. İsteyen de saçını
uzatsın, kravat takmasın, takmak isteyen de taksın. İnsanlar bir şekilde
edebine, mesleğine uygun bir şekle kendilerince girebilirler.
Sizler yapabiliyorsanız ve elinizden geliyorsa bizlere demokratik ortamlar
sağlayın yeter. Başka bir ihsan istemiyoruz. Öğrenciler, öğretmenler
kendilerini rahat bir şekilde ve korku yaşamadan ifade edebilsin yeter.
2 Nisan 2015 Perşembe
DURMAK YOK
Ey insan,
Ey ben.
Ağlamayı beceremeyip,
gülmekten utanmayan.
Ömür sermayesini beyhude
tüketen.
Edepten yoksun,
İşten bıkkın,
Hayattan sıkkın.
Çok değil dün …. daha dün…
Suriye’de, Irak’ta, Afgan’da
çocuklar ağladı.
Bosna, Hocalı, Kıbrıs ne
çabuk unutuldu.
Bir savcı kurban edileli
2 gün olmadı.
30 yılda bu ülke kaç ana
kuzusu verdi?
Ey insan,
Ey ben.
Vaktin değerini bilmeyen,
Boş laf ile gönül
eğleyen,
Sanma ki bu hayat hep
böyle sürecek,
Eğlence, gülmece devam
edecek.
İstesen de istemesen de
bir gün bitecek.
Çok değil dün… daha dün…
Ana, baba vardı da gitti.
Bitmez denilen aylar,
yıllar geçti gitti.
İyi de gitti, kötü de
gitti.
Bir hesap önüne varmaya
gitti.
Ey insan,
Ey ben.
Henüz vakit varken,
Önce pişmanlık ile,
Sonra acizlik ve haya
ile,
Eğilmeli. Af dilenmeli.
En önce kendimiz
bilinmeli,
Sonra etrafa söz
söylenmeli.
Madem bu yolda durmak
yok.
İbadet ve şuur ile
gidilmeli.
Turgay URGUR
HÂLSİZLİK
Geceler sana farklı bana farklı, Çok geç anladım sen farklı ben farklı. Gönül sarayımı yıkan, Anladım benden çok farklı. İnsan işte, andan...
-
Hansa kimdir? Meşhur kadın şair sahabilerden. Peygamber efendimiz zamanında, Amr’ın kızı olan meşhur kadın şair Hansa, çok güzel k...
-
Yıllar sizden uzakta bir başka hızlı geçiyor. Anladım ki okulda sizler ile birlikte iken zaman duruyormuş. Zaman başka bir anlam kazanıyor...
-
Kollektif Şuur 1 / Turgay Urgur Çok zaman önce yazmış olduğum bu yazıyı ara ara okurum. "Kollektif şuur" kendimin ürettiği ve t...