6 Mayıs 2017 Cumartesi

HÜZÜN (1)

Bir hüzün, bir hüzün düştü,
Ne gariptir….
Ağrısız,
Sancısız,
Ansızın düştü.

Ağlamaya bile zaman vermedi,
Ne gariptir….
Çarpıntısız,
Burkuntusuz,
Deprem misali,
Gece gibi,
Sele benzer,
Ölümden farksız,
Birden düştü.

Susturdu,
Ne gariptir….
Çaresizlikten korkuya,
Pişmanlıktan nefrete,
Ne varsa,
Önüme koydu.
Bir koydu, bin aldı.

Bir hüzün, bir hüzün düştü,
Ne gariptir….
Sessizdi.


Turgay URGUR

4 Mayıs 2017 Perşembe

Pek kıymetli Veliler,



Önümüzdeki yıllar teknolojik aletleri ve robotik cihazları iyi kullanan nesillerin yılı olacak. Tıp ve elektronik alanları, savaş ve bilişim teknolojileri hep buna yöneliyor. Lütfen çocuklarınızın telefon ve bilgisayar gibi aletleri doğru bir şekilde kullanmalarına engel olmayın. Bu cihazların verimli kullanılması konusunda onların destek almasına imkan sağlayın.

Pek kıymetli Meslektaşlarım,

Öğrenci merkezli eğitim üzerinde mutlaka iyi örnekleri ortaya çıkarıp, öğrencilerimizin kaliteli ürünleri sunmasına olanak sağlamalıyız.

Pek kıymetli Öğrencilerimiz,


İnternet ortamında eğitim adına birçok alanda faydalı videolar mevcut. Lütfen bu geniş ve ulaşımı kolay bilgileri kaçırmayın. 

HABERLER

Bugün 4 Mayıs 2017. Evde sabah TRT1’de haberleri izliyorken, arka arkaya çıkan 5 haber dikkatimi çekti.

Müsaadenizle paylaşayım…

Almanya’da hidrojenle çalışan hızlı tren deneme sürüşünü gerçekleştirmiş ve trenin üretimin aşamasına geçilecekmiş.

Çin’de hızlı trenlerin hızı yaklaşık saatte 400km civarındaymış ve ulaşımın ağının daha da geliştirilmesi hedeflenmiş.

Japonya’da lüks trenle seyahatin bedeli 10 bin dolardan 35 bin dolara kadar değişiyormuş ve 2018’e kadar tüm rezervasyonlar dolmuş.

Ve günün en güzel haberi: 10 yaşındaki renk körü çocuk yeni özel gözlükle renkleri görmeye başlıyor ve sevinç gözyaşlarına boğuluyor. 10 yaşına kadar hep siyah beyaz görmüş ve renklerle ilk defa tanışmış.

Kanalı değiştirdim.

Son haberler ülkemizden….  Chp’de sular kaynamış. Muhalefet olağan üstü kongre isterken, Sayın Kılıçdaroğlu partinin dedikoducularını partinin kapısının önüne koyacağını söylüyor. Muharrem Bey’de ‘muhalif sesleri kapının önüne koymaktan ziyade, kapı önünde seçim sonrası kutlama yapılması gerektiği’ yönündeki tweetini paylaşmış.

Cumhurbaşkanımız Rusya devlet başkanıyla bir dizi anlaşmaya imza atmış. Domates ihracatı dışında sıkıntı olmadığını belirtmiş.

Ahval ve şerait böyle……

TURGAY URGUR

23 Nisan 2017 Pazar

Sevmek


Tartışmaları çıkar hayatından,
Laf yetiştirmeleri,
Eleştirmeleri,
Kınamaları, yargılamaları, karalamaları, yalanlamaları çıkar hayatından.

Bağırtıları, çağırtıları, çığlıkları,
Gürültü ve patırtıları çıkar hayatından.
Takırtıları, lakırtıları.

Kini, nefreti, düşmanlığı, garazi çıkar,
İçten pazarlıkları, arkadan konuşmaları çıkar,
Yorumları, cevap yetiştirmeleri ve hatta soru sormaları çıkar.

Hiçbir şey vermeyen okumaları, gereksiz konuşmaları çıkar,
Zaman israfı dinlemeleri, beyin düşmanı izlemeleri de çıkar.

Ve hayatı sev.

Çünkü hayat sevmeye yetmeyecek kadar kısa.


Ve eğer yukarıda saydıklarımızı çıkarmazsan, sevmeye zaman kalmaz. 

TURGAY URGUR


7 Nisan 2017 Cuma

Saray

Sarayda doğdum,
Masmavi bir tavanı,
Sapsarı bir lambası vardı.
Geceleri bembeyaz fenerinde hayaller kurdum.

Sarayda doğdum,
Binlerce hizmetkâr emrimdeydi,
Meyveden sebzeye binlerce tat dilimdeydi,
Yedim, içtim ve gezdim.

Sarayda doğdum,
Kardan yağmura,
Gökkuşağından fırtınaya ne sanatlar gördüm,
Şaşkın ve hayran ne hallere girdim.

Sarayda doğdum,
Şımarıklığım ondan,
Her şeyi hazır buluşumdan,
Her şeyin benim için oluşundan.

Rızık kapımdaydı,
Yokluk nedir bilmedim.
Bir türlü doymadım,
Tokluk nedir bilmedim.

Ta ki sancılandım,
Elimden bir şey gelmedi,
Saray başıma yıkıldı,
Dilimden bir şey gelmedi.

Ta ki yaşlandım,
Uzanamadım,
Koşamadım,
İstediğim gibi konuşamadım,
Koskoca saray dar geldi.

Yemeden içmeden kesildim,
Konuşmaktan çekindim,
Yaşamaktan bile vazgeçtim,
Koskoca sarayımı terk etmek istedim.

Sarayımda bir bahçede,
Binlerce saray sahibi dizilmiş ve suskun,
2 metre karede çaresiz gördüm.
Ne bir soru ne de cevap halleri vardı,
Bol bol pişmanlık gördüm.


(devam edecek....)

TURGAY URGUR

binlerce kuldan bir kul,
üç beş öğrendiğini kendine ezber bilen,
varlıkta çeşit, yoklukta çeşit bir kul.

annesi, dedesi, Peygamberi bu dünyadan ayrılmış,
bir kaç hayalin ipine tutunmuş,
kendi kendine,
usul usul,
 


23 Mart 2017 Perşembe

İNSAN ve TAŞ


Çok soğuk parçaladı,
Çok sıcak hırpaladı.
Depremler ufaladı.
Rüzgârlar zımparaladı.
Yağmurlar cilaladı ve yumruladı.
Gelen geçen bastı, kırdı, dağıttı.
Bir o yana, bir bu yana attı.
Sular, seller yerimden etti.
Gah toynak, gah ayak eşeledi.
Karıldım, karıştırıldım.
Un ufak elendim.
Savruldum.


Taştım.
Ne de olsa taştım. 
Hepsine dayandım.

Ateşte piştim. Ateş sandılar.
Üst üste dikilişime kandılar.
Bağırlarına basıp yandılar.
Karınlarına basıp açlık bastırdılar.

Çocukların oyununa katıldım,
Mina’da şeytana atıldım,
‘Övünsen mi?’ bilemedim. Parayla bile satıldım.

Çokluğuma değil, azlığıma 'değer' verdiler,
Çoğu şey gibi renklilerime rağbet ettiler. 

Dağ oldum yolları kapattım,
Bismillah diyen tohumlara sinemi açtım. 
Kurda, kuşa yuva oldum.
Nice günahların üstüne yıkıldım.  


Gün geldi dinamitle patlatıldım,
Geçilen yol,
Dayanılan duvar oldum,
Hem nadir hem de nadide olunca,
Parmakta yüzük,
Elde tesbih oldum.


Taştım.
Ne de olsa taştım. 
Hepsine dayandım.

ilahi adalet!
Kalbin katılığını benden bildiler,
Safra ve böbrekte acı çektiler.

Dilekten başlayıp,
Şaşırıp da tapan oldu.
Neyse ki! Kader benden yanaydı,
Sonrasında taptığına dönüştürülen de oldum.

Cudi'de Nuh Aleyhisselam,
Tur-i Seyna'da Musa Aleyhisselam,
Hira'da ise Alemlere rahmet Hz. Muhammet ile şereflendim.

Tarlada fazlalık,
Kimisinin işine engel,
Kimisinin tekerine destek oldum.

Lakin,,,
Harman döveninde saman,
Değirmende buğday da benden geçti.
Hikmetimdendir....
Çakmakta ateş,
Olukta su da benden geçti. 


Taştım.
Ne de olsa taştım. 
Hepsine dayandım.

İlahi adalet,
Hem sapanda kuşa atılan mermi,
Hem de Ebabilin attığı oldum. 

Semud kavminin devesi ve yavrusu da benden,
İbrahim'in bıçağını kıran da benden. 

Anıtta benden oldu,
Kanıtta benden.

Evimden ettiler ev oldum.
Şeklimden ettiler,
Şah eser oldum. 

Oyuldum, 
Sıra sıra koyuldum. 
Cephede siper oldum.
Hep aynı olsam da,
Mezarda işaret oldum.  


Heyhat! Şükürler olsun,
Kâbe’de en değerli de oldum.

Taştım.
Ne de olsa taştım. 
Hepsine dayandım.

Göz de aldım, 
Can da aldım. 
Ama insanın aldığı sorumluluğu almadım.

Korktum.



Rahman ismiyle,
Üstüme çok yağmurlar oldu, 
Kahhar ismiyle,
Lut'a ve Pompei'ye benden doldu. 

Habil uyurken Kabil onu buldu,
Bir tanemle başına vurdu,
İlahi Adalet!
Şimdiye kadar her katil,
Bin tanemle kendi başına vurdu.   

Taştım.
Ne de olsa taştım.
Hepsine dayandım. 

Bereketimi akiğimdem,
Dua olsam geri çevrilmeyeceğimi piruzemden bilirler.
Necef(Dor) 'um hikayesini ise bilseler bile,
Kıymetini bilemezler. 
Bilselerdi zaten;
İncim'den sabrı,
Sedefim'den Kuddüs ismini öğrenirlerdi. 

Varsın bilinmesin,
Varsın öğrenilmesin,
Taşım.
Ne de olsa taşım.
Dayanırım.

Lakin
Gün olur üstüm üstümde kalmaz,
Kum olur denizlere akarım. 
Ve vazifem biter. 

Çünkü ben insanın aldığı sorumluluğu almadım. 
Korktum.

TURGAY URGUR


 

16 Mart 2017 Perşembe

ÇUVALDIZ (5)


Retorikten, cerbezeden, laga lugadan, sataşmadan ve istatistik çıkmazından uzak; rakam, arşiv ve tarihlerin kutsanmadığı, geçmişin ısıtılmadığı, şimdinin abartılmadığı, geleceğin ütopyalaştırılmadığı bir yazı olur inşallah.

Bu zamanda en zor işlerden birisi de yazmak. Çünkü konuşunca insanlar unutuyor lakin yazınca kimisi kinini, kimisi hırsını arttırıveriyor. Beğendiyse gülüp geçiyor, beğenmediyse dosta düşmana jurnalliyor.

Yandaş veya muhalif medya fark etmez. Sonuçta herkes patronuna hizmet ediyor. Aleyhte yazamaz. Çünkü işi o değil. Kapitalist sistemin en güzel yaptığı işlerden birisi ‘iş tanımıdır’. İş belli, karşılığında alınacak bellidir. Gazeteciliğin bu tanıma uymamasını beklemek ahmaklık olur. Satre; ‘Tümden aynı şeyleri düşünmenin ne anlamı var?’ diyordu. Şimdilerde yaşadıklarımızı anlatmak için ‘kutuplaşmak’ tabiri az kalır herhalde. Mesele şimdilerde Habil, Kabil cinsinden; lanet okunanla-kutsallaştırılan kabilinden, cennet ve cehennem zıtlığında arz-ı endam ediyor. Bu münasebetle de; TV’yi kurcalayan, bir iki farklı gazete köşesini okuyan birey önce bir idrak toslaması sonrasında ise hayretler vertigosu yaşıyor. Çünkü mevzular; dinden çıkmadan tutunda vatan hainliği veya yalakalıktan tutunda cahillik mesabesinde sunuluyor. Bitaraf olma şansı diye bir şey yok. Herkes bir kimliğe giydiriliyor. Ve bu ‘tarafgirlik’ salgını tavandan tabana ısrarla bulaştırılıyor. Yetmezmiş gibi  Arap Baharından ta şimdiki süreçlere kadar yaygınlaştırılmaya çalışılan bu ‘körebecilik’ son zamanlarda sınır dışlarına da taşınmaya başlıyor. Diplomasi ve hamaset beraber lans edilerek iç siyasete ayar dışarıya ise gayar veriliyor.  Pakistan’dan, Azebaycan’dan, Türkmenistan’dan, Avrupalı Türkler’den, Arap Şeyhlerinden bir ses bekleniyor.


Oysa, Türk insanı özellikle son 10 yıldır gerek içeride gerekse dışarıda gelişen olaylar için öncelikle ve ilkelikle Kurani ve Sünnete uygun bir çerçeve geliştirmeliydi. Yani olaylara ve kişilere bu perspektiften bakıp, ideoloji ve tarafgirlik yönlerini terk etmeliydi. Çünkü yeni yetişen gençlerimizin öncelikle bunu toplum dinamiklerinde görmesi gerekiyor. Yani Türk vatandaşları ülkemizin olaylara karşı gösterdiği tepkilerin ‘nedenlerini’ bilmelidir. En basit bir örnekle; Neden mültecileri alıyoruz? Neden Avrupa’ya karşı farklı bir duruş sergiliyoruz? Neden aynı gündemlere maruz kalıyoruz? Neden bize izlettirilenler bizden uzak toplumların artıklarıdır? Neden Üniversitesini bitirmiş bir genç iş bulamıyor? Madem bulamayacak neden başka alanlara yönlendirilmiyor?

Özetle, İslami yaşantı hayatlarımıza ‘şeklen’ değil, aynel yakin-ilmen yakin ve hakkal yakin boyutunda sunulmalıdır. Madem İslam’ın son kalesi Türkiye’dir, bu konuda ülkemizin örnek olmak gibi bir sorumluluğu vardır. Sağ merkezli mevcut iktidar bu konuyu ivedilikle gündemine almalıdır.   

Yoksa, özellikle Cumhurbaşkanlığı sistemine geçildikten sonra sosyal, iş, ekonomi ve aile hayatları kapsamında beklentileri zirve yapan genç nüfusumuzu verimli ve korunaklı bir şekilde geleceğe taşıyamayabiliriz. Bunun gerçekleştirilememesi aynı zamanda Türkiye’nin hareketlerine göre pozisyon alan diğer İslam ülkeleri için de hayal kırıklığı olacaktır.     

turgay urgur

14 Mart 2017 Salı

gel

halimi sormaya,
halimden almaya,
halimden olmaya,
en iyisi halimden anlamaya.

gel ki! gitmesin hayaller,
gel ki! bitmeyelim.

zaman ve mekan terk ederken,
toprağım olmaya gel.
çorak, fark etmez,
benimle çürümeye razıysan gel.

11 Mart 2017 Cumartesi

BEYHUDE





Kadere fetva verdirmek derdindeyiz. Küstah isyanımız bundandır. İtaat dediğimiz şey kabullenmek ile başlar. Yani….Oldurulduğumuzu olduğumuz gibi kabul etmekle. Çünkü biz ‘Ol!’ denilendik. Yani yoktuk. İşin aslında, sözü daha da edebiyle söylersek; insanın kabul seçeneği bile yoktur.  Ancak şükür ve hamd gibi bir cevap hakkı vardır. Bu cevap hakkını kullanmak; var edilmeye olan saygının göstergesidir. Bu saygıyı göstermemek Maliki tanımamaktan başka bir şey değildir. (Mülk elinde bulunan Allah ne yücedir- Tebareke) Ki! şeytan işte tam da bunu yapmıştır. Bile bile tanımamak ise cehennemi bir azabı gerektirmektedir. Hiç tanımamanın karşılığı sonsuz bir cezayı hak etmektir.

Değişmenin, gelişmenin, ilerlemenin insana bakan yönü sadece irade ile olan kısmıdır. Lakin o da insana tercihleriyle birlikte sorumluluklarını da verir. Mesuliyeti, riski insana yükler. Yine de insanın şartlardan ve sonuçlardan şikâyet hakkı yoktur. Bu yüzden kişi elde edememeyi, kazanamamayı bir yenilgi olarak görmemelidir. Çünkü oldurmak insanın elinde değildir. Çünkü biz ‘Ol’ denilendik. İstediklerini elde ettiğinde de gururlanma hakkı yoktur. İnsan nimeti veren değil alandır. Bu bağlamda, her verilen güzel şey nimettir. 10 senelik bir çalışma sonucu parayla satın aldığımızı sandığımız bir ev bile kişinin değildir. Kum onun değil, demir onun değil, ağaç onun değildir. Onun olmadığı gibi hiçbir beşerin de değildir. Çünkü O’nun dışındaki her şey ‘Ol!’ denilendir. Bu nedenle insanın elinden gidenlere de üzülme hakkı yoktur. Zaten insan bu dünyaya hak almaya veya hak aramaya değil vazife için gelmiştir. Vazifenin büyüklüğü kolaylığındandır. Yüce Yaratıcının azameti karşısında Allahu ekber, yarattıklarının şaşkınlığı ile Sübhanallah ve şükür manasında Elhamdülilllah demek bu vazifenin özetidir.  

Kadere fetva verdirmek derdindeyiz. Değiştirebildiklerimiz ve etki edebildiklerimiz, zerre kadar müdahale edemediklerimiz ile kıyaslandığında hiç hükmündedir. Hurdebini bir hücreden ta kehkeşana kadar izleyici olmaktan başka bir gücümüz yoktur. Bu yüzden kainat insan için harika sanatlarla süslü bir temaşagahtan gayri değildir.  Kainatı izlemeyi öğrenmek ulvi bir maksattır. (De ki: O sizi yaratan ve size kulaklar, gözler ve kalpler verendir.- Tebareke) Misaller ve meseleler mudakkik bir idrak ile anlaşılabilir. İnsan başını kaldırıp göğe, güneşe, bulutlara ve gece ile gündüze bakmalıdır. Görmek inanmaya kapı açacaktır. Bu kapıdan giren yolcu önce hayretler içinde kalacak ve sonrasında kendi varlığının vazifelerini bulmaya çalışacaktır. Bu vazifenin en birincisi ibadettir. Hak yolunda yapılan her çalışma ibadet olacağından, insan çalışmalarında niyetini güzel tutmakla mesuldür. Bu öyle güzel ve bereketli mesuliyettir ki! insana az bir dünyalık çalışma ile sonsuz bir cenneti kazandırır. Ve insan tüm bu izlemeler, şükürler ve çalışmalar neticesinde kadere rıza ile güzel bir iradenin bir birine olan Rahimine, Alimene bağını görür. Ya Kadir isminin burçlarına çıkar, çıktığı yerden tekrar ve tekrar hem kainata hem de kendine bakar. Beyhudelikten kurtulup, kulluğun beyzadeliğine yükseltilir.

Selam ve dua ve şükür ile,


Turgay URGUR

Sen sen

Ellerin kınalansın,
Gün doğar senin için, gün batar senin için.

Dillerin şerbetlensin,
Gülüş sendedir, sohbet sendedir.

Değmesin gözüne keder yaşı,
Umut sendendir, hayal sendendir.

Tütsün ocağın,
Aşk seninle,  meşk seninle.

Eğilmesin başın,
Duam senin için, gayretim senin için.

Hayırlı olsun ömrün,
Yaşamak senin yanında, ölmek senin yanında.


(coton serisi)

turgay urgur 


2025 Açılış Konuşmam

 İnsan neyi özler? Sevgiyi, huzuru, barışı, başarıyı, umudu özler. Bunun en doğru yerlerinden birisi Siz sevgili çalışkan, dürüst ve güzel a...