24 Temmuz 2018 Salı

ANSIZIN / (COTON SERİSİ)





Ansızın gelme bana,
Ap ansız hiç gelme.
Dayanamam. Kaldıramam.
Beklemeyi öğreneyim,
Sabretmeyi çözeyim,
Eriyeyim,
Hatta biteyim. Öyle gel.
Günler yıllarda unutulsun,
Ömür kurutulsun ömür,
Şiirler, sözler bitsin. Öyle gel.
Her şey anlamını yitirsin,
Mazim silinsin mazim,
Çektiğim bilinsin. Öyle gel.
Umutlarım ölsün,
Benden başka herkes gülsün,
Son gözyaşım süzülsün. Öyle gel.
Gel ki! Kıymet bileyim…
Ansızın gelme bana!
Kutuplarda yaşayayım,
Geceyi, gündüzü unutayım.
Aç kalayım. Sana susayayım.
Tatları unutayım.
Ekişiyi, tuzluyu unutayım.
Acıyı unutayım.
ACILARIMI UNUTAYIM öyle gel.
Gülmeyi unutayım.
Ağlamayı unutayım,
Bakmayı unutayım
Mesela aynaya bakmayı unutayım. Öyle gel.
Hepsini geç. HEPSİNİ GEÇTİM.  Düşünmeyi unutayım.
Çok istiyorum: ‘Düşünmeyi unutayım.’ Öyle gel.
Günahlarımı, yalanlarımı unutayım. Öyle gel.
Çocuk olayım çocuk. Öyle gel.
Geçmiş olayım, bitmiş olayım,
Çocuk olayım çocuk. Öyle gel.
Ansızın gelme bana!
Ap ansız hiç gelme! 
Toprak olayım öyle gel.
Bas. Çiğne.
Doya doya bas. Çiğne, ez.
Unutulayım. Öyle gel.
Turgay URGUR

16 Temmuz 2018 Pazartesi

15 Temmuz


15 Temmuz’u hakkalyakin  mertebesinde idrak etmek için Türk-İslam tarihi hakkında mutlak ve mutlak, ön koşulsuz ve ön yargısız, vicdan ile çerçeveli asgari bir hümanist vizyona sahip olmak gerektir.  

Yoksa olmaz.

‘Acabalar’ ararsın, yorumların tesirinde kalırsın, bu işin siyaset olduğunu bile düşünürsün. Hatta ve hatta dinin alet edildiğini bile söylersin.

FETÖ, ta 1990’lardan bu yana Devleti ele geçirmek için planlar geliştirmiş bir örgüttür. Bu yapı için zengin ve akıllıdan başka önem arz eden bir varlık yoktur. Onlar da ‘ancak’ kendilerine hizmet ettikçe değerlidir. Aslında Fetö’de ‘değer’ denilen bir mefhum da yoktur. Kimse ya da hiçbir şey onlar için değere sahip değildir. Bu süreçte hapislerde kendi hallerine bırakılmış örgüt üyeleri bunun en güzel örneğidir. Beyinlerinin yıkandıkları doğrudur çünkü şu ana kadar ‘pişmanım’ diyenlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Suçlamaları inkar etmelerinin en büyük nedeni içlerinde taşıdıkları ‘fetöyü koruma’ dürtüsünden dolayıdır. İtirafçılık ise fetönün karakteristik özelliğini yanılsama ile binde 1 olsa da yansıtmaktadır. Her neyse… asıl konumuz.. 15 Temmuz’u anlamak.  Yoksa derdimiz “Hainlerde pişmanlık var mı?yok mu?” bunu ölçmek değil. Allah bu Millete kurşun sıkanların cezasını elbet verecektir. Bu öyle dünyalık müebbetle ödenecek ucuzlukta değildir. Üstad Said Nursi’nin dediği gibi; ‘Zalimler İçin yaşasın Cehennem.’

15 Temmuz’u anlamak için ‘Hicreti’ gerektiren nedenleri bilmek gerekir,

Sahabilere yapılan  zulmü, Peygamber Efendimizin vefatından sonra gelişen olayları, İslam’ın yayılışında karşılaşılan zorlukları, Osmanlı’nın 600-700 yıllık askeri mücadelesini bilmek gerekir. ‘Neden Osmanlı hep savaşmak zorundaydı?’ bilmek gerekir. Abdülhamit’in 1. Dünya savaşından önce aldığı tedbirleri, Çanakkale’de can veren 15 yaşındaki yiğitlerin cepheye gitme düşüncesini bilmek gerekir.
28 Şubatı çok iyi bilmek gerekir. Ve de fetönün 28 Şubatta baş örtüsü için fürüat dediğini kesinlikle bilmek gerekir. Bu bilinmezse; 15 Temmuz’da fetö subaylarının baş örtülü şehit ve gazilerimizi neden itip- kaktığını anlayamayız. Örneğin 28 Şubatta fetönün eski Cumhurbaşkanları Süleyman Demirel ve Özal için dediklerini bilmek gerekir.   

Yazımın girişinde Türk-İslam dedim.  Çünkü 15 Temmuz bu ikisini hedef almıştır. Sözde sosyalistler, insan hakları seviciler 15 Temmuz’da izlemeyi veya bankamatiklerden para çekmeyi tercih etmiştir. ABD’ye iyi bir tokat için tarihi bir fırsat ele geçmiştir. Onu da tüm devrimciler kaçırmıştır.  

Yazımın girişinde ‘ön koşulsuz’ dedim. Çünkü vatan savunmasında aile, ana, baba, çocuk hesabı yapılarak yola çıkılmaz. 

Ön yargısız dedim. Dedim çünkü bir zamanlar bu ülkede insanlar savaşa çıkarken-vatan için ölmeye giderken ‘benim partimin, benim ideolojimin, benim tarikatımın savaşı’ diye çıkmıyordu. Bayrak için, din için, ezan için, namus için diye çıkıyordu. Sol düşünceyi bir kenara bırakın. Çok acıdır…. Bu ülkede ‘Sonuna kadar izleyelim de ona göre pozisyon alırız.’ Diyen kendilerini İslami sanan gruplar bile mevcuttur.  Düşünsenize.. HDP’ye oy veren-verebilen sözde dini grupların zihni yapısını anlamadan 15 Temmuz anlaşılabilir mi?  
Vicdan ile çerçeveli hümanist bir vizyon dedim. Çünkü insan, o kadar parçalanmış şehit varken, bütün bu yaşananlar için ‘tiyatro’ diyebiliyorsa; o kişinin insanlık duygularının varlığından bahsedemeyiz. Bu manada 15 Temmuz’da mücadele verenler, bu sevdaya gönülden destek verenler gerçek vatanseverlerdir. Bu şehitler, o gece eğer Kemal Kılıçtaroğlu Cumhurbaşkanı olsaydı ve Kemal Bey çağrı yapsaydı yine sokağa çıkarlardı. Yine şehit olurlardı.  Çünkü( burasını kesinlikle unutmayın!!!) 15 Temmuz’da yaşananlar siyaset üstüdür.

 Evet… ya o gün… bu destansı mücadele verilmeseydi ne olurdu?

Velhasılı – malumunuz ‘tiyatro ve sinema’ batı menşelidir. Biz de ise bol miktarda KAHRAMANLIK DESTANI mevcuttur.

ALLAH birliğimizi, dirliğimizi bozmasın. Askerimize, polisimize güç versin.

Tüm şehitlerimize rahmet, gazilerimize uzun sağlıklı ömürler diliyorum. Allah onalrdan razı olsun.


TURGAY URGUR       


4 Temmuz 2018 Çarşamba

Dear Catherine Manthrope,


Dear Catherine Manthrope,

First of all, let me introduce myself. I have graduated from the department of English Language and Literature in Turkey. Later, I started working as an English teacher. This is my 15th year. I am 40 years old, married and have two daughters.
As I mentioned before, I am also working at my father’s appliance store. It is one of the most famous brands in Turkey, named ‘Arçelik’. I mean I have some experiences as a clerk in our shop.
I tried to observe the human behaviors via my professions. And I started writing a blog in 2010 (http://turgayurgur.blogspot.com/)  It has about 700 writings about education, history, art and some other issues. I gave my daughters’ names to the blog. It took a long time to produce them.
Now the problem is… or the weird responsibility that I feel is… I want to share them with lots of people, come up with new solutions for the children’s education world. I only want to tell them to the other members of education intuitions.  
Interestingly, the time that I gave on these subjects gave me the courage to write to you. In the paper, I read that you invited Turkish students to the UK. I am sure nobody loses if I/we have a chance to try it. Because I think that east-west-north and south should exchange their ideas for deserved lives.
If you will come to Turkey again, please contact me.
If this mail has a meaning for you, I will write in a detailed and organized style.
Pardon me for the grammar mistakes,

14 Haziran 2018 Perşembe

kafana kafana 1


Artık korkularım var,
Sevinsen mi? bilemedim.
Zamandan,
Umutlardan,
Hayattan,
Artık korkularım var.
Aman yanlış anlama!
‘Artık’ dediğim: kalıntı manasında.
‘Kalıntı’ dediğim;
Yalanların gibi,
Yaşattıkların gibi,
Sen gibi sen.
Yani: ‘artık’ dediğim; bundan sonra, bundan böyle manasında değil.
Çünkü sen bundan sonra yoksun.    




29 Mayıs 2018 Salı

KIRIK


Kırıldı,
Camlar,
Sadece camlar değil,
Gönül çerçevem,
Hayallerimin vazosu,
Onurumun tek taşı,
Sabır tespihlerim kırıldı.

turgay urgur


25 Mayıs 2018 Cuma

Seçimleri feraset kazanır.


Feraset nedir?

§  Anlayışlılık, çabuk seziş. (Aslı firâsettir)
§  Çabuk sezme ve anlama kàbiliyeti.
§  Keskin anlayış, sezgi.

Zihin uyanıklığı. Bir şeyi çabukça anlayış yeteneği. Bir kimsenin ruhsal, zihinsel halini ve yeteneklerini yüzünden, duruşundan, tavrından vb. anlamak. Firasetin bir çeşidi de sebebini anlamadan ve ilham eseri olarak vücuda gelen seziştir. Diğer çeşidi de kesbîdir. (kesbî: çalışmakla kazanılan, sonradan elde edilen, doğuştan olmayan).  Çeşitli huy ve mizaçları bilmek neticesinde ortaya çıkar.

Onun için kimse kendini siyasi yorumlarla fazla yormasın. Gündelik siyasete takılmasın. Üç beş haber okuyup, 2 program izleyip, ekranda siyasetçi dinleyip; anket sonucu çıkaracağım diye kendisini üzmesin. Umudu yoksa boşuna heveslenmesin.

Mükemmeli aramıyoruz. Kendi yapmadıklarımızı da başkalarından beklemiyoruz. Durum ortada; Türkiye’nin siyasi tarihi gayet net. Terörle verilen mücadele, boşa geçen zamanlar, yapılmayan hizmetler ortada. Türk insanı hangi seçimde hangi tercihi yapmışsa; en iyisini yapmıştır. Bundan sonra da yapacaktır.   

Siyasete girecek, giren kişilerin öncelikle halkın teveccühünü kazanması gerekir. Halktan uzak olmaması, halkı bilmesi gerekir. Ve en önemlisi de halka saygılı olması gerekir. İnsanların yaşam şekillerine, düşüncelerine, varlıklarına, farklılıklarına saygı göstermesi gerekir. Bu da Müslüman Türkü tanımaktan geçer. ‘Vatandaşın sabrı nereye kadardır? Ne tür davranışları sevmez? Neler onu kızdırır?’ bunun gibi vatandaşla ilgili ne kadar hassas nokta varsa bilmesi gerekir. Yoksa bu işin(seçimin) vaatle falan ilgisi yoktur. Vatandaş kendi kendisine kaldığında gerçeğe bakar. Evinin, mahallesinin, şehrinin, ülkesinin huzuruna bakar. Seçim ,seçime 1 ay kala vaat listeleri oluşturmakla kazanılmaz. En az 5 senelik bir çalışma ister.

Çelişkilerle de seçim kazanılmaz. Hadi günlük siyasetteki söylem değişimlerini normal karşılayabiliriz. Lakin… Seçmen, seçime giren her partinin 10-15-20 -30 senelik geçmişini, huyunu, huysuzluğunu, Millete yaptıklarını hesaba katar. Hadi bu sefer de  ‘şu’ oluversin diye ülkeyi teslim etmez. Çünkü bu iş 23 Nisanda koltuğu bir saatliğine devretmek gibi olmaz.

Vatandaş seçimde duygusal davranmaz. Koskoca ülkedeki münferit olaylara bakarak oyunu değiştirmez. Diğer partilerin seçmen profiline bakar. Ve der ki: Benimle aynı düşünceyi paylaşmayan bu kişilerin bana saygısı var mı ? diye düşünür. Eğer bana, benim düşünceme, (işin aslında) farklılıklara saygısı yoksa ‘bu adamlara ülke teslim edilmez.’ der.

Seçimleri Türkiye’de feraset kazanır……….

Laga-luga kazanmaz, nefret dili kazanmaz, hürmetsizlik kazanmaz, zulüm kazanmaz, tembellik kazanmaz, ihanet kazanmaz.  

İnşallah göreceksiniz  30 Mart'ta da feraset kazanacak. Aksini düşünen var mı?       


15 Mayıs 2018 Salı

HESAP



Ortada bir hesap var.
SEN GİT. BEN ÖDERİM.
Çok ödedim. 
Bilirim ağır olur.
Sen git. Ben öderim.

TURGAY URGUR

21 Nisan 2018 Cumartesi

FAcebook HAYATLARI UZATMIYOR



Süreç; insanın şahsına verilmiş olan ‘büyük değerini’ terk edip kendisini işportaya çıkarması ile başladı. Sonsuz saadeti hak etmekle maruf insan ne olduysa kendisini hızlıca çağın vebası olan bilgi çöplüğüne matuf hale getirdi ve bunda ısrar ediyor. Oysa omuzlarında “ruhunu  ve bedenini kaza ve kader düsturlarıyla tafsilatlandırmak ve fani dünya yaşantısını Cemil isminin cilveleriyle tasvirlemek gibi ‘Hakka teslimiyet’ ile hafifleştirilmiş hoş bir yük” vardı. Tefekkürü arayan insan sığ polemiklerden, maddi beklentilerden uzaklaşıp okyanusa açılmalıdır. Kendisini ilim  ve dua ile geliştirmelidir. Bu manada; adıyla zıt sosyal medya denilen sanal uyuşturucu masivanın çok çok ötesinde insanın tekamülüne, kulluğuna ve gayretine mani muzır neşriyat haline gelmiştir.

Kimse oturduğu bir ziyafet masasında helal ile haramın aynı anda sunulmasını istemez. Bir dost meclisinde iltifat ve hakareti aynı anda duymak istemez. Güzel bir hayalin(in), resmin, şiirin paçavraya dönüştürülmesini hem istemez hem de böyle bir çelişkiye itiraz eder. Lakin bugün müstehcen gazeteciliğin yaygınlaştırıldığı zamanlardan bu yana internet ile ayyuka çıkar derecesiyle biz Müslümanlardan domuz çiftliğinde oruç bozmamız isteniyor. Profillerimizde Cuma duası ile birlikte iç giyim firmasının reklamlarını, bir yakınımızın paylaştığı (bugün de böyle olsun istedik! adlı) kallavi yemek ziyafeti ile çöplük karıştıran Suriye’li ailenin resmini  alt alta görüyoruz. Bu noktada ne camilerin tuvaletlerinin temizliğini üzerine almayan diyanet işlerinden ne de sivil toplama hanedanlıklarından tabi ki de bir çözüm veya sahiplenme beklemiyorum. Çünkü bu iş vicdan, düşünce ve hakkaniyet ile ilgilidir. Herkesin anlayacağı ifadesi ile ‘İşte Hesabımız’. Malumunuz her hesabın bir ödemesi de mevcuttur. Sosyal medya o kadar cömert ki! bizlere bir hesaptan sıkıldığımızda diğerini (diğerlerini) açma fırsatı veriyor.  

Facebook’un projelerinden bir tanesi; üyeler öldükten sonra onların hesaplarının otomatik olarak yaşatılmasıydı. Yani sistem ölen kişi adına onun profiline uygun paylaşımlar, yorumlar ve beğeniler yapmaya devam edecekti. Allah’tan proje etik kurallarına takıldı da sekteye uğradı. Uğradı uğramasına lakin bugün bazı vefat edenlerin yakınları kendileri gönüllü olarak hesapları yaşatmak gibi bir sorumluluğu üzerlerine aldılar.  Sözün özü dijital ortamın toplumlar üzerinde büyük bir etkisi ve inandırıcılığı var. Bu etkinin iştahları kabartan kısmı ‘başkalarının mahremlerini’ görebilme özelliğidir. Ayları, haftaları ve günleri bir kenara bırakalım; gün içerisinde bile kişinin ne yediğini- ne giydiğini – ne düşündüğünü görebilir olduk. Sadece kendisinin değil yakınlarının da neler yaptığını görebiliyoruz. Bu bağlamda sosyal medya; hayatın aleni gerçeklerinden gizli-mahrem alanlarına toplu bir iltica olarak algılanabilir. Beni üzen: işin Müslümanlara bakan yönü. Çünkü altın değerinde 24 saatten ibadet, düşünce, tefekkür, aileye ayrılan zaman, kendimize ayırdığımız zamanlar çıkartıldı ve yerine bu psikolojik salgın konuldu.        

TURGAY URGUR  


27 Mart 2018 Salı

KAHIR 6


Kederlen,
Kederlen ki bu şehre nefret insin.
Yeşil, mavi ve su terk etsin.
Dönmesin çarklar,
Taş taş üstünde kalmasın.
Eğilsin nemrutlar,
Çürüsün beden.
Bedenler.
Toprak isyan etsin.
Rüzgar sussun,
Okyanus susasın,
Yıldızlar taş kussun,
Kederlen,
Kederlen ki! Anla.
Sensiz olunmadığını,
Sensiz ölünmediğini,
Bakılmadığını,
Aynaya bakılmadığını,
Suya kanılmadığını,
Günlerin yıllara kanmadığını,
Gecelerin avunmadığını anla.
Kederlen ki! Yavaşla.
Ne zamanlar,
Ne amanlar yetişiyor sana.
Yavaşla…..
Kederlen ve sus,
Uslan,
Otur,
Yanı başıma otur,
Ya da başıma,
Tacım ol.
Düşme,
Hep aklımda hep yanımda,
Kanımda ol kanımda.
Kalbimden beynime giden yolda,
Kederlen ki ! Anla.
Halimi,
Halsizliğimi,
Halden bilmezliğimi,
Boş ver sen ….
En iyisi bilinmezliğimi anla.
Gizlenmezliğimi,
Gizleyememi  anla.
Kederlen ki! Benimle öl.
Ölelim ve susalım.
Sus. Konuşma,
Konuşturma,
Boşuna koşuşturma.
Yorma! Yorma Kendini.
Hayallerimi yorma!
Ve beni sorma.

TURGAY URGUR YAZDI.....





21 Mart 2018 Çarşamba

ELLERİNDE Mİ KALSIN?



Mezarıma atılacak son toprak ellerin de mi kalsın?
Büyük aşkım kalbinde,
Mektuplarım sende,
Mazim sende mi kalsın?
Kafayı mı yedin?
Günahlar bende,
İsyanlar bende,
Uykusuz geceler bende kalsın da;
Gülücükler sende mi kalsın?
Gözyaşları bende,
Çığlıklar bende,
Sarhoş bir beden bende kalsın da;
Umutlar sen de mi kalsın?
Hepsini ben verdim, hepsini  ben alırım.
Sana verdiğim toprağı,
Her güne bir mektubu,
Mazimi,
Gecelerimi,
Hem günahlarımı hem de kahrımı,
Umudumu, sevincimi,
Benimle olan her bir şeyini alırım.
 ALIRIM.
‘Ben’ sen de mi kalsın?
Turgay URGUR


2025 Açılış Konuşmam

 İnsan neyi özler? Sevgiyi, huzuru, barışı, başarıyı, umudu özler. Bunun en doğru yerlerinden birisi Siz sevgili çalışkan, dürüst ve güzel a...