4 Ağustos 2024 Pazar

Acırım Sana (2)

 Acırım Sana (2)


Yalnızlığım duvarlarda,

Sırtım pek. 

Yorgunluğum sadece dilimde, 

Kafam denk. 


Sen düşün, 

Sen üzül, 

Acırım sana. 


Nasılsa çiçeklerim soldu, 

Anı defterlerim çoktan doldu, 

Hayat beni anladı, 

Kıymet bilemediğin her an için, 

Sen üzül, 

Sen düşün, 

Acırım sana.

ZOR

 Zor. 


Evet çok zor. 


Ama 'hayatı' anlamak ölümü anlamaktan geçiyor. 


Ölüm penceresinden bakınca hayatı en net haliyle, en keskin çizgileriyle görüyoruz. 


Çok lafa gerek duymadan, çok bilmeden, çok konuşmadan, çok düşünmeden 'o' pencereden bakınca işimiz epey bir kolaylaşıyor. 


Böylece; 


Mala, 

Evlada, 

İşe,

Sohbete,

Paraya,

Arabaya,

Her türlü duyguya,

Her söze,

Her davranışa, 

Geçmişe ve de geleceğe dair bakışımız değişiyor. 


Ölümü ölmeden anlamak lazım.


Yoksa hayatı da kaçırıyoruz. 


Zor ama başka yolu yok. 


Ölümü anlamaya başlayınca;


Başka bir 'ben' bulacağız.


İlk ben'imizi bulacağız. 


Dünyaya geldiğimiz ben'i.


En masum ben'i. 


Yaşıyorsak, hala yaşıyorsak hala zaman var demektir. 


Selamlar,


TURGAY URGUR

Şan

 Sırtıma vurulan hançerin kabzasındaki kurumuş kanım kan, 


Gönül dostlarımın uğradığı yıkık bir hanım han, 


Dünya misafirhanesinde hatasıyla sevabıyla fakir bir canım can,


Elhamdulillah! Yüce Mevlanın bahşettiği şanım şan. 


Turgay URGUR

FALCI



Bir falcı buldum, 

Kendimi sordum. 


İki yol gördü, 

Hayalle ördü. 


Birinde yalnızlık, 

Diğerinde pişmanlık. 


Usul usul konuşurken,

Yalanlarına inanırken,


Titredi dili,

Ardından eli,


Sustu. 

Sanırım korktu. 


Ne oldu? ‘Hayırdır.’ dedim,

Yamacına eğildim. 


Dedi: Benim işim yalanla, 

Kendi kendine kananla, 


Bunlar ise gerçek, 

Senden başka kim bilecek?


Önce güldüm, 

Ardından üzüldüm. 


Dedi: neden bu kadar yoruldun?

Sonunda ne oldun?


Dedim: çünkü değer verdim. 

Herkesi kendimden bildim. 


Cesaretin varsa anlatayım,

Yalanlarına karşı sana gerçekleri satayım,

Ama bu sefer ben başlayayım.


Hayat kısacık bir yol, 

Olabilirsen kendin ol. 


Kahrın, 

Düşmanın.

Sabrın, 

Sırdaşın. 


Zaman halinden anlamaz, 

Kendi bildiğinden şaşmaz, 

Akıllı kişi kendinden öteye aşmaz, 

Fikrinden başkasına karışmaz. 


Misafir had bilendir, 

Merhamet sahibi halden bilendir.


Dünya handır, 

Hayat sadece ‘o’ an’dır. 

Beden aşk ile candır, 

Ruh ahlak ile şandır. 


Kimseye güvenmemeye kendinle başla, 

Aczini unutmamak için sık sık nefsini taşla.


Günah insanlık hali, 

Tövbe varsa insan elbet alî. 


Ayet ve Sünnet ile her şey belli, 

Vicdanının beğenmediği çok şey şaibeli. 

Unutma minnet bedelli, 

Mihnet ise bolca kederli. 


Sabret ki Mevla seni görsün, 

Aşkın sırrını ‘O’ çözsün. 


Masiva ile kendini yorma, 

Cevapsız soruları sorma. 


Sübhanallah ile kainatı seyret, 

Her şeyden evvel varlığına hayret!

İmkanın olduğu sürece hayır et. 

İyi ki var oldum diye şükür et.

Yarın elinden tutacak olan iyi niyet. 


Bitmemiş vakit tabi ki geç değil, 

Lakin sen sen ol erken eğil. 

Çünkü ecel saklı, 

Şekli ve zamanı farklı farklı. 


Ne oldu falcı? 


Dinlerken yoruldun,

Derin bir telaşa koyuldun. 

Sil baştan yaşamak yok, 

Yerinden çıkalı çok oldu ok. 


Evet ölüm gerçek, 

Zorunlu seçenek, 

İstesen de istemesem de bu ömür geçecek, 

Sıra sana da gelecek. 


Ağla falcı, 

Göz yaşı ruhun ilacı. 


Ağla falcı, 

Acı erdemin tacı.


Kurtuluş sancında, 

Aşk orucunda. 

Şehadetler hep Resul kucağında, 

Kulluğunun farkında olduğunda. 


Haydi kalk! Gidelim, 

Recaya yolculuk edelim. 


Turgay URGUR

İstanbul Sana Yakışıyor

 İSTANBUL SANA YAKIŞIYOR. (Yeni -coton özel serisi) 


Pierre Loti’den haliçte titreyen ayı gördüm, 

Matemlerim kalemimin ucuna sığındı.

Ha yazdım , ha yazacakken;

Süleymaniye’nin vakur bakışları şavkı boğdu, 

Sen ve Süleymaniye iki sabır mabedim, 

Gönlünüzde Hak’kı andım. 

Sen ve Süleymaniye iki miftah, 

Yüzüm kara Hak’kın tüm kapılarını çaldım. 

İstanbul sana yakışıyor, 

Hem sana hem de Süleymaniye’ye. 

Ve insan sizde tövbesinden bir farklı umutlanıyor.


*  *


Zaman gülhanede mola vermiş, 

Bir medeniyetin kaylulesinde 100 sene geçivermiş.

Yaprak yaprak tarihe giderim, 

Dalllarım kadar köklerim var, 

Hangi biri gitse, 

Diğerimi de bırakmam demiş. 

Sağlı sollu ağaçlı yoldan, 

Salınarak bir yürüyüver, 

Çınarlar diyecek:

İstanbul sana yakışıyor. 


* *


Prangalarını kırdı kıracak ‘bir ruh’

konsolosluklar önünde dolanıyor, 

Eyüp’te ilk gün gibi tevekküller bir araya geliyor. 

Gece tesettür, 

Mahremini örtüyor. 

İstanbul sana işte böyle yakışıyor. 


* * 


İstiklalde klisenin önünde bir dilenci, 

Gelen geçen o kadar çok ki! 

Gün boyunca yalnızlığı aklına gelmiyor.

Tek amaç yürümek, 

Yürümek. 

İnsan insana değdi değecek.

Elimde elin kısacık Tramvay keyfi bin hayale değecek.


İnsan bu kalabalıkta kimse bilmez sanıyor, 

Kendinin bile unuttuğu sırları

Kader açığa çıkarıyor. 

Köprünün altında bir berduş,

Üşüdüğünden habersiz soğuk ömrünü sabaha çıkarıyor.  

Çoluk çocuk, dost, akraba, misafir açları doyuran aş evleriyle bu Türk şehri bana hep seni hatırlatıyor,

İşte bu yüzden İstanbul sana çok yakışıyor. 


Heybetiyle, 

Neşesiyle, 

Muhabbettiyle, 

Mazisiyle, 


İstanbul en çok sana yakışıyor. 


Turgay URGUR

Acırım Sana (2)

 Acırım Sana (2) Yalnızlığım duvarlarda, Sırtım pek.  Yorgunluğum sadece dilimde,  Kafam denk.  Sen düşün,  Sen üzül,  Acırım sana.  Nasılsa...