Kadere fetva
verdirmek derdindeyiz. Küstah isyanımız bundandır. İtaat dediğimiz şey
kabullenmek ile başlar. Yani….Oldurulduğumuzu olduğumuz gibi kabul etmekle.
Çünkü biz ‘Ol!’ denilendik. Yani yoktuk. İşin aslında, sözü daha da edebiyle
söylersek; insanın kabul seçeneği bile yoktur.
Ancak şükür ve hamd gibi bir cevap hakkı vardır. Bu cevap hakkını
kullanmak; var edilmeye olan saygının göstergesidir. Bu saygıyı göstermemek
Maliki tanımamaktan başka bir şey değildir. (Mülk elinde bulunan Allah ne yücedir-
Tebareke) Ki! şeytan işte tam da bunu yapmıştır. Bile bile tanımamak ise
cehennemi bir azabı gerektirmektedir. Hiç tanımamanın karşılığı sonsuz bir
cezayı hak etmektir.
Değişmenin,
gelişmenin, ilerlemenin insana bakan yönü sadece irade ile olan kısmıdır. Lakin
o da insana tercihleriyle birlikte sorumluluklarını da verir. Mesuliyeti, riski
insana yükler. Yine de insanın şartlardan ve sonuçlardan şikâyet hakkı yoktur.
Bu yüzden kişi elde edememeyi, kazanamamayı bir yenilgi olarak görmemelidir.
Çünkü oldurmak insanın elinde değildir. Çünkü biz ‘Ol’ denilendik. İstediklerini
elde ettiğinde de gururlanma hakkı yoktur. İnsan nimeti veren değil alandır. Bu
bağlamda, her verilen güzel şey nimettir. 10 senelik bir çalışma sonucu parayla
satın aldığımızı sandığımız bir ev bile kişinin değildir. Kum onun değil, demir
onun değil, ağaç onun değildir. Onun olmadığı gibi hiçbir beşerin de değildir.
Çünkü O’nun dışındaki her şey ‘Ol!’ denilendir. Bu nedenle insanın elinden
gidenlere de üzülme hakkı yoktur. Zaten insan bu dünyaya hak almaya veya hak
aramaya değil vazife için gelmiştir. Vazifenin büyüklüğü kolaylığındandır. Yüce
Yaratıcının azameti karşısında Allahu ekber, yarattıklarının şaşkınlığı ile
Sübhanallah ve şükür manasında Elhamdülilllah demek bu vazifenin özetidir.
Selam ve dua ve şükür
ile,
Turgay URGUR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder