(Yazının dizgisindeki
konu tutarsızlığı için lütfen bağışlayın. İbadetin, ticaretin, iletişimin,
barınmanın ruhlarımızı bulamaç ettiği bir zamanda; insan sadece bir konuya
odaklanamıyor. Çünkü her şeyi- hep birlikte ve ne yazık ki herkesle yaşama
isteğimiz bizleri bu hale getirdi.)
En yüksek tepelere Tv,
radyo, gsm vericilerini koyduk. Ezan
okumak için minareye çıkmaya gerek kalmayınca, minareler gsm vericilerine
kiralanır oldu. Farkında olmadan hepsini ruh dünyalarımızın da baş taçları
yapmışız.
Ve kimse. Ve hiçbir
kurum bu hali konuşmuyor. Bu gidişatın aksine olumlu yönde adım atmıyor.
Eskiden evler,
binalar minarelerin boyunu geçmezdi.
Şehrin girişinden Müslüman memleketi olduğumuz belli olurdu. Şimdi hepsi
de minarelerle denk oldu. Bankalar en güzel köşeleri aldı. Ezan ve sela sesleri
ara sokaklarda kendilerine mekan ve soluk arar oldu. Binalar yükselirken, kültürümüz
çökmüş. Toprağın bu kadar bol olduğu bir ülkede kendimizi apartmanlara
sıkıştırdık. Bahçeli evimiz yok, ya merdiven çıkıyoruz ya da 6 basamaktan sonra
(madem asansör var, düz ayaktan başlaması gerekmez mi?) asansör kullanıp bilmem
kaç metre kare dairemize çıkıyoruz. Kapı zillerinde ev değil daire numaramız
yazıyor. Koskoca binada 1 ya da 2 kişiyle gidip geliyoruz. Allah aşkına hangi
toplu konut kültürümüzden bir şeyleri yaşatıyor? Otopark sorunumuz yine var.
Çocuk parklarımız yok. Kafamızı dinleyebileceğimiz 2 bankın olduğu yerler bile
kalmadı. Bu kadar sıkışıklıktan sonra yine hep beraber toplum olarak akşamı
veya hafta sonunu başka bir sıkışıklık olan AVM’de geçiyoruz. Paramız varsa
harcıyoruz, yoksa harcayanlara bakıp teori geliştiriyoruz. Özgürce(!)
raflardaki ürünlere dokunuyor, vitrinleri taciz ediyoruz. Yeni sezonun,
indirimlerin ve diğer AVM etiklerinin beyin jimnastiğini yapıyoruz. Aklımızın bir köşesinde de baktıklarımızı
internetten alabileceğimizin senaryolarını tekrar ve tekrar canlandırıyoruz. Bu kadar kalabalığın arasına bodrumdaki mescit
tabelalı odada öğle ve ikindi namazlarını da sıkıştırıveriyoruz. Bodrum kattaki bu ımzık ımzık rutubet kokan
oda inancımızı devşirdiğimiz noktayı da gayet iyi gösteriyor.
Ve kimse. Ve hiçbir kurum bu hali konuşmuyor.
Bu gidişatın aksine olumlu yönde adım atmıyor.
Böyle bir hayatta
yaşadığımızı sanıyoruz oysa her gün eriyoruz.
Geçmişimizle
övünüyoruz.
İhtiyaç hasıl
olduğunda kelamdan, sünnetten düstur çıkarıyoruz.
Neredeyse yaptığımız
her şey: ‘öylesine’
Öylesine ibadet.
Öylesine ilim tahsili. Öylesine eğlenme. Öylesine çalışma. Öylesine konuşma. 24
saat biterken gelecekten de gün çaldığımızın farkına varmıyoruz.
Boşluktayız.
Her türlü değerin bin
bir türlü bahaneyle içi boşaltıldı. Herkes bu iç boşaltmada büyük bir
istikrarla katkıda bulundu.
Tüketirken boşalttık.
Tüketmek için çalıştık, çalışmak için tükettik. Tarih olarak en güzel ‘hesap
kesim tarihlerimizi’ belledik. Ödenen her fatura insanlıktan ve medeniyetten
aldıklarımızın karşılığıydı. Kdv’sine, Ötv’sine, Ek kesintilerine varıncaya
kadar ödedik. Ödedikçe hayatta kalmak için umut depoladık. Yaşamanın bedeli ‘30
günün muhasebesini yapabilmekten’ geçer oldu. Doğum ve ölüm sadece Yüce
Yaratıcının elindeyken, sigortalandıkça sigortalandık.
Uyuşukluk salgın
oldu. Ekranda uyukladık. Derste. Camide. Ev gezmesinde uyukladık. Çünkü ruhun
pervasızlığına ve doymazlığına bedenin ancak belirli bir noktaya kadar tahammülü
vardı.
Ne okuldaki dersin ne
de camideki vaazın insanlar üzerinde etkisi kaldı. İyi bir kitabın, çok değerli
bir yazarın, sağlam bir mefkurenin de etkisi yok. Hayatı sloganlarla yaşar
olduk. Bizden istenen taraf olmamızdı. Bizden istenen sisteme boyun eğmemizdi.
Konuşma hakkı sahip olunan parayla doğru orantılı olarak çalıştırılıyordu. İnsanın
Avm’de bozuk parayla çalışan oyuncaktan farkı kalmamıştı. Troller ekran
kuklalarına parayı basıyordu ve konuşturuyorlardı. Gazeteler parayı alıyorlar
ve yazıyorlardı. Ve insan parayı basıp, istediği kanalı izliyor, istediği
gazeteyi alıyordu. Özgürlük feysbuktaki beğenide kaldı. Beğenmek ve
beğenmemekte özgürdük. Ve insan başkalarının profillerine baktıkça kendisine
yeni kimlikler yakıştırdı, yeni kimlikleri üstünde denedi, çıkardı çıkardı
giydi. Başkası yiyorsa o da yemeli, geziyorsa o da gezmeliydi.
Pe ki bu duruma
okuldaki öğretmen, evdeki baba, camideki imam, Ankara’daki bakan ne yaptı? İzledi.
İzledi. İzledi. Dizi gibi, youtube paylaşımı gibi izledi. Bazen kısa kısa yorum
yaptı, tweet attı, beğendi ya da simge koydu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder