19 Nisan 2015 Pazar

Boşluktan bakarak (3)

Birkaç gündür aklımın ucundan bir yazı konusu geçiyor. ‘Yazayım mı? Yazmayayım mı?’ diye epey bir düşündüm. Yazmaktan alıkoyan birkaç içsel nedenim de vardı. Öncelikle benzeşme ve sıradanlaşma gibi korkularım var. İkinci bir husus ise insanları ÇOK SIK sözle, yazıyla da sıkmamak gerekiyor sanırım. Son olarak da artık daha ne yazılabilir ki? Dünyada halen daha söylenecek söz kaldı mı ki? Hani geçenlerde paylaşmıştım ya; “Modern insan düşünmekten yaşamaya vakit bulamıyor.” diye. Tartışılmadık, yazılmadık konu kalmadı gibi ve aynı konular defalarca bile irdelendi. Bilgiye ulaşma sorunu neredeyse kalmadı.

Her neyse… ben yine de yazayım ve siz sevgili dostlarla paylaşayım. İçimde kalmasın.

Kafatasımızın yarısının tamamen boş olduğunu düşünelim. Hava boşluğu gibi bir şey olsun. Beynimiz ise diğer yarıya sıkışmış olsun. Ve hepimizin bildiği üzere bir tarafa sıkışmış olsa da beynimizin çok az bir yüzdesini kullanıyoruz. Kullanıyormuşuz. Öyle diyorlar….

Kullandığımız kısımdan değil, kullanmadığımız kısımdan bahsetmek istiyorum. Yarım köşeye sıkışanın az bir kısmını kullanıyoruz. Diğer tarafta koskoca bir boşluk var. Bu boşluktan çok çok daha büyük kafamızın dışında bizimle kıyaslanamayacak büyüklükte bir kainat var.   

Haklısınız kimsenin kafasının bir bölümü hava boşluğu değil. Misal olsun diye yazdım. Arada bir farkındalık olsun diye yazdım. Ara sıra hava almak için dışarı çıkardık. Hiçte fena olmazdı hani… ve oradan kullandığımız bölümüne bir bakardık, göz atardık. Nasıl kullanıyoruz diye..

Olmadı, kafatasımızın hava boşluğundan da çıkardık ve tümden dışarıdan bakardık. Tabi ki de tüm bunlar fantezi ürünü söylemler.

KEŞKE bu fantezi bazen gerçek olsa. Çünkü buna ihtiyacımız var. Birey olarak, toplum olarak buna ihtiyacımız var. Hayat, yaşamak, başarı, verimlilik, mutluluk bizim bildiğimizden-bildiklerimizden ibaret değil.

Siyaset, adalet, inanç, doğruluk sadece bizim geliştirdiğimiz söylemlerden ibaret değil. Dışarısı bizlere devasa boşluklar gibi görünüyor, hayatta sadece kendimiz varmışız gibi davranıyoruz. Bundan dolayı bencilliğimiz, çatışmalarımız, inadına haklılık arayışlarımız her şeyin önüne geçmeye çalışıyor. Eşlerimize karşı tavırlarımızda, aile içi münakaşalarda bu böyle değil mi? En basit konularda bile taraftarlığımız bundan değil mi?

Yıllardır süren siyaset çatışmaları, toplumsal savaşlarımız, gruplaşmalar, gettolaşmalar bundan ortaya çıktı.

Son zamanlarda halkımızı bölen siyasal tartışmalarda da benzer nedenin izlerini görüyoruz. Yetiştiğimiz çevre, etrafımızdaki dostlarımız, gidip-geldiklerimiz, üye olduğumuz yerler bizleri düşünce hapsine alıyor.

Bazen farklı kişileri dinleyerek, okuduklarımızı değiştirerek, ortamlarımızı genişleterek kendimizde olanlara boşluktan bakmalıyız. Kimsenin etkisinin olmadığı, hiçbir düşüncenin kalıplaşmadığı boşluklardan bakmalıyız.
Bu bakışla kendimizde muhtemelen eksiklikler, yanlışlıklar göreceğiz. Zamanı şimdiye kadar kötüye kullandığımızı, eğitimimizin eksiklikler içerdiğini, sosyal durumumuzun gözden geçirilmesini gerektiğini göreceğiz. Bırakalım da bunlar biraz içimizi acıtsın. Acıtsın ki bizi biraz kendimize getirsin.

Evi bombalanan bir Orta-doğulu Müslümanın boşluğundan baktığınızı düşünsenize?
Annesiz bir çocuğun, fakir bir ailenin, özürlü bir insanın, ailesinin yitirmiş bir kişinin ve tüm diğer sıkıntı çekenlerin boşluklarından baktığınızı düşünsenize?

Ne görürdük acaba?

Turgay URGUR

(devam edecek)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ANAHTAR GENÇLERİMİZDE

       Gençler, öğrencilerimiz, çocuklarımız şüphesiz hepimiz için en büyük değere sahip. Şehirlerimizi, sokaklarımızı, çarşılarımızı, okull...