11 Mart 2017 Cumartesi

BEYHUDE





Kadere fetva verdirmek derdindeyiz. Küstah isyanımız bundandır. İtaat dediğimiz şey kabullenmek ile başlar. Yani….Oldurulduğumuzu olduğumuz gibi kabul etmekle. Çünkü biz ‘Ol!’ denilendik. Yani yoktuk. İşin aslında, sözü daha da edebiyle söylersek; insanın kabul seçeneği bile yoktur.  Ancak şükür ve hamd gibi bir cevap hakkı vardır. Bu cevap hakkını kullanmak; var edilmeye olan saygının göstergesidir. Bu saygıyı göstermemek Maliki tanımamaktan başka bir şey değildir. (Mülk elinde bulunan Allah ne yücedir- Tebareke) Ki! şeytan işte tam da bunu yapmıştır. Bile bile tanımamak ise cehennemi bir azabı gerektirmektedir. Hiç tanımamanın karşılığı sonsuz bir cezayı hak etmektir.

Değişmenin, gelişmenin, ilerlemenin insana bakan yönü sadece irade ile olan kısmıdır. Lakin o da insana tercihleriyle birlikte sorumluluklarını da verir. Mesuliyeti, riski insana yükler. Yine de insanın şartlardan ve sonuçlardan şikâyet hakkı yoktur. Bu yüzden kişi elde edememeyi, kazanamamayı bir yenilgi olarak görmemelidir. Çünkü oldurmak insanın elinde değildir. Çünkü biz ‘Ol’ denilendik. İstediklerini elde ettiğinde de gururlanma hakkı yoktur. İnsan nimeti veren değil alandır. Bu bağlamda, her verilen güzel şey nimettir. 10 senelik bir çalışma sonucu parayla satın aldığımızı sandığımız bir ev bile kişinin değildir. Kum onun değil, demir onun değil, ağaç onun değildir. Onun olmadığı gibi hiçbir beşerin de değildir. Çünkü O’nun dışındaki her şey ‘Ol!’ denilendir. Bu nedenle insanın elinden gidenlere de üzülme hakkı yoktur. Zaten insan bu dünyaya hak almaya veya hak aramaya değil vazife için gelmiştir. Vazifenin büyüklüğü kolaylığındandır. Yüce Yaratıcının azameti karşısında Allahu ekber, yarattıklarının şaşkınlığı ile Sübhanallah ve şükür manasında Elhamdülilllah demek bu vazifenin özetidir.  

Kadere fetva verdirmek derdindeyiz. Değiştirebildiklerimiz ve etki edebildiklerimiz, zerre kadar müdahale edemediklerimiz ile kıyaslandığında hiç hükmündedir. Hurdebini bir hücreden ta kehkeşana kadar izleyici olmaktan başka bir gücümüz yoktur. Bu yüzden kainat insan için harika sanatlarla süslü bir temaşagahtan gayri değildir.  Kainatı izlemeyi öğrenmek ulvi bir maksattır. (De ki: O sizi yaratan ve size kulaklar, gözler ve kalpler verendir.- Tebareke) Misaller ve meseleler mudakkik bir idrak ile anlaşılabilir. İnsan başını kaldırıp göğe, güneşe, bulutlara ve gece ile gündüze bakmalıdır. Görmek inanmaya kapı açacaktır. Bu kapıdan giren yolcu önce hayretler içinde kalacak ve sonrasında kendi varlığının vazifelerini bulmaya çalışacaktır. Bu vazifenin en birincisi ibadettir. Hak yolunda yapılan her çalışma ibadet olacağından, insan çalışmalarında niyetini güzel tutmakla mesuldür. Bu öyle güzel ve bereketli mesuliyettir ki! insana az bir dünyalık çalışma ile sonsuz bir cenneti kazandırır. Ve insan tüm bu izlemeler, şükürler ve çalışmalar neticesinde kadere rıza ile güzel bir iradenin bir birine olan Rahimine, Alimene bağını görür. Ya Kadir isminin burçlarına çıkar, çıktığı yerden tekrar ve tekrar hem kainata hem de kendine bakar. Beyhudelikten kurtulup, kulluğun beyzadeliğine yükseltilir.

Selam ve dua ve şükür ile,


Turgay URGUR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ANAHTAR GENÇLERİMİZDE

       Gençler, öğrencilerimiz, çocuklarımız şüphesiz hepimiz için en büyük değere sahip. Şehirlerimizi, sokaklarımızı, çarşılarımızı, okull...